Koca bir boşluk hissi tüm benliğimi kaplamıştı. Mezarından ayrılmak istemiyordum. Karanlık çöktüğü için burada da kalamazdım ama onu da bırakamadım.
Bekçi artık gitmem gerektiğini söyledi bir aydır her zaman ki saatte olduğu gibi.
Acıyı hissetmiyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum. Tek başıma cenaze işlemleriyle uğraşmış ve bir aydır her gün sabah gelip akşama kadar burada kalıyordum.
Onu orada bırakmak istemedim ama eve dönmem lazımdı. Kimsesizlik iliklerime kadar işledi birden. Ağlamaya vaktim yoktu. Bu işlerle ilgilenmeliydim.
Bizim bizden başka kimsemiz yoktu, neden gittin? Asansörde dayanamayıp dizlerimin üzerine çöktüm. Hıçkırarak ağlamak benim tarzım değildi ama sabahtan beri kendimi tutuyordum.
Dayanamıyorum, tek ailem, abim bildiğim, can yoldaşım gitmişti. Bu dünyada tek başıma bırakmıştı beni.
Asansörün durmasıyla kendimi dışarı bıraktım. Ağlamamı durduramıyordum. Kapının önüne gelip içeri girdim.
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken birden donup kaldım. Birincisi kapı neden açıktı. Sabah kesinlikle kilitlemiştim. İkincisi bu evde kesinlikle yanlız değildim.
Telaşla kapattığım kapıya elimi atıp çıkmaya yeltendim. Çetin olsa çoktan beni azarlardı. Kapılara dikkat et Seran, fazla dışarı çıkma Seran, biri seni görmesin Seran. Beynim onun söylediklerini tekrar edip duruyordu. Beynim uyarı sinyalleri veriyordu. Kaç Seran kaç.
Birinin elini ağzıma tıkamasıyla ileri atak yaptım. Benden daha güçlüydü. Ona dirsek atmaya çalıştığımda beni tuttu. Hareket edemiyordum. Dişlerimi eline geçirdim. Ayağımla tekme atmaya çalışırken hamlemi geri püskürttü.
Elini yanağıma bastırıp ağzımı burnumu kapattı. Ellerimi tutmuştu. Sırtım göğsüne yapışmıştı. Ayağımla geriye vurmaya çalıştım ama nafile adam çok güçlüydü. Kahretsin tedbirsizliğim yüzünden yakalandım.
Aksi gibi kokusunu alabiliyordum. Eliyle burnumu ve ağzımı kapatmış olmasına rağmen kokusu cezbediciydi. Yağmur sonrası ıslanmış toprak gibi... Bütün duyularım harekete geçmişti. Kokusu, boyu, geniş gövdesi, beni tutarken saldırımı püskürtme stratejisi, adam bir profsyoneldi. Basit bir hırsızın senin evinde ne işi var zaten? Hangi işin basit oldu bu güne kadar?
Ne saçmalıyorsun sen gerizekalı... Adam seni hapsetti resmen. Kulağıma doğru eğildi." Ses çıkarırsan ölürsün" Ama çıkarmazsam da öleceğim. Beynim tam bu anda çalışmak istedi o da felaket senaryoları üretmek için. Aklımı seveyim o beni sevmiyor belli oldu.
Sesi derinden ve çok erkeksiydi. Tüm vücudum ürpermişti. Başka bir şey düşün. Ses çıkaramam zaten ağzımı kapattın demeye çalıştım tabi ağzımdan çıkan tek şey " Iıımmmsssppppppttt " oldu.
Biri daha vardı evimde. Kafasını salladığını hissettim. Konuşmadan mı anlaştılar. Hiç benlik değildi. Konuşmadan durmak benlik bir olay değildi aslında. Evde tek başıma bile sürekli konuşuyordum.
Çetin sana ne öğretmişti Seran. Ayaklarla bir şeyler yapıp ondan kaçabilirdim. Onu da hatırlamıyorum, beynim durdu. Afern şuan durasın geldi yani.
Hay beynine senin...Birden beni çevirip duvar dayadı. Ayağıyla bacaklarımı tek eliyle kollarımı tutuyordu. Eli yine ağzımdaydı. Tabi ya hayalarına tekme atmam lazımdı bu pozisyonda o yüzden ayağımı tutuyor. Tüh keşke unutsaydı o da...
Gözleri... ah... çok delice bakıyordu. Yüzü tamamen maskeliydi. Keskin bakışları vardı. Önce yüzümde dolaştı gözleri sonra tam gözüme baktı.
" Bellek nerede? " Kafamla ona vurmaya çalıştım. Aynı anda sakin duracağımı sanıp elini çekti. Elini çekince bastım çığlığı tekrar kapattı. Kesin yan komşu duymuştur. Ohh olsun sana.
" Abi eve girmeye çalışan kalabalık bir grup var. "
O adamın da yüzü kapalıydı. Gözleriyle başka bir şey daha anlatıyordu. " Çıkalım " " Kız" " Bende "
Sende nasıl yani bebeğim sende miyim? Ne saçmalıyorsun sen? Ensemde bir yere baskı uyguladı ve sonrası yok...
...
" Orospu çocuğu " başım zonkluyor. Elini nereye attıysa artık.
Olayları idrak etmemle sıçramam bir olmuştu. Neredeyim ben? Zindanlara düştüm. Ne yaptım ki?
Ayağa kalkıp demir parmaklıkları tuttum. Düştüm mapus damlarına...
" Kimse yok mu? Çıkarın beni buradan. Ne yaptım ben, suçum ne? Duyun sesimi, kimse yok mu ? "
Bağırmaktan boğazım ağrımıştı. Kapı açma sesi gelince daha çok bağırdım. " Çıkarın beni buradan "" Kes sesini " dedi yüzü maskeli bir kadındı bu. Yanında bir adam vardı ama gözleri o adamınki gibi değildi.
Kadınla beraber içeri geldi. Kadın beni itti ve yatak demeye bin şahit tahta bir zeminden olan yere oturmamı sağladı. Sağladı dan kasıt zorladı. Eli de çok ağır maşallah.
" Şimdi sana bir soru soracağız ve sende uslu uslu cevaplayacaksın " dedi adam. Ben uslu olurum ama siz uslu durmuyorsunuz dememek için dudağımı ısırdım. Kadın adama sertçe baktı ve bana doğru geldi.
" Bellek nerede " " Hangi bellek "" Sen hangisi olduğunu biliyorsun? Çetin itinin sana verdiği bellek."
Yaşadıklarım yetmezmiş gibi Çetine laf söylemesi sabrımın son demini de aldı benden. Kadını itip ayağa kalktım." İt sensin, siz kim oluyorsunuz da Çetine hakaret ediyorsunuz? "
Sanki istese beni iki saniyede öldürür gibi bakıyordu yandaki adam da tepkilerimi ölçüyordu.
" Demek Çetin senin için bu kadar önemli. O zaman nerede olduğunu da biliyor olman lazım"
" Ne demek nerede olduğunu biliyorsun, Çetin öldü " sesimin titremesinden nefret ediyordum. Sakın bunların yanında ağlayayım deme Seran.
" Çok gerçekçi. Yoksa sen oyuncu falan mısın? "
" Neden bahsediyorsun sen?" " Çetin Soydan'ın ölmediğini biliyoruz. Şimdi nerede aşığın."
Ölmedi mi? O zaman neden böyle bir şey yapsın? Neden kendini ölü olarak göstersin?
Yüzünden bir şeyler okumuş gibi bakıyorlardı. " Senin işbirlikçi olduğunu biliyoruz. Şimdi her şeyi itiraf et ve Çetin'in yerini söyle ve sana verdiği belleği. "
" Neden bahsettiğinizi anlamıyorum"" Uluslararası yaptığınız insan kaçakçılığı ve fuhuş çetesinden. Bunun altında yatan tüm gizli işlerden haberimiz var diyorum. Konuşmak senin yararına olur. "
Duyduklarımla şoka girmiştim. Bu kadın neden bahsettiğini bilmiyordu. " Belleği bize ver, buradan çıkış yok "
Üzerime gelince yana doğru kaydım. Elini kaldırmasıyla bende ona bir tekme savurdum. Diğer adam beni tutmaya çalışınca ona dirsek attım. Adamla boğuşuyorduk onu itmeye çalıştım. Kendimi yana atınca sırtım sert bir şeye çarptı.
Kafamı çevirmemle yine o gözleri gördüm karşımda. Maskesi yoktu. Yüzü de gözleri gibi güzeldi. Keskin hatları ve bakışları çok ciddiydi. Onu görür görmez tanıdım. Sadece gözleri değil, vücudu da tanıdıktı.
Ondan kurtulmaya çalıştım ama nafile. Bu adam diğerlerine göre daha güçlüydü. Her hamlemi bertaraf ediyordu. Kafamı arkaya doğru savurdum olmadı. Tırnaklarımı kollarına geçirdim tınlamadı.
Ahh bir kurtuluş yok mu? Beni öyle bir tutmuştu ki dünya sarsılsa o sarsılmazdı.
" Bırak beni seni adi köpek" " Ne tatlı dilli bir misafir böyle" " Sizin misafir anlayışınız bu mu? Kaçırıp adam dövmek ? "
" Bana sen onları dövüyormuşsun gibi geldi ? " " Bırak beni bırak" kendimi kurtarmaya çalışırken birden beni bıraktı ve yere kapaklandım.
Sinirden tepem atmıştı. Gözlerine bakınca orada bir küçükseme gördüm. Ayağımı dizine vurmaya çalışınca geri çekildi. Her hamlemi biliyordu sanki. Daha da sinirlenmiştim. Bana küstah bir şekilde tepeden bakıyordu.
Ona haddini bildirmek istiyordum. Ayağa kalktım. " Benden ne istiyorsun? " " Belleği istiyorum bu kadar basit" " Anlamadığınız şey şu ben bir şey bilmiyorum ve bende bellek falan yok. "
Söylediklerimi tartması falan gerekiyordu ama yüz ifadesi hiç değişmedi." Tamam" "Tamam mı? Çok şükür biri anladı benim bir şey bilmediğimi. Gidebilir miyim? "
Onlar ses etmeden gitmeye çalışınca beni yatağa fırlattı. " Bellek nerede " bağırıyordu ama sesi çok ciddiydi. Sadece sesiyle adam öldürebilir gibiydi." Bilmiyorum anlamıyor musun? Bellekten falan haberim yok. "
Birbirine baktılar." Ne öldürecek misiniz beni?" Salak kafam ya öyle bir şey düşünmüyorlarsa ve ben hatırlattıysam. Sussan olmaz değil mi?
" Çıkın dışarı " o kadın ve adam ikiletmeden dışarı çıktılar. " Kapıyı kilitle" Yutkunma sesim kulağımda çınladı." Ne yapacaksın bana " " İstediğimi alacağım " sesi zalim bir soğuklukla çıkıp tüm zindanda yankılandı. Kaderin ellerimde der gibiydi.
Tek sıkıntı benim bir şey bilmiyor oluşum ve onların bana inanmamasıydı. Benden istediği şey umarım aklıma gelen şey değildir.
" Çetini tanıyıp tanımadığını sormuyorum çünkü az önce ki gösterini gördüm. "
Gerizekalısın sen kızım. Adamlara tanımıyorum demek varken gidip savunmak nedir?
Ses çıkarmadan ona baktım. İçimi okuyordu sanki. Bakışları sert, ciddi ve insanın içine işleyen derinlikteydi. O kadar uzun olması da ona ayrı bir hava katıyordu. Mağara adamı.. Evet ya tam ilkel mağara adamlarına benziyor. Bu isim ona çok yakıştı.
" Hatice Yalçın diye apartmanda tanınıyorsun ama bir kimlik kaydın yok. Daha doğrusu kimlik kaydının seninle bir ilgisi yok. Belki de Çetinden önce senin kim olduğunu sormalıyım "
Etrafımda gezerken tane tane konuşuyordu. kelimeler beynime çekiç gibi vuruyordu. Seran bittin sen kızım. " Ne saçmaladığın hakkında bir bilgim yok "
Gülümsedi. Öyle soğuk bir şekilde gülümsedi ki oda buz kesmişti.
" Sen Çetinden daha fazla ilgimi çektin? Neden sürekli kimlik değiştirme ihtiyacı hissettin? "
Yanıma gelip elini kolumda gezdirdi. Yerde oturmuş hayretle onu izliyordum. Bana bağırmasını beklerken sakin sakin konuşup bana dokunuyordu. Bu beni bağırmasından daha çok tedirgin ediyordu. Tam karşımda durmuş parmağımla oynuyordu. Elimi çekip dizlerimin üzerine koydum.
Korkumu hissetmiş gibi daha çok üzerime geldi. Kendimi kasmaktan onu dinleyemiyordum. " Çetin gibi biri niye senin kimliğini gizlemek için bu kadar uğraşsın?"
" Sevdiği için" dedim. Fısıltı gibi çıkmıştı ağzımdan ama duymuştu. Gözü gibi kulakları da keskin. Ayağa kalktı. " Ya kim olduğunu ve istediğim belleği bana vereceksin? "
Biraz bekleyince kendimi tutamadım." Ya da? " dedim mal gibi atlayarak.
" İşte onu öğrenmek istemezsin "
Sertçe uyarısını yapıp kapıyı kilitledi ve çıktı. Ağlamamak için tavana bakıyordum. Çetin ne işler karıştırdı bilmiyorum ama kimliğim belli olursa o zaman biterdim..
.
.
.
( UĞUR)
Artık bir şüphem kalmamıştı. O eve Çetin itinden bir iz ve içinde içimizdeki hainlerin isimleri olan belleği bulmak için gitmiştik. Bu kadar gizli tutması ve o evi izletmesi aklıma başka bir şey getirmedi. Bu kadar sakladığı bir kız olunca daha da ilginç geldi. Tabi yıllar evvel herkese ölü gösterdiği ama şuan gücünü elinde bulundurduğu yahudi kız hala yaşıyor da olabilirdi. Seran Sefarad...
İsmi bile bu kadar güç sağlıyorsa, kendisi bakalım ne edecek?
İzleme odasının kapısını çalıp içeri girdim.
" Gel evlat "
Evlat diyerek beni şımartıyordu sadece. Komutanım, bu güne kadar sahip olduğum her şeyi bana veren Akıncı Timi başkanı BOZKURT. Gerçek ismini kimse bilmiyordu.
" Efendim kızın sağ elinde söylediğiniz gibi doğum lekesi var. "
" Doğum lekesine gerek yok. Kız tıpkı annesine benziyorn"
Ses çıkarmadan bekledim. Mahzendeki kameralar nedeniyle kızı izliyorduk. Onu bıraktığım gibi yere oturmuş dalgın dalgın etrafına bakıyordu.
" Komutanım kızın Seran Sefarad olduğuna emin misiniz? Bana güçlü bir ailenin kızı yada dünyadaki güçleri yönlendiren biri gibi gelmedi "
" Kız o. Emin olmak için dna raporunu bekleyeceğiz. Kızın böyle durmasının tek sebebi ailesi ölünce başka bir yahudi ailesinin onu almasına fırsat vermeden Çinliler kızı kaçırdı. Sonra da kendi kaçtı. Belki de elinde bulundurduğu gücün bile farkında değildir. "
" Kız hakkında tüm bilinen bu dosyada yazıyor. Bunu iyice oku ve ezberle " Elindeki dosyayı alıp ilk kapağını açtım. Adı, ailesi, kan grubu ve kişisel bilgileri yazıyordu. Ailesini 7 yaşında kaybetmiş ve kaçırılmıştı. Ondan sonrası tam bir muamma. Takip edilmeler, görüldüğünü düşündüğü yerler, kimlerin işine yarar, kimlerin düşman olduğu yazıyordu. Elimizde küçük kızın fotoğrafları vardı. Bu fotoğraflar kıza benziyordu. Gözleri değişmemişti. Kocaman ve simsiyah. O küçük burnunun yapısı da aynıydı. Sadece yıllar o küçük kızı alıp yerine muhteşem bir kadın getirmişti. Tam bir afetti.
" Efendim bu bilgiler benim ne işime yarayacak? " Bana bakışını sevmemiştim.
" Sana daha önce Seranın annesiyle evlenmek üzere olduğumu anlatmıştım. Ailenin elinde bulundurduğu gücü kendi ülkemizin yararına kullanmak ve elimizde tutmak zorundayız. "
" Kızla evlenecek misiniz "
Daha önce böyle bir patavatsızlık yapmamıştım. Tekrar çenemi dikleştirip önüme baktım.
" Hayır evlat sen evleneceksin "
Komutanım daha önce bana hiç şaka yapmamıştı. Şimdi bu nasıl bir şakaydı. Neden şimdi şaka yapma ihtiyacı duyuyordu?
" Efendim " sıkıntıyla yerimde kıpırdadım.
" Benim en iyi adamım, bir kaplanla bile savaşan liderim yoksa küçük bir kızdan mı korkuyor ? "
" Olur mu öyle şey. Ben sadece nedenini merak ediyorum. Kız yanımıza çekebiliriz. Evliliği anlamadım "
" Kadınları hiç tanımıyorsun. Onunla sadece evlenmeyeceksin, kendine aşık edeceksin. Sevgisini, gücünü ve sonsuz sadakatini elinde bulundurmalısın. Beni anladın mı evlat "
" Anladım efendim "
" Uğur senden başkasına güvenemem "
Kafamı salladım. Gerçek ismimi bilen ve kullanan tek kişiydi Bozkurt. Herkes beni GÖLGE olarak tanıyordu. Mahlasım, lakabım, tek gerçeğim buydu. Ben Akıncı Teşkilatı Komutanı Gölge.
29 yaşında ve hiçbir şeyden korkmayan biri olarak, küçük bir kızdan korkacak değildim. Herkese boyun eğdirdiğim gibi kıza da boyun eğdirecektim.
Ekranda kızın beliren yüzüne baktım. Bu kızın beni alt edeceğine dair bir his vardı içimde. Bu güne kadar hislerime güvenmiş ve onlarla hayatta kalmıştım. Hislerim olmadan arkamda saklanan birini, düşmanın sinsiliğini, oyundaki sahteliği anlayamazdım. Hisler olmadan biz birer hiçtik.
İlk defa hislerimde yanılmak istedim. Yoksa bu benim felaketim olurdu...
.
.
.
( ÇETİN)
" Biliyor musun o adamın söylediklerini duydum "" Hangi adamın "" Sana bağıran o yüzü maymuna benzeyen adamın "Telaşla ağzını kapattı Seran." Çetin bir daha o adamdan bahsetme "
Çetin sinirle elini ağzından çekti." Neden bahsetmeyecek mişim ? "" O kötü bir adam sana da zarar verir " " Veremez ben artık büyüdüm "
Yetimhanenin dışında kalan ortak alanı geçip köşedeki parka gelmişlerdi. Seran yetimhaneye ilk geldiği gün Çetin'le arkadaş olmuşlardı.
Seran yeni geldiği için onu korkutmak isteyen çocukları dövmüştü Çetin. Onun yüzünden ceza almıştı. Tek başına odada kalıp aç kalması gerekiyorken Seran yemeğini yememiş ve ona getirmişti. Aralarında dile dökülmemiş bir anlaşma oluşmuştu.
Çetin, Seran'ı hep korumuş. Seran'da Çetine kol kanat germişti. İkisi de on yaşındaydı aradan iki sene geçmişti. Seran gerçek adını sadece Çetine söylemişti. Çetinle aralarında güçlü bir bağ oluşturmuş ve birbirine sırlarını anlatmışlardı.
" On beş yaşına geldiğim zaman o adam beni evime götürüp benimle evlenecekmiş "" Buna asla müsade etmem "" Ne yapabilirsin ki "" Bekle ve gör "
Çetin kafasında plan kurmuştu. O adamın kim olduğunu bilmiyordu ama Seran' a zarar vermesine izin veremezdi.
Beş senenin ardından adamın onu alma günü yaklaştığında planlarını yapmış ve kaçmaya hazırlanıyorlardı.
Her zaman ki gibi Çetin yatakhaneden çıkıp dersliklere gitmiş oradan pencereye çıkıp bayrak direğine atlayarak kendini aşağı bırakmıştı.
Kız yurdundaki kameralar daha iyiydi. Kör noktaları yoktu. Zaten Trabzon'un bu dağlarında yetiştirme yurdunun ne işi var hiç anlayamamıştı Çetin.
Yavaşça kız yurdunun bahçesine sızdı. Koşarak arkadaki elektrik trafosunun yanında durdu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Kilit açma konusunda ustaydı. Trafonun kapısını açtı. Cebindeki kolonyayı çıkardı. Bunu müdürün odasında araklamıştı. Kapı girişine ve şimdi patlamasın diye başka tellere dikkat edip başka yerlere döktü.
Kapı önünde çakmağı alıp oraya attı ve koşmaya başladı. Muazzam bir patlama olmuştu. Koşmayı kesmedi ama vücudunda sızlanmalar ve ağrılar başlamıştı. Yanık gibi duruyordu.
Seranla anlaştıkları yere doğru koştu. Her şeye rağmen durmaya niyeti yoktu. Korumalar trafoya doğru gidiyor her yer karanlık içinde kalmışken fenerler açılıyordu.
" Seran " " Çetin iyi misin patlama oldu sanki "" Trafoyu patlattım hemen kaçalım " " Nereye gideceğiz "" Yol nereye götürürse "
On sene önceki şeyleri rüyada nasıl görebiliyordu Çetin. Sinirle kalktı. Yanında bir sıcaklık vardı. Bu fahişe yanında yatmaya nasıl cüret ederdi.
Saçından tutmasıyla acı bir çığlık feryat etti dudaklarından. " Nasıl burada uyursun nasıl ? "" Siz istediniz efendim "İkiside çıplaktı. Sinirle tokatı yüzüne yapıştırdı. Kız yatağa sinmişken şimdi kendini daha iyi hissediyordu.
Kızı belinden tutup ters çevirdi. Titremesi ve korkması çok güzeldi. Kendini şimdi daha güçlü hissediyordu. Aletini alıp kızın kuru ve ıslanmamış derinliklerine tek seferde daldırdı. Kızın acıyla inlemesi ona melodi gibi geliyordu. Bu kadınlar kendini daha güçlü hissetmek için vardı.
Bütün dünya ayaklarımın altında böyle ezilecek işte diyerek düşündü kıza daha sert davranırken.
Acıyla inleyen kız kaçmaya çalışıyor ama Çetin saçından tutup kendine çekiyor ve daha sert içine giriyordu. İşi bittiğinde titreyerek boşalmış ve kızı yere atmıştı. Ondan gelen kan zaferinin işaretiydi.
" Çık dışarı "Kız ikiletmeden çıktı. Kapı tekrar açılınca Çetin sinirle bağırdı." Sana kim geri gel dedi "" Efendim "
Kapının önünde Savaş gözleri yerde konuşmaya çalışıyordu." Ne var Savaş bu saatte beni neden rahatsız ettin "" Şey efendim Seran hanım "" Ne olmuş Seran'a "" Kaçırmışlar, ne yazık ki kim olduğunu ve nerede olduğunu bulamıyoruz "
Ayağımın altındaki yerin sallandığını hissettim. Böyle bir şey olabilir miydi?
Vücuduma dolan sinirle konuşamadım.
" Hemen vücuduna yerleştirdiğimiz takip cihazının izini sürün. Bunu da ben mi söyleyeyim " diye bağırdım.
" Efendim şey yani "
" Kem küm etme de çıkar ağzındakini "
" Takip cihazının yerini kaybettik. Sanırım bir istihbarat timi tarafından kaçırıldı. Seran hanımın vücudundan çıkarmamalarına rağmen takip edemiyoruz. "
Koşarak onun boğazına yapıştım. " Onu bana bulacaksın, Seran kaybolursa ne olur herkesten iyi sen biliyorsun. Onu bana bul Savaş "
Eliyle elimi tutmuş nefes almaya çalışıyordu. Onu bırakıp yere düşmesine izin verdim. Öksürüp duruyordu. Lanet herif eğer kızı bulamazsak hepimiz ölürüz. Bu güç, bu ihtişam, bu paralar ve saygınlık hepsi onun sayesinde.
" Efendim Seran hanıma olan sevginizi biliyorum ve onu bulacağım. Merak etmeyin "
Kapıdan kaçarak çıkışını izledim. İstemsizce sol elime bakmıştım. O trafo patlarken benim de bir parçamı yanında götürmüştü. Günlerce yanık gezmek zorunda kaldığım el, köprü altında başparmağımı kesmekle son bulmuştu.
Kafamı salladım. O zamanlar geride kaldı. Şimdi dünyada sözü geçen, saygın ve zengin biriydim. Kimse karşımda duramazdı. Bu şimdi böyleydi, yarın da böyle olacaktı. Böyle olmak zorundaydı. Buna hiç kimse engel olamazdı. Seran bile...
.
.
.
( SERAN )
Adamların işi gücü beni kaçırmak ve bayıltmak. Ne güzel yerde oturuyordum şimdi niye beni kaçırıyorlar. Tekrar bayılttıkları yetmiyor bir de ensemde bir ağrı vardı. Elimi atmamla pansuman yaptıklarını fark ettim. Enseme ne oldu ki ? Elim ensemde etrafı incelemeye başladım. Bu ilk geldiğim zindan değildi. Oturduğum yer de o tahtadan yatak değildi. Üzerimdeki yorganı çekip attım. Ani hareket edince başım ve ensem acıdı.
Paniğe gerek yok... Şimdilik.
Yine kendimi bir yatağın üzerinde buldum. Başım zonkluyordu, ensemde kesik vardı. Bu adam beni yatağa atamayı seviyor sanırım.
Elimi başıma bastırdım. Baş ağrısıyla mücadele etmem gerekiyordu. Nerede olduğumu algılamam bir dakikamı aldı. Güzel bir odaydı. Beyaz rengin hakim olduğu sade ama şık bir oda.
Yavaşça ayağa kalkıp odayı inceledim. Penceresini açtığımda uçsuz bucaksız bir arazide olduğumuzu ve hemen pencerenin altında iki adam olduğunu gördüm.
"Bence kendini pencereden atmalısın. İkinci katta olduğumuz için ölme ihtimalin düşük ama kırıklar olacaktır. Bu da işimi kolaylaştırır. " Ödüm bokuma karıştı. Az daha düşüp ölüyordum.
Kapının önünde bana bakan bir adet kurt bakışlı, mağara adamı. " Atmak gibi bir niyetim olduğunu nereden çıkardın sadece hava alıyordum " Havamı aldım ama...
" Neredeyim ben ve bu ensemdeki bant ne oluyor " Sesim güçlü çıkmıştı. Güzel, tam istediğim gibi.
" Güvenli bir yerde ve vücuduna takip cihazı koydurmak hiç hoş değil. Yakalanmak istemeyiz, değil mi ? "
" Sen yakalanmak istemezsin, ben ... " Cümlemi tamamlayamadan yanıma geldi. Kokusu ve o her şeye hükmederim bakışıyla tam önümde duruyordu. Bana yaklaştığı zaman vücudum farklı tepkiler veriyordu. Onu tanıyordu sanki. Kim olduğunu ve onun daha önce kendisine yakın olduğunu biliyordu.
Çok insan tanımadım. 10 senedir Çetinden başka insanlarla konuşmadım. Sadece mecbur kalırsam tek kelimelik cevaplar vermiştim. Şimdi karşımdaki adamla konuşmam yetmiyormuş gibi onun kokusunu ezberlemiştim. Kendime teşhis koydum ben bir deliyim.
" Neden gülüyorsun? "
" Gülmek yasak mı?"
" Değil, sonuçta burası senin evin. İstediğini yap"
" Burası benim evim değil " haddinden fazla bağırmıştım. Benim bir evim yok. 7 yaşında annem ve babam öldürüldüğünden bu yana bir evim yok. Hiç olmadı ve olmayacak...