22/Part 2

2522 Words
Sabahleyin.. Gözlerimi kırk camdan içeri süzülen güneş ışığıyla açtım. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Yerimde düzgün bir pozisyon aldıktan sonra kaşlarım çatık bir halde etrafıma baktım. Burası; Sapancada'ki yazlık değildi. Neredeydim ben? Burası neresiydi. Korkulu dolu gözlerle etrafı biraz daha inceledim. Kalbim hızlı atmaya, nefesim sıklaşmaya başlamıştı. En son hayal meyal defilede olduğumu hatırlıyorum... Yanımda Yiğit vardı. Ama sonrası yoktu. Koca bir boşluk... Uyandığımda da işte buradaydım. Terkedilmiş, bomboş kırık camları olan bir evin odasındaydım. Acaba; neredeydim? Günlerden neydi? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Bana ne olmuştu böyle? Ben böyle düşünürken o sırada odanın kapısı açıldı. Elinde koca bir tepsiyle, iri yarı yüzü maskeli bir adam girdi. Tanınmamak için maske taktığını anladım. Elindeki tepsiyi yanıma koydu. Yanıma gelerek, o iğrenç nefesini yüzüme doğru üfleyerek '' Bakıyorum da, uyanmışsın. Günaydın güzellik. '' dedi. Yanağımı okşamak istercesine, elini uzattığında, kafamı yana çevirmiştim Yiğitten başkasının dokunmasını istemiyordum. Sonra bir anda çenemden tutarak, kendine bakmamı sağladı. Ona iğrenerek bakarken,bana '' Aslında; Yiğit çok şanslı, senin gibi bir güzelliği herkes ister.' dedi. Tam öpecekken, gözlerimi kocaman açtım. Düşün Rüya, düşün! Bir şey yapman lazım. Tam adam beni öpecekken, bir anda adamın yüzüne tükürdüm. O da geri çekilerek, iğrenircesine,elinin tersiyle yüzünü sildi. Ben de ona gülümseyerek baktım. Odadan çıktığında kapı arkasından gürültüyle kapandı. Öfkeyle tabağa baktığımda kuru içi peynirle dolu bir ekmek, yanında da, su vardı. Sonra da, öfkeli bakışlarımı adama çevirdim. Ona, '' Yemeyeceğim, canım istemiyor. '' dedim. Adam odadan çıkarken '' Sen, bilirsin. '' dedi. Kapı ardından kapandı. Yine odada bir başıma kaldım. Geceye kadar öylece boş boş duvara baktım. Ne yapacağımı düşündüm , durdum. En sonunda akşam olmuştu. Acaba; ailem beni merak etmiş miydi? Kim bilir nasıl endişenlenmişlerdi Onları düşünürken gözümden bir damla yaş aktı. Kırk camdan sızan aya baktığımda ağzımdan '' Sevgilim, neredesin bul beni. '' dedim. Aynı adam, bir kez daha odaya girdi. Adama bakarak '' Siz, kimsiniz? Benimle, derdiniz ne?'' diye sordum. Adam da '' Seninle, bir derdimiz yok. Derdimiz, enişten olacak o, adamla. Sen, sadece; onu buraya getirmek için bir piyonsun. '' dedi. Ben de bunun üzerine küçük bir kahkaha attım. Adam sandalye çekerek, tam karşıma oturdu. Gözlerindeki o, koyu karanlığı görebiliyordum.Bana bakarken '' Enişten, nerede? '' diye sordu. Ben de, omzu silkerek '' Bilmiyorum. '' dedim. Adam da, gülerek '' Demek, bilmiyorsun sen, benimle dalga mı, geçiyorsun ha!'' diye kükremesiyle, korkudan yerimde sıçrayarak gözlerimi kapattım. Adam bir kez daha '' Sana, bir soru sordum, enişten nerede? '' diye sordu. Bu sefer; cesaret sırası bendeydi. Ben de ona aynı şekilde gözlerimi dikerek '' Sana, bilmiyorum, dedim. '' dedim. Adam da, başını sallarken '' Peki, dediğin gibi olsun. Bir süre daha misafirimizsin küçük hanım! '' dedikten sonra ayağa kalktı. Tam arkasını dönüp gidecekken dişlerimi sıkarak ona, '' Yiğit, sizi bulacak, canınıza okuyacak. Bunun hesabını vereceksiniz. '' demiştim. Adam da, kahkaha attı. Yüzünde pis bir sırıtışla '' Göreceğiz. '' diye cevap verdi. Adam odadan çıkıp, kapıyı üstüme kilitledi. Buradan kurtulmam gerekiyordu. O an aklıma gelen bir planla, ellerimi çözmeye çalıştım. Tabi ya, ben bunu niye baştan düşünmedim ki, bir yandan da, biri geliyor mu, diye dinledim. Neyse ki gelen yoktu. Bir türlü lanet olası ip çözülmemişti. Dişlerimi sıkarken '' Hadi hadi, '' diye kendi kendime söylendim. Birkaç uğraştan sonra nihayet ip çözülmüştü. Küçük bir kahkaha atarak, ipi bileklerimden kurtardım. Sonra da etrafta, adamın kafasına geçirebileceğim, bir eşya aradım. Biraz bakındıktan sonra köşede, bir odun parçası gördüm. Gülerek, elime odunu aldığım sırada, ayak seslerini işittim. İşte başlıyorduk. Odunu elime aldığım gibi kapının arkasına saklandım. Adam kapıyı açtığında şok olmuştu. Diğer adamlara bağıracağı sırada ben de, odunu kavradığım gibi adamın kafasına indirdim. Adam daha ilk darbede bayılmıştı. Bir şey yapmam gerekiyordu. Ama; ne? Diğer adamlar gelmeden, buradan çıkmalıydım. Adamın yanına oturdum. Adamın cebini yoklayarak, anahtarı bulmaya çalıştım. En sonunda elime geçen metalin soğukluğuyla yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Anahtarı alarak ayağa kalktım. Arkama hiç bakmadan, odadan çıktığım gibi koşmaya başladım. Bir yandan da sesleri dinledim. Adamlar, arkamdan gelmiş, odaya girmişlerdi. Ben de hemen dış kapıya ulaşmaya çalıştım. İşte oradaydı. Hızla koşarak kapıyı anahtarla açmaya çalıştım. Adamlar benim yokluğumu anlamış, '' Yakalayın, şu kızı. '' diye birbirlerine bağırmışlardı. Ben de bir yandan onları dinlerken, bir yandan da kapıyı açmaya çalıştım. Ama bir türlü açılmıyordu. İçimden '' Hadi, hadi. '' diye söylendim. Adamlar gittikçe yaklaşıyordu. Kapı son anda açıldığında, kendimi dışarıya attım. Adamın, '' Rüya! '' diye adımı seslenmesiyle, nefes nefese ormana koştum. Ormanda, durmadan koştum. Koştum, koştum. Nefes nefese kaldığımda, geldiğimiz yolun nerede olduğunu bilmiyordum. Kocaman, kapkaranlık bir ormanın ortasındaydım.  Bir yandan gecenin ayaz soğuğu yüzüme vuruyor, beni ürpertiyordu. Adamlar gitgide bana yaklaşıyordu. Kocaman ormanın ortasında adamın '' Rüya. '' diye bağırdığını duydum. Sesi o karanlık gecenin ortasında göğü inletmişti. Adamın sesini duymamla, tekrar koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden öylece koştum. Belki; yola ulaşırsam, yardım bulabilirdim. Adamın arkamdan gelen adım seslerini duyabiliyordum. Diğerlerine '' Bu taraftan. '' diye emir verdi. Ağaçların dallarını iterek, yoluma devam ettim. En sonunda böyle olmayacağını anlayınca, hemen yakınlardaki bir ağacın arkasına saklandım. Adam benim olduğum yere gelmiş, '' Rüya. '' diye adımı sayıklıyordu. Korkudan kalbim yerinden çıkacaktı. Nefes alıp verişlerimi duyuyordum. Adama yakalanmamak için nefesimi tuttum. Tam ağacın arkasından çıkmış, koşmaya çalışıyordum ki, arkamdan bir el silah sesi duymamla yerimde sıçradım. İşte yakalanmıştım. Korkuyla gözlerimi sıkıca yumdum. Adamın o sessiz gecede, ormanın ortasında kahkaha atarak, '' Bakın, burada kimler varmış? '' diyen sesini duydum. Ben de, arkamı dönerek ona '' Bırak beni gideyim. Ne olur?' dedim. Adam da, hızlıca yanıma gelerek kolumdan tuttu. Öfkeyle burnundan solurken '' Yürü! '' diye emretti. Ben de bir yandan kolumu kurtarmaya çalışıyor, bir yandan da '' Bırak beni diye direniyordum. Ama adamın mengene gibi elleri kolumu kavramıştı. Bir türlü kurtulamadım. Adam beni ormandan eve sürüklerken, diğerlerine '' Kapıyı aç. '' diye emretti. Beni odaya sokarken de hala '' Bırakın, beni. '' diye bas bas bağırdım. Adam beni öyle bir yere atmıştı ki, o hızla canım yanmıştı.Ağzımdan küçük ''Ah!'' diye inilti çıktı. Kolumu tutarak adama baktığım sırada kapı üstüme kapandı. Ben de son bir hamleyle kapıya koştum. Kapıya var gücümle, vurarak ' ' Çıkarın, beni buradan. '' diye onlara bağırdım. Ama sesimi duyuramadım. Gözlerim dolarken, kendimi yere bıraktım. Dizlerimi kendime çekerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Aya bakarken Yiğit 'in beni bulduğunu, güzel günlerimizi hayal ettim. O an dudaklarımdan ince bir şarkı sözü döküldü. O, çok sevdiğim türküyü söylemeye başladım. Aya bakarken '' Bir ay doğar ilk akşamdan geceden. Neyden, neyden? Geceden. Şarkı vurur pencereden, bacadan. Dağlar aşınmış, yolcu üşümüş. Nasıl, edem ben. '' diye söylerken. Uykum ağır bastı. Son nakaratı söylerken uyuyakaldım. Yiğit, o sırada yatağında uyuyordu. Rüyasında sanki sevdiği kadın '' Bul, beni. '' diye seslendi. Yiğit de, '' Rüya. '' diye bağırarak uyandı. Kan ter içinde yatağında doğrulduğunda nefes nefeseydi. Alnından boncuk boncuk ter damlıyordu. Nefes almak için yataktan kalktı. Cama doğru yürüdü. Odanın camını açarak, temiz havayı içine çekti. Gece yarısı olduğundan ev sessizdi. Rüya, kaybolalı koca; bir gün geçmişti. Yarın, ilk işi karakola gitmek olacaktı. Sonra da, her yere Rüya'nın resmini asacaktı. Her, gördüğü insana sevdiği kadını soracaktı. Böyle; çaresiz bir halde beklemek canını sıkıyordu. Ondan sonra uyuyamadı. Kendine bir kahve yapmak için aşağıya indi. Koca bir bardak kahve yaptıktan sonra da, bahçeye çıktı. Anlaşılan bu gece de uyku yoktu. Ertesi gün.... Yiğit, o gece hiç uyumamıştı. Sabaha kadar aya baktı. Sevdiği kadının da, ayı izlediğini biliyordu. Bilmek ne kelime! Hissediyordu. O da, şehrin herhangi bir ucunda aynı gökyüzünü izliyordu. Bu, his içini daha çok acıttı. Sevdiği kadın şimdi burada olmalıydı. Ona, sımsıkı sarılacak, ay manzarasını izleyeceklerdi. Tıpkı, o geceki gibi... Sabah çoktan olmuş, hava ağarmaya başlamıştı. Hava serinlemişti ama Yiğit 'in bu, umurunda değildi. Herkes uyanmış, aşağıya inmişti. Kahvaltıda kimsenin boğazından bir lokma geçmemişti. Emel hanım, sürekli ağlamış '' Kızım, yokken nasıl yerim? O, orada aç mı, susuz mu, Bilmiyorum. '' demişti. Yiğit kadının ağlamalarına daha fazla dayanamadı. Acıdan yüreği kavruluyordu. Ayağa kalktığında Arda ona, ' '' Nereye, ağabey? '' Diye sordu. Yiğit de, ona '' Sokağa çıkacağım. Her yere Rüya 'nın resmini asacağım. Belki; bir gören, ya da, duyan olmuştur. Kim bilir. '' dedi. Arda da, ayağa telaşla kalkarken ' ' Dur, ağabey ! Bende, seninle geleyim. '' diye cevap verdi. Yiğit de, başını tamam anlamında salarken, '' Acele et. '' diye uyardı. Emel hanım da, bunun üzerine '' İnşallah, oğlum! Kızımı bul, getir bana. '' Dedi. Yiğit de, Emel hanımın yanına giderek, elini tuttu. Ona, acıyla bakarken '' Merak etmeyin, her taşın altına bakacağım. Bütün şehri, onu bulana kadar, talan edeceğim. Gerekirse; canımı vereceğim, yine de, kızınızı bulup size getireceğim. '' dedi. Emel hanım da ona minnetle gülümsedi.Arda da, Yiğit 'e '' Hadi ağabey, gidelim bir an önce.'' dedi. Yiğit de, ona başını salladıktan sonra gitmeden, Melisa 'ya, '' Anneniz, size emanet. Biz, ancak; akşama geliriz. '' diye cevap verdi. Melisa da, başını salladı. Yiğit 'e '' Tamam, ağabey! Merak etme, sen. '' dedikten sonra annesinin yanına gitti. Yiğitle Arda da, arabaya bindi. Araba oradan uzaklaştı. Yiğit, gece sevdiği kadının resimlerini ilan olarak çıkartmıştı. Elindeki ilanların yarısını Arda 'ya uzatırken '' Sen bunları as, bende, diğerlerini. Bir elden işimiz çabuk biter. '' dedi. Arabayı sahil yerinde durdurdular. İlk iş olarak, buradan başlayacaklardı. Yiğit bir taraftaki, Arda diğer taraftaki ağaçların üstüne güzelce ilanı yapıştırdılar. Yiğit ilanı asarken dolu gözlerle, resimdeki kadının yüzüne dokundu. O, saçının bir teline kıyamazken, başka birilerinin ona dokunması onu çıldırtıyordu. O sırada yoldan, birkaç kişi geçiyordu. Yiğit, onları görünce yanlarına giderek elindeki kağıdı onlara uzattı. Bir yandan da merakla kendisine bakan gözlere '' Resimdeki, kadını gördünüz mü? ' ' diye sordu. Kimileri karşılarındaki bu, çaresiz adamın haline üzülerek cevap verdi. Kimileri de umursamadı bile... Onlar için belki onlarca kadından biriydi. Yiğit arkalarından bakarken, telefonu titredi. Telaşla ne olduğunu görmek için telefonu çıkardı. Gelen bilinmeyen bir numaradan mesajdı. Yiğit, mesajdaki videoyu açtığında karşısında günlerce hasretinden yanıp tutuştuğu, sevdiği kadını görünce neredeyse mutluluktan ağlayacaktı.  Videoyu çeken kişi '' Merhaba, Yiğit bey! '' Diye sordu. Yiğit de, ne yapacağını bilemedi. Adam daha sonra bomboş bir odaya girdi. Oradaydı, odanın ortasında sevdiği kadın öylece oturuyordu. Elleri, ayakları sımsıkı bağlanmıştı. Yiğit o günlerdir sevdiği kadını o kadar özlemişti ki, özlemle adı, dudaklarından ''Rüya.'' diye çıktı. Arda da, kaşlarını çattı. Arda konuşmaları duyunca koşarak yanına geldi. Ona, heyecanla '' Kim o, ablam mı? Söylesene ağabey? '' diye sordu. Yiğit de, çaktırmadan Arda'ya, eliyle bir saniye, diye işaret etti. Adamı uyandırmak istemezdi. Eğer; yalnız olmadığını anlarsa telefonu kapatırdı, Yiğit de, bir daha sevdiği kadının yüzünü göremezdi. O yüzden; sessiz olmayı seçti. O, haliyle bile çok güzeldi. Yiğit, onu görünce ne kadar çok özlediğini anladı. Günlerce görememişti. Ona dokunamamak, o kadar acıydı ki... Adam kadının yanına gittiğinde sevdiği kadına '' Bugün, nasılsın bakalım Rüya? Sevdiğin adama, merhaba de '' dediğinde Rüya 'nın korkudan gözleri büyüdü. Karşısındaki ekranda sevdiği adam vardı. O da, ona şaşkınlıkla bakıyordu. Rüya, onu görünce ne kadar özlediğini hissetti. Sesi titreyerek '' Yi, Yiğit! '' dedi. Gözleri dolu dolu sevdiği adama baktı. Yiğit'in de acıyla karışık küçük bir kahkaha dudaklarından döküldü. Sevdiği kadına, '' Sevgilim. Seni, kurtaracağım, söz veriyorum. '' Dedi. Rüya da 'Biliyorum. Günlerce; bunun hayaliyle yaşadım. Sen, benden vazgeçmezsin. '' diye acıyla gülümsedi. Yiğit günlerce içini yiyip bitiren o, soruyu '' O, adam sana bir yaptı mı, sana, dokundu mu? '' diye sordu. Sorarken bile; dişlerini sıktı. O, adamı bulup öldürmek istiyordu. Ona, bunun hesabını sormak istiyordu. Tek dileği buydu. O, adam ölürse; dünya bir pislikten arınacaktı. Rüya 'nın gözleri dolarken ' 'Hayır, hiçbir şey yapmadı. '' Diye başını iki yana salladı. Yiğit 'in içini yakıp kavuran ateş bir an olsun bu cevapla soğudu. Derin bir nefes aldığında adam birden telefonu çekti. Görüntü kesilmişti. Yiğit, korkuyla '' Rüya, rüya '' ' diye bağırdı. Bu sefer telefondaki yüz adama aitti. Yüzünde ciddi bir ifadeyle Yiğit 'e ' 'Akşama kadar 1. milyonu getir. Sevdiğin kadını al. '' dedi. Yiğit de, başını salladı. Ona, '' Tamam getireceğim.. '' Diye cevap verdi. Adam emin olmak istercesine '' Polis yok! Eğer; polise haber verirsen sevdiğin kadını bir daha; göremezsin. '' diye tehdit etti. Yiğit de, dişlerini sıkarak '' Sakın, ona bir şey yapma! Yoksa; seni öldürürüm. '' diye cevap verdi. Adam da, '' Unutma, akşam saat altıda. Yerini, sana, mesaj olarak atacağım. '' dedikten sonra telefon bir anda kapandı. Yiğit '' Allah kahretsin! '' diye kükredi. Şimdi, ne yapacağını düşünmeye başladı. En zararsız şekilde sevdiği kadını kurtarmalıydı. Arda da yanında durmuş ona '' Adam, ne dedi? Ablamı, bırakacak mı? '' diye sordu.  Yiğit de, ona acı dolu bir ifadeyle ' ' Akşam, saat altıya kadar 1.milyonu bulmam lazım. Adam 1. milyon istedi. ' ' dedi. Arda da, o an Yiğitten farksızdı. Ağzından ' ' Bak, sen şu, ş.e. '' diye bir küfür çıktı. Ama; Yiğit bunu acısına verdi. Arda da, en az onun kadar perişandı. Kanı deli akıyordu, ne yapacağı belli olmazdı. Arda öfkeyle burnundan soluyarak Yiğit 'e ' 'Ağabey! İzin ver, ben gideyim. Bu, adamın ağzını burnunu kırayım, ablamı kurtarayım. '' diye sordu. Yiğit de, karşısında ona öfke dolu bakışlarla bakan bu adamın omuzlarından tutarken '' Olmaz, oğlum. Ablana söz verdim. O, yokken seni yalnız bırakmayacağım. '' diye cevap verdi. Arda bıkkınlıkla '' Ama; ağabey. '' diyecekti ki Yiğit, başını ilki yana sallarken '' Olmaz. '' dedim. Ne yapılacaksa; ben yaparım. Polise de, haber verdik, elbet; bulunacak, ablan. '' dedi. Yiğit gülümseyerek '' Hadi, bir an önce eve gidelim. Akşam oldu, olacak. '' dedikten sonra arabaya bindiler. Sahi; zaman çabuk geçmişti. Kaç saattir buradaydılar, hiç farkında değillerdi. Yiğit, eve geldiklerinde hemen babasını aradı. Babası telefonu '' Efendim, oğlum? '' diye açtı. Yiğit, uzatmadan lafa girdi. Babasına, '' Baba, akşam altıya kadar bana 1. milyon lazım ''' dedi. Babası şaşkınlıkla bu kadar parayı ne yapacağını merak ederken '' Tamam da, oğlum, ne yapacaksın, bu kadar parayı? '' Diye sordu. Yiğit de, sinirlenerek '' Lazım, işte baba. Uzatma. '' diye bağırdı. Herkes şaşkınlıkla ona baktı Rüya'yı bulamamak, onu delirtmişti. Babası da; oğlunu ilk defa bu kadar telaşlı halini görüyordu. Ona '' Tamam oğlum, birkaç saate hazır ederim, parayı. '' diye konuştu. Yiğit 'in o kadar vakti yoktu. Babasına '' Tamam baba! Ben hallederim, o kadar vaktim yok. '' diye cevap verdi. Zaten; araması kahabattı. Babası, bir soru sormadan yardım etmezdi. Telefonu kapattıktan sonra da, odasına koştu. Telaşla kasasını açarak bulduğu bir valize paraları doldurdu. Nehir de, merakla ona baktı. Yiğit onu, umursamadı. Bir yandan da, saate bakıyordu. Tam yarım saati vardı. Yiğit, elindeki valizle odadan çıkarken Nehir de, şokla '' Yiğit bey? '' diye arkasından seslendi. Yiğit, hızlıca merdivenlerden indi. Herkes ona bakıyordu. Emel hanım da, '' Nereye oğlum?'' diye sordu. Yiğit de, acılı kadına gülümseyerek '' Kızınızı, kurtarmaya. '' diye cevap verdikten sonra evden çıktı. Arabasının kapısını açarak bindiğinde yan koltuğa çantayı attı. Hızla gaza basarak evden ayrıldı. Yolda giderken aynı adam tekrar aramış, adresi söylemişti. Emel hanımda, Yiğit 'in arkasından polise haber vermişti. Onlar da, hemen yola çıktılar. Yiğit 'e farkettirmeden onu takip ediyorlardı. Gideceği adresi telefon sinyalinden bulmuşlardı. Yiğit olanlardan habersiz bir saat sonra ormanlık içinde kocaman bir boş binanın önünde durdu. Burası; eskiden yetimhaneydi. O zamanlar burada; çocuk sesleri eksik olmazdı.Şimdi ise; kaderine terkedilmişti. Korku filmlerinden fırlamış gibi korkutucu gözüküyordu. Etrafta hiç çıt çıkmıyordu. Sadece; ara ara köpeklerin uluma sesleri duyuluyordu. Yiğit arabanın farlarını söndürürken bir süre binaya baktı. Demek; sevdiği kadın bu binadaydı. Günlerce neler yaşamıştı kim bilir...Yiğit bunu düşününce kahroldu. Yanındaki koltukta bulunan çantayı eline aldı. Sonra da, arabanın iç gözünde bulunan silahı beline taktı. Arabadan inerek binaya yürüdü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD