Adımlarını atıp banka yaklaştıkça kalp ritmi giderek hızlanmıştı. Heyecanını atmak için derin nefesler alarak banka oturdu. Varlığını kızın kucağındaki kedi fark ederken, genç kızın geç de olsa görebilmesini umursamamış, söylediği şarkının bitmesini beklemişti. Ellerini çırparak alkışlayarak tebrik etmişti. Korkusu boşa çıkınca cesaretlenip aralarındaki sohbeti başlatabilmişti özveriyle.
~?~?~?~?~?~?~?~?~
Adamın kalkmasının ardından ayaklanan Güneş, utanmasa otuz iki diş sırıtacaktı. Neyse ki kendini kontrol etmeyi bilmişti de, adamın uzaklaşmasını bekleyebilmişti. Hemen telefonun sarıldı. Mutluluğun verdiği hevesle bilindik numaranın üzerine tıklayacağı sırada ufak bir duraksama yaşadı. Abim dediği, çocukluğundan beri tanıdığı adam sözünü tutmamış, yanında olmamıştı. Hem gittiğinden beri kırgındı bir kere ona. "Canım pahasına da olsa, iki elim kanda da olsa seni koruyacağım" sözüne ne olmuştu? Buhar olup havaya mı karışmıştı? İsteğinden hemen vazgeçip telefonunu çantasına attı. Arasa da açmayacak, yüzüne bakmayacak, sesini de duymayacaktı. Böylece yumuşamayacak, ona karşı tavır takınmaya devam edecekti. Anlasın istemişti. Yardımlarına ne kadar muhtaç, ne kadar çaresiz kaldığı günleri birlikte atlatabileceklerinin düşüncesiyle hayal kurmuştu. Oysa aklında gerçekleştirebilecekleri binlerce senaryoyla doluydu. Kurduğu hayallerini düşleyememesin sorumluluğu altında kalırken payına sadece hayal kırıklıklarının düşmesi üzmüyor diyemezdi. Bir gün tesadüfen karşılaşsalardı nasıl bir tepki verirdi, nasıl davranırdı kafasında çoğu kez canlandırmasını yapmıştı. Hiçbirinde de olumlu yaklaşımlar sergileyemediğini, buna henüz hazır olup olmadığının kesin kes kararını verememişti. Belki gerçeğini yaşarsa fikri değişir miydi yaşayıp görmek gerekirdi.
Boynunda asılı kalan kulaklığından kurtulup avucunda toparlarken, çok da uzaklaşmayan yeni patronun arkasından baka kalmıştı bir müddet. Hareketsiz kaldı olduğu yerde. Gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini sindirmesi kolay gözükmüyordu. "Hayal miydi biraz öncesinde yaşadıklarım? Bir insan bir insana bu kadar mı benzerdi? Bu kadarı da olabilir miydi? Saçları, gözleri, gülünce dudağının kenarında beliren tebessüm çukuru... İnsan insana benzer dedikleri ne kadar da gerçekti?" dese de hayrete kapıldığı gözle görülür derecedeydi.
Ona bakarken kanlı canlı babasını görmüştü sanki karşısında. Donup kalırken az kalsın başka türlü seslenecekti adama. Göz kapaklarını kaldırıp büyütürken silkelenip kendine geldi. "Denilenlerde haklılık payı yüksekmiş. Benzermiş insan insana." Ayıramadığı gözlerini çekmemişti henüz giden adamın üzerinden. Gecenin karanlığında rahatlıkla seçebiliyordu siluetini. İlerideki sokak lambasının altında duran arabayı gördü. Şoför kapısının açılıp araçtan inen, neredeyse aynı boylarda olduğunu düşündüğü yabancı adamla ayak üstü konuşmaya başladıklarını fark edince devam ettirmek yerine başını ters tarafa çevirdi. Şahit olma taraftarı değildi konuşmalarına. Durduk yere yaptığı bir şey de değildi. Belki konuştukları özel bir konuydu. Seyirci kalmak etik düşmezdi. Çantasını omzuna asmış bara doğru yürümeye başladı. Gerçi buna yürümek de denilmezdi. Büyüttüğü adımlarıyla hızını arttırırken barla arasındaki mesafeyi kısa sürede kapatmak istiyordu. Yüzüne çarpan sert rüzgara inat tempolu koşuşuyla bir an önce kapıdan içeri girmekti niyeti. Kızlara anlatmaya can attığı konuyu konuşup açıklığa kavuşturduğunda fikirlerini almayı sabırsızlıkla bekliyordu. "Kolay gelsin beyler" demesiyle korumaların omuzlarına vurarak selamını verdi.
Işıklandırmanın bittiğini, çoktan müşterilerin mekanı doldurmasına aldırış etmeden Seçkin'in odasına yöneldi. Kapı kulpunu indirip tekli koltuklardan birine attı kendini. Güneş'in geldiğini gören Seçkin ilgilendiği müşterisinin masasından "Pardon, hemen gelirim" diyerek yanlarından ayrılırken günler sonra cadısının yüzünde gördüğü gülümsemenin sebebini merak etse de, hiç silinmesinler İstemişti. Böyle mutlu olduğunu görmek herkesin içine su serpilmesi demekti. Suratsız Güneş'i kimse görmek istemezdi.
Siparişlere yetişekte zorlanan barmene bu seferlik yardım eden Ezgi'ye ve mutfakta, ocak başındaki Aslı'ya mesaj attı saniyesinde. "Görünen o ki, konuşulacak önemli mevzuyu sizlerinde bilmesi gerekiyor" yazıp toplu mesajı göndermişti Seçkin. Konunun içeriğini öğrenmeden öne atılmıştı sabırsızca. Severdi bu tür konularda baş göstermeyi. Sürekli tekrarlasa da yaptığının yanlış olduğunu bilmesine rağmen çekinmezdi. Çocuksu tavırlar sergileyip sazanlık yapanın Seçkin'in ta kendisi olduğunu hangisi olsa anlardı. Bay estetik di işte, o ve şımarmayı seven özgüvenleri!..
Telefonlarına düşen mesajı okuyan kızlar önlerindeki işleri bırakmışlardı. Elini yıkayan Ezgi kurulayamadan barmenin yanından ayrıldı. Cezvedeki kahveye suyunu ilave edip, altını yaktığı sırada kahvenin pişmesine fırsat veremeden ocağı söndürmek zorunda kalan Aslı öylece bıraktı işini gücünü. Belindeki siyah önlünü çözmeden masaların önünden jet hızıyla fırlamıştı. Sona kalan Aslı iken kapıyı paldır küldür çalmasıyla Seçkin "Patladın mı?" cevabıyla kapıyı açmaya gitti. Nadiren yaşanılsa da Seçkin umursamıyordu kapının sıkışmasına. Hışımla karşısına dikilen Aslı'nın söylenmelerine de kulak asmadığı aşikardı. "Demedim mi ben sana? Kapıyı yaptırmazsan günün birinde birimizden biri kapalı kalacak odada diye. Hadi ben, sen, Ezgi neyse de ya Güneş kilitli kalırsa neler yaşayacağını düşündün mü? İster yeni yuva taktır ister yeni kapı, ben karışmam. Yapılacak o kapı. O kadar!" Aslı sinirle Güneş'in dengindeki koltuğa oturup ayak ayak üstüne atarak sırtını koltuğa yaslaması kısa sürmüştü. "Bakarız bir ara icabına" sözüne karşılık deliye dönen Aslı, Seçkin'i parçalama niyetiyle yakasına yapışmıştı. Aralarına girip kavgayı ayırmaya çalışan Güneş'in ağzından çıkan sözler kavgayı ayırmaya yetmişti.
"Ben iş buldum" der demez kulaklarından buhar çıkartan Aslı, Seçkin'i boş verip pozisyonunu değiştirdiği anda kızın kucağına atlamıştı direkt. "Yaaa, çok sevindim." Sevinç nidaları atan Aslı kollarını boynuna sararken "ötme kulağımın dibinde" diyen Güneş, kızın belinden yakalayıp kucağından indirerek ayaklarının üzerinde durmasını sağladı.
"Sakin ol Aslı, sakin!" Başını salladı anladığını belirtircesine. "Ay pardon. Ben bir an heyecanlandım kusuruma bakma." Der demez ses tonunu düşürdü sahteden öksürerek. "Hayırlı olsun canım arkadaşım. Bağırdığım niçin ayrıca üzgünüm."
"Aslı sen bağırmadın ki. Resmen kulağımın dibinde çığlık attın. Ayrıca dengesiz hareketlerinden nefret ediyorum. Kucağıma habersiz atlamak da neyin nesi? Ya ikimizde dengemizi kaybedip düşseydik, yaralanabilirdik..."
Denilenler bir kulağından girip ötekinden çıkıp gitmişti Aslı için. Güneş'in sağ yanağını öpüp "özrümü dilemiştim ama..." deyip sol yanağını da öperek "yeni işini tebrik ederim" edasıyla sıkıca kucakladı. Gözlerini devirse de Güneş, kayıtsız kalamayıp kucaklaşmanın karşılığını vermişti. "Kızı boğdun Aslı, öldüreceksin nefessizlikten, yeter" diyerek araya giren Ezgi, zoraki Aslı'yı arkadaşının üzerinden almayı başardığında sıra ona gelmişti nihayetinde. "Tebrik ederim canım. Şu ana dek duyduğum en güzel haber seninkisi oldu. Allah utandırmasın..."
Ezgi de arkadaşına sarılıp öptüğünde mutluluğuna ortaklık etmişti. Geri çekildiğinde sırasını salmıştı. Güneş kapının denginde duran Seçkin'e baktı. "Sen tebrik etmeyecek misin?" Seçkin üç adımda yanına ulaşır ulaşmaz sertçe kendine çekerek sarıldı kıza. "Gerçekte seni bu kadar mutlu edecekse eğer o kararının peşinden git mutlaka cadım. Uzun zaman sonra yüzünün güldüğünü görmek beni aşırı mutlu etti çünkü. Karamsarlığa kapılıp kendini bizden uzaklaştırmandansa yapmak istediklerin sayesinde yüzün gülecekse her daim arkanda olmaya varım ben cadım." İşte buna duygusal yaklaşmıştı Güneş. "Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim, iyi varsınız, iyi ki hayatımdasınız, ve iyi ki yanımdasınız." Henüz Seçkin'den ayrılmamışken kulağına yaklaşıp "Sana ayrıca teşekkür ederim. Desteğini benden esirgemediğin, elini üzerimden çekmediğin için... "
Onlar aynı yerden darbe almış, aynı yarayla mustarip kılınmış sıkı dost, arkadaştılar. Ne kadar birbirlerine ters davransalar da halden anlar, arka çıkarlardı. Aralarındaki sürtüşmeleri, laf sokmaları olsun hepsi sevgiden kaynaklanan ağız dalaşıydı. Kimse kimsenin kalbini kıracak kadar çirkefleşmezdi. Yapmacık tavırlarından ziyade oldukları gibi davranma taraftarındaydılar.
"Anlatmayı düşünüyor musun tatlış, güzel yüzlü bebeğim?"
"Bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama Aslı haklı Güneş. İş ne işidir, ne ara oldu bitti de kabul ettin? Hava almaya diyerekten çıktın, bir de duyuyoruz ki iş bulmuşsun. Nedir, neyin nesidir teklifi yapan kişi? Anlat da bilelim bizde."
"Kızlar Diyeceklerini duyunca inanamayacaksınız. Rektör hocamıza danışmıştım. Önerdiği bazı iş yerleri vardı bana uygun olduğunu düşündüğü... Çoğu mülakatı geçemeden işe almayan tanınmış yerlerdi. İsimlerini duymamak mümkün değildi."
"Ve?.." Çatlatma da anlatsana güzelim. Meraklandırdığın yetmezmiş gibi verdin mi gazı gerisini getirmekte tenezzül etmiyorsun. Bendeki sabır da bir yere kadar ama."
"Durun anlatıyorum işte, karıştırmayın kafamı. Dinleyeceksiniz sözümü kesmeyin!"
"Sustuk. Dinliyoruz, anlat sen."
"Mekanın açılışına kadar hava almaya diye çıkmıştım ya hani?.. Çıkmışken deniz havası almak istemiştim. Bankta otururken sokak kendisiyle rastlaştım. Sevip okşayınca kedi mayışınca dizimde bana da rahatlama çökmüştü. Kulaklıkların takıp, başımı banka yasladığımda dinlediğim şarkıyı mırıldanıyordum. Derken dizimin üstünde yatan kedinin hareketlenmesiyle gözümü açmamla dibinde dikilen yabancı adamı alkışlarken yakaladım. Tesadüf bu ya, meğerse o adamda iş sitresinden midir nedir kafa dağıtmak için sahile gelirken benim şarkı söylediğimi duymuş. Kulağımda kulaklıklar takılı olunca adamın alkış tuttuğunu kedinin kaçmasıyla görünce anlayabildim. Kibarca izin isteyip yanıma oturmak istediği söyledi. Buyurun oturun dedim bende. Sohbet sohbeti açtı, ne tür iş yaptığımızda ilgili konuşurken konu iş teklifini etmeye kadar geldi."
"Sen ne dedin ya? Adı neymiş çalışacağım yerin? Aman neyse ne lütfen teklifini kabul ettiğini söyle. Altın tepsiyle ayağının dibine kadar gelen fırsatı elinin tersiyle itmezsin diye düşünüyorum. Ay acayip heyecan yaptım. Adamın adı nedir, sanı nedir de hele sen bize. Bizde araştıralım bakalım görelim neyin nesiymiş, sağlam pabuç muymuş patronun olacak kişi öğrenelim neme lazım."
"Yuh Aslı saniyesinde sıraladın bütün soru dolu ihtimalleri. Yemin ederim pes!
"Güzel haberin üstüne bunu kutlamalıyız bence. Ne de olsa eğlence tertip etmek gerek. Başka türlüsü de kutlanılmazdı zaten değil mi?"
"Kızzz, Ezgi haklı ya!.. Güneş'im ne yapman gerektiğini söylememe gerek var mı sence güzelim? Eğlencenin dibine vurma vakti. Ortamdakilerin kendilerinden geçeceğine yemin ederim, na şuraya da yazıyorum. Yalanım çıkarsa gelin yüzüme tükürün. O zaman ne yapıyoruz? Kızıl'ın hakkını veriyoruz! O zaman ne diyoruz?.. Coşmayan kalmasın!"
Odayı boşalttıklarında Güneş vakit kaybetmeden yerini almak için adımlarını sahneye çevirmişti. Oturmanın mümkün olmayacağının garantisi vardı bu gece. Coştukça coşturacaktı seyircilerin. Mikrofonu yerinden çıkartıp parmaklarıyla sararken, düşündüğü sadece yarınki iş görüşmesinde nelerle karşı kalacağıydı. Hareketli şarkılarıyla ortamın enerjisini arttırırken çitayı giderek yükseltmişti. Su gibi akan saatlerin ardından, epey ortalığın ambiyansı değişmişti. Sahnenin biraz çaprazında kalan Ezgi elinin birini dik konuma getirirken, öbürünü de yatay vaziyette tutarak işareti vermişti. Kendisini kaptıran Güneş, Ezgi'yi göremeyince şansını ayağa kalkıp gitme vaktinin geldiğini hatırlatmak isteyince çabası boşa çıkmamıştı. Mola hareketini fark edince mikrofonu eski yerine takarak sandalyesini boş bırakmıştı. Ezgi'nin bulunduğu geniş koltuğa oturamadan "sorun ne" derken eğilerek duyabileceği düzeyde kulağına fısıldadı. Mekandakilerin gürültüsünden kimse kimseyi anlayamayınca çözüm odaklı kulaktan kulağa oynanılıyordu genelde. Ezgi'nin de ondan kalır yanı yoktu. Kulağına dayadığı eliyle bariyer görevi sağlarken "sıkıldım ben, eve gidelim mi? Yarın senin iş görüşmen var üstelik. Heyecandan uyuyamazsın da... Gidelim de sıcak yataklarımıza sokulalım diyorum." Arkadaşının isteğini olumlu karşılayarak "Aslı'nın işi bittiyse tamam gidelim, ben de yoruldum gerçi. Etrafa bakındım göremedim, mutfaktadır büyük ihtimalle."
"Bakayım, oradaysa alıp geleyim, hep birlikte çıkarız."
Seçkin'i bulduğunda durumu izah ederek çıkacaklarını bildirdi. Nasıl olsa garsonlar yeterince ilgileniyorlardı müşterilerle. Aslı'nın yokluğu sorun yaratmazdı. "Dikkat edin, kimseye sataşmadan doğru eve cadım!" Yüzünü kırıştırarak başını sallayan Güneş; emrin olur, gidiyoruz daha ne istiyorsun?" İsyanıyla sırtını döndü. Habersizce yanağına konan öpücükle "tekrarlarsan yemin ederim pis döverim. Sırnaşma gider ayak, yeme zumzuğu!"
Kol kola girmiş arkadaşlarının gelmesiyle elinde sallanan çantasının zincirini omzuna asıp onlara katıldı. "Bon Voyage kızlar" diyerek el sallayan Seçkin'e bakarak " uzun süre görüşmezsek hayırlısı olacak. Au Revoir" derken karşılıklı Fransız ağzıyla konuşmalarını bitirmişlerdi. Durdurdukları taksiye binerek evin önünde indiklerinde koşa koşa kapıyı açmaya giden Aslı'ya yetişebilmişlerdi. Kapıyı ardılarından kapatıp, henüz ayaklarındaki ayakkabıyı bile çıkarmadan üç arkadaş sarılması yaparak toplaştıklarında, her birinin eli bir diğerinin omuzundaydı. Hep bir ağızdan; "üçümüzün de işi var artık" nidaları atarlarken oldukları yerde tepinerek kutlama serüvenlerini tamamlamışlardı. Sarılma faslı bitince normal düzeye geçiş yaparak yaşantılarına kaldıkları yerden devam ettiler. Güneş salonda mutluluktan çıldıran kızlara bakarak iç çekti. Heyecandan uyuyamayacağını anlayınca mutfağa gidip o çok sevdiği fincanına nescafe'sini ilave ederek bahçe kapısına ilerledi. Yatmaya hazırlanan kızlara dönüp; "yarının heyecanı üzerindeyken uyku tutmayacak, ben bahçe salıncağında oturacağım biraz. Siz yatın, beni de merak etmeyin..."
"iyi geceler..." diyen kızlar odalarına çekilirken, Güneş geniş salıncağa oturmuş düşündüklerini bir kez daha gözden geçirirken sorgulamadan edemedi kendini. Sorular sorarak, doğru veya yanlış verdiği tüm kararları anlayabilmesine yardımcı olmuştu. Kendi iç sorgulamasını yaparken, odağını değiştirmeyi de kabul etmişti. Çelişkili görünebilirdi, ancak bunun birkaç aşamada gerçekleşeceğine emindi. Kahvesinden ara sıra yudumlarken gözlerini yıldızlara dikip, ancak kendisinin duyabileceği şekilde, kısık sesle fısıldadığında rahatladığını hissederken duygularını dışarı aktararak göğsünü daraltan nefesten kurtulabilmişti.
"Şuan ne kadar mutlu olduğumu size anlatamam. Başka bir şey dileseymişim dersiniz ya, benim için bundan başka dilek mutlu edemezdi beni. Hayat öyle söylendiği kadar kolay yaşanmıyordu malesef. Bizzat kendim görmüş, geçirmiş, yaşamıştım. Ve yaşamaya da devam edecektim..."
~?~?~?~?~?~?~?~?~
"Nasibinde varsa döner,dolaşır bulur seni. Ama nasibinde yoksa, tüm sebepler bir araya gelse de elden bir şey gelmez..."
Saat epeyce geç olmasına rağmen oturmaya devam etti. Çıplak ayakları çimenlere basarken usulca salıncağı ileri geri sallıyordu. İster istemez kafasına takılan, merak ettiği tonlarca soru yığınıyla doluydu. Keşfedebileceği daha bir çok şey olmasına rağmen benliğinin merkezinde yatan, bilinmez kapılar ardında saklı sebeplerin olabileceğini bilmesi biraz *ehemmiyet sağlıyordu.
Kendini sorgulayarak ve iç gözlem yaparak sorularına yanıt bulabilmeyi sağlayabilesi oldukça önem arz ediyordu. Mutlu ve kendiyle uyumlu bir insan olmayı teşvik edeceği gibi... Güçlü yanını keşfettiği kadar, zayıf yanlarını veya zaaflarını deşifre edip, bazı şeylerde nasıl tepki vereceğini bilebilir veya bazen neye, nasıl ve neden maruz kalacağını da anlayabilirdi. Planlı programlı çalışmayı sevdiği kadar gireceği bu yeni ortamda duygu ve düşüncelerini de düzene sokmalıydı.
"Evrim geçirmek demeyelim de biz buna, şey diyelim şey; neydi ya o laf? Hah hatırladım." Dedi parmağını şaklatarak "Kozasından yeni çıkmış kelebek misali düşün. "Özgür ve bütünüyle yeniliklere açık bir olgulaşım diyebiliriz mesela... Tabir etmek gerekirse ancak böyle tanımlayabilirdim kendimi. Babam boşuna koymamış adımı. Yeri gelince sıcak yüzümü, yeri geldi mi buz tutmuş yanımı göstermekten çekinmem. Ben öyle bir ailede büyümüştüm ki, kimsenin gelip te üstün körü şunu şu zamanda yapman, şunu şöyle yapman gerekiyor demesine minnet eylemezdim. Eğer ki vereceğim karardan emin değilsem kırk kere düşünür, tatmin oluş isem ancak kararımdan emin olduğumda varsayıma giderdim. Düşe kalka, hata yapa yapa öğreniyormuş insan eğrinin doğrunun ne demek olduğunu. Çoğu kez geçtiğim o yolları adım kadar emin yürümeyi ne zorluklarla öğrenmiştim. Güneş Aksoy'dum ben! Lafının eriyken geri dönmek yakışmazdı bana. Babama verdiğim sözü tutacak, mesleğimi elime alacaktım."
Birinin söylemleriyle katiyen hareket edecek kişilerden değildi Güneş. Aldığı karardan şaşmazken ceremesini de çekmeye razıydı.
Deli inadı var olduğu sürece yapamayacağı şey yoktu. Salıncağı ayağı ile durdurup ayaklandığında sürgülü bahçe kapısının önünde dikiliyordu. Bir müddet aralık bırakılan kapıyla göz temasını kesmezken söylenmeye başladı sitemle.
"Aslı yemin ediyorum bir gün elimde kalacaksın. İyilik mi ediyorsun, eziyet mi belli değil. Sayende salona soğuk hava doldu, götün donar inşallah da yaptığın hatayı fark edersin. Altı üstü bahçemde sakince oturuyordum, dışarıda kalacağımı düşünerek kapıyı yarım açık bırakmış olamazsın..."
Salona geçtiğinde mutfağa ilerleyip kupasını makinaya yerleştirdi. Dış kapının ve sürgülü kapının anahtarını çevirerek kilitlediğinde odasına çıkmadan önce kızları kontrol etti. Herkes yatağında mışıl mışıl uyurken o nasıl uyuyacaktı kendisi de bilmiyordu. Kapının yanındaki lamba anahtarına basarak odasını aydınlatmıştı. Penceresini tepeden açık bırakırken yatağının örtüsünü kaldırarak arasına girdi. Komodinin üzerindeki bitmek üzere olan kitabını eline alıp ayraç sıkıştırdığı sayfayı açarak kaldığı yerden devam etti kitabına. Oldum olası aşıktı kitaplara, sağ olsun babası küçük yaşta aşılamıştı kitap okuma sevdasını. Minnettardı bu konuda... Her seferinde birini bitirip, bir başkasına başladığı kitaplarla kendisini bam başka olayın içinde birebir yaşamış kadar zevk alırken, köşeye ayırdığı parasının çoğunu kitaplara vermekten geri kalamıyordu.
Ne yaptıysa gözüne katiyen uyku denilen şey girmemek adına ısrarcılığını sürdürmesi sinir bozucuydu. Kitabın son sayfasına gelip, mutlu sonla biten satırlarla hikaye sonlanınca kapağını kapatıp kitabını diğerleri gibi yer alacağı, yatağının karşısına konumlandırdığı kitaplığına yerleştirdi. Yatak başlığının üstündeki ikinci lamba anahtarına basarak ışığı söndürdüğünde örtünün arasına girerek sıcaklığına sokuldu. Sağına döndü, soluna döndü, sırt üstü uyumayı denese de nafileydi. Gecenin 3'üydü ve yarım saatini ayırdığı kitabını bitirmesine rağmen durum değişmemişti. Yorgunluktan başını yastığına koyduğunda gelmesi gereken uykudan eser yoktu hala. Etti edemedi şarkı mırıldanmaya başladı bu sefer de. Uyuyamadığında babasının ona uyuması için söylediği çocuk şarkısını söylemeye başladı.
"Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun, Güneş'le ay
Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni."
Çocukluktan kalma alışkanlığını kaybetmezken, kapanan gözleriyle nihayet dalabilmişti uykuya.
~?~?~?~?~?~?~?~?~
Her sabah olduğu gibi bugün de erken kalmıştı, ama bu telaşı ne okul içindi, ne de bara gitme çabasındaydı. Dün aldığı sevindirici iş teklifi için di bunca hazırlık telaşesi. Normal tempoda ilerleyen hayatı şu saatten itibaren maraton koşusuna dönüşmeye başlayacaktı. Dakikada bir telefonun saatine bakıyor, ilk günden işine geç kalmadan görüşmeye yetişmek istiyordu. Bastıramadığı heyecanıyla yerinde duramayan çocuklar gibiydi hareketleri.
Odasında bulunan banyoya girerek elini yüzünü güzelce yıkadı. Yüzünü kurulayıp kişisel işlerini de çabucak halletmişti. İnsan içine çıkarken ağız temizliğine bil hassa önem veren birisiydi. Diş macunun naneli olmasını seviyordu, ağzının her yanını saran keskin ferahlama hissi vermesinden hoşnuttu.
"Toplum içinde iseniz ne kadar düzgün ve şık görünmeye önem verirseniz bir o kadar gözler üzerinize çevrilir." Düşüncesiyle hareket ediyordu. Çoğu kez yaşama fırsatı yakaladığı için deneyimlemişti buna benzer olguları. Banyoda işlerimi bitirdiğinde odasına geri döndü.
"Aynalara sakın küsme güzel kızım" diyen annesinin sözünü haklı buluyordu her daim. "Ben ne yaparsam yapayım benimle aynı tepkiyi veriyorlar. Gülersem gülüyor, ağlarsam benimle ağlıyorlar. En azından insanlar kadar sahte değiller. Bu yüzdendir aynaları sevme sebebim." Diyerek pozitif enerjiyle güne hazırlıyordu kendini.
Uzun sarı saçlarını taramak için pufuma oturmuş, aynanın karşısında yansımasıyla konuşuyordu. Yapmadığı şey değildi, iç sesiyle konuşurken başka birisiyle dertleşiyor gözükmesi normal düzeyde seyrediyor gözüküyordu onun açısından. "Deli olduğumu sanmayın diyemem. Yani tam deli değilim ama geçmişte delilik yapmışlığım vardır. Hem de sayısını hatırlamayacak kadar. Her neyse biz asıl konumuza dönelim. Bugün yeni işime başlayacağım ve ben hiç olmadığım kadar heyecanlıyım. İş yerim nasıl bir yerdi? Beni nasıl karşılayacaklardı, sevebilecekler miydi? Kafamda binlerce soru yığını var. İlk günden özensiz beri olarak gözükmek istenmem. Görüşmeye gideceğim yerde kim bilir çalışanlar nasıl da şık giyiniyorlardır. Eh araştırmadan olur mu? Olmaz. Kabul edilirsem eğer çalışacağım yer mimarlık üzerine kurulmuş, adıyla yurt dışına kadar ün salmış bir holdingdi. Emindim... Başarılı bir iç mimar olduğumda benim adımı da ülkece konuşulduğunu duyacaktım. Hırs insanın en kuvvetli kozuydu ve ondan bende bolca varken önümü kesmelerine izin vermeyeceğim. Ümidim yüksek, özgüvenim sağlamdı her daim..." Öğüt veren konuşmasını bitirdiğinde bil hassa doping zerk etmişti zihnine. Günün başlamasıyla beraber, neler yapması gerekiyorsa özveriyle tartıp, samimiyetle karşılayacaktı.
Taradığı nemli saçlarını sırtına saldı. Sabahın 6'da kalkmış, hazırlanma sürecini de göz önüne alarak kalksa da üç saatlik uykuya rağmen zinde görünüyordu. Alnının ön kısmından ayırdığı ince saç tutamını perma kağıdı kullanarak uç kısmından başlayıp, sıkıca sardığında halkanın klipsini takarak ilkini başarılı şekilde yerine sabitlemişti. Sürekli kolları havada asılı durunca kol kasları da ağrımıştı haliyle. Yanlara salladığı kollarını bir kaç kez sağlı sollu sallayarak yanan kaslarının acısını dindirerek rahatlamalarını sağladı. Sırayla ayırdığı tutamları aynı teknikle ruloya sarıp klipsiyle sabitlerken Aslı'nın paldır küldür ayak sesini duyuyordu.
"Kolay gelsin güzelim... Madem perma yapacaktın yardıma çağırsana! Hadi tependekileri sarmışsın, ensendekileri yardım almadan nasıl yapacaktın? Neyse ki Allah'ın sevilen kuluyum da imdadına hızır gibi Aslı'cın yetişti. Uzun saçların benim sihirli ellerime güvenle emanet edebilirsin güzellik." Diyerek göz kırptığında aynadan görmüştü Güneş şifreli hareketi. Bu kızlar arasında "harika gözüküyorsun" anlamına geliyordu dışarıdan görenlere nazaran açıkça anlaşılmasa da.
Bacaklarının arasına aldığı, köşede duran mor pufa oturan Aslı, arkadaşının arkasına geçerek tarağın hakimiyetini sağlayarak geri kalan işlemleri özenle kısa sürede tamamlamıştı.
"İşte bitti. Solüsyonunu da sürelim... 25 dakika kadar beklemesi lazım."
Bekleme süresi dolunca banyoya giden Güneş, saçlarını bol suyla durulayıp havluyla kuruladı.
"Geleyim mi, yıkadın mı saçını?"
"Gelebilirsin Aslı."
"Sen banyodayken ben öteki solüsyona su ilave edip seyrelterek hazırlamıştım. Ufak dokunuşlarımla son halini verelim saçının." Sepetten havlu alan Aslı, Güneş'in omzuna genişçe serdi. Köpürttüğü ilacı süngere bandırarak emmesini sağladığında kurulanmış saçlarının üzerine sıkarak her yerine yedirerek köpükle kaplamıştı. 5-6 dakika kadar bekledikten sonra bugitileri tek tek açtılar. Biraz da açık haliyle durmasını sağlayıp, duruladığında hafiften kurutup uygulamayı sonlandırmıştı.
"Şahane oldu güzellik. Gerçi bu kadarında benim de payım var ne de olsa."
"Şımarma hemen. Azıcık ciddiyet göster azıcık..." Sitemkar tavrını gün yüzüne çıkarsa da, altında yatan şeyle dalga geçtiği aşikardı.
Kızıyormuş edasıyla bakışları keskinleşse de, adımlarını yaklaştırırken yanağına öpücük kondurdu. Aslı beklenmeyen tepkiyle ilkin korksa da, aldığı temasla mutlu gözüküyordu.
"Şaka yaptım sadece. Eline sağlık, yardımın olmasaydı kısıtlı vaktinden gidecekti. Saçlarım da hazır olduğuna göre müsaadenizle üzerimi giyinebilir miyim artık Aslı hanım?"
"Müsaade sizin Güneş hanım. Hazırlanınca aşağıya in de güzellik görelim. Gözümüz gönlümüz açılsın. Ha bu araba boş vaktinde benim odamı da düzenlesen mi? Senin odaya baktıkça imreniyorum yeminle."
Etrafta gereksiz eşyalarımın göz yormasından asla hoşlanmayan biri olarak sürekli düzenli duran odasına hayran gözlerle bakanlara "ben yapabiliyorsan neden siz de yapamayasınız" demekten çekinmezdi. "O kadar da zor bir işlem değil sonuçta, odanızı düzenli tutmak. Başlarda zorlanabilirsiniz lakin her gün aynı işlemleri tekrarlayarak rutin işiniz haline getirerek size de kolaylık sağlamaya başlayacağını göreceksiniz emin olun."
Babasının kızıydı. Tertibi düzeni çocuk yaşta babasının kütüphanesine gizlice girip çıktıkça alışkanlık haline getirmişti. Aynı evin içinde büyüyen çocuklar büyüklerden gördükleriyle öğreniyorlardı. Güneş de kazandığı bilgiyi olabildiğince aynı düzeyde sürdürmeye devam ediyordu.
"Beceremiyorum işte, seninkiler kadar düzgün değiller. Düzenleyiversen ne var sanki, incilerin mi dökülecek? Yaparsın bi güzellik de mi arkadaşına?"
"Çık kız odamdan hemen." Demesiyle kalçasına şaplağı yapıştırdı. "Terbiyesize bak hele. Eli ayağı tutuyorken utanmadan odamı adam et diyor. He işim gücüm yoktu tek derdim odanı düzenlemekti."
Oturamazsam hesabını sorarım bilmiş ol!"
"Allah'ım millet deliye hasret, biz akıllıya. Sonumuzu hayır eyle sen."
"Aminnnn." Lafını uzatırken yerden terliği kaptığıyla kapının ağzında dikilen Aslı'ya nişan aldı. "Değmedi ki, ıska ıska." Diyen arkadaşı gözden kaybolurken "Allah akıl fikir versin..." Dedi arkasından duyacağını ümit ederek. Nişan alırken bilerek terliği boşluğa atmıştı. Arkadaşlarının deli dolu, saçma sapan tavırlarına rağmen sevgisini eksit etmezken gösterdiği hoyratlığı üzmeden, kırmadan eğlenerek gösteriyordu. Tanıdıkça alışıyordu insan insanın huyuna suyuna. Zaman ilerledikçe takmaz oluyor, bazı şeyleri de görmezden gelirken sahip çıkmaktan da geri kalamıyorlardı birbirlerinden.
Başını yana yatırıp bukleli saçlarının formunu bozmadan fırçayla üzerinden geçti. Sıra ne giyeceğine karar vermeye gelince kıyafet dolabının sürgülü kapağını kaydırarak askılıkta aslı duran kıyafetleriyle bakıştı bir müddet. Uygun olduğunu düşündüğü birkaç kıyafetini yatağının üzerine kırışmasın diye düzgünce sererken, aralarından daha önce görmediği elbiseyi inceledi. Yakın zamanda buna benzer bir elbise aldığını sanmıyordu, alsaydı eğer hatırlaması muhtemeldi. Tahmin etmekte zorlanmıyordu, aşağıya inince soracaktı nasıl olsa. Sıklıkla elbise giyen birisi değildi. Gerek duymadığı zamanlarda rahat edebileceği spor tarzı giyinirdi. Konu işe gelince elbise giymek mantıklı geliyordu. Süre zarfında sayısızca kıyafet deneyip çıkartmıştı. Nihayetinde siyah üzerine beyaz yıldız desenli kruvaze mini elbiseyi giymek için üzerine geçirdi. Beline bağladığı kemer ile dizinin üstünde biten elbisenin pileli eteği tamamıyla formunu ortaya çıkarmıştı. Göğüs kafesine kadar inen V yakası ayrı bir hava verirken, boynunun açıklığı rahatsızlık hissi yaşatmadığından elbisede tamamıyla kararını vermişti. Saçlarını dışarıya çıkartıp havalandırarak daha dolgun gözükmesini sağladı. "Elbisem ve saçlarım hazır olduğuna göre sıra makyajda." Diyerekten mavi pufuna tekrardan oturarak aynanın karşısına geçti. Koyu ton veya abartılı makyaj meraklısı değildi. Sade ve yüzünde doğal durması dışında sorun teşkil etmiyordu. Genellikle tercihlerini natürel tonlarda kullanmayı severdi. Kirpiklerine maskara ile daha dolgun gözükmesini sağlarken abartıya kaçmamaya özen gösteriyordu. Yanaklarına belli belirsiz allık sürerken dudakları yukarı kıvrılmıştı aklına gelenlerle.
"Senin aklınla makyaj yaptığıma inanamıyorum hala. Neymiş efendim gülerken allığı sürersen doğal duracakmış. Aslı'dan başka ne bekleyebilirdim ki zaten. Ancak senden çıkabilir böyle bir fikir. Başta abuk sabuk videoları izleyerek beynini yorma desem de lafımı dinlememezlikten geliyorsun. İş süslenmeye püslenmeye gelince koşa koşa zevkle yapıyorsun. Kendileri makyaj yapmaktan hoşlanan birisi olduğu için, fırsatını yakaladığı anda You Tube'den takip ettiği sayfaları izlemekten geri duramıyor hanımefendi ne yapsın. Üstüne üstelik kobay faresi muamelesi yaparak "güzelim şunu dener misin? Senin güzel yüzünde nasıl duracak acaba merak ettim de." Demesi boşuna değil di. Madem yüzüm güzeldi, ne diye doğallığını bozuyordu ki onu bunu sürmemi isteyerek. Ne hikmetse konu ev işlerine gelince hanım efendi bahane üretmeyi pek seviyor. Neden? Çünkü zorlanıyorum diyerek üşengeçliğe vuruyor yapmamak adına."
Dudaklarını renklendirmek istediğinde şeftali tonlarındaki rujunu dışarıya taşırmamaya dikkat ederek sürdüğünde makyajını tamamlamıştı. Çantasının içini kontrol ederek ihtiyaç duyduğu eşyalarını yanına alırken, cüzdanına bakarak içinde yeterli para olup olmadığına emin olmalıydı. Salona inmeye hazırlanırken son dakika aklına gelenle ayakkabıları için ayırdığı kıyafet dolabının sağ kapağını açarak elbisesine uyum sağlayacak olan, ten renginin bir tık koyu tonlardaki ayakkabıyı iki parmağıyla topuğundan kavrayarak eline aldığında odadan çıkabilmişti.
Merdivenlerin bitişiyle adımlarını Ezgi'nin odasına çevirdi. Yatağı boştu, büyük ihtimalle o da çoktan kahvaltıya oturmuştu. Salonda da hareketlilik göremeyince direk mutfağa yöneldi. Çekmeceden çatal alan Ezgi, kapı ağzında dikilmiş onları izleyen Güneş'i görünce çatalını acelece servis tabağının yanına bıraktı. Gelişini fark eden Ezgi iken, Aslı ağzında lokması olmasına rağmen tabağındakileri bitirmekle meşguldü.
"Ooo bu ne güzellik Güneş hanım. Randevunuzu mı gidiyorsunuz? Elbiseniz de yeni sanırım, pek şık duruyor. Saçlarınız kadar yüzünüzün güzelliği de göz alıcı." Demesinin ardından hız kesmeden tek gözünü kırparken mesaj yerine çoktan ulaşmıştı. Vakti varken arkadaşıyla birazcık eğlenebileceğini düşünmüştü. Ezgi elini Güneş'in eline kenetleyerek yanına çekmesiyle kendi etrafında döndürerek bir kaç kez tur attırmaya başladı. İkilinin eğlencesine kayıtsız kalamayan Aslı, ayağa kalkarak kahvaltı masasının öteki ucunda kalan, Güneş'in sıklıkla kullandığı bebek mavisi ile döşenmiş sandalyeyi mutfağın ortasına getirerek heveslice oturdu. İşaret parmaklarını ve baş parmaklarını ortada birleştirdiğinde hayali fotoğraf makinasıyla güya çekim yapıyordu. Yabancı birsi şimdiki hallerini görseydi nasıl tepki verirdi acaba? Sorusuna cevap aramaktan geri kalamamıştı Güneş. Deliler toplanmış yine denilseydi yeriydi gerçekten de.
"Ezgi yeter, başımı döndürdüğün...
Off dur biraz, gözüm karardı... Yeter. Eğlendik, güldük, bitti. Rahat bırakır mısın beni? Pervane misali döndürmekten bir zahmet vaz geçersen randevuya geç kalmadan yetişmek istiyorum. Gider ayak aksilik çıksın istiyorsunuz galiba?"
Çıkışmasının ardından Güneş'in sahte sitemine karşılık verirken; "pes ediyorum." Demek istercesine kollarını havaya kaldıran Ezgi, ellerini başının üzerinde konumlandırırken adımları gerilediğinde belini granit tezgaha dayamıştı.
"Alı koymasana güzelimi... İşe alınamadan kovulsun mu istiyorsun? Hadi benim saçmalamam normal karşılanıyor anladık da, sen ne diye kıza eziyet ediyorsun ki? Ayrıca eğlencelerde zamanlamayı ayarlayamıyorsun Ezgi. Olmazsa bir ara hatırlatırsın ben sana ayrıntılarıyla öğretirim."
Güneş parmaklarının arasına sıkıştırdığı Ezgi'nin yanaklarını sıkarken, sulu öpücüğünü yanağına kondurduğunda rujunun izi çıkmıştı. "Ona var da bana yok mu?" bakışları atan Aslı'nın oturduğu sandalyenin arkasına geçtiğinde; "Duramadın yerinde değil mi, seni kurtlu seni. Alıştık haliyle. Eğlence nerede? Aslı hanım orada!" Derken omuzlarını kaldırıp indirerek sitemini belli eden arkadaşının donuk suratını gördüğünde, Güneş kollarını omzundan itibaren sararken göğsünün ortasında ellerini birleştirmişti. Boyun boşluğundan başını uzatarak Ezgi'ye yaptığı muamelenin aynısını Aslı'ya da yapmıştı. Sulu öpücüğünü yanağında iz bırakacak kadar bastırırken, tombik yanaklarını okşayarak hafif darbelerle art arda üç kez vuruşlar yaparken söylemleri aslen Ezgi'yeydi.
"Aslı'yı örnek almalısın biraz. Onu yemem, bunu yemem demiyor, tabağındakileri bitiriyor. Can boğazdan gelir demişler... Safinaz kadar kalmışsın. Yüzün desen kaşık kadar zaten... Fiziken göstermem gerekirse serçe parmağından farın yok Ezgi. Tercihen ev yemekleri tüketiyoruz, dışarıdan sipariş de aşırı vermiyoruz. Nasıl kilo alamıyorsun hayret ediyorum."
"Safinaz mı dedin?"
"Evet dedim. Çizgi filim karakteri var ya, Temel reisin karısı Safinaz işte Ezgi. Tıpkı ona benziyorsun. Ayrıca sorunu da yanıtlayayım, cevapsız kalmasın. Gidip gözlerimle görmem gerekiyor, çalışacağım ortam nasıl bir yermiş bakmak istiyorum. Biliyorsunuz hayalimi gerçekleştirebileceğim yer kadar, muhatap olacağım insanları da gözlemlemeden edemiyorum. Pis bir huy gibi görebilirsiniz belki ama can çıkıyor huy çıkmıyor ne yazık ki. Oyalandığım yeterince, çıkıyorum ben kızlar..." Tam çantasını omzuna takmış ayakkabılarını giyecek iken Aslı'nın seslenmesiyle bakışlarını oyana çevirmek durumunda kaldı.
"Söyle Aslı."
"Kahvaltı yapmadan mı çıkacaksın?
"Yolda atıştırırım bir şeyler. Ha... Unutmadan sorayım. Dolabıma kıyafeti sen mi koydun Ezgi? Hatırladığım kadarıyla öncesinde kıyafetlerinin arasında bu elbiseyi gördüğümü sanmıyorum."
"Sana yakışacağını düşünerek haftalar öncesinden kenara ayırmıştım. Yıldızları ne kadar sevdiğini biliyoruz, ben de görür görmez Güneş'ime nasıl da yakışır demiştim. Ve haklı da çıktım. Günün birinde lazım olacaktı zaten. Demek ki o gün bugünmüş ki, kıyafet beklediği güne değmiş."
"Sessiz kalandan korkacaksın derler bir de." Diyen Güneş'in dudakları gerildiğinde kusursuz beyaz dişlerini gözler önüne sererken neşesi gayet yerinde gözüküyordu. Gülüşlerini durduramanın asıl sebebi stajını eksiksiz noksansız layıkıyla bitirip, okuluna teslim ettiğinde mezuniyetinin hemen sonrasında sevdiği işi yapabilmenin verdiği gururu tatmak istiyordu. Hissettiklerini kelimelerle tarif edebileyecek olmasıydı "anlatılmaz yaşanır" cümlesini kurmadan edemezdi.
"Bana diyene bak asıl. Sen bizden de fenasın. Benimkisi ufak bir katkı sadece. Arkadaşıma destek olmayacağım da kime olacaktım başka?"
"Çok sağ ol Ezgi. Elbisenin rengini de modelini de çok beğendim."
"Güle güle kullan, iyi günlerde giy canım."
"Saçlarını ben yaptım. Güzel olmuş değil mi? Yani hepsini diyemem de, yapamadığı yerde ben yetiştim."
Aslı'nın söylediklerini duydukları anda Ezgi ve Güneş'i gülme tutmuştu. Aslı ortada dönenlere anlam vermezken; "benim anlamadığım, neye gülüşüyorsunuz siz? Yanlış bir şey mi dedim?" Dese de kızlar hala gülüşlerini soldurmamıştı.
Benim tatlış mı tarlış alçakgönüllü arkadaşımın laf arasında kendinden taviz vermek mi istemiş acep? Kıyabilir miyim sana hiç? Yardımlarınızı unutacak değilim ya. Akşama hayırlı haberi alınca belki ufak bir kutlama yapabiliriz yemek babında. Hem de sevdiğiniz ne ise, şartsız şurtsuz yerine getirilecek. Dua edin de işe kabul edileyim kızlar. Böyle bir fırsat kırk yılda bir gelir. Kaçırmazsam benim hayrıma olur inşallah. Başka türlü kendimi ön plana atıp da yapabileceklerimi gösteremem."
"Güneş?"
"Acil değilse konunun içeriğini sonra konuşalım mı Aslı?"
"Söz tek solukta soracağım, vaktini çalmayacağım. Banyoda kullandığın şampuanı, sabunu nereden alıyorsun? Saçların ipek gibi, ve canlılar... Benimkiler de öyle olsun istiyorum."
"Özel bir formülüm yok, kimyasal şampuanlar, kremler yerine doğal katkısız ürünler kullanmaya özen gösteriyorum, bu da yeterli oluyor."
"Ödünç alabilir miyim peki seninkileri?
Aldıklarını yerine koyma şartıyla... Söylememe gerek var mı? Kişisel eşyalarımın ortak kullanılmasından hoşlanmasam da şanslı günümdesin. Ayriyeten gözümden kaçtı sanma. Yukarıdayken soramadım cancağazım. Hayırdır sen normalde erken kalkan birisi değilsindir. Uykunun bölünmesini sağlayan şey için neye borçluyuz de hele."
"Alışverişe çıkacaktım eksiklerimi tamamlamak için. Gündüzden alacaklarımı halledip akşama bara gitmeden hazırlanırım diye düşündüm. Ben çıkarken sen gelirsen ya?.. Görüşemeyiz ki. Akşamki yemek işi hayal olmasın sonrasında?"
"Şimdi anlaşıldı karın ağrın. Yalnız benim kullandığım şampuanı, sabunu AVM'lerde bulamazsın. Sürekli alışveriş yaptığım aktarın konumunu atarım bakarsın alacaklarına."
"Olur valla. Hayatta hayır diyemeyeceğim. Genel alışverişimi tamamlar tamamlanmaz attığın adrese uğrayacağım. Senin kullandığın ürünlerin isimlerini telefonumun not defterine kaydedip aynılarını alırım. Denerim, memnun kalırsam sürekli kullanırım. "
"Aslı!?"
"Efendim?"
"Söyler misin bana, sen neye ne zaman itiraz edip de cevaben ağzından kötü yorum yaptığını duyduk biz? Söyle de işitmeyen kulaklarım şoktan şaşkına dönsün. Örnek vereyim en basitinden... Mercimek yemeği yapıyorum mesela, ya da tuzlu atıştırmalık tarzı kurabiye yapıyorum gibi vs şeyler... İnsan hiç mi birine tuzu eksikmiş, bunun şekeri fazla kaçmış demez? Olur, evet, nefis gözüküyorlar, tamamdan başkasını duyduğumu hatırlamıyorum. Haksız mıyım Ezgi?"
Çayını yudumlayan Ezgi ince belli bardağını tabağına oturtup Güneş'in sorusunu yanıtladı. Haksız da sayılmazdı neticede.
"Saydıklarını duymadım dersem yalan söylemiş olurum. Aslı'ya yemek olsun da ne türlü olursa olsun. O konuda haksızlık etmeyeyim şimdi. Çoğunlukla mutfağa girip yemekleri sen hazırlıyorsun. Benim yapabildiklerim sadece kahvaltı ve pratik atıştırmalık hazırlamak oluyor. Butiğin içinde gelen gidenin peşinden koşturmaktan yorgun düşüyorum. Evin kapısından girdiğimde yarım saatimi sizinle sohbet ederek geçirip, direkt yatmaya gidiyorum. Aslı desen yemek yapmaktan bir haber zaten. Hayrı ancak kahve yapmak, çay demlemek... Eee haliyle bizler de senin yaptığın lezzetli yemekleri ayıla bayıla yiyoruz."
"Çünkü... Senin yaptıklarını kendime örnek alıyorum güzelim. Bugündü yarındı derken heves edip ben de bir şeyler öğreneyim demeye kalmadan araya başka şeyler girince sürekli öteleniyor. Öğrenmeye fırsat mı kalıyor ki? Sağ olsunlar barın devamlı müşterilerinin istekleri bitmiyor. Servis getir, servis topla... Servis getir, servis topla derken canımı çıkarsalarda da çok şükür günü bitiriyoruz."
"Tamam tamam, akşama ziyafetiniz benden. Canınızın çektiği yemek varsa söyleyin ona göre alayım malzemelerini."
"Baş aşçımız sen iken ne yapsan yeriz."
"Aslı'ya katılıyorum."