7. Bölüm | Yıllar Sonra İlk Hamle

4255 Words
Çalar saatin çalmasıyla başını zorlukla yastığından kaldırdı. Biraz uzağındaki komedine uzanıp telefonunu almak için oldukça büyük bir çaba sarf etti. Uyku sersemiyle inleyerek çalar saati kapattığında hemen yanında uyuyan Elif uykusunun arasında söylendi. "Kapat şu geri zekâlı sesi Cansuy!" "Imm. Tamam kapattım işte." Cansu tekrardan kafasını yastığa gömerken, Elif yastığının altındaki telefonu eline alıp zorlukla saate baktı. "Ah! Şaka mı yapıyorsun? Saat daha 06:30" Cansu başını yastıktan kaldırarak yüzüne gelen dağınık saçlarını geriye attı. "Yani?" "Yani okula daha bir buçuk saat var Cansuy." "Anca hazırlanırız." "Daha güneş ile doğmadı." "Abartma istersen Eli. Güneş doğmuş olmasaydı. Dönüp bana bakamazdın." Elif uyku serseminin arasında sırıtarak, gözleri kapalı konuştu. "Baktığımı kim söyledi? Sadece sesin geldiği yöne dönüyorum." Cansu'nun gözleri tam anlamda açılırken doğruldu. Gülerek elini yastığa götürdü ve yanında uzanan Elif'e fırlattı. "Salak." Elif homurdanarak Cansu'nun fırlattığı yastığı yere fırlattı ve sırıtmaya devam etti. "Şuan gözlerim kapalı olduğu için güneş benim için daha doğmadı." Cansu yatağından kalkarak odasının perdesini tamamen açtığında yavaş yavaş gökyüzünden yere doğru ahenkle düşen karları izledi. Yerler tutmamıştı hatta kuru bile sayılabilirdi fakat derecenin eksilerde gezdiğine adı gibi emindi. Saçlarını arkaya doğru salladı ve bileğindeki tokayla düzgünce topuz yaptı. Üşümemek için yatağın kenarında duran siyah ev botlarını ayağına geçirdi ve odadan çıkarak lavaboya gitti. Kısa sürede yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalamanın ardından banyodan çıkarak, mutfağa gitti. Sıcak suyun kaynaması için düğmeye bastı ve dolabın kapağını açarak kahvaltılıkları çıkardı. Bir anda dış kapının çalınmasıyla irkilmişti. Bu saatte kim gelebilirdi ki? Mutfaktan çıkarak, kapının tam önünde durdu. "Kim o?" "Ben Fulya." Cansu sesi tanımasıyla kapıyı ardına kadar açtı. Apartmanın soğukluğu evin sıcaklığıyla yer değiştirirken ürpererek bir anlık titredi. Fulya her zamanki enerjikliğiyle içeri girerek kapıyı kapattı. "Günaydın." "Sana da günaydın Cansu abla. Ceren hala uyuyor mu?" "Sence?" "Bence kesinlikle uyuyor." "Doğru tahmin de... Sen okul kıyafetlerini ile giymişsin." "Bir daha yukarı çıkmak istemedim. Abim asla kapıyı açmaz. Daha doğrusu top patlasa uyanmaz desek daha doğru. Alp'te bizde kapıyı o açmak zorunda kalır ve +18 küfürleri yüzüme yerim." Cansu kıkırdayarak Fulya'ya baktı ve elini koluna götürerek sıktı. "İki erkekle başın büyük dertte gibi." "Büyüdükçe daha çekilmez oldular Cansu abla." "Neyse sen Ceren'i uyandır. Birde Elif'e de el at benim odamda hala uyuyor." Fulya çantasını bırakıp Ceren'in odasına yöneldiğinde Cansu mutfağa girerek dolaptan tabakları çıkarttı. Masanın üstüne dizerken Ceren'in odasından küfürler savruluyordu. Çok geçmeden Ceren ve Elif mutfağa girmiş ve bardaklarına sıcak su doldurup oturmuşlardı. Cansu elindeki içecek kutusuyla kızlara sorusunu yöneltti. "Ne içersiniz?" "Bana oradan 3'ü ir arada" dedi Elif. Ceren'de başıyla onaylarken Fulya "Ekstra köpüklüden." Diye ekledi. Neşeli bir sohbet içinde kahvaltılarını yapıp bitirdiklerinde el birliğiyle sohbete devam ederek mutfağı toparladılar. Cansu mutfakta kalan son ufak işleri hallederken, Elif ve Ceren okul kıyafetlerini giymiş. Çantaları ise hazırdı. Kapının önünde dikilen üçlü Cansu'yu bekliyordu. Elif sol dizini öne doğru kırıp sağ ayağının üstünde dururken, kollarını birbirine bağladı. "Hadi ama Cansu ağaç olduk burada. Daha üstünü bile giyinmedin. Saçın bile yapılı değil." Cansu elindeki mutfak bezini tezgaha fırlattı ve koşarak odasına giderken, konuştu. "Ceren ve Fulya sizin beklemenize gerek yok önden gidin." Cansu dolabın kapağını açarak okul kıyafetlerini çıkardı. Eteğini ve gömleğini üzerine geçirdiğinde, aynanın karşısında kendisine baktı. Kıyafet alışverişini dün sabah Elif ile beraber yapmışlardı. Eteği dizinin bir karış üzerindeydi. Gömleğinin bolluğu azdı. Neredeyse üzerine yapışıyor sayılabilirdi. Askısında duran kravatını alarak seri bir biçimde başından geçirdi ve bol bir şekilde taktı. Tepeden topuz olan saçlarını açtı ve baş aşağı yaparak saçlarını salladı. Elindeki tokayla saçlarını düzgünce tepeden kuyruk yaptı. Penceresinden dışarıya göz attı. Kar hala yağmaya devam ediyordu fakat görünürde bir şey yoktu. Havanın ılık olması karların erimesine sebep oluyordu. Çekmecesini açarak, koyu mavi şapkasını çıkardı. Saçlarını toplu yapmaktan vazgeçmişti. Tokayı saçından çıkartarak bileğine taktı ve şapkayı kafasına geçirdi. Bir alttaki çekmecesini açtı ve lacivert kilotlu çorabını çıkartarak hızlıca bir çırpıda giydi. Odadaki bütün kapaklar açılmıştı. Ortalık savaş alanı gibi görünüyordu. Aynı hızlılığını koruyarak üzerinden çıkardıklarını askıya astı ve bütün dolapların kapaklarını örttü. Hızlıca yatağını düzeltirken, Elif çoktan söylenmeye başlamıştı. "Hadi Cansu! Geç kalıyoruz!" "Tamam geliyorum!" Yerdeki lacivert renkli omuzdan asmalı spor çantasını omzuna taktı ve koşarak odasından çıktı. Holdeki dolapların birini açarak, lacivert montunu çıkardı ve hızlıca üzerine giyerek, fermuarını sonuna kadar çekti. Boğazının bitimindeki düğmeyi de kapatarak içeride kalan saçlarını dışarı çıkarttı ve Elif'e döndü. "Hazırım." Elif Cansu'yu bir süre süzdükten sonra, yorumunu yaptı. "Fazla lacivert tonlarına boğuldun sanki." Cansu sıkılarak yanaklarını şişirdiğinde, olaya olumlu yönden baktı. "Göz rengin elli oldu ve sarı saçların daha çok dikkat çekiyor." "Bana diyene bak sende asker yeşiline boğulmuşsun Eli.." Elif saatine baktığında, panik yaptı. Kısa yeşil çizmelerini giydi. Kapıyı açıp dışarı fırladığında, bu kadar hızlı çıktığına pişman oldu. Gözlerini kapattı. Poposundaki acıyla kapalı gözlerini yüzünü buruşturarak açtı. Bir yandan başını eline götürdü. Başı da acıyordu. Bir şeye fena çarpmıştı. Kendine gelerek, neye çarptığına baktığında Alp'in buruşuk yüzünü gördü. Ah! Harikaydı. Alp'e çarpmıştı. Bodoslama evden çıkarsa olacağı buydu. Oda acı içinde kıvranıyordu. Yavaşça ayağa kalkarak kolunu ovuşturdu. Elif büyük bir fırçanın geleceğini hissetti. Elleriyle yerden destek alarak hızlıca kalktı. "Yavaş be." "Asıl sana yavaş. Deli gibi koşarak merdivenlerden inmeseydin sana çarpmazdım." "Ha. Eğer alt kattan bir delinin bodoslama evden çıkacağından haberim olsaydı. Asansöre binerdim." Cansu sırıtarak, tartışan ikiliye baktı ve yerde duran lacivert botlarını giydi. Çantasını tekrar omzuna aldı ve evin anahtarını eline alarak dışarı çıktı. Furkan'ın merdivenden indiğini görmesiyle arkasını dönerek kapıyı kilitledi. Kulağı da bir yanda arkasında tartışan ikiliyle birlikteydi. "Ha-ha. Çok komiksin sen. O gözündeki gözlükler, görmen için işe yaramıyor sanırım. Yeterli değil." "Kızım bas git. Evden bodoslama dalıp, iki metre ötede merdivenden inen insana çarpan sensin." Cansu anahtarı çantasına koyarak önündeki ikiliye döndü. "Suçlusun Elif. Şimdi gidelim." Elif gözlerini kısarak, Cansu'ya baktı. Arkasında durmamasının bedelini zamanı gelince ona ödetecekti. Alp gevşek sırıtışını ağzına yaydı ve Elif'e bakarak merdivenlerden inerek gözden kayboldu. "Ya sen ne adisin. İnsan arkadaşını korur." Cansu ellerini havaya kaldırırken, kaşları da havaya kalktı. Yüzünde muzip bir ifade vardı. "Ben haklının yanındayım." Elif Cansu'yu kolundan cimciklediğinde, Cansu dudağını bükerek acı içinde inledi. "Bak bu Furkan sana yarın bir gün pis bir hamle yapacak, o zaman seni kurtarmayayım da gör sen gününü." Cansu duruşunu dikleştirip, bakışını havaya kaldırırdı. "Ben kendi işimi kendim hallederim." "Göreceğiz. Hadi geç kaldık." Arka arkaya merdiven basamaklarını üçer beşer atlayarak alt kata geldiklerinde, Elif kapıyı açarak dışarı fırladı. Buz gibi havayı derince içine çekti ve kıkırdayarak hızlıca yürümeye başladı. Cansu arkasından ona yetişip koluna girdi ve Elif'in yanağına kocaman öpücük kondurdu. "Ne yapayım. Alp haklıydı ama." "Hiç uğraşma gönlümü alamazsın." Elif başını ters yöne çevirip, trip atarken, Cansu sessiz bir şekilde bıyık altından gülümsedi. Önüne geçip, Elif'in durmasına sebep olduğunda diğer yanağından da öptü. Cansu kocaman gülümsediğinde, Elif gülmemek için dudaklarını öne doğru büzüyordu. "Dudaklarını boşuna büzme. Gülmek istediğini görebiliyorum." Elif sonunda dayanamayarak kocaman gülümsedi. Elini havaya kaldırarak yumruk yaptı ve Cansu'nun koluna savurdu. "Ya sen ne kadar pisliksin. İki dakika trip attırmıyorsun." Elif Cansu'ya sımsıkı sarılırken, Cansu'da ellerini Elif'in beline dolayarak sımsıkı sarıldı. "İyi ki geri döndün. Seni o kadar özlemişim ki." "Haftada neredeyse üç gün görüntülü konuşuyorduk. Ayrıca 3-4 kez Ankara'ya da geldin." "Yine de İstanbul'da olmak kadar güzel değil." "Haklısın. Neyse anlat bakalım biraz okuldan bahset." "Nesinden bahsedeyim? Okul işte." "Tersleştiğin birileri var mı? Ya da ilk günden uzak durmam gerekenler?" Elif saatine tekrar baktı ve gözlerini pörtletti. "İnanamıyorum çok az kaldı." "Kapışmaya ne dersin Elif? Uzun süredir kapışmıyoruz." "Yaa demek meydan okuma. Seni geçtiğim zamanları ne çabuk unuttun." "Imm. Sanırım en son yendiğimde." Diyerek Cansu Elif'e göz kırptığında. Elif gülümseyerek Cansu'ya baktı. "Tamam. O zaman okulun giriş kapısına kadar kapışıyoruz." Elif elini uzattığında, Cansu elini tutarak sıktı. "Anlaştık." "3 deyince. 1-2-3." Elif ve Cansu tüm hızıyla koşarak, siteden çıktılar. Yokuş aşağı doğru koşarken, ayakları birbirine dolanmış zor toparlamışlardı. Öncelik şimdiden Cansu'daydı. 4 yıl önceki kapışmalarında genellikle Elif kazanırdı. Arada kendisinin de kazandığı olmuştu fakat Elif gerçekten hızlı koşuyordu. İlkokul koşu yarışmalarında her zaman birinci olurdu. Hatta okullar arası yarışmalara birkaç kez girmişti. 2.lik ödülü bile vardı. Cansu önde olmanın verdiği hazla bağırarak konuştu. "Paslanmışsın Elif Kılıç. Birinciliği bana verdin." Elif kahkaha attı. "Sen öyle san ben kendini sona saklıyorum." "Hiç öyle görünmüyor. Koşu yeteneğimiz magazinciliğe doğru kaymış gibi." "Haha. Çok komiksin." Elif Cansu ile olan arasını kapattığında, ufak bir yokuşu çıktılar ardından bir yokuş aşağı yola daha gelmişlerdi. Alp ve Furkan uzaktan yürüyerek gittiklerini görebiliyordu. "Alp ve Furkan ön tarafta.. Eli.." "Gördüm. Onlara kadar daha var. Alp büyük ihtimal kameraya almaya çalışır. Elinde saçma bir koz istiyor." "O zaman ne yapacağız?" "Yanlarından koşarak geçeriz." "Tamam." "Sen Furkan'ın tarafından, ben Alp'in. Imm. Çarpmaya ne dersin?" "Saçmalama Elii. Hızlı koşuyoruz. Dengemizi kaybedersek yere düşüp rezil oluruz. Ayrıca Furkan'a sataşmam. Sen çok istiyorsan Alp'e sataş." "Anlaştık. Sen çarpmadan geç ben çarparım." Cansu son sürat hızla koşmasını düzenli tempoda tutarken kahkaha attı. "Alp'ten çok hoşlanıyorsun değil mi?" "Ne!" "İnkâr etme. Hoşlanıyorsun. Hatta dört yıl önce onu reddettiğin için pişmansın." "Saçmalama Cansuy!" "Benim gözümden kaçmaz. Boşuna inkâr etme. Seni tanıyorum." "Sadece ilgimi çekmeye başladı. Meraklı olduğumu biliyorsun ve Alp'te gizemli." Furkan ve Alp'e yaklaştıklarında konuşmayı keserken, Elif Cansu'ya gülümseyerek göz kırptı. Cansu ise sadece gülümsemekle yetindi. Onlara yaklaştıklarında aralarındaki boşluğu açtılar. Cansu Furkan'a değmeden, yanından hızla geçtiğinde, Elif Alp'in koluna çarparak yanından geçti. "Yavaaaş." Alp sinirlice Elif'e bakarken, Elif bakışlarını çevirerek Alp'e sırıttı. Alp telefonunun kilidini açarak kameraya çekmeye başladığında, Elif bir anda durdu. "Dur Cansu! Kamera." Aralarında oldukça uzak bir mesafe olduğundan, Cansu durarak arkasını döndü. Sırıtarak Alp'in elindeki kameraya el salladı. Elif bir süre geri geri gitti ve elini havaya kaldırarak orta parmak gösterdiğinde, Furkan sesli bir kahkaha attı. Elif ve Cansu önüne dönerek, kol kola girdiler ve hızlı adımlarla yürümeye devam ettiler. Alp Furkan'a bakış attığında, Furkan gülmesini kesti. "Siz aşmışsınız. Bizim Cansu'yla oyunsuz halimiz gibisiniz." "Kıza bak resmen orta parmak çekti." "Aslında Elif iyi kızdır." Diyerek gülmemek için üst dudağını dişledi Furkan. "İyiymiş sokacağım iyi lafını bir tarafına. Çocuk gibi koşuyorlar şunlara bak." Alp eliyle Cansu ve Elif'i gösterdiğinde çoktan köşeyi dönüp görünür alanlarından çıkmışlardı. "Sanki 18 yaşında değil de, 12 yaşındalar gibi." "Abartma altı üstü eğleniyorlar. Uzun süredir görüşmüyorlar. 4 yıl öncede böyle koşarak yarışırlardı. Okuldan eve kadar.. Elif o zaman bizim sitede oturuyordu. Sonradan taşındılar." Alp başındaki şapkasını düzelterek, Furkan'a baktı. "Onlar uzun zamandır arkadaşlar değil mi?" "Baya uzun zamandır." Furkan tekrardan gülme krizine girdiğinde, Alp sırıtarak Furkan'a baktı. "O okula gidince orta parmağı görecek." Sırıtmasını biraz daha genişletti. Yüzündeki piç ifadeden, bir şeyler yapacağı belliydi. Pis şeyler olacaktı. "Bu bakışı biliyorum. Ne yaptın?" Alp sırıtarak sadece sustu. "Bir bokluk yaptın dimi Alp. Ne yaptın söylesene." "Okulda görürsün. Bu gün çok eğleneceğiz." "Bendeki zehir kafa sana geçmiş gibi." "Orası kesin Cansu geleli 3 gün oldu. Sende tık yok." "Doğru zamanı bekliyorum." "Lan doğru zaman doğru zaman deyip duruyorsun bir şey yaptığın yok. Aklında pis bir şey var. Yoksa bu kadar beklemezdin sen." Furkan gözlerini kapatırken alt dudağını ısırarak kaşlarını çattı. "Pis ne kelime. Elif en yakın arkadaşı olmasa okula bile magazin olabilir." "Abartma lan sende. 4 yıl sonra tekrar başladı diye ilk seferden azıtma." "Azıtmak zorundayım." Bakışlarını Alp'e çevirdi ve devam etti. "Yoksa Cansu gaza gelip oyuna devam etmez." Okul kapısına geldiklerini fark ettiklerinde, konuyu kapattı. Yavaş adımlarla okulun içerisine girerek merdivenlerden yukarı çıkarlarken, Elif ve Cansu'da müdürün odasından çıkmışlardı. Alp onları görerek Furkan'ı durdurdu ve bekledi. "Hangi sınıfa düştün Cansu." Cansu gözlerini Furkan'a kaydırdı ve sonra Alp'e sabitledi. "Elif'le de sizinle de aynı sınıfta değilim çok şükür." "Tüh. Bizim sınıfa gelseydin eğlenirdik." Cansu yapmacık bir biçimde gülümsedi. "Ben almayayım." Cansu ve Elif önlerine geçerek merdivenden yukarı çıktıklarında, Alp alt dudağını ısısarak gözlerini kıstı ve Elif'e baktı. Furkan bakışını yakaladığında bir kez daha sordu. "Oğlum ne yaptın söylesene." Ağır hareketlerle merdivenden çıkıp sınıfa girdiklerinde Alp pis sırıtışını yüzüne yayarak konuştu. "Birazdan anlarsın merak etme. 10 dakika sonra. Elif bizim sınıfta olacak." "Ne ara ne yaptın. Bütün gün birlikteydik lan. Senden korkulur." "Mesaj atmak diye bir şey bulundu." Diyerek piç sırıtışı gönderdi Alp. En arkadaki sıraya oturarak yayıldıklarında, Alp zevkle olacakları beklemeye başladı. *** Elif Cansu'ya okulu göstererek sınıfına götürüp bırakmıştı. Üstünden büyük bir yük kalktığını hissederek derin bir nefes aldı. Yavaş adımlarla sınıfına girdi. Her zaman aynı oturduğu yerine vardığında, masanın üstünde bir hediye paketi ve birkaç demet paketlenmiş sarı gül gözüne çarptı. Şaşkınca yarı dolu sınıfa bakındığında, sesini yükselterek konuştu. "Bunu buraya kim bıraktı?" Sıra arkadaşı Aysu cevap verdi. "Bende sordum, kimse bilmiyor. Sınıfa ilk gelen Hikmet ona da sordum. Sabah geldiğimde buradaydı dedi." Elif Aysu'yu dinlerken, çantasını sıraya bıraktı ve montunu çıkartarak askılığa astı. Aysu yıllardır sıra arkadaşıydı. İyi bir kızdı. Arada beraber takıldıkları olsa da aşırı samimi değillerdi. Cansu kadar her şeyini paylaşmazdı ama yine de onu severdi. Sınıfında sinir olduğu bir tip yoktu. Sınıfı da onu severdi. Sevmeyenler ise popülerliği icabı onunla iyi geçinirdi. Sınıfın karizması Gökhan Elif'in yanağından makas alarak geçerken sırasına oturdu. "Popüler kızımız ilk günden çiçekleri hediyeler almaya başladı ha?" "Sana da günaydın Gökhan." "Hediyeni açta kim ne almış bir görelim." Elif çiçeği bakıp, yanındaki hediye paketini eline aldı. Yavaşça paketin ucundan açarken sınıftaki herkes kendi işiyle ilgileniyordu. Paketin ağzını açıp içindekini görmesiyle başından aşağı kaynar sular döküldü. Hızlıca paketin ağzını kapatırken, tek elini masaya dayayarak destek aldı. Paketin içinde üç gün önce Alp'in giyinme odasında görüp eline aldığı pembe baksır vardı. Onu düzeltmeden yüzünü buruşturup öylece bırakmış ve çekmeceyi kapatmıştı. Gözleri kısılırken, masayı tuttuğu yeri eliyle sımsıkı sıktı. Bütün vücudu soğuk havayla birlikte iyicene soğuklaşırken, yanağına ve yüzüne ateş bastığını hissetti. Utançtan yerin dibine girmek istiyordu. Yer yarılsa dibine kendi kaçardı. Masan elini çekerek alnına sertçe vurdu. Aptal kafası nasıl onu aldığı gibi bırakmamıştı. Resmen bile bile eline koz vermişti. Alp o gece çok sarhoştu. Eve girdiğini bile hatırlıyor olamazdı. Furkan yukarı taşırken zaten omzunda sızmıştı. Muhtemelen Furkan taşımasını anlatırken ağzından adını kaçırmış. Alp'in ise fikir yürütmesi uzun sürmemiş olmalıydı. Elindeki paketi sıkarak, sınıftan fırladığında kendini Alp'lerin sınıfının önünde buldu. Elini yumruk yaparak sıktı ve derin bir nefes aldı. Öfkeyle sınıfa dalarken, gözleri Furkan ve Alp'in oturduğu en arka sırayı bulmuştu. Alp'in kucağına Serin oturmuş, kıkırdaşarak sohbet ediyorlardı. Furkan ise Nilüfer'le sohbet içindeydi. Erkeklerin hepsinden nefret ediyordu. Hepsi aynılardı. Hızlı adımlarla Alp'in sırasına yaklaştı ve boşta olan elini sertçe masanın üstüne yapıştırdı. Serin korkarak Alp'in kucağından sıçrarken, iki adım geri atarak uzaklaşmıştı. Elif'in öfkeli yüzünü gördüğünde fazlasıyla şaşkındı. Alp her zamanki sakin tavırlarından ödün vermeden gözlerini Elif'e dikti. Elif elindeki hediye paketini öfkeyle Alp'in yüzüne savurduğunda, Nilüfer cırlayarak oturduğu sıradan kalktı. "Ne yapıyorsun sen?" "Kes sesini ve defol!" Serin araya girerken, ortalık iyicene kızışmaya başladı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Senin ne haddin Alp'e vuruyorsun." "Piç sevgiline sahip çık yoksa elimde kalacak!" Alp oturduğu yerden sırıtarak durumu izlerken, Furkan şaşkın bakışlarını Elif'in üzerinde gezindirerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Elif öfkesini saçarak devam etti. "Sen ne şerefsiz. Adi bir çocuksun! Senin sevgilin varken sen nasıl bana öyle bir şey gönderebilirsin? Nasıl sıramın üstüne koyarsın!" Elif elindeki hediye paketini masanın üstüne vurarak fırlattığında, Nilüfer gözlerini kırpıştırarak bir adım daha uzaklaştı. Normal zamanda Elif'le kapışsa da şuan ciddi anlamda Elif'in öfkesinden korkmuştu. Alp alayla hediye paketine baktı ardından bakışlarını Elif'e kaldırarak sırıtmasını sürdürdü. "Bana hediye mi aldın? Ne almışsın bir bakalım?" Alp paketi dalga geçer gibi eline aldığında, yavaşça paketi açarken, Elif sertçe tutarak paketi elinden çekti. Ne olduğunu anlayamayan serin araya girdi. "Sen benim sevgilime hediye mi aldın?" Elif siniri arasında yapmacık gülümsemesini taktı ve bakışlarını Serin'e çevirdi. Karşısında duran salak ve adi kıza şimdi gerçeği açıklayamayacak kadar sinirliydi. "Senin kenarlarda köşelerde kankam diyerek öpüştüğün yani aldattığın sevgiline hediye aldım ne olacak?" Furkan'ın kaşları çatılırken, Alp'in yüzü kasılmıştı. Elif'in ortaya attığın iddia çok ciddiydi. "Yok öyle bir şey! Bunları nerden uyduruyorsun!" "Orospusun kızım! Şimdi yol al ve kafanın basmadığı işlere karışma! Yoksa atacağım bir resimle okulun ilk günü bütün okula malzeme olursun!" Alp sertçe oturduğu yerden fırlarken, Serin bir adım daha geriye attı ve Alp'e baktı. "Yok öyle bir şey Alp. Elif'e inanma." Alp'in gözleri Serin'e kaydığında Elif'in sırıtarak konuşmasıyla tekrar bakışları Elif'e kaydı. "Alp'i boynuzladığını anlatıp, çatır çutur kredi kartıyla paralarını yediğini kahkahayla çevrene anlatırken, eminim tamda şuanda ikna edici görünmeye çalıştığın kadar ikna ediciydin." Elif deli cesaretiyle kahkaha attı ve duraksadı. Ardından Alp'e bakış attı ve Serin'e bakışlarını tekrar çevirdi. "Ama herkesin unuttuğu gibi. Senin de o kaz kafalı boynuzlanan sevgilinde unuttuğu bir şey var. Benim her yerde kulağım var. Ben bu okuldaki her tayfanın her insanın gözü ve kulağıyım." Elif'in sırıtması ve söyledikleri Alp'in sinirini hatsafaya taşırken, kolunu sertçe tutarak kendine yapıştırdı ve kadifemsi ses tonuyla Elif'i uyardı. "Kapa çeneni." Furkan bu tartışmanın daha da gerginleşeceğini anlayarak, araya girdi. "Serin ve Nilüfer siz gidin. Bu bizim aramızdaki bir olay sizin ilginiz yok." Serin geri geri birkaç adım atarak uzaklaştı ve arkasını dönüp giderken, Nilüferde ona yetişti. Arka arkaya sınıftan çıktıklarında kapı sertçe şaklayarak kapandı. Elif sırıtmasını yüzünden silmeyerek, Alp'le urun burunayken konuşmasını sürdürdü. "Ne oldu? Zoruna mı gitti?" "Bana bak kızım. Sen kiminle yüzdüğünü bilmiyorsun ama sana öğreteceğim." "Bu yaptığını sana ödeteceğim." "Ödetmezsen hatrım kalır." Alp Elif'in kolunu biraz daha sıktığında, Elif'in canı yanmaya başlasa da yüzündeki gülümsemesini silmedi. "Asıl sen kiminle yüzdüğünü bilmiyorsun." "Beni dinle Elif. Şuan istesem elimdeki tek bir kozla bütün okula adını çıkartırım ve sen bir daha bu okula ayak bile basamazsın utancından." "Bu okula ayak basamayacak kadar utanacak hiçbir şey yapmadığım için sıkıntım yok. Elindeki her neyse bırak ve yay. Senden korkum yok." Alp acırcasına suratını ekşiterek Elif'e baktı. "Sen ne zaman bu kadar iğrenç bir kıza dönüştün?" "Belki de başından beri böyleyimdir hiç düşündün mü?" Furkan olaya karışıp karışmamak arasında gidip gelirken, zilin çalmasıyla konuştu. "Zil çaldı. Elif sen artık git. Yeterince sorun çıktı." Alp Elif'in kolunu bırakmayarak gözlerinin içine bakmaya devam etti. İçindeki büyük öfkenin hepsini Elif'te kusmamak için zor duruyordu. "Söylesene senin benim giyinme odamda ne işin var? Neden eşyalarımı kurcaladın? Asıl bunu merak ediyorum." Elif sırıtmasını acı bir tebessüme dönüştürdü. "Unuttun mu? Alo. Ben beğenmediğin Elif Kılıç. İnsanların özeline girdiğim için nefret ettiğin. Hatırladın mı? Ben her yere girerim." "Bir daha evime adımını bile atma." "Bir daha karşıma bile çıkma. Çünkü çıktığında sana bunu ödeteceğim." Elif kolunu savurarak, Alp'ten kurtardığında hediye paketini sertçe tutarak eline aldı ve birkaç adım uzaklaşırken geriye dönerek Alp'e baktı. "Bu arada kırmızıdan hoşlanırım." Alp'in öfkesi bir anlık Elif'in ne demeye çalıştığını çözmeye çalışırken yok olup gitmişti. Hafif çatılan kaşları gevişerken, Elif kendisine bakarken oldukça ciddi görünüyordu. "Anlamadım?" "Kırmızı gülden hoşlanırım." Arkasını dönerek Alp'in konuşmasına izin vermeden, sınıftan çıkıp gitti. Verdiği hediye paketini de götürmüştü. "Hangi renk aldın?" "Anlamadım?" Alp sırıtarak soru soran Furkan'a döndüğünde sinirleri iyicene bozulmuştu. "Sırıtma lan. Zaten sinirliyim şimdi sana bir kafa gömücem buradan uçacaksın." "Gülü hangi renk aldın?" "Şu koca olaydan takıla takıla buna mı takıldın?" "Neye takılıcam başka. Beni ilgilendiren bir konu değil." "Sarı aldım." "İyi bir daha almaz zaten sarı." "O niye lan." "O papatyanın rengi." "Sokucam papatyanı bir tarafına." Alp kızarmış yüzüyle, Furkan'a bakarken, Furkan sırıtarak çantasını düzeltti. "Amin." Alp yüzünü buruştururken Furkan kahkaha attı. "Allah belanı vermesin. Sen ne iğrenç piç bir çocuk oldun. Yemin ederim beni aştın Furkan." "Bence de vermesin bir tane bela var zaten." "İbne. Sen git bunları Cansu'ya da söyle. Kız suratına tokatı yapıştırsın." "Demek değerli eşyanı Elif'e verdin." Furkan kahkaha atarken, Alp'te sırıttı. "Sorma gitti. Kız getirir fırlatır diye düşünmüştüm. Bu fırlattı sonra geri alıp gitti. Kıymetli eşyam onda kaldı lan. Bütün fantezilerim son buldu." Hocanın sınıfa girmesiyle Furkan gülmesini sessize aldı. Tam olarak beceremese de deniyordu. Edebiyatçı konuşmaya başladığında bütün neşesi kaçarken, diğer sınıflardaki Elif ve Cansu içinde öyleydi. İlk günden resmen derse başlamışlardı. Her şey fazlasıyla sıkıcıydı. 1 Gün Sonra.. Spor hocası halka halinde sıra sıra koşan sınıfın bitkinliğini görerek düdüğünü öttürdü. "Tamam. Bitti. Zilin çalmasına son 5 dakika. Gidip duş alın." "Hocam son bir ders. Böyle dursak olmaz mı?" "Hayır. Derhal eşyalarını alın. Bunu konuştuk okulun kurallarına aykırı bunu biliyorsunuz." Sınıfta adı bilinmeyen bir çocuk araya girdi. "Hocam. Sırf bize eziyet olsun diye okula duş bölümü bile yapılmış. Son bir ders... Bırakında üstümüzle duralım." "Oğlum okulun kuralları böyle uzatmayın. Dışarısı buz gibi bu terle dışarı çıkarsanız hasta olursunuz." Hoca düdüğü tekrardan öttürerek bağırdı. "Hadi! Herkes spor salonundan çıksın!" Hoca ağır hareketlerle yürüyen Cansu'ya seslendi. "Tekrardan hoş geldin Cansu umarım. İyi bir dönem geçirirsin." Cansu gülümseyerek hocaya baktı. "Sağ olun hocam." Cansu hızla koşarak, kendi dolap numarasının önünde dikildi. Dolabını dün son derste vermişlerdi. Ayarlanması biraz uzun sürse de bu gün rahattı eşyalarını içine koyup yerleşmişti. Okul üniformasının ve eşyalarının bulunduğu küçük çantayı sırtına alarak, dolabını kilitledi ve yavaş adımlarla duşların olduğu bölüme yürüdü. Boş olan bir duş kabine girerek temiz iç çamaşırlarını ve şampuanını kenara bıraktı. Ardından dışarı çıkarak, herkesin askılıklara astığı yere çantasını koydu. Üzerindekileri çıkarıp çantasından bir torba çıkardı ve içine koydu. Havlusunu üzerine sararak duşa kabine tekrar girdiğinde ayağına değen soğuk taşlar ürpertmişti. Sıcak su tarafını açtı ve bir süre altına girerek sıcak suyun altında gevşedi. Ne kadar uzun süre sıcak suyun altın kaldığını bilmiyordu. Zilin çalma sesini duyarak, gözlerini açtı. Başına kenarıdaki şampuandan sıktı ve hızlıca saçlarını yıkadı. Ardından da vücudunu... Havlusunu alıp kurulandı ve temiz siyah renkteki iç çamaşırlarını giyerek, havluyu vücuduna sardı. Kapının kilidini açtı ve dışarı çıktığında giyinme yeri tamamen boştu. Herkes üzerini giyip gitmiş olmalıydı. Sadece bir kız son olarak saçlarını kurutuyordu. İşi bittiğinde Cansu'ya dönerek baktı ve gülümsedi. Siyah saçlı uzun boylu bir kızdı. Yüzü oldukça sevimliydi. Kendisiyle hemen hemen aynı bedendeydi. Saçları omuzlarına dökülüyordu. Kız çantasını omzuna aldı ve Cansu'ya birkaç adım atarak, elini uzattı. "Merhaba ben Mine. Cansu'ydu değil mi?" Cansu kendine uzanan eli tutarak sıktı. "Evet Cansu. Memnun oldum." "Bende. Sen burslu musun?" Cansu gülümseyerek cevap verdi. "Evet. Bursluyum." "Nereden geldin?" "Ankara'dan." "Ailen Ankara'da mı?" "Hayır. Ailem burada. Ben halamın yanına okumaya gitmiştim. Halamın tayini başka bir yere çıkınca dönmek zorunda kaldım." "Seninki de oldukça ilginçmiş. Herkes okumaya İstanbul'a gelir sen Ankara'ya gitmişsin." "Ah evet o gerçekten biraz garip oldu. Halamın eşi yani eniştem vefat edince kuzenimle zor dönemler geçirdiler. Aslında onlara destek olmak için gittim." "Çok düşünceli bir davranış Cansu." "Peki sen?" "Ben yılın başında geldim. Bizimde tayin işi... Babamın tayini çıkınca Trabzon'dan geldik. Hoş gelmesek daha iyiydi." Cansu bakışlarını kızın üzerinde gezindirdi. Canı sıkkın gibi duruyordu. "İstanbul'u mu sevmedin?" "İstanbul çok güzel bir yer fakat yaşamı gerçekten zor. Her açıdan.. Ayrıca bu okul.. Okulumu hiç sevmiyorum." Cansu alayla gülümseyerek Mine'ye baktı. "Burası birinci sınıf bir okul.. Her şeyi mükemmel... Her türlü alanı var." Mine duvarlara bakarak konuştu. "Evet fazla lüks benim için alışılmışın dışı. Yine de haklısın. Duvar taşları, yerler sıralar, görüntü aktivite birinci sınıf fakat benim geldiğim yerin insanlığıyla karşılaştırırsak.. Buradakiler bir sınıf seviyesine giremeyecek kadar alçaktalar. Ben samimi bir mahallede büyüdüm.. Bilmiyorum.. İstanbul bana çok kirli geldi. Neşeli bir insanken, çekingen birine dönüştüm. Son senem olmasa sanırım. Bu okulda durmaz giderdim fakat bu okuldan mezun olan bir derece daha şanslı." "O kadarda kötü bir okul gibi görünmüyor." Mine gülümsedi ve devam etti. "Bu okulda uzun bir zaman geçirmediğin için bilmiyorsun. Sessiz olan bursluları zengin çocukları eziyor. Hoş dişlisini de görmedim." "Sorun yok ben dişliyimdir." Mine gülümseyerek Cansu'ya baktı. "Eminim öylesindir." Cansu konuyu değiştirmek isteyerek soru sordu. "Elif'i tanıyor musun?" "Elif Kılıç mı?" "Evet o." "Neden soruyorsun?" "Benim küçüklükten arkadaşım. Çok eskiden tanışıyoruz." Mine'nin yüzü bir anda düştüğünde, Cansu bunu açıkça fark etmişti. "Anladım. O zaman sorunun yok. Sıkıntı çekmezsin." "Neden öyle dedin?" "Burada işler hiçte senin tahmin ettiğin gibi dönmüyor Cansu bunu anlayacaksın. Sınıfa gitmem gerek. Sende üzerini giyinsen iyi olur." Cansu Mine'yi kolundan tutarak yavaşça kendine çevirdi. "Elif'le anlaşamıyor musun?" "Bu okuldaki herkes Elif'le iyi anlaşması gerektiğini bilir." "Elif'i sevmiyorsun yani? Peki neden?" "Sevmiyor değilim. Bana karşı bir şeyi olmadı. Tanımıyorum. Sadece Elif'ten ve benzerlerinden uzak duruyorum." Cansu askılıkta duran çantasını açtığında soru sordu. "Neden? Elif kötü değildir." "Tek derdim bu okuldan mezun olabilmek. Birilerinin gözüne batmayarak görünmez olmaya çalışıyorum. Onlarla takışırsam onlara bir şey olmaz bana olur. Hepsi bu okula binler ödüyor. Sence okula para getiren, öğrenciyi mi atarlar? Yoksa bursluyu mu?" Cansu elini çantasına attığında eli boşluğa düştü. Tedirgin bir biçimde çantayı hızla eline alarak içine baktı. İçi tamamen boştu. Telefon gözünü açtığında telefonunda yerinde olmadığını gördü. "Eşyalarım yok." Dedi Cansu telaşla. "O çanta senin miydi?" "E-Evet. Benimdi.. Ama eşyalarım yok." "Şey.. Ben bilmiyordum." "Anlamadım." "Bir çocuk ben saçımı kuruturken, içeri girdi. Bütün eşyalarını bir torbaya koydu ve giderken banada susmam için işaret etti ve gitti." "Ne!" "Anlaşılan şimdiden seninle de uğraşmaya başladılar." Cansu titreyen elini alnına koydu. Sakin olmaya çalışıyordu. Kim eşyalarını neden alacaktı? Sakin olmaya çalışırken Mine'ye dönerek sordu. "Çocuk nasıl biriydi? Adını biliyor musun? Muhakkak tanıyor olmalısın." "Adını bilmiyorum. Senden biraz uzun senin gibi sarışın bir çocuk yani tam sarı değil de senin gibi. Sanırım Alp'in yanında birkaç kez gördüm." Cansu Alp'in adını duyunca telaşlı bakışlarını Mine'ye dikti. "Alp mi? Alp Derin'den mi bahsediyorsun?" "Evet o. Onu da mı tanıyorsun? "Arkadaşım." "Sen burslu olduğuna emin misin?" "Evet eminim." "Hiç burslu gibi durmuyorsun." "Bursu sadece gelirleri düşük insanlar almıyor. Orta gelirli normal aile çocukları da alabiliyor." "Fark etmez bu okul ona bakmaz. Serin'i tanıyor musun? Eğer oda arkadaşınsa bir daha pek görüşmeyiz." "O neden? Serin kim?" "Anladım tanımıyorsun. Serin Alp'in kız arkadaşı. Kötü bir kız. Burslularla çok uğraşıyor. Zengin bir ailenin kızı... Bir kere bilerek bütün yemeğini başımdan aşağı dökmüştü. Önceden takışıyordum. Sonra takışmaya devam edersem bu okulda tutmayacaklarını anladım." "Peki ya Alp? Alp bir şey yapmadı mı?" "Alp ve Serin birkaç aydır çıkıyorlar. " "Yani Alp suçsuz?" "Fark etmez. Onun gibi bir kızla çıkıyor olması kalitesini ve fikirlerini ortaya koyar. Hata yapanda, susan kadar suçludur." Cansu daha fazla şaşırtıcı olay duymak istemiyordu. Küçük dilini yutacak gibi oldu. Mine'nin söyledikleri.. Önce Elif, sonra Alp ve Alp'in sevgilisi Serin'in Mine'ye yaptıkları.. Şuanda kıyafetlerinin ortadan yok oluşu.. Sarışın, ondan uzun ve Alp'in yanında takılan çocuk. Bu ipuçları sadece Furkan'ı gösteriyordu. Cansu gözlerini kapatarak alnındaki eliyle ıslak saçlarını geriye attı. Tabi ya.. Nasıl unutmuştu. Furkan günlerdir büyük hamle yapacağım diyerek etrafında dolanıyordu. Bir kızın kıyafetlerini çalıp, onu odada mahsur bırakmaktan daha kötü ve köşeye sıkıştırıcı bir hamle mi vardı? Ağzını açarken, sinirli bir biçimde bağırdı. "Furkan!" "Anlamadım?" "Kıyafetlerimi alan Furkan'mıydı?" "Tam adını hatırlamıyorum ama sanırım Furkan'dı." "Ah! Seni piç çocuk!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD