‘’Yemek yiyelim.’’ Ada arabayı dinlenme tesisinde durdurdu. Ona uyum sağlayıp arabadan indim. Birlikte lokantanın olduğu tarafa geçip sipariş verdik. Gelen yiyecekleri yerken sohbetimize devam ediyorduk.
Anlatacakları hiç bitmiyordu. Konunun birinden girip alakasız başka bir konudan çıkıyordu. Yemekleri yedikten sonra tekrar yola çıktık.
Yol hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu ama hakkını vermem gerekirdi Ada arabayı oldukça hızlı kullanıyordu ve beklediğimden daha çabuk varacaktık.
Birkaç şehir geçip son vardığımız şehrin ilçesine yöneldik ve oradan da köy yoluna saptık. Köye girdiğimizde ahşap evleri gördük. ‘’Ne taraftan gideceğiz?’’ diyen Ada’ya baktım.
‘’Bilmiyorum. Buraya daha önce hiç gelmedim.’’
‘’Anneni arasan?’’
‘’Sürpriz yapmak istiyordum.’’ Arayıp aramamak arasında gidip geldim.
‘’Birine soralım o zaman.’’ Arabayla köyün içine doğru ilerledi. Biraz ileride yol kenarında havanın kararmasını göz ardı edip ot biçen bir kadın vardı. Arabayı durdurunca camdan dışarı başımı uzattım. ‘’Merhaba,’’ dedim. ‘’Seher’i tanıyor musunuz?’’
Yaptığı işi bırakıp bana baktı. ‘’Sen kimsin?’’
‘’Ben kızıyım annemi görmeye geldim ama evin nerede olduğu bilmiyorum.’’
‘’Hoş geldin kızım.’’ dedi kadın gülümseyerek. ‘’Bu yolu takip edin, ileriden sola dönün evin önünde babaanneni görürsün zaten kuzusuyla oturuyordur şimdi.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ dediğimde Ada arabayı hareket ettirip tarif edilen yolda ilerletti. Evleri geçip gittiğimizde babaannemi görünce ‘’Burası.’’ dedim evi göstererek. Arabayı bahçenin kenarına çekip durdurdu. Arabadan inmeden, ‘’Annemin yanında ağabeyinden bahsetme.’’ dedim.
‘’Bilmiyor mu?’’ dediğinde başımla onayladım. ‘’Ben kimim o zaman?’’
‘’İş yerinden arkadaşım olduğunu söyleyebiliriz.’’
Gözlerini devirdi. ‘’Yalanlar, yalanlar, yalanlar. Tencere kapak olmuşsunuz.’’
Sözlerinin altındaki anlamı anlamadım ki düşünme gereği de duymadım. Sadece annemi görmek istiyordum.
Arabadan dışarı çıktığımda annemde evden çıktı. Bir an göz göze geldik. Aramızdaki kısa mesafeyi koşarak kapadım ve sıkıca sarıldım. ‘’Çok özlemişim.’’ dedim yanaklarını öperek.
‘’Alev, inanmıyorum.’’ Yüzümün her noktasını öperken ikimizde mutluyduk. ‘’Çok özlemişim.’’
‘’Görüşemeyeceğiz dedin. Bende dayanamadım geldim.’’
‘’İyi yaptın.’’
Sarılmayı bıraktığımda babaannemin yanına gittim. Tonton yanaklarını öptüm. ‘’Nasılsın fıstık?’’ dedim. Kucağındaki kuzunun başını okşadım. ‘’Sana da merhaba ufaklık.’’
Babaannem yüzüme dikkatle baktı. ‘’Sen kimsin?’’ dediğinde yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Unutkanlıkları hiç geçmeyecekti ve bu duruma alışamamıştım. Ben konuşamadan bakışları kenarda bekleyen Ada’ya yöneldi. ‘’Alev, neden orada duruyorsun gelsene babaannenin yanına.’’ deyince Ada yüzüme bir bakış attı sonra bozuntuya vermeden gelip elini öptü.
Babaannem yanağını okşadı. ‘’Güzel torunum benim.’’ Sonra tekrar bana baktı. ‘’Sen torunumun arkadaşı mısın?’’
‘’Evet.’’ dedim. ‘’Torunun seni çok özlemişti biz de geldik.’’
‘’İyi ettiniz.’’ Anneme baktı. ‘’Bak torunum gelmiş sen tanıştın mı torunumla?’’
Annem bu duruma benden daha kolay alışmıştı. ‘’Tanıştım anne tanıştım. Hadi içeri geçelim sıcakta daha fazla durmayın.’’ Babaannemin koluna girip yürümesine yardım ettik.
Eve girdiğimizde Ada’yı annemle tanıştırdım. ‘’Anneciğim Ada işyerinden arkadaşım.’’
‘’Sen de hoş geldin kızım.’’ Ada’ya da aynı içtenlikle sarıldı.
‘’Siz oturun, dinlenin. Ben yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Yorulmuşsunuzdur.’’
Annem mutfağa gittiğinde arkasından gittim. ‘’Yardım edeyim.’’
‘’Bırak da kızıma güzel bir yemek hazırlayayım.’’ Sözleriyle gülüp kenardaki duvara dayandım. ‘’O zaman ben de annemi doyasıya izleyeyim.’’
Annem yemekleri hazırlarken ben de onu izlemeye başlamıştım. ‘’Sıla nasıl? Onu da getirseydin?’’
‘’İşleri yoğundu.’’ dedim. Sorma fırsatım bile olmamıştı ama sorsaydım gelmek isteyeceğini biliyordum.
‘’Çok zorlanıyor musun anne? Babaanneme tek başına bakıyorsun. Eğer, zor oluyorsa işi bırakıp yanınıza geleyim.’’
Elindekini bırakıp yüzüme baktı. ‘’Babaannene bakmak çocuk bakmakla aynı şey. Seni de tek başıma büyüttüm o yüzden hayatına devam et.’’
‘’Sizi burada ben orada, içim rahat etmiyor.’’
‘’Alev, biz iyiyiz.’’ Gelip sıkıca sarıldı. ‘’Benim küçük kızım büyümüşte bizler için endişelenir olmuş. Daha dün altını değiştiriyordum.’’
‘’Anne!’’ dedim sitem ederek. Gülerek geri çekildi ve yemek hazırlama işine geri döndü.
Hep beraber yer sofrasına oturup yemek yemeye başladık. Babaannemin de yemeğini yedirmeye çalışıyordum ama yiyeceğin azıcık pütürü ağzına gelince geri bırakıyordu. Annemin de dediği gibi gerçekten küçük bir çocuk gibiydi.
Tabaktaki yiyeceği çatalla iyice ezip püre haline getirdim. Yemeğin başında kim olduğumu hatırlamış sonra tekrar unutmuştu. Ağzına biraz daha yiyecek verdiğimde kuzu gelip tabağa uzanınca başını diğer tarafa çevirmesi için hafifçe ittim. ‘’Bunlar sana değil ufaklık.’’
Kuzu gidip babaannemin kucağına çıktı ve üzerindeki eteği hamak niyetine kullanıp yayılarak yerleşti. Babaannem başını okşayınca kesik kesik ‘Me’ diye bağırdı.
Ada hepsini gülerek seyrediyordu. Bu ortamın ona yabancı geldiğinin farkındaydım. Şehirde hizmetkarlarla dolu bir evde doğup büyümüştü ve köyde yer sofrasında yemek yemek bile yeni bir deneyimdi.
Yemekleri yiyip bitirdiğimizde saat iyice geç olmuştu. Annem yatacağımız yatakları hazırlarken ‘’Seninle uyuyacağım.’’ dedim.
‘’Ada benim odamda yatsın biz seninle burada yer yatağında yatarız.’’ dediğinde Ada karşı çıktı.
‘’Burada ben yatarım. Daha önce bu şekilde yer yatağında hiç yatmadım güzel olur.’’
‘’Rahat edemezsen…’’
Annemin sözünü kesti. ‘’Uykum ağırdır. Beni merak etmeyin. Rahat edemezsem de söylerim. Çekingen bir insan değilim.’’
‘’Peki madem.’’ Annem yer yatağını hazırladığında Ada’yı salonda yer yatağıyla baş başa bırakıp annemin odasına geçtik. Babaannem çoktan uyumuştu.
Yatağa uzandığımızda kollarına kıvrıldım. Verdiği huzur, güven hep aynıydı. Saçlarımı okşarken iyice mayışmıştım.
Hissettiğim sıcaklıkla üzerimdeki örtüyü tekmeleyerek ittim ve üstümdekini çekip çıkardım. Sütyenimle yatmaya devam ettim. Köyün serin olması gerekirdi ama aksine çok sıcaktı.
Gözlerimi açtığımda annem yanımda yoktu. Uyuyamayacağımı anladığımda yataktan kalktım. Çantamın içinde kolsuz bir giysi ararken kapı açıldı ve annem içeri geldi. ‘’Çok sıcak değil mi?’’
‘’Evet.’’ dedim.
Giysiyi bulduğumda çekip çıkardım. Üzerime geçirecekken annemin eli karnımın yanına uzandı. ‘’Alev, bu iz ne? Nasıl oldu?’’
‘’Önemli bir şey değil.’’ dedim ve elimdekini hızlıca üzerime geçirdim.
‘’Nasıl önemli değil kızım! Ne olduğunu söyle çabuk.’’
Ellerini tuttum. ‘’Yaklaşık on gün önce apandisit ameliyatı oldum ama gördüğün gibi iyiyim.’’
‘’Neden söylemedin? Tek başına neden o kadar zorluk yaşadın?’’ Yaşlarla dolan gözlerini sildim.
‘’Annem ben iyiyim hem yalnız değilim ki Sıla vardı.’’ Derin konusunda bu kaçıncı yalan söyleyişimdi ki anneme bugüne kadar hiç yalan söylememiştim.
‘’Bir daha sakın benden saklama.’’
‘’Tamam saklamam.’’
Gönlünü aldığımda yanımdan gitti. Üzerimdeki pantolonu da değiştirip odadan çıktım. Salonda yatan Ada’nın yanına gittiğimde üzerinde sadece külot ve sütyen vardı. Örtüyü bir kenara atmış bacaklarının arasına yastık almış uyuyordu.
Annem kapıdan başını uzattığında ‘’Arkadaşın biraz daha böyle yatarsa sinekler güzel ziyafet çeker.’’ dedi ve gitti.
Kenardaki örtüyü üzerine örtmek için aldığımda minik kuzu içeri girdi ve doğruca gidip Ada’nın çıplak belini yalamaya başladı. Ada’nın uyanırken söylediği ilk şey ‘’Hey, gıdıklanıyorum.’’ oldu. Gözlerini açınca kuzuya baktı. ‘’Çok yaramazsın.’’
Karşılığında küçük bir ‘’Me’’ sesi aldı.
‘’Çok sıcak.’’ dediğinde yatakta oturur pozisyona geçmişti.
‘’Maalesef ama üzerine bir şeyler giy. Çok sinek var.’’
Kenarda duran tişörtünü alarak başından geçirdi. Pantolonuna uzanırken başı kuzuya çevrildi. ‘’Çok ayıp, tuvalet denen bir şey var.’’
Pantolonuna baktığımda minik siyah zeytinler pantolonun üzerindeydi. İleride duran çantasına gidip başka pantolon çıkardı ve onu giydi. ‘’Bu kuzuya da bebek bezi almalıydık.’’
Güldüm. ‘’Bir şey olmaz. Yıkarız geçer.’’
Yatağı toparlayıp, uykunun son kalıntılarından kurtulduğumuzda annemde kahvaltıyı hazırlamıştı. Kahvaltıya oturacakken dışarıdan gelen sese bakmak için çıktım. Dün ot biçen kadındı. ‘’Günaydın kızım. Tandır ekmeği yapmıştım sıcak sıcak yiyin diye getirdim.’’
‘’Teşekkür ederim. Buyurun bir bardak çay için.’’
Teklifimi ikiletmeden bahçe kapısından girdi. ‘’Olur valla. Ateşin başında yandım sabahtan beri hararetim sönsün azıcık.’’
İçeri girdiğimizde annemle karşılaşınca hemen sohbete başladılar. Kadının gözleri benimle Ada arasında gidip geliyordu.
Kahvaltıyı yaparken pütürlü yiyecek yemeyen babaannem sıcak ekmeği iştahla yiyordu. ‘’Kızında maşallah pek güzelmiş.’’ diyen kadına bakışlarımı baydım.
‘’Güzeldir Alev’im. Nazarlar uzak olsun.’’ diyen annem yüzüme tükürdüğünde Ada yanımda kıkır kıkır gülüyordu.
‘’Oğlumda bu yıl doktor çıktı. Yaylaya çıkmadan gelecekti ama nöbetlerini ayarlayamadı. Gelseydi tanışırlardı iyi olurdu.’’
Annem konunun gidişini anlayınca ‘’Nasip,’’ deyip konuyu kapadı ama kadın oğlunu övmeye devam ediyordu.
Bakışları benden bir anda Ada’ya kaydı. ‘’Yeğenimde geçen sene polisliğe başladı.’’ diyerek bu defa yeğenini övmeye başladı.
Kadın bir oğlunu bir yeğenini övüp durdu ve birkaç bardak çay içip gitti. ‘’Bu kadın neydi öyle?’’ Ada’nın sözleriyle güldüm.
‘’Güzel kızları buldu konuşuyor işte. Bende öyle herkese verecek kızlar yok. Konuşup giderler.’’ Annem söylediği sözlerle konuyu kapadı.
Kahvaltı bittikten sonra telefona gelen mesaja baktım. ‘Özledim. Beni ara.' yazmıştı.
Annem babaannemle ilgilenirken bahçeye çıkacağımı söyledim ve yanlarından ayrıldım.
Sesimi duymayacakları bir mesafeye ulaştığımda kenarda duran taşın üzerine oturdum ve Derin’i aradım.
Telefonu açtığında söylediği ilk söz ‘’Geri dön.’’ oldu.
‘’Yanından dün ayrıldım.’’ dedim gülerek. ‘’Yarında döneceğim.’’
‘’Olsun. Çok özledim.’’
Telefon elimden çekildiğinde Ada’ya baktım. ‘’Ağabeyciğim.’’ dedi telefona ‘’Az önce bir kadın geldi Alev’e baka baka doktor oğlunu anlatıp durdu. Neyse ki içtiği çaydı kahve olsaydı kesin konu Allah’ın emrine bağlanırdı.’’
Susması için kaş göz işareti yapıp duruyordum ama dinlemiyordu. Telefonu geri uzattı. ‘’Aldığım emre uyuyorum.’’ dedi gözlerime bakarak.
Telefonu aldığımda karşıdakinin gür sesiyle telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. ‘’Yavrum, ben seni oraya anneni gör diye gönderdim. Görücüye çık diye değil. Getirtme beni oraya.’’
‘’Birincisi beni sen göndermedin ben istedim ve geldim. İkincisi kardeşin abartıyor ayrıca polis yeğeni için Ada’yı nasıl süzdüğü görmedin.’’ Madem Ada beni yem gibi ortaya atmıştı birazda kendi uğraşacaktı.
Yine gürlemesini beklerken gülmeye başladı. ‘’Yeğeninin dilenci olduğunu söyleseydi daha fazla şansı olurdu.’’
‘’Ağabey kardeş tuhaf olduğunuzu söyleyen oldu mu?’’
‘’Sen gel tuhafı göstereceğim ben sana, özleminden yanıyorum be kadın.’’
Yanmaya başlayan yanaklarım havanın sıcağını da geçmişti. ‘’Annemin yanına dönmem gerek. Hoşça kal.’’ dedim ve telefonu kapadım.
‘’Senin yanakların mı kızardı?’’ Ada’nın sözlerini duymazdan geldim.
‘’Ağabeyine her şeyi söylemekten vazgeç.’’
‘’Yapamam. Sonra başka yerden öğrenirse beni çiğ çiğ yer.’’
Cevap vermeden eve annemin yanına döndüm.