5

1059 Words
Aslında yalnız yürümeyi sevmiyorum. Meltem’in evine gittiğimde ona olanları anlatıyorum. Meltem kim mi? İkimizi de tanıyan birkaç arkadaşımdan biri... Üniversitenin son yılında âşık olup evlenen, iki çocuk annesi, kimya öğretmeni can dostum. Emre beni hayatından çıkarana kadar onunla da yakınlardı ama bana olan sevgisi ve adalet duygusu ağır bastığı için Emre’yle yıllardır görüşmüyor. Bu yüzden her şeyi anlattığımda, o da benim kadar şaşırıp sinirleniyor Emre’nin yaptıklarına. Olgunlaşmış, kariyer sahibi iki kadın olarak buna tenezzül etmeyeceğimizi sanırsınız ama bir güzel gıybetini yapıp arkasından sövmeyi ihmal etmiyoruz. Hatta Meltem duruma benden bile daha çok sinirleniyor diyebilirim. Hemen Mehmet’i -eşi- arıyor. Yıllar önce Mehmet ve Emre de yakın arkadaşlardı. Meltem onunla görüşürse hayatı kocasına zindan edeceğini söyleyene kadar öylelerdi en azından. Bu yüzden hemen ondan şüpheleniyor. Bu beni de düşündürmüyor değil. Mehmet, Emre’yle hâlâ görüşüyor olabilir mi? Adresimi ondan mı aldı acaba Emre? “Mehmet?” Meltem’in sesi sakin gibi konuştuğuma bakma, patlamak üzereyim; der gibi titrek çıkıyor. Adamın cevabını dinlerken terliğiyle yere vurup ritim tutuyor. “Nasıl olduğumu boş ver şimdi. Çocuklar iyi, evde bir sorun yok. Sana bir şey soracağım hayatım.” Hayatım, derken ben arkadaşım adamın gırtlağını sıkıyormuş gibi hissediyorum ama Mehmet bunu anlıyor mu emin değilim. “Emre Bucak ile en son ne zaman görüştün?” Derin bir nefes alıyor. Mehmet her ne söylediyse öfkesi anında yatışırken ayağı da eş zamanlı olarak duruyor. “Tamam aşkım, öylesine sormuştum zaten. Akşam görüşürüz, seni çok seviyorum!” Ruh hâli ani bir şekilde değişirken telefonu kapatıp bana sırıtıyor. “Bir an beni sırtımdan bıçakladığını düşündüm ve çok korktum ama Emre’yi hatırlamakta bile zorlandı.” “Demek ki o değil.” “Evet. Ne yapacaksın peki Nur?” Meltem aslında çok sakin, anaç ve güler yüzlü biridir. Az evvelki hâli tamamen Mehmet’e özel hâllerinden biri. Bu yüzden daha ben cevap bile veremeden beni kucaklayıp başımı göğsüne bastırıyor. “Şey, Meltem, farkında mısın bilmiyorum ama ben Ayla değilim?” “Ama senin kalbini kırmıştı.” Bir süre itirazıma aldırmadan beni bağrına basıp saçlarımı okşuyor. Uzun zamandır kimseden görmediğim bu şefkat biraz içimi burksa da ona belli etmemek için kendimi toparlayıp gülüyorum. Birkaç dakika sonra ben geri çekilirken itiraz etmeyip beni bırakıyor. “Ne diyeceğim sana?” “Söyle.” “Sen ikizlere bir bak, ben de bize güzel bir puding yapayım. Ne dersin?” “Kraliçesin.” Meltem bana göz kırpıp kolları sıvarken çocuklara bakmak için mutfaktan çıkıyorum. Ayla ve Aykut, benim dünya üzerinde en sevdiğim insanlar olabilir. Tüm kötülüklerden öyle uzak ve tatlılar ki sadece gözlerine bakmak bile âşık olmama yetti. Bir kardeşim olmadığı için içimdeki teyzelik ya da halalık duygusunu onlarla yatıştırıyorum. Çocuklar uyandıktan sonra onları doyuruyoruz ve ben de yürüyüş saatim yaklaşana, Mehmet eve dönene kadar, onlarla oynayıp evime geçiyorum. Mehmet hafta sonu çalışmak zorunda kaldığında onları rahatsız etmek hoşuma gitmiyor. Ailece kalmaları daha iyi… Eve geçip eşofmanlarımı giyiyor ve kulaklıklarımı takıp evime on dakikalık yürüme mesafesindeki parka gidiyorum. Yürüyüş parkurunda tek tük insanlar olsa da umursamıyorum. Seslerini duymazken varlıkları beni rahatsız etmiyor. Beş dakika kadar çalan şarkıya odaklansam da bir yerden sonra aklım Emre’ye takılıyor. Onu düşünmek, geçmişi hatırlamak istemiyorum ama Meltem’in söylediği hakikat bu isteğimle çelişir gibi kalbimi sızlatıyor. Emre Bucak kalbimi kırmıştı. Bunu kabullenmke hem zor hem de can sıkıcı ama Meltem doğruyu söylüyordu. Bir zamanlar sapasağlam bir kalbim vardı ve en güvendiğim adam onu hiç düşünmeden kırmıştı. Öylece yürürken nedense bir an da kendimi onunla tanıştığımız günü düşünürken buluyorum. Her zamanki gibi kirli sakalı, kısa kesilmiş saçları, şık ve pahalı kıyafetleri, düzenli spora borçlu olduğu güçlü bedeniyle masamıza geldiğinde gerçekten ama gerçekten ondan etkilenmiştim. Emre yakışıklı değil, sempatik değil fakat itiraf etmek istemesem de karizmatik bir adamdır. Ona bakarsınız, sizinle göz teması kurar ve etkileyici sesiyle öyle kendinden emin bir şekilde konuşur ki görüntüsünün bir önemi kalmaz; etkilenirsiniz. Elbette çirkin olduğunu düşünmüyorum ama demek istediğim, ilk olarak dış görünüşüyle öne çıkacak biri değildir. Yüzünde yamuk bir tebessüm, samimi bir neşeyle masamıza gelmiş ve bizimle tanışmıştı. Masada kimler vardı hatırlamıyorum çünkü çok kalabalıktık. Meltem, Mehmet, ben ve Emre’nin yakın arkadaşı Orhan kesin vardı. Bizim haricimizde sınıftan ve bölümden arkadaşlar da olduğundan eminim. Emre, Orhan’dan bir şey almak için gelmişti ama arkadaşı gitmesine izin vermemiş, biz de nezaket gereği oturmasını teklif etmiştik. Tam sağ yanıma oturmuş, elini uzatıp herkesle tokalaştıktan sonra bana dönmüştü. “Merhaba…” demişti o tok sesiyle. Eli sert, güçlü ve sıcacıktı. Elimi tutuşu da öyleydi ve tanıştıktan sonra aniden Meltem gideceğimiz filmden bahsetmeye başlamış ve biz de öylece konuşmaya dalmıştık. Emre benim dünyadaki tüm filmleri izlemeye yatkın oluşumu anlayamadığı için meseleyi tartışıyorduk. Ben her filmi izlerim. Gerek eleştirmek, gerek dalga geçmek, gerek kendime eziyet etmek için olsun; sorun değil. Dünyanın en saçma filmini, en saçma saatte izlemeye gider ve izlerken de bir hayli konuşurum. Bu yüzden saçma saatlerde gitmem en doğru davranış bana soracak olursanız. Emre bunu tam olarak anlamadığı için ona göstermemi istedi ve bir dahaki saçma filme, saçma saat seçimimde benimle gelmek istediğini söyledi. Böylece biz aklımıza esen her saçma zamanı, saçma bir film izlemek için harcamaya başladık. Daha o zaman, Emre’ye âşık olacağımı biliyordum. Kaçınılmaz son gibiydi. Kaçınılmaz, klişe bir son gibi… Ama irademi kullanmam gerektiğini de biliyordum. Emre sinirli biriydi, insanları çok fazla eleştiriyor ve genel olarak onlardan uzak duruyordu. Grupta en sıcak davrandığı kadın bendim bile diyebiliriz. Geri kalanların arkadaş olmak için gösterdiği çabayı görmezden gelip mesafesini korurken bana o yaklaşmıştı. Film alışkanlığımız birkaç ay içinde ciddi bir yakınlaşmaya dönüştü. Bazen beraber ders çalışıyor, yemek yiyor, birbirimizin evinde takılıyor, ortak arkadaşlarımızla vakit geçiriyor, yeni şeyler denemek için hafta sonları planlar yapıyorduk. Onunla arkadaş olmak rahat, güvenli ve kolaydı. Bundan vazgeçemezdim. Bunu kaybedemezdim. Her şeyi bunun için yapmıştım aslında. Onu o kadar çok seviyordum ki kalıcı olmayan bir sevgililik durumu yerine dostluğu seçmiştim. Eğer bir gün âşık olursa ve hayatına başka biri girerse bunun beni rahatsız etmeyeceğini düşünüyordum çünkü eğer Emre gibi huysuz, sevimsiz biri âşık olacak birini bulduysa bu beni sevindirmesi gereken bir şey olurdu. Oysa o beni hayatından kovdu. Ağladığımı fark edince kendime kızıp gözlerimi ve yüzümü hızla siliyorum. Emre Bucak kalbimi kırdı. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ bu gerçeğin bu kadar acıtması kötü hissettiriyor ama bu konuda elimden başka bir şey gelmiyor. Neden bunları tekrar hatırlattı ki bana? Neden hazır hayatım düzene girmişken yeniden acı çekmek zorundayım? Müziğin sesini açıp koşmaya başlıyorum. Her şeyi tekrar unutmam, sakinleşmem ve ağlamaya bir son vermem gerekiyor. Emre yeniden karşıma çıkmaya karar verirse güçlü olmalıyım. Böylece kalbimi daha fazla kıramaz.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD