O günün üzerinden tam bir hafta geçmişti ve bir haftadır her gün iş yerime bir buket çiçek geliyordu. Ne zaman vazgeçecekti merak ediyordum. İş yerindeki arkadaşların çoktan dalga konusu olup gündemlerine oturmuştum. Tabi çiçeklerin kimden geldiğini öğrenememişlerdi ve ben de söylemediğim için delirmek üzereydiler.
Neyseki bugün işin son günüydü de hafta sonu rahat bir nefes alabilirdim. ''Çiçek güzeli akşama sinemaya gideceğiz. Gelir misin?''
Ceyhun'un sözleriyle gözlerimi devirdim. ''Dalga geçmeye devam edecekseniz hayır.''
''Takılıyoruz. Alınma.''
''Ağzınızdan tek kelime çıkmayacak.'' diye üstüne basa basa söyledim.
''Tamam Yalnızlar Kraliçesi, anladık.''
''Hangi filme gidiyoruz.''
''Karanlık günler diye bir korku filmi.''
''Tamam!'' desem de korku filmleriyle pek aram yoktu ve şu an evde tek başıma kaldığımı düşünürsem gece zor geçecekti ama yine de arkadaşlarımla eğlenceli vakit geçirmek için dayanabilirdim.
Mesai bittiğinde hep beraber sinema salonunun olduğu alışveriş merkezine geldik. Önce yemek yiyip karnımızı doyurduk sonra sinema biletlerimizi ve patlamış mısırlarımızı alıp salona girdik.
Koltuklarımıza oturduğumuzda ışıklar kapandı ve film başladı. Çok aşırı korkacağım bir film olduğunu düşünmüştüm ama beklediğim kadar değildi. Yani en azından başlangıcı değildi. Devamını izleyip görecektim.
Filme dalmışken koltukla bacağımın arasına sıkıştırdığım çantam yere düşünce almak için uzandım ve karanlıkta bir el elimi kavradı.
Elimi geri çekmeye çalışsamda bırakmadı. Öfkeli bakışlarım yanımdakine çevrildiğinde kahverengi gözleriyle gözlerim buluştu. Yine mi!
''Bırak elimi!'' dedim ama pek bırakma niyetinde değildi.
Yerdeki çantamı diğer eliyle tutup aldı ve kucağıma koydu. Elimi elinden çekmeye çalışsamda bırakmıyordu. ''Bırak yoksa bağıracağım.''
''Bağırabilirsin.'' dedi gülerek.
''Alev!'' diyen sesle hemen arkama yaslandım. ''Bir sorun mu var?''
Diğer yanımda oturan Ceyhun'a baktım. ''Hayır, çantam düşmüştü onu aldım.''
Elim hala diğerinin elinin içerisinde sıkışmış durumdaydı. Canımı yakmıyordu ama yine de sıkıca tutuyordu.
Diğerlerinin anlamaması için oturduğum yerde Derin'e doğru biraz kaydım. ''Elimi hemen bırak, yoksa kötü olacak.'' Bırakmadığında farklı bir yol denedim. ''Diğer elimde tuttuğum mısırı yemem için bu elime ihtiyacım var. Bırakırsan sevinirim.''
Bu sözlerimle eli gevşedi ve hemen elimi geri çektim.
''Bir daha da izinsiz bana yaklaşırsan polise sapık diye şikayet ederim.''
''Bu hallerin çok tatlı.'' Elimdeki mısıra uzanıp birkaç tane aldı ve ağzına attı. ''İlk filmimizin korku yerine romantik olmasını tercih ederdim.''
''Sen gerçekten hastasın.'' diye fısıldadım. Oturduğum yerden Ceyhun'a doğru yaklaştım ve filmi izlemeye çalıştım ama kafam dağılmıştı ve ekranda yansıyan görüntüleri anlamlandıramıyordum.
İlk seans bittiğinde dışarı çıktık. ''Güzel film. Sonu nasıl bitecek acaba?'' Deniz'in sözleriyle öylece kaldım. Filmde ne olduğunu gerçekten anlamamıştım.
Telefonumu çıkarıp baktım ve diğerlerine döndüm. ''Gençler eve dönmem gerek. Annem ve babaannem uzun bir görüntülü sohbet için beni bekliyor.''
''Ama film?'' diyen Köksal'a baktım.
''Siz bana devamını anlatırsınız.''
''Aile daha önemli şekerim. Hadi git!'' Ceyhun elini kış kış yaparak salladı.
Yanlarından ayrıldığımda söylediğim yalanla vicdanım sızlamıştı ama Derin'in yanına tekrar dönmek istemiyordum.
Tuvaletlerin olduğu yere girdim ve suyu açıp yüzüme çarptım. Elimi tuttuğunda daha önce hissetmediğim bir sıcaklık hissetmiştim ve bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyordum.
Kendimi bugüne kadar ilişkilerden uzak tutmuştum. Annem geçen onca yıla rağmen babamın arkasından hala yas tutuyordu ve onun gibi aşk acısı çekmek hep en büyük korkum olmuştu.
İçten içe gönderdiği her çiçeğin hoşuma gittiğini biliyordum. Birinden bu şekilde ilgi görmek mutlu ediyordu ama kalbimin acı çekmekten korkan tarafı ona vahşi bir kedi gibi saldırmama neden oluyordu.
Düşüncelerimi biraz olsun topladığımda dışarı çıktım ve bekleyenle karşı karşıya geldim. Kesinlikle beni takip ediyordu! ''Takip etmekten vazgeçsen diyorum.''
''İmkanı yok!'' dedi ve yürüdüğümde yanımda geldi.
Alışveriş merkezinden çıkıp ışıltılı caddelerde yürümeye başladığımda hala yanımda geliyordu. Sonunda dayanamayıp durdum. ''Neden vazgeçmiyorsun?''
''Sen neden arkadaş olmayı kabul etmiyorsun?''
''Çünkü hayatımda birini istemiyorum.''
''Kabul edene kadar takip edeceğim. Kabul ettiğinde zaten nerede olduğunu kendin söylüyor olacaksın.'' Gülümsediğinde caddenin ışıkları gülüşüne yansıdı ve kalbime akan duyguları görmezden gelmeye çalıştım.
''Asla kabul etmeyeceğim.'' Tekrar yürümeye başladığımda yanımda yürümeye devam etti. Otobüs durağına varana kadar belli ki takip edecekti.
Bir kaç adım sonra yanım boştu vazgeçtiğini düşündüğümde tekrar yanımda belirdi ve elindeki dondurmalardan birini bana uzattı.
Sıcak havada oldukça cazip bir teklifti ve uzattığı dondurmayı aldım. ''Normalde de korku filmi mi seversin yoksa arkadaşların için mi izliyordun?''
''Fantastik tercihim.'' dediğimde neden sohbetine dahil olduğumu bile anlamıyordum.
''Fantastik? O kadar güzelsin ki sana baktığımda aklıma sadece romantik düşünceler geliyor.''
İç çektim. ''Fazla ileri gidiyorsun.''
''O zaman şimdilik bir kaç adım geri gideyim.''
''İyi olur.''
Elimdeki dondurma bitince otobüs durağını geçtiğimi fark ettim. Aklımı o kadar çok karıştırıyordu ki! ''Senin yüzünden durağı geçtim.''
O gülümseme yine yüzündeydi. ''Sohbetimi sevdiğin için yolu uzattığını düşünmüştüm.''
Sözleriyle bu defa gülmeye başladım. Gerçekten tam bir baş belasıydı. ''Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?'' dediğimde başını olumsuz yönde salladı.
Yol kenarındaki banklardan birine gidip oturunca yanıma oturdu. ''Derin, gerçekten hayatıma birini almak istemiyorum. Eğer, aksini düşünüyor olsaydım kabul ederdim. Yaptığın jestleri görmezden gelmeyeceğim, hepsi de çok güzel ama düşüncemi değiştirmek istemiyorum.''
''Neden? Kalbini bu kadar kapalı tutmanın özel bir nedeni var mı?''
''Beni tanımıyorsun bile Derin. Bu ısrar neden?''
''Sana en başından beri arkadaş olmaya çalıştığımı söyledim. Arkadaş olduğun insanı tanırsın ama sen fırsat vermiyorsun. Önce fırsat ver olup olmayacağına ondan sonra karar ver.''
Gerçekten vazgeçmiyordu. ''Sonrasında git dersem gidecek misin?''
''Gideceğim.''
Derin bir nefes aldım. ''Peki, ama sana istemiyorum dediğim anda ısrar etmeden gideceksin.''
''Anlaştık.'' Gülümsemesi yine yüzüne yerleşti. ''Bu saatte eve gidip uyuma düşüncen yoksa. Bir yerde bir şeyler içebiliriz.''
''Bu sıcakta soğuk bir limonataya hayır demem.'' Oturduğum yerden kalktığımda bana eşlik etti ve ileride tabelası yanan kafeye doğru ilerledik. İçerideki balkon tarafında şansımıza boş bir masa vardı.
Masaya yaklaştığımızda Derin oturacağım sandalyeyi çekti ve oturana kadar bekledi. Sonrasında karşıma oturdu. Yanımıza gelen garsona iki limonata söyledik.
''Derin kim?'' diye sordum.
''Otuz beş yaşındayım, boyum bir yetmiş beş...'' dediğinde güldüm.
''Kastettiğim bu değildi.''
''Sadece takılıyordum.'' Garson geldiğinde sustu. Limonatalar masaya konulduğunda tekrar yalnız kaldık. ''Yıllar önce babamdan işleri devraldım. O gördüğün restoran gibi birkaç restoran daha ve birkaç tanede otel.''
Sözleriyle kuruyan boğazımı yumuşatmak için limonatadan içtim. Bu kadar varlıklı olmasını beklemiyordum. ''İşler zaten bütün vaktimi aldığı için başka uğraşlarım yok.''
''Birilerini takip etmek dışında.'' dedim ama bu defa sinirli değildim aksine gülüyordum.
''Düşüncelerim işe odaklanamayınca ben de odaklanacağım yerde olayım olayım dedim.''
Sözleriyle gülmeye devam ederken telefonuma gelen bildirim sesiyle çantamdan çıkarıp gelen mesajı açtım. Annem yeni bir fotoğraf göndermişti. Babaannem kuzusunun başına eşarp örtüp kameraya poz vermişti. Fotoğrafa gülerek cevap yazdım.
'Babaannem yerimi çabuk doldurmuş.'
''Telefona bakıp yüzünde o şapşal sırıtmayla mesaj yazıyorsan karşımda güçlü bir rakip var demektir.''
Ekrandaki kuzunun resmini büyütüp telefonu görmesi için çevirdim. Elini kalbinin üzerine koydu. ''Bu rakiple asla baş edemem.''
Yüzündeki ifadeyle kahkaha attım. ''Babaannemin yeni torunu.''
''Ailenle mi yaşıyorsun?''
''Hayır, üç hafta önce annem babaannemi köye götürdü. Biraz rahatsız ve şehir ona iyi gelmiyor.''
''Baban?''
''Ben bir yaşındayken kalp krizinden ölmüş. Elimde onunla çekilmiş sadece beş fotoğrafım var. Hatırladığım bir anıya da sahip değilim.'' Bakışları anlayışlıydı.
Saatlerce sohbet ettik. Derin'i tanıdıkça hoşlanmıştım. Sohbeti sıcaktı ve akıcıydı. Bakışlarım kolumdaki saate kaydı. Gece yarısını geçeli çok olmuştu.
''Çok geç olmuş.'' dedim.
''Sabaha kadar oturabilirim ama istersen kalkalım.''
''Kalkalım, lütfen.''
Hesabı ödediğinde dışarı çıktık. Bu saatte otobüs bulamazdım taksi bulmak da zor olacaktı. ''Yakınlarda taksi durağı var mıdır?''
Yüzüme ters ters baktı. ''Arabam alışveriş merkezinin otoparkında.''
''Zahmet vermek istemem.''
''Bu sözlerini söylenmemiş sayıyorum.''
''Ama,'' dediğimde kolunu omzuma attı ve yanında yürümem için zorladı. ''Yürü hadi.''
Otoparka geldiğimizde arabasına bindik. Evin adresini verdiğimde yola çıktık.
Yolda telefonunu çıkarıp uzattı. ''Numaranı kaydeder misin?'' Telefonu elinden alıp açtım ve numaramı kaydedip geri verdim.
Araba durduğunda apartmanın önündeydik. ''Teşekkür ederim.'' dedim. İnecekken elimden tutup kendine çekti ve yanağımdan öptü. Kalbimde yine o his belirdi.
''İyi geceler.'' dediğinde gülümsemesi yine yüzündeydi.
Bir şey söylemeden arabadan indim ve koşar adım eve çıktım.