5. Bölüm | Köpük

3334 Words
Cansu şaşırmışçasına kaşlarını havaya kaldırırken gülümseyerek Elif'e baktı. "Bunu mu söyleyecektin?" "Evet." "Olabilir, bundan doğal bir şey yok. Olmaması saçma olurdu. Ne de olsa Furkan'dan bahsediyoruz değil mi? Yine de bunu neden bana söyledin anlamadım." "Ne yani? Hiçbir şey demeyecek misin?" "Ne dememi bekliyorsun Elif? Biz dört yıldır görüşmüyoruz. Biz birbirimizin neyiyiz ki karışalım?" "Şaka yapıyor olmalısın." "Neyse hadi içeri geçelim." Cansu tepsiyi eline alarak önden gitti. Salona girdiğinde ortada duran sehpanın üzerine tepsiyi bıraktı ve kendi kupasını alarak boş bir koltuğun üzerine yayıldı. Elif'te kupasını alarak Furkan'ın biraz yanında duran tekli koltuğa yayılırken, sıcacık kupadan bir yudum aldı. Cansu Furkan'la oldukça az iletişim kurmayı tercih ettiğinden elindeki bardakla ilgilendi. Elif biraz önce Furkan'ın sevgilisi olduğunu söylemişti. Üstelik son bir kaç aydır... Elif'in neden söylemek için bu anı beklediğini merak ediyordu. Belki de ayrılırlar diye düşünerek söylemekten vazgeçmişti. Kendisinin bundan haberi olup üzülsün istememişti. Belki Lise'ye başladığından beri hayatına birçok kız girip çıkmıştı. Onun için fark etmezdi. Artık duygularını rafa kaldırmış ve hissizleşmişti. Şuan Furkan'ın hala sevip sevmediğini kendine sorduğunda cevap veremiyordu. Belki de sevgi ve aşk bu değildi. Sevseydi seviyorum derdi fakat sevmiyorum da diyemiyordu. Belki de yıllar önce saçma oyunun aralarında başlamasından dolayı dip dibe olduklarından onu takıntı haline getirmişti. Belki de sadece takıntı dedi. Belki de hiç aşk olmadı. Olduysa bile duygularını büyüdükçe çok güzel kontrol altına almıştı. Hissiz olmak şuan onun için bir nimetti. Düşüncelerinden sıyrılıp göz ucuyla salona bakındığında Alp'in olmadığını fark etti. Elif'te sorma girişiminde bulunmamıştı. Merakına yenik düşerek düz bir ifadeyle bakışlarını Furkan'a çevirerek sordu. "Alp nerede?" Furkan bakışlarını ağırca çevirerek Cansu'ya baktığında gözüne ilk yukarıdan yapışmış dağınık topuzu çarptı. Gülümsemek gelse de özenle içinde tuttu. Hala Cansu'nun düzgün görünmek gibi bir çabası yoktu. Giyim tarzı hala genç kızlara göre orta seviyedeydi. Kot pantolon ve üzerine kalın beyaz hırka... Onu dışarıda görmemişti. Evden eve geçmişti. Her zaman gördüğü insanlar için süslenecek hali yoktu. Eski tanıdığı Cansu buna fazlasıyla üşenirdi. Yenisi de bu konuda değişmiş gibi görünmüyordu. Nasıl bu kadar salaş ve özensizken bile güzeldi? Kendine pek itiraf etmemiş olsa da bu sefer etmeyi düşündü. Cansu her zaman güzeldi. İki gün önce kapıyı açtığında Cansu ile karşılaşmasıyla büyük bir şok yaşamıştı. Dört yıl içindeki değişimi, oldukça farklıydı. Elektrikler kesildiğinde içine düşecekmiş gibi baktığına emindi. Yıllar ve günler hala duygularından bir şey götürememişti. Cansu onun içinde kabuk bağlamamış kocaman bir yaraydı. Kabuk tuttuğunu düşünmeye başladığı anda çıka gelmiş ve hissetmemeye başladığı yarayı artık daha derin bir acıyla hissediyordu. Düşüncelerinden bin bir zorlukla ayrılırken, cevap verdi. "Balkonda." "Bu soğukta mı?" "Sigara içiyor." Cansu yüzünü buruşturdu. "Alp sigaraya mı başladı?" Elif araya girerek cevap verdi. "Yazdan itibaren." Furkan şaşkın bakışlarını Elif'e çevirip baktığında Elif kaşlarını kaldırarak "Ne var?" dedi. "Alp'i bu kadar yakından takip ediyor olman sence normal mi?" "Hadi ama ben bütün okulu yakından takip ediyorum." "Yine de Alp hakkında pek çok şeyi bilmiyorsun." "Evet, ulaşamıyorum. Alp'i gerçek anlamda tanıyan bir kaynağım yok. Sadece sınıfta kaldığı zamanlarda yani önceden.. Zor dönem geçirdiğini duydum... Fazlasıyla hiçbir şey umurunda değilmiş. Şu son sene olduğu gibi... Fakat nedenini bilmiyorum. Çoğu kimse bilmiyor. Bilenlerde susuyor sanırım." "Bilen olduğunu sanmıyorum." Dedi Furkan. "Alp neden böyle?" Elif'in sorusuyla Cansu'da Furkan'da bakışlarını başka yere kaçırdı. Elif Cansu'nun bakışlarını kaçırmasıyla şüphelendi. "Sende biliyorsun." Cansu Elif'e bakarak onu ikna etmeye çalıştı. "Bilmiyorum." "Hayır, biliyorsun bakışlarını kaçırdın ve benden saklıyorsun." "Hayır Elif bilmiyorum, tek bildiğim Alp'in ailevi sorunları olduğu... Yani sorununun ailevi olduğu..." "Bunu bende biliyorum." "Bende senin bildiğin kadarını biliyorum Elii." Elif Furkan'ın ağzından laf almak için masum kedi gibi bakış attığında, Furkan elini havaya kaldırdı. "Bana hiç öyle bakış atma söylemeyeceğimi biliyorsun. Dostumu satmam." "Senden başka öğrenebileceğim kimse yok." "Var, neden kendisine sormuyorsun?" "Sence anlatır mı?" "Onun yerinde bende olsam sana anlatmazdım." "Neden?" "Neden diye soruyor musun birde Elif? Herkesin özelini her yere yayıyorsun." "Önemli ve hassas konuları yaymam. Biliyorsun." "Olabilir ya yayarsan? Eğer öyle bir konuyu öğrendiğinde sen bunu herkese yayarsan bu Alp'e daha da zarar verir ve Alp yeterince kötü. Daha fazla onunla uğraşıp daha da kötü bir duruma sokma. Alp canı yandığında kötü bir insan oluyor." "Herkes canı yandığında kötü bir insan olur." Dedi Elif. "Her neyse bu konuyu artık kurcalama. Çok öğrenmek istiyorsan Alp'e sor. Ondan başka öğreneceğin biri yok..." ve bir süre duraksayıp ekledi. "En azından İstanbul'da.. Ailevi mevzun sıkıntın diyerek onu daha fazlada sinirlendirme. Hassas konusu olduğu için bile bile damarına basıyorsun. Daha doğrusu bilmeye, bilmeye..." "Ne yapabilirim? Alp'le ilgili başka bir kozum yok. Bende bunu kullanıyorum." "Dikkat et de bir gün elinde çok kötü patlamasın bu durum. Alp senin hakkında çok şey biliyor gibi duruyor. Artık ne nane yediysen..." "Ben hiçbir nane yemedim. Tabii sen söylemediysen.. Elinde hiçbir nane yok." "Betül ile ilgili durumu soruyorsan anlatmadım ve inan Alp ile aramızdaki tek sır bu." "Teşekkürler o zaman.. Ne diyeyim..." Kapalı olan salondaki balkon kapısı ardına kadar açıldığında Alp içeri girerek kapıyı kapattı. Montunu kenara fırlatıp uzun koltuğa yayılarak oturduğunda ortadaki sehpada duran sıcak çikolatayı eline alarak bir yudum aldı. Soğuktan elleri ve yanakları kızarmıştı. Şapkasını çıkarma gereği duymamış hala başındaydı. Furkan sırıtarak sataşmadan edemedi. "Lan zengin züppesi... Çıkar şu şapkanı." Cansu ve Elif gülmemek için alt dudaklarını ısırdığında, Furkan gülmesini hiçte içinde tutmuyordu. Alp sinirlenerek başındaki şapkayı çıkartarak sertçe Furkan'a fırlattı. "Lan bir gün dövücem seni. Kaç defa bana şöyle deme dedim." Elif Alp'e baktı ve kaşlarını havaya kaldırdı. "Gerçekler." Sevimsizce gülümsemesini Alp'e bakarak sürdürdüğünde, Alp'te sevimsizce bakarak gülmekle yetindi. Furkan üstüne düşen şapkaya bakarak konuştu. "Ben napıyım lan senin şapkanı? Ben şapka takmayı sevmiyorum." Elindekini yan taraftaki Elif'e fırlattı. "Al senin olsun, senin de şapkalarla aran iyi." Elif gülümsedi ve üzerine bakarak konuştu. "Kız şapkalarıyla." "Kafana geçir Alp şapkasını sana verdi diyerek fotoğraf çekin ve Twitter'a at. Havan olur." Elif bir kez daha Alp'e bakarak sevimsizce gülümsedi. "Ha-ha-ha. Asıl ben senin bu gün resmini hesabıma atmanla sen ünlü oldun. Bizim okul çapında en çok konuşulanlara girmişsindir." "Sana ihtiyacım yok. Ben her zaman en çok konuşulanlar listesindeyim." Cansu'nun sırıtması genişlerken cevap vermeyerek başını koltuğa yasladı. Elif ve Alp'in çekişmelerini izlemek oldukça eğlenceliydi. En azından bıraktığı şeyler arasında eğlenceli bulduğu tek şey onlardı. Alp Cansu'ya bakmak için başını çevirdi ve konuyu değiştirdi. "Cansu Hanım hiç konuşamadık yemekti. Bu Elif'le didişmeydi falan derken.. Hoş geldin." Cansu şaşkınca bakışlarını salonda gezindirdi. "Baya baya hoş buldum Alp'çim." Hepsi kahkaha atarken, Alp devam etti. "Ankara'da son dört yılınız nasıl geçti? Biraz anlatsana ya. Mesela orada erkeklerin kız tavlama şekilleri nasıl?" Furkan gülmekten kıpkırmızı kesildiğinde Cansu'nun da durumu farksızdı. Alp sinirli ve ciddi bakış attı. "Ne var oğlum? Öğren bu incelikleri." "Erkek her yerde erkektir Alp. Yani hepinizin numaraları aynı..." "Sevgili falan yaptın mı Ankara'da?" diyerek Cansu'ya göz kırptı Alp. Furkan'ın kıkırdaması susarken yüzünde geniş bir gülümseme durdurulmuş gibi kaldı. Cansu'nun cevabını beklerken vücudu kaskatı kesildi. Başını arka tarafa doğru atıp göz ucuyla Cansu bakıp bakışlarını kaçırdığında Cansu'da bakışlarını kaçırdı. "Yok sevgili anlamında olmadı fakat eğlenceli bir tayfamız vardı. Oldukça eğlenir ve beraber takılırdık. üç kız üç erkek." "Eşit dağılım diyorsun yani." "Biraz öyle gibi... Aramızda birbiriyle sevgili olan yok. Yani sevgilileriyle takıldıklarında toplanmıyoruz." "Yeme beni lan... Doğruyu söyle şimdi sen kimseyle çıkmadın mı? Koskoca 3 yıl 7 ay boyunca." "Hayır." "Hiçbir erkekte etmedi deme. Öyleyse topu salakmış." Furkan tip, tip Alp ve Cansu'nun konuşmasını dinlerken, sessiz kalma taraftarı oldu. "Tabi ki teklifler aldım." Elif kahkaha attı. "Teklifler almışmış. Kızım ilk senenden sonra gelen teklifleri sana gelen çiçek böcekleri. Hediyeleri saymayı bıraktım be... Kibarlığını yesinler senin." "Elif saymayı bıraktıysa çoktur. Mesela Elif benim bütün çıktığım kızları sana sayabilir." Alp bakışlarını Elif'e çevirdiğinde ciddi görünmeye çalışarak kaşlarını çattı. "Sahi Elif son dört yılda kaç kızla çıkmıştım." Elif elindeki şapkayı sertçe Alp'e fırlattı. "Ben nereden bileyim be. Önüne gelen her kızla yatıyorsun. Sana hesap makinesi bile yetişemez." Cansu ilk defa tam anlamda sesli kıkırdadı. O kadar gülmüştü ki, yanakları ve yüzü tam anlamda kıpkırmızıydı. Elindeki yarı dolu olan bardağı ortadaki sehpaya eğilerek bıraktı. "Gerçekten İstanbul'u özlemişim." "İstanbul'u mu yoksa İstanbul'u İstanbul yapanı mı özledin?" Cansu Alp'in ne demek istediğini gayet net anladığında kızaran yüzü biraz daha bozardı. Alp'le de baş etmek Furkan kadar zordu. Kendini zorlukla toparlamaya çalıştı. "Herkesi özlemişim. Ailemi kardeşimi.. Sizleri.. Özellikle Elif'i." "Bu Elif'i mi?" dedi Alp parmağıyla yüzünü buruşturarak Elif'i işaret ederken. "Ben bu Elif'ten dolayı İstanbul'dan kaçarım be." "İstediğin kadar kaç. Merak etme geri dönersin." Furkan araya girmişti. Başını tekrardan kanepeye yaslarken, bakışlarını tavana dikerek bir süre izledi. "Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır." Bakışlarını tavandan ayırıp, Cansu'ya çevirdi. "Değil mi Cansu? Sen bunu iyi bilirsin." "Evet öyle. Belki de tilki kürkçü dükkânında değişiklik yapmıştır." Alp dudaklarını aşağı doğru büzdü. "Siz ikiniz adamı atasözlerinden soğutursunuz. Neyse.. İşin ilginci dördümüz yan yana aynı salonda oturuyoruz ve hala olay çıkmadı. Kimse ıslanmadı. Kimse ölmedi. Gayet ilginç." "Annem evi yakmamamızı söyledi hatırlarsan. Bu gün olay çıkmadı diye yarın olay çıkmayacak değil yada kimse ıslanmayacak.." Cansu Furkan'ın dediklerini kulağının ucuna bile takmazken ayağa kalktı. Gülümseyerek Alp'e sonrada Furkan'a baktı. "Biz artık kalkalım. Saat 12'ye geliyor. Yarın okul var." Elif'e dönerek cebindeki ev anahtarını Elif'e uzattı. "Sen istersen aşağı in. Bende Ceren'i alıp gelirim." "Tamam." Elif anahtarı alıp, ayağa kalktığında salondakilere döndü. "İyi geceler." Yavaş adımlarla salondan hole geçti ve montunu alarak üzerine geçirdi. Kenarda duran çantasını omzuna taktığında, üst kapı çalındı. Elif kapıyı açmadan seslendi. "Kim o?" Dışarıdaki kalın ve büyük ses konuştu. "Kaan." Kapının önünden yürüyerek salona döndü. "Kaan diye biri kapıya gelmiş. Tanıyor musunuz?" "Ha o şey." Dedi Furkan. "Tamam ben bakarım." Alp oturduğu yerden hızla kalktı ve salondan çıkarak dış kapıyı açtı. Elif Alp'i izliyordu. "İyi akşamlar Alp Bey." "İyi akşamlar Kaan." "Benden istediklerinizi getirdim." Alp şoförün uzattıklarını eline alırken, Cansu ve Furkan'da hole çıkmış. Kapıdaki yabancı adama bakıyorlardı. "Sağ ol Kaan." "Birde Seçil Hanım size anahtarı gönderdi. Evi kapatıp çıktıktan sonra anahtarı bana gönderdi. Sanırım bu sizinmiş." "Tamam teşekkürler." "Tekrardan iyi akşamlar." "İyi akşamlar." Adam asansöre binerek gittiğinde, Alp kapıyı kapatmak için yeltendi fakat Elif yarıda tutarak kapıyı açtı ve dışarı çıkarak botlarını giydi. Elindeki anahtarla hızlı adımlarla aşağı kata inerken, Alp Furkan ve Cansu'ya döndü. "İyi geceler Cansu. Yarın okulda görüşürüz." "Sende burada kalıyorsun sanırım." "Derya Abla çok ısrar etti." "Anladım." "Bak yanındaki cadı bozması sıkılırsa yukarı yolla ben onu eğlendiririm." Cansu'nun yüzünde büyük bir sırıtma oluşurken elini yumruk yaparak sertçe Alp'in omzuna geçirdi. "Elin ağırmış." "Elim her zaman ağırdı." "Dayak yemediğim için bilemem." Cansu gülümsedi ve Furkan'a bakış attı. "Furkan iyi bilir. Değil mi Furkan?" Alp sırıtmasını gizlemek için Furkan'ın odasına doğru baktığında Furkan cevap verdi. "Evet bilirim." "Neyse arkadaşlar ben eşyalarımla odaya geçiyorum. Uykum geldi. Furkan sen buraları halledip gelirsin karşim." Alp hızla uzun koridorda yürüyerek Furkan'ın odasına girdi ve kapıyı kapattı. Furkan içinden küfürler savururken dışından oldukça sessizdi. Her gece o bar bu bar bu bar diye gezen adamın elbette ki bu saatte uykusu gelmezdi. Yine de yalnız bırakmaya çalışma mazeretleri oldukça iyiydi. Cansu hareketlenerek Fulya'nın odasının kapısını tıklattı ve içeri girdi. "Ceren hadi gidiyoruz." İkisi de kızarmış gözlerle Cansu'ya dönüp baktığında, Cansu telaşla gözlerini kocaman açarak sesini yükseltti. "Ne oldu? Bu haliniz ne?" Furkan'da merakla ne olduğunu anlamak isterce kapıya dikilip kardeşine baktığında, Fulya ağlayarak bir kez daha hıçkırdı. "Öldü." "Kim öldü?" dedi Cansu telaşla. Furkan yine mi dercesine elini alnına götürüp ovuşturduğun da Ceren Furkan'ın gülmekle sinirli karışık halini görünce gözyaşları içerinsin de kahkaha patlattı. Cansu şaşkına dönmüş bir biçimde ne olduğunu anlamaya çalışırken, Furkan Cansu'nun halini görerek kahkaha attı. Şaşkın bakışları bu seferde Furkan'a döndüğünde, Furkan ses tonunu düzelterek açıklama yapma gereği hissetti. "Bunlar büyüdükçe delirdi. Düzenli olarak Evim Sensin izleyip sonunda ağlıyorlar." "Bizi de böyle seven çıkar mı?" dedi Fulya bir kez daha hıçkırarak ağlarken. "Öldü." Diyerek bu seferde Ceren hıçkırdı. Cansu şaşkınlık ve gülmek arasında kalırken, sinirlenmek daha ağır bastı. "Ya siz deli misiniz? Bir film için bu kadar ağlanır mı salaklar. Benim ödüm koptu burada!" "Duygusuz musun Cansu abla? Kız orada öldü resmen." "O ne anlasın aşktan." Diyerek burnunu çekti Ceren. Fulya'nın yanaklarından yaşlar akarken elindeki peçeteyi Ceren'e fırlattı. "Niye anlamasın. Her kız aşktan anlar, şimdi bizimle izlemediği için böyle." Cansu'nun bakışları şaşkınlıkla Ceren ve Fulya arasında gelip giderken, küçük dilini yutacak gibi oldu. Furkan ise anırır bir biçimde gülmemek için kendini zor tutuyordu. Hızlıca Fulya'nın kapısını kapatmak için çekerken, Cansu'nun bir kaç adım geriye atması için konuştu. "Kapat şu kapıyı kapat. Evim Sensin izlediklerinde hiç çekilmiyorlar. Kendilerine gelsinler ben yollarım Ceren'i aşağı." Furkan kapıyı kapattığında Cansu gözlerini yumdu ve kaşlarını havaya kaldırarak, başını iki yana salladı. "Bunları gördükten sonra kendi geçirdiğim ergenliğime şükür ediyorum." Furkan otuz iki diş sırıtarak Cansu'ya baktı. Cansu hızla dış kapıya yönelerek yürüdü. "Neyse ben gidiyorum. Sen biraz sonra Ceren'i yolla. Yarın erken kalkacaklar, iyi geceler." Hızla kapıyı çıkarak evden kaçmaya çalıştığında, kapı yarıda kalarak ittirilmişti. Cansu yavaşça arkasına döndüğünde Furkan ile burun buruna geldi. Hayalini kurduğu gibi kaçmayı başaramamıştı. Furkan kapıyı açmasını engelleyerek kapatmış, şimdi bulundukları pozisyondaysa burunları birbirine değmek üzereydi. Bir süre hiç bir şey demeden Furkan'ın gözlerine baktığında o da ağzını açmamıştı. Sanki o ağzını açmasa Furkan saatlerce bu biçimde durur gibiydi. Ses tonunun iyi çıkacağına emin olmak için öksürdü. "Efendim, neden kapıyı kapattın?" "Salondaki bulaşıkları yıkamadan mı gideceksin?" "Evet." Dedi Cansu gayet düz bir biçimde. "Anneme söz vermiştin sanki mutfağı toplamak için öyle hatırlıyorum." "Topladım da.. İki üç kupayı kendin yıkayabilirsin herhalde." "Yıkayamam." "O zaman Fulya yıkar." Cansu arkasını dönüp tekrar kapıyı açtığında, Furkan eliyle ittirerek kapattı. "O yıkayamaz deli gibi ağlamış. Bu halde direk yatıp uyur." Cansu gözlerini yumdu ve derin bir iç çekti. Gözlerini açtı ve arkasına dönerek Furkan'a baktı. "O zaman iş paylaşımı. Bulaşıkları sen sabunlarsan bende durularım." "Anlaştık." Dedi Furkan. Ellerini kapının üzerinden çekerek, mutfağa gittiğinde Cansu gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından gözlerini açarak salona gitti. Orta sehpanın farklı yerlerinde duran 4 kupayı tepsiye koyarak, eline aldı ve salondan çıktı. Çıkarken ışığını da kapatmayı unutmamıştı. Furkan ağır hareketlerle tezgâhın üzerinde duran bir kaç bardağı sabunlarken oldukça yavaştı. Sabunlu duran bardağın tekini yıkayarak tezgâhın üzerine kapattı. Furkan o kadar yavaş yıkıyordu ki neredeyse bir dakika geçmesine rağmen elindeki bardağı kenara bırakıp yenisini almamıştı. Cansu gülümseyerek Furkan'a baktı ve elindeki bardağı çekiştirerek konuştu. "Ver hadi ben yıkarım." "Gerek yok ben hallediyorum." "İnat etme beceremiyorsun işte ver." "Gayet te beceriyorum." "Yıkanmaktan bardağın dış yüzünü kazıdın." Bardak ellerinde bir Furkan'ın tarafına birde Cansu'nun tarafına gidip gelirken Furkan sevimsizce gülümsedi. "Çok biliyorsun sen." "Senden iyi bildiğim kesin. Hala bir bardak yıkamayı öğrenememişsin." "Ben hallediyorum işte sen uzatma. Sen durulamana bak." "Durulanacak bir şey mi verdin?" diyerek bardağı kendi tarafına çekiştirdi Cansu. Furkan duraksadı ve diğer elindeki süngeri Cansu'nun yanağından burnuna doğru sürdü. Cansu gözlerini kapatıp ağzını hayretle açarken, Furkan sırıtarak süngeri lavaboya bıraktı. "Bak yüzünü duralayabilirsin?" Furkan bardağı süngeri eline alarak yıkamaya devam ettiğinde Cansu sinirle elinden kaparak çekiştirdi. "Yeter artık, kupanın içinde mikrop falan kalmadı kökü kazındı bırak ta durulayayım." "Altını sabunlamadım ben daha onun." Furkan kupayı kendine doğru çekiştirirken, Cansu tek elle kendine doğru çekiştirdi. "Ya tamam olmuştur o. Ver şunu bana." Cansu Furkan'ın gücüne yetişemediğini anladığında diğer eliyle de kupayı tutarak kendine çekiştirdi. Kupa Cansu'nun tarafa doğru gelirken, Furkan elindeki süngeri bırakarak elini Cansu'nun elinin üzerine koyarak çekiştirmeye başladı. "Cansu ver şu kupayı." "Hayır, sen bunu yeterince sabunladın." "Kızım çıldırtma adamı altını yapmadım diyorum." "Bende sana olmuştur diyorum." Cansu'nun soğuk suya değen ellerinin ısınmaya başladığını hissettiğinde bakışlarını Furkan'dan ayırarak ellerine baktı. Ellerine yayılan sıcaklık Furkan'ın ellerinden geliyordu. Çekişme sırasında fark etmeden elleri birbirlerininkine üst üste koymuşlardı. Furkan da bakışlarını Cansu baktığı noktaya çevirdi. Durumu fark ettiğinde bakışlarını tekrardan Cansu'nun gözlerine kaydırdı. Cansu'nun bakışları ağırlaşarak Furkan'ın gözlerine kaydığında ikisi de aynı anda ellerini geriye çektiklerinde kupa yer çekimine yenik düşerek hızla mutfağın parkesine çarparak darbe aldı. Hızlı çarpmanın verdiği sonuçla, kupa yüzlerce minik parçaya bölünerek etrafa sıçradı. İkisi de refleks olarak geriye birkaç adım attıklarında, yüzleri şaşkınlıkla cam parçalarına dönüktü. Gözleri birbirlerine kaydığında ikisi de şaşkın surat ifadelerini görerek gülmeye başladılar. Ortaya çıkan kırılma sesiyle iki odanın kapısının açılma sesi duyulmuş. Önce Fulya ve Ceren mutfağın kapısının önünde dikildiklerinde, şaşkınca Cansu ve Furkan'a baktılar. Cansu kahkaha atmamak için alt dudağını ısırırken, Alp'te Ceren ve Fulya'nın arasından merakla mutfağa bakındı. "Mutfağa girmeyin kupa kırıldı." Furkan ciddi halini takınırken Fulya'ya seslendi. "Bize iki tane terlik getir. Ceren sende yatak odasında süpürgeyi getir de burayı süpürelim." Fulya ve Ceren kapının önünden ayrıldıklarında Alp kolunu kapıya yaslayarak gevşek bir şekilde sırıttı. Bakışlarını Cansu ve Furkan'ın sabunlu ellerinde gezindirdi ardından Cansu'nun yüzüne baktı. Cansu'nun sağ yanağı ve burnu köpük içindeydi. Sırıtması büyük bir kahkahaya dönüşürken, Cansu bakışlarını kaçırdı. "Siz ne yapıyordunuz bir açıklasanız?" "Furkan bulaşıkları sabunluyor. Bende duruluyordum bardak kırıldı." Dedi Cansu düz ifadeyle. Alp telefonunu çıkartarak resimlerini çektiğinde, Cansu ve Furkan büyük bir ışığın patlamasıyla Alp'e döndüler. "Furkan bulaşıklardan çok seni sabunlamış gibi duruyor." Elini yüzüne götürerek yanağındaki köpükleri kahkahayla karışık bir şekilde ifade etmeye çalıştı. "Çabuk sil o fotoğrafı." Cansu yerinden kımıldayarak yürümeye kalktığında, Furkan kolundan tutup durdurdu. Alp kaşlarını havaya kaldırırken, telefon ekranına gömüldü. Sırıtarak konuşmayı da ihmal etmedi. "Yerinde olsam kımıldamazdım. Ayağına cam parçaları girebilir." Alp fotoğrafı Elif'e gönderdi, çevrim içi görünüyordu. Fotoğrafın altına küçük bir not düşmeyi de unutmadı. "Fotoğrafı hesabında paylaşmaya ne dersin? Fotoğrafın altına okula yeni gelen kız diyerek not düşersen hem okul çalkalanır. Hem de belki Nilüfer Furkan'ı terk eder. İyi bir anlaşma ha? İkimizin de işine gelir." Alp hızla ekranı kilitleyerek telefonu cebine attığında, sırıtmasına devam etti. "Bir gün rahat duramadınız değil mi?" "Bardak kırıldı Alp. Görülmez kaza." "Daha çok görülür kaza gibi duruyor Cansuy." "Anlamadım? Bu arada bana Cansuy deme hoşlanmıyorum." "Diyorum ki bardak elinizde çekişirken düşünce yer çekimine kurban gitmiş." Fulya önden gelerek terlikleri Cansu ve Furkan'a uzattığında, Cerende arkasından süpürgeyi getirerek kenara bıraktı. Ardından ikisi de odaya girerek kapıyı kapattılar. Alp'te kolunu kapıdan çekti ve arkasını dönüp giderken, seslendi. "Kolay gelsin." Furkan'ın oda kapısının kapanma sesinden sonra Cansu ve Furkan birbirlerine baktılar. Furkan durumu toparlayarak konuştu. "Tamam sen bulaşıkları hallet. Ben süpürürüm." Cansu başını sallayarak onayladı. Kan basıncının yanaklarına vurduğunu hissediyordu. Büyük ihtimalle yüzü kızarmıştı. Diğer kupayı eline alarak sabunlarken, Furkan süpürgeyi açarak mutfağı süpürmeye başladı. Birkaç dakika geçmesinin ardından mutfak tamamen süpürülmüştü. Süpürgeyi kapatarak, kenara dayadı. Son olarak tepsiyi de yıkayan Cansu'nun önünde dikilerek yüzüne baktı. Aşağıdan yukarı süzdüğünde yüzündeki beyaz köpük onu istemsizce gülümsetmişti. Yanağına ve burnun bir kenarına bulaşmış köpüklerle ve dağınık tepeden toplanmış saçıyla oldukça sevimli görünüyordu. Cansu'nun işi bitene kadar sadece onu izledi. Son olarak çeşmeyi kapattı ve ellerini kuruladı. Kendisine dönüp baktığında onu izlediğini yeni fark etmişti. Cansu'nun bakışlarını kaçırmasıyla, çenesinden tutarak yüzünü yukarı kaldırdı. Diğer eliyle Cansu'nun yüzündeki köpükleri yavaşça temizlerken, elini teninin üzerinde oldukça yavaş gezindiriyordu. Bu hareketi, yıllar sonra midesinde bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Lise'ye başladığından bu yana birçok kızın elini tutmuştu ya da tenine değmişti. Neden hiç birinde Cansu'da olduğu gibi karnında hareketlenmeler olmuyordu? Neden Cansu'ya her dokunduğunda bütün vücuduna sıcaklık yayılıyor ve içinde bilemediği hisler onu Cansu'ya yakınlaştırıyordu? Yüzüne daha dikkatli baktığında Cansu'nun yanaklarının kızarmaya başladığını gördü. Beyninde birçok soru dolanırken, merak ettiği tek soru vardı. Acaba ona dokunduğunda Cansu'da böyle hissediyor muydu? Hissettiği şey çölde bırakılmış bir insana su vermek ya da bir ağacı sulamak gibiydi. Ona muhtaçmış, sanki o olmasa yaşayamazmış gibi hissediyordu. Tam olarak Cansu'nun ne hissettiğini bilmese de, yıllar önce bin bir takla atarak Cansu'dan habersiz ele geçirdiği günlüğünde okuduklarından sonra onu sevdiğini biliyordu. Peki ya şuan? Hala kendisini seviyor olabilir miydi? Köpük olmuş elini Cansu'nun yüzünden çekerek, ılık su akan çeşmenin altına soktu. Tekrardan elini yüzüne götürerek küçük sabun kalıntılarını elinin tersiyle aldı. Kalem gibi çizilmiş dudakları ve minik şirin burnu.. Bir anlık her şeyi unuturken, sadece sevimli burnunu ısırmak istedi. Düşüncelerini kontrol edemediğini anladığında, hızla elini yüzünden çekti ve çeşmeye dönerek ellerini yıkadı. Cansu hiçbir şey demeden yanından geçip giderken, holde olan montunu üzerine geçirdi ve çantasını omzuna taktı. Kapıyı kaçmak için hızlıca açarken ayakkabılarını da giyerken bir o kadar hızlıydı. Fakat bu seferde merdivenden istediği gibi kaçamamıştı. Furkan kolundan tutup kendine çevirdi. Gözlerini Furkan'a diktiğinde kızarmış yanaklarını gördü. Şimdi kendi yanaklarına da kan hücum ettiğini hissediyordu. Furkan'ın konuşmaya başlaması düşüncelerini dağıtmıştı. "Yardım için teşekkürler." "Rica ederim." Furkan Cansu'ya birkaç adım attı. Yavaşça omuzlarından tuttu ve alnına küçücük öpücük kondurdu. Geriye doğru adım attığında boğazını temizledi. "İyi geceler." "Yerinde olsam, olur olmaz herkesi alnından öpmezdim." "Efendim?" "Sevgilisi olan insanlar öyle yapar." Cansu hızla merdivenlerden inmeye başladı. Furkan'ın kaşları havaya doğru kalkarken küçük dilini yutacak gibi oldu. Sevgilisi olduğunu nereden öğrenmişti? Alt kapının kapanma sesini duyduğunda, kocaman gülümsemesini yüzüne taktı. Yine yapacağını yapmış Cansu Ateş lafını sokup gitmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD