Abimin kanını döken iblisin canını almaya gittiğimizde töreler bizden yana değil Seyhanlardan yana oldu.
Berdel kararı verilmişti. Hemen oracıkta Seyhanların kızı bize verilmişti. Kızı alıp konağa getirmekten başka da çaremiz kalmamıştı.
Konağa girince “Bu kızın burda ne işi var?” dedi annem.
Babam annemin acıyla baktı. “Heval Hatun, şu kıza iyi bak! Bu kız bize verilen can bedelidir! Ona her baktığımda oğlumun acısı katlansın diye töre dedi ki Murat ağanın büyük kızı Hazaroğullarına gelin edilecek! Anası olmaz dedi. Babası olacak adi, can korkusuyla kızını alıp verdi.”
Annem, babamın söylediklerini sindirmeye çalışırken gözleri dolmuş, dizleri titremeye başlamıştı. Kollarını kavuşturup, acısını bastırmaya çalıştı. Babamın sert bakışları altında söylenecek bir şey bulamıyordu.
Sonunda derin bir nefes aldı, gözlerini yerden kaldırmadan sordu: "Peki ne yapacağız bu kızı?"
Babam, dudaklarını büzdü, gözlerini kısarak Hazaroğulları'nın kızı olan bu genç kıza baktı. "O burada, bu konağın içinde kalacak. Oğlumun kefareti burada, gözümün önünde duracak. Ama sakın ha, onu aileden biri gibi görmeyin. Sen de sakın bu kıza karım deme! Bu kızın burada tek bir amacı var; her baktığımızda oğlumun kanının yerde kalmayacağını bize hatırlatacak. O şerefsiz babasını öldürdüğümde ise def olup gidecek!”
Annem, çaresizlik içinde başını salladı. "İstemem ben o katilin kızını evimde… Al götür buradan!"
Babam, "Burada, bu dört duvar arasında sadece bize hizmet edecek. Zamanı geldiğinde ne yapacağımızı da o zaman düşünürüz."
Kız, hala sessizce ayakta duruyor, olan biteni izliyordu. Gözlerinde bir damla yaş yoktu ama içindeki acı, odadaki herkesin üzerinde ağır bir bulut gibi asılıydı. Babamın söylediklerinden sonra sessizlik daha da ağırlaştı. Annem başını öne eğdi, bir şey söylemek istemiyor ama bu ağırlığı nasıl taşıyacağını da bilmiyordu.
Babam, kızın yanından geçip ağır adımlarla konağın derinliklerine doğru yürüdü. "Hadi," dedi anneme, "Bu kıza bir yer göster. Bu gece burada kalacak ama göz kulak ol, her an bir kaçış yolu arayabilir."
Annem, kızın yüzüne tekrar baktı, içinde karışık duygularla. "Gel," dedi, sesi babamınkine göre çok daha yumuşaktı, "Sana bir oda bulalım."
Saatler önce karım ilan edilen o kız, annemi takip ederek ağır adımlarla konağın taş zemininde yürümeye başladı. Her adımında ona nefretle baktım. Abimin ölümüyle bu eve gelin gelmişti. Annem haklıydı. Onun bu konakta yeri yoktu.