Telefonun bangır bangır çalan sesiyle başımı yastığa daha çok gömdüm. Susmayınca uzanıp aldım ve açtım. "Ne var?"
"Telefonu 'ne var' diye açmak mı?"
"Sen kimsin?" Uyanmış olabilirdim ama beynim hala uyuyordu.
"Yeni en sevdiğin arkadaşın."
"Yanlış numara." Telefonu kapatıp nereye düşeceğine bakmadan bıraktım ve uyumaya devam ettim.
Tam rüya görmeye başlamıştım ki kapı zili çalmaya başladı. Uzun uzun hiç susmadan çaldı. En sonunda kalkıp ayaklarımı sürüyerek gittim ve açtım.
Karşımdakini yarı kapalı gözlerimle bulanık görüyordum. "Yanlış adres." Kapıyı kapatacakken engel oldu ve içeri girdi.
"Doğru numara ve doğru adres. Bu saate kadar nasıl uyuyabildin?"
Uykum biraz daha geri çekildiğinde karşımdakinin Derin olduğunu fark ettim ve panik zillerim çalmaya başladı.
"Derin! Ne işin var burada? Gelmeden araman gerekirdi!" Çoktan eve girmiş salondaki koltuğa yerleşmişti.
İç ısıtan gülümsemesiyle bana bakıyordu. "Aradım yüzüme kapattın. Az öncede kapıyı yüzüme kapatıyordun. Saatten haberin var mı?"
Gözüm duvardaki saate kaydı. Üçü gösteriyordu. "Sabahın üçünde evime neden geldiğini sorabilir miyim?"
Sesli bir kahakaha attı. "Alev, neredeyse akşam olacak."
"Ciddi olamazsın." dedim. Gerçekten o kadar uyumuş muydum?
''Her neyse,'' dedim bozuntuya vermeden. ''Neden buradasın? Evde yalnız yaşadığımı söylemiştim çat kapı gelmen hoş olmadı.''
Oturduğu yerden kalkıp birkaç adımda karşıma geçti. ''Sabahtan beri sana mesaj atıyorum ama hiçbirini görmedin ve ben de sorun olup olmadığını anlamak için geldim.''
''Gördüğüne göre gidebilirsin.'' Uykudan uyandığımda çekilmez biri olduğumu biliyordum.
''Dikenlerini çıkardın yine.''
''Sana küçük ama önemli bir bilgi vereyim; uykudan uyandıktan sonra en az bir saat benimle konuşmaya çalışma çünkü o dikenlerim batacak yer arıyor olur.''
Eli yüzüme uzandı ve alnımda duran göz bandını çekip çıkardı. ''Minik tatlı kirpi. Hadi hazırlan gidelim.''
''Nereye?''
''Hafta sonunu uyuyarak geçiremezsin. Gezeceğiz.''
''Senin benden başka işin yok mu? Sürekli yanıma geliyorsun.'' Dağılmış saçlarımı elimle geriye topladım.
''O işlerle ilgilenecek çalışanlarım var ama seninle benden başkası ilgilenemez.'' Sözleriyle dikenlerimin geri çekildiğini hissettim.
''Bekle hazırlanayım.''
''Üstündekilerde güzel ama bu halini benden başkası görsün istemem.'' Yeni tanışmış olmamıza rağmen ilgisini fazla belli ediyordu ve ne diyeceğimi bilemeden öylece kalıyordum.
Sessiz kalıp odama gittim. Elbise dolabına yaklaştığımda kapısındaki boy aynasında kendimi gördüm. Üzerimdeki pijamanın kumaşı satendi. Altı normal pantolon olsa da üzerindeki oldukça cömert dekoltesi olan askılı bir bluzdu. Gerçekten bu şekilde karşısına mı çıkmıştım! Yanaklarım utançtan kızarmaya başlamıştı.
Elimi yelpaze şeklinde yüzüme sallayarak dolabın kapısını açtım. Beyaz bir kapri ve pembe kısa kol gömleğimi askılıktan çekip aldım. Dolapta pek ütülü kıyafetim kalmamıştı ve şuan bununla uğraşamazdım.
Üzerimi değiştikten sonra hızlıca saçlarımı taradım ve pembe renkli tacı saçlarıma geçirdim. Sanırım saçlarını seven nadir insanlardan biriydim. Kızıl değildi ama siyahta değildi. Arada bir tonu vardı ve birçok kişi boya sanıp kullandığım markayı sorardı.
Makyaj malzemelerime uzandığımda yüzüme dikkatle baktım. Yeşil gözlerim dışında pek çekiciliğim yoktu ama Derin oldukça yakışıklıydı. O yakışıklılığıyla manken gibi kızları tavlayabilecekken neden benimle arkadaş olmaya çalışıyordu ki?
Düşüncelerimi gerilere itip parfümü sıktım ve çantamı alıp salonda bekleyen Derin'in yanına geçtim. ''Gidebiliriz.''
Oturduğu koltuktan kalkarken hayranlık içeren bakışları üzerimdeydi. Evden ayrılıp apartmanın önünde duran arabasına bindik. ''Nereye gideceğiz?''
''Önce karnını doyuralım, gezme işi sonra.''
Yol üstünde bir kafenin önünde durduk ve içeri girdik. Gelen garsona siparişleri verdikten sonra telefonumu çıkarıp annemin ben uyurken gönderdiği fotoğraflara baktım.
''Sanırım yine rakibimin fotoğraflarına bakıyorsun?'' Bu sözleri gülerek söylemişti.
''Evet!'' telefondaki fotoğrafı görmesi için çevirdim. ''Babaannem Alzheimer hastası ve kuzuyla tanıştıktan sonra huysuzlukları geçmiş durumda.''
Telefonu elimden alıp fotoğraflara bakmaya başladı. Engel olmadım. Zaten hepsi annemin gönderdiği fotoğraflardı. ''Güzelliğini kimden aldığını şimdi anladım.'' Telefondaki açık fotoğrafa baktım. Annemin fotoğraflarından biriydi.
''Benden daha güzeldir.'' Telefon çalmaya başladığında geri uzattı.
''Sakın sesini çıkarma!'' dedim ve telefonu açtım. ''Annem!''
''Benim güzel kızım. Nasıl gidiyor bakalım?''
''İyi ama sanırım kıskanmaya başladım.''
''Neden?''
''Minik kuzu pabucumu dama atmış gibi görünüyor.'' Sözlerimle karşımdaki gülmeye başladığında gözlerimi devirip sessiz olması için işaret ettim.
Annemde aynı karşımdaki gibi güldü. ''Kimse kızımın yerini alamaz. Çünkü sen benim küçük bebeğimsin.''
''Yetmez.'' dedim gülerek.
''Bir tanemsin, bal kızımsın, neşe kaynağımsın, hayat suyumsun.''
''Tamam, affedildin.'' Neşeyle şakıdım. ''Hepinizi kocaman öpüyorum.''
''Bizde seni öpüyoruz. Gerçi bu minik öpmek yerine yalıyor ama idare et.''
Telefonu kapadığımda yüzümde kocaman mutlu bir gülümseme vardı. ''İltifatları sevdiğini öğrenmiş oldum.''
''Annem için geçerli. Hiç heveslenme.''
Sohbete devam ederken karnımı iyice doyurdum ve tekrar yola çıktık. ''Artık nereye gideceğimizi söyleyecek misin?''
''Çok sabırsızsın.'' Omuz silktim. ''Büyük bir şey bekleme, sıradan bir gün geçireceğiz.''
Yaklaşık yarım saat sonra araba durduğunda geldiğimiz yere baktım. Arabadan indiğimizde ''Daha önce gelmiş miydin?'' diyerek yüzüme baktı.
''Bir kez.'' dedim ve binanın girişinde yazan akvaryum yazısını okudum. ''Çok uzun zaman önceydi.''
''Sıkılırım dersen başka yere...''
''Hayır, sıkılmam.'' Koşar adım içeri girdiğimde arkamdan hızıma yetişti ve giriş biletini alıp kapalı alana adım attık.
Yanımızda ve başımızın üstünde yüzen çeşitli balıklara hayranlıkla bakıyordum. Daha önce geldiğimde de bu manzara şimdiki gibi büyülemişti. Kenara yaklaştığımda küçük ahtapotu dikkatle izledim. Omzuma dolanan sıcak kolla bir an irkilsem de geri çekilmedim.
Yürümeye devam ettiğimizde omzuma sarılı kolunun beni kendine çektiğini fark ettim ama bu hoşuma gitmişti ve karşı koymadan bedenine yaklaştım. Kalbime yine o garip sıcaklık yayıldı. Bu sıcaklığın anlamını bilmiyordum ama mutluluk veriyordu.
Duvarları sudan oluşan koridorları bu şekilde yan yana geçtik. Yanımızdan geçen büyük balığa baktım. ''Derin, şuna bak!'' diyerek kolundan sıyrıldım ve camdan duvara yaklaştım. Emin değildim ama köpek balığı olmalıydı.
Arkamdan geldiğinde kolları belime dolandı ve başını omzuma dayadı. ''Kusursuz güç. Karanlığın hakimi.''
''Gördüğün bu mu?''
''Evet. Burada masumca yüzebilir ama kendi denizinde bu kadar masum değil.''
''Doğasının gereği.'' Başımı ona çevirdiğimde kirli sakalları yanağıma sürtündü. ''Ayrıca fazla yakınımdasın.''
''Minik tatlı kirpi.'' Başını geri çekti ama kolları hala belimdeydi.
''Devam edelim mi?'' dedim. Kolları geri çekildi ama az önce yürürken yaptığı gibi kolunun birini omzuma attı.
Her köşeyi gezip bitirdiğimizde akvaryumdan dışarı çıkınca suyun sakinliğinden sonra şehir fazla gürültülü gelmişti. Arabasına binip yola çıktık. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı.
''Akşam yemeği?'' dediğinde ''Olur.'' dedim.
Yolda ilerlerken telefonu çaldı. Telefon ekranına bakıp arabayı yol kenarına çekti ve durdu. ''İşle ilgili.'' Arabadan inip yol kenarında konuşmaya başladı.
Ne konuştuğunu duyamasam da oldukça ciddiydi. Bir konuda sorun çıkmış olmalıydı! Konuştukça yüzü sertleşmişti. Yaklaşık on dakika sonra telefonu kapayıp arabaya geri döndü.
''Yemeği benim otelin restoranında yesek sorun olur mu? İşle ilgili bir sıkıntı var. Otele gitmem gerek.''
''Sorun değil, sen işle ilgilen. Buradan bir taksiye binip eve dönerim.''
''Hayır, yemeği birlikte yiyelim.''
''Derin, gerçekten sorun değil.''
Arabayı çalıştırıp yola çıktı. ''Yemeği birlikte yiyeceğiz dedik ve bunu yapacağız. Sadece küçük bir işi halletmem gerek. Otelde kalmak istemezsen sonra başka yere geçeriz.'' Daha fazla ısrar etmedim. Zaten söylediklerim bir kulağında girip ötekinden çıkıyordu.
Otelin önünde durduğumuzda dışarıda bekleyen güvenlik gelip kapımızı açtı. ''Hoşgeldiniz, Derin Bey!'' dediğinde Derin arabanın anahtarını adama bıraktı ve otelin girişine çıkan birkaç basamaklı merdivenlere yöneldik.
Otele girdiğimizde görevlilerden biri hemen yanımıza geldi. ''Alev'e restorana kadar eşlik edin ve güzel bir masa ayarlayın.'' Bana döndü. ''Ben hemen geleceğim.''
''Tamam.'' dedim ve o giderken bende görevliyle birlikte restoran tarafına doğru yürüdüm.
İçeride gösterilen masaya geçtiğimde Derin'den kaynaklı olmalıydı herkes fazlasıyla ilgileniyordu ve bu ilgiden bunalmış durumdaydım. Beklemeye başlayalı bir saat olmak üzereydi. Sıkılsam da sabretmeye çalışıyordum. Son günlerinde peşimde dolanmaktan işlere vakit ayırabildiğini pek sanmıyordum bu yüzden bu kadarına katlanmam gerekiyordu.
''Özür dilerim. Sandığımdan uzun sürdü.'' Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.
''Önemli değil.''
Masaya getirilen yiyecekleri yemeye başladığımızda elinin üzerindeki taze yaralar dikkatimi çekti. ''Eline ne oldu?''
Bakışları eline kaydı. ''Önemli bir şey değil.''
''O yaralar yeni olmuş.'' dedim ısrar ederek.
Bir an duraksadı. ''Kazayla düşen tek sen değilsin.'' Yüzüne yine o gülümsemeyi yerleştirdi.
''İlahi adalet.'' dedim alayla.
''Keyfini çıkar.'' diyerek ağzına koca bir lokma aldı.
Yemek bittiğinde eve gitmeye hazırdım. Her zamanki gibi kendim gideceğimi söylemiş olsam da kabul etmedi ve arabasına binip yola çıktık.