When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Keşke sabah olmasaydı! Herşeyi silik silikte olsa hatırlıyordum, yaptığım herşey aklımda geziniyordu. Yiğit henüz uyanmamıştı, çıplak sırtı bana dönük bir şekilde uyuyordu. Üzerimde sadece tişört ve külot vardı. Aklımdaysa gece onunla yaptığımız şeyler geziniyordu. Bunu düşününce karnıma ağrı saplandı. Ben bunları düşünürken Yiğit arkasını döndü, gözlerini yavaş bir şekilde açtı, karşısında beni görünce başını ovaladı. "Günaydın," dedi uyku mahmuru bir sesle. Bu olanları komuşamazdım, bu yüzden hatırlamıyormuş gibi davrandım. "Günaydın, başım çok ağrıyor. Niye bu haldeyim ben," diye sordum. Yerinden doğruldu ve başını tekrar ovaladı. "Dün alkol içtik, sonrası bulanık," dedi. Sanırım o da benim gibi hatırlamıyor ayağına yatıyordu, benden az içmişti, ben hatırlıyorsam o da hayli hayli ha