Güneş suçüstü yakalanmış gibi başını önüne eğdi. Cevap veremiyordu. Göğsü hızla inip kalkıyor, kalp atışları sanki odanın içinde yankılanıyordu. Mirza, bir avcı gibi adımlarını ağırlaştırarak ona doğru yaklaştı. Kaşlarını çatmış, sert bakışlarını Güneş'in üzerine dikmişti. “Yoksa odamı mı karıştırıyordun?” diye sordu, sesi tehditkâr bir tınıyla doluydu. Güneş, gözlerini yerden kaldırmaya cesaret edemedi. Odaya girdiği için bin pişmandı ama zamanı geri saramazdı. “Keşke yer yarılsa da içine girsem” dediği o an elleri titriyor, boğazına kocaman bir düğüm oturmuş gibi yutkunamıyordu. Başını sağa sola sallayarak bir şeyler anlatmaya çalıştı ama sesi çıkmıyordu. İki adım geri çekildiğinde, Mirza’nın adımları peşinden geldi. “Sana soruyorum cevap versene! Burada ne işin var?” Güneş’in korkusu