"Sadece...96...Gün..."

1160 Words
"Hmmm, güller kararıyor küçük kız..." Bir anda hapşurup da gördüğm kâbusa ara verince telaşla tırnaklarıma baktım. "Nolamaz..." Serçe parmağımdaki on gülden dördüncüsü de artık karalar bağlamıştı. "Gidemezsin..." diyerek kendimi tekrardan sırt üstü yere attığımda çadırı biri araladı. "Neden?" dediğinde yüzünü görmüştüm. Beyaz teni, siyah saçları, uzamaya başlamış olan kirli sakalları. Kalbime saplanan garip sancıdan sonra gözlerim kararmaya başlamıştı. Sinirle ellerimi kaldırdım. Bayılmak istemiyorum... "Ya ama var ya...gösterme şu yüzünü biraderim yakışklılığına beynim katlanamıyor..." Sırt üstü tekrardan yere düştüğümde her şey silinip gitmişti. . . . "Gülme." dedim o ise yüzünü karanlığa gömen kapüşonunu geriye çektiğinde bir anda karşıma çıkan temiz yüzü kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Şeytan bu kadar yakışıklı olamaz." dedim sinirle. "Benimle dalga geçiyorsun!" "Hadi ama...ben insanlardan çok daha güçlü bir varlığım. Kime nasıl görünmek istersem öyle görünürüm." dediğinde garip bir bakışma geçti aramızda. Bir erkeğe göre fazla kırmızı dudakları vardı. Pürüzsüz bir teni, ışıl ışıl parlayan bembeyaz dişleri. "Bana yakışıklı gözükmek mi istiyorsun?" dediğimde bir an şaşırır gibi olduğunda bu sefer ben alaycı bir şekilde güldüm. "Ufak bir kız çocuğuna neden yakışıklı gözükmek isteyeyim?" dediğinde gözlerimi kısarak gözlerine baktım. "Unuttun mu? Sen insanlardan üstün bir varlıksın. Gelecekte ne kadar güzel bir kız olduğumu görmüş olmalısın." dediğimde yüzü normal bir insan gibi olsa da simsiyah olan ellerini geri çekmek istemişti. Bu sefer ben sıkıca tuttum. "Küçük bir kız çocuğundan mı çekiniyorsun?" "Pişman olacaksın." Omuzlarımı silktim. "Ben zaten iki dakika önce gelmediğim için pişmanım." dediğimde biçimli kaşları çatıldı. Büyüyecek olsaydım eğer böyle bir adama kesin aşık olurdum. Ne kadar güzel bir yüzü var böyle... Bir anda bozulan yüzün yeri simsiyah bir şey alırken alnından iki yarık açıldı ve öne doğru iki tane boynuz uzadı. Dişleri sivrilip de başını tekrardan kapattığında şaşkınca yüzüne baktım. . . . "Aaa!" çığlık atarak yattığım yerden doğrulduğum sıra ellerimle yüzümü kapattım. "Ya şeytan ya! Nereden aklına geldi bu adamın yüzünü bana göstermek? Sıçtın zaten hayatıma ya!" Ağlaya ağlaya sayıklanırken ayağımın üzerinde hareket eden bir şey hissettim. Ellerimin tersiyle göz yaşlarımı silerken ayak bileğimden rotasını baldırıma doğru ayarlamış olan şey... "Böcek!!!" Avazım çıktığı kadar bağırırken ufak çadırdan kendimi bir dışarı atışım var ama ne... Filmlere, dizilere efsane bir sahne. Bedenimin yarısı dışarıda yarısı içeride kalırken yüzüne maske geçirmiş olan adam koşarak yanıma geldi. Ellerimi kaldırıp beni kaldırması adına uzattım. Nefes nefese kalmış , kızarmış suratımla suratına bakmıştım. "Kurtar beni! Çıkart buradan!" diye bas bas bağırınca anlamasa da gelip kollarımın altından tuttu ve ben yine bebek pozisyonu aldım. Ama bu sefer korkudan bacaklarımı da beline sarmıştım. "Ne oldu?" diyerek çadıra bakarken kollarımı omuzlarına iyice sarıp içeri bakmaya çalıştım ben de. Şu an ağaç gövdesine sarılıp da aşağıdaki insanlara bakan koala gibi gözükmüyorsam hiçbir bok bilmiyorum. "İnsan eti yiyen şey. Böyle ağzında garip bir şey var." dedim korkuyla. Kaç tane bacağı varsa hepsini tenimde hissetmiş olduğum gerçeği bedenimde bir ürperti yarattı. "Onu al at dışarı. " dediğim an belimi sıkı sıkı tutan elleri gevşedi. "Onu dediğin şey..." diyerek kafasını çevirip de yüzüme bakınca nefesimi tutmama sebep olmuştu. "...bir böcek mi?" Maskesinden dolayı görebildiğim kahverengi gözleri birkaç saniye boyunca kaşlarımı çatmama sebep oldu. Yıllar önce şeytan, benimle bir anlaşma yapmak istediğinde bana bu adam gibi görünmüştü. Aynı gözler, aynı dudaklar, aynı saç, aynı bakış... Ve ben o gün. Büyüyecek olsaydım eğer, böyle bir adama aşık olabileceğimi söylemiştim... Sen zaten tepesinde oturduğun gökteleni sıça sıça inşa etmişsin kızım. Aferin. "Bana bakmazsan sevinirim." dedim yüzümü başka yöne çevirerek. Bir anda çözdüğü elleriyle zavallı kıçımın üstüne düşünce düştüğüm yerden zırladım. "İnsan haber verir manyak!" Beni bir taraflarına bile takmadan çadıra girdiği sıra homurdanışını duydum. "Ben de meraklı değilim." Neye meraklı değil? Kaşlarımı çatarken dağılmış saçlarımı karıştırdım. Üff, amma da kirlendim. Ama neye meraklı değil? Karnım da guruldayınca elimi karnıma attım. Doğru ya, kaç gündür düzgün bir şey yiyemedim. Karnımı ufalarken kaşlarımı çattım. "Az önce neyi sorguluyordum ben?" Beynimde anlık bir uzay boşluğu oluştu... Kaşlarımı çatıp odaklanmaya çalıştım. Boş boş gökyüzüne bakıp az önce hangi sorunun cevabını aradığımı düşünmeye başladığım sıra çadırdan çıkan adam ile telaşla yerimden kalktım. "Öldür onuğğğ!" diyerek bağırıp güldüğümde tip tip yüzüme baktı. "Bilmiyor musun?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "Öl-dür...on-uğuğu?" diyerek iki üç kez de yalandan gülüp elimi enseme attım. "Kerimcan? Dur-ur?" Tek kaşımı havaya kaldırıp sıkıntılı bir nefes aldım. Normalde herkesin bildiği bir şeyi, bilmeyen birine, o konu hakkında esprisini yaparım ama konuyu bilmemesinden dolayı aslında benim esprimden çok benim komik durumda olmam. Cringe de değil, direkt bizzat kendimden utanıyorum... "Sen cidden beni tanımıyor musun?" dedim en son. Ellerimi montumun cebine sokup derince nefes aldım. "Mina?" diyerek direttiğimde elindeki böcek ile uzak bir ağaca doğru yürümeye başladı. Ben de botlarımı giyip peşinden koştum. Nasıl beni tanımaz? Çinliler bile tanıyor? "Şarkıları mı duymuş olma ihtimalin?" diyerek zıpladım. "Dur!" Bir anda bağırışım ile arkasını dönüp bana bakınca hemen koreografiyi aklıma getirdim. Elimi uzatıp dizlerimi büktüm ve şaşkın bir yüz ile gözlerine baktım. "Gitme..." diyerek geriye zıpladım ve gülümsedim. "Anlatılacak çok şey var bende..." pembe saçlarımı savurup omuzlarımı salladım. "Bir kah-vee...sonrası, en olmadı gün ortası, sahne arkası?" diyerek rap kısmını ufak mimikler ile söylerken elimde hayali bir mikrofon tutuyordum. "Çok! Bek-let-me..." diyerek kendi etrafımda dönüp sonda bir bacağımı kaldırdım. "Aynı ayın altında ayrı ayrı..." Gülerek arkamı dönmüştüm ki boş gözler ile bana baktığını görmek moralimi mahvetmişti. "Cidden duymadın mı? Kaç milyon izlendi YouTube'ta haberin var mı? Çok uzun süre trendlerde kaldığı için ödül bile aldım. Gevurlar bile beni tanıyor, sen Türk iken nasıl tanımazsın?" Sinirle pembe saçlarımı geriye atıp gökyüzüne baktım. "Acaba makyajsız olduğumdan mı tanıyamadı?" diyerek tek kaşımı kaldırdıktan sonra dönüp yüzüne baktım. "Sen ne zamandır buradasın?" "26 gündür." Ağzım şaşkınca açık kalırken hiç kapatma gereği duymadan etrafa baktım. "Doğaya ayak uydurman zor olmamıştır da..." dediğimde dönüp bana öyle bir bakış attı gülerek bir iki adım geri gittim."...26 gün nedir biraderim? Ormanın ortasında? Yoksa sen..." demem ile üzerime birkaç adım attı. "B-b..."elim ayağım titrerken ben de geriye birkaç adım attım." B-bor...do...b-bereli...sen..." Kemeri ile pantolonu arasına sıkıştırdığı çakı benzeri bir bıçağı çıkarması ile ufak bir çığlık attım. "Beynimi sildiririm! Vallahi, görmedim seni, duymadım, adını da bilmiyorum. Zaten B12 eksikliğim var! " diyerek arkamı döndüğüm gibi kaçmaya başlamıştım ki bağırdı. "Kımıldama!" Ağlayan bir yüzle dönüp gözlerine baktım. Ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırmıştım ki serçe parmağımdaki on gülden beşinin karardığını gördüm. Vay benim başıma gelenler. Ayıla bayıla ölüme koşuyorum. Uyumasam mı artık? "Abi affet. Adını bile bilmiyorum zaten. Bundan sonra sana Mahmut diyeceğim. Eğer annen bu kadar yakışıklı bir yüze Mahmut ismini vermişse..." dedikten sonra bir an adının Mahmut olabilme ihtimali geldi aklıma. O zaman kurutuluş falan sıfır.... Kaşlarımı çatıp güldüm. "...Mahmut da iyidir aslında. En iyisi ben sana X diyeyim. Bilinmeyenlerin padişahı..." Ağlamak ile ağlamamak için gülmeye çalışmak arasında kalan zavallı ben ve acınası yüz ifadem elindeki bıçağı çevirip fırlatmasını engelleyememişti. Bayılacak gibi olduğumdan elimi kalbime götürdüm. Gözlerimi sımsıkı kapatmış, bir ayağımı diğer ayağımın üzerine koyup basmıştım. "Ne anlatıyorsun?" diyerek yanımdan geçtiğinde tek gözümü açıp bedenimi kontrol ederken yerde alnının çatına bıçak yemiş, zavallı tavşanı gördüm. Normalde çok minnak bir kızımdır. Asla küfür etmem ama lanet olası bir jetten lanet bir ormana düştüm. Sence şu an bozuk ağzım kimin umurunda olabilir? "Ananı *******..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD