İlke
Gece ilerlerken Ceyhun’un gözlerindeki parlaklık ve içindeki samimiyete kapılıp gittiğimi hissettim. Gözlerim, onun yüzündeki her ifadeyi yakından takip ederken, içimde garip bir heyecan dalgası hissediyordum. Onun ne kadar tutkulu bir insan olduğunu görmek, beni derinden etkiliyordu. O an, kendi düşüncelerimde kaybolmuş gibiydim.
Ceyhun'un yanında olmak, beni rahatlatmış ve içimdeki tüm stresi unutturmuştu. İkimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık.
“Mutfağa geçelim. Kahveler de benden olsun,” dememle yüzünde muzip bir gülümseme oluştu.
“Yemeği yapan kahveyi de yapar herhalde,” diyerek ayaklandı.
“Yapamaz demedim doktor. Ben yapayım dedim. Sen de istersen sofrayı topla.”
Ceyhun kahve makinesinin, kahve ve fincanların yerini gösterip sofrayı toparlamaya başladı. Ben de kahveyi düğmesine bastım. Pratik aletleri severdim, insanın hayatını kolaylaştırıyordu. Robot süpürgeler çıktığında ilk alanlardan biri olduğuma oldukça eminim. Eve temizlikçi gelmesinden çok daha iyi bir şeydi. En azından bir dili yoktu. Saçma sapan sorular sormuyor sadece işini yapıyordu. Daha ne olsun!
Kahveleri fincanlara dağıtıp koltuğun önüne sehpa çektikten sonra fincanları üzerine koydum. Bendeki de nasıl bir rahatlıksa hemen benimsemiştim evi.
Ceyhun da masayı kaldırıp gelip yanıma oturdu. Adam dediğin böyle olmalıydı bence. On parmağında on marifet. Hem doktordu, hem yemek yapıyordu hem de topluyordu. Evi de oldukça düzenli ve temizdi. Sanki bekar bir erkeğe değil de düzen hastası bir kadına ait gibiydi.
“Eline sağlık,” diyerek kahvesinden bir yudum aldı.
“Makine yaptı,” dedim direkt.
“Makinenin içine kendi başına girdiğini düşünmüyorum.” Gülümsedim.
“Afiyet olsun o zaman.”
“Aslında cinayetle ilgili merak ettiğim sorular hala var ama şu durumda da cinayet konuşmak pek doğru gelmiyor.”
“Boş ver ya geberip gitti işte.”
Ceyhun şaşkın bir şekilde bana bakınca omuz silktim. “Savcı olmam duygularım olmadığı anlamına gelmiyor .”
“Benim de doktor olmam,” dedi gülerek.
Gülümsemesine takılı kaldım. Bir adama gülmek bu kadar mı yakışırdı. Hafif çekik olan gözleri gülümsemesiyle neredeyse kayboluyordu. Sol yanağında minik bir çukur oluşuyor ve yüzüne ayrı bir hava katıyordu. Bir adamın gözleri böyle güzel olmamalıydı. Ya da en azından yeşil olmamalıydı. Ya da en kötü ihtimalle böyle güzel bakmamalıydı. Hem yeşildi, hem güzeldi, hem de güzel bakıyordu.
Bence benim kalkma vaktim gelmişti. Eğer biraz daha oturmaya devam edersem yanağındaki çukurda boğulabilirdim. Nedense Ceyhun’la bu görüşmeyle sınırlı kalmak istememiştim. Bu yüzden de bir an önce gitmeli, adamı yoldan çıkarmamalıydım. Yoldan çıkmaya pek meyilli durmuyordu çünkü. Bir başkası olsa belki de gecenin başından beri bilmem kaçıncı kez dokunmaya, okşamaya ya da cinsellikle ilgili absürt sorular sormaya başlardı. Bu tür adamlardan haz etmezdim. Eli tenime değmeden izin istemesini bilmesi gerekiyordu. Bedenim bana aitti ve izin istemeden herhangi bir canlının dokunma hakkı yoktu.
“Ben kalkayım, yemek için teşekkür ederim,” diyerek ayaklandım.
“Tabi, nasıl istersen. Geçireyim. Ayrıca rica ederim. Ne zaman aç kalırsan beklerim.” Bu adam gerçek miydi? Yoksa ben hoş bir rüyanın içinde gezintiye mi çıkmıştım emin olamadım.
Ceketimi ve dava dosyalarının bulunduğu çantamı alıp Ceyhun önde ben arkasında kapının önüne geldik. Nedense bu şekilde ayrılmak yanlış ve eksik geldi.
“Tekrar çok teşekkür ederim,” diyerek uzanıp dudağına bir öpücük kondurdum. Vedalaşmak istemiştim. Fakat benim planımda elini belime atarak beni bedenine hapseden bir Ceyhun yoktu. Sanki tüm gece elimizde bir fitil vardı ve benim öpücük o fitili ateşlemişti.
Dudaklarımız sanki birbirine yıllardır hasret çekiyormuş da yeni kavuşmuş gibiydi. Soluklarımız birbirine karışıyor, teninin sıcaklığını bedenimde hissediyordum. Dakikalar sonra geri çekilip alnını alnıma yasladı. İçim alev alevdi. Geri çekilmesin istedim fakat bir taraftan da bir an önce kaçıp gitmek istiyordum.
Alnı alnımdaydı, burunlarımız birbirine değiyordu. “Gitme,” diye fısıldadı dudaklarıma doğru.
Bir süre, itiraf etmem gerekirse çok kısa bir süre bocaladım. Elimdeki çantayı yere atıp kollarımı boynuna doladım. Cevabını almıştı sanırım. Dudakları dudaklarımı yıkıp geçiyor, beni tarumar ediyordu. Eşittik, ne veriyorsa karşılığını alıyordu.
“Bedenine dokunmama izin verir misin?”
“Şimdi mi soruyorsun?” diye sordum gülerek. Değişik biriydi gerçekten. Ve bu ilgimi oldukça çekiyordu.
“Öpüşmek başka, sevişmek başka...”
“Sev beni doktor,” diye fısıldadım. “Maharetlerini göster bana.”
Ellerini belimden kalçama doğru indirerek beni kendine doğru bastırdı. Islak dudaklarını boynuma indirerek dilini tenimde gezdirdi.
“Kapı önünde mi devam edeceğiz?” diye sordum saçma bir şekilde.
“Hmmmm...”
“Hmmmm???”
“Çok sabırsızsın Savcım.”
“Sen de çok yavaşsın doktor. Ameliyatları da böyle yapıyorsan ...” diye devam edeceğim sırada beni çekiştirmeye başladı. Yatağın önüne geldiğimiz gibi ceketi omuzlarımdan sıyırdı.
Hiç acele etmiyor, bir an elleriyle diğer bir an dudaklarıyla tenimde varlığını hissettiriyordu. Gömleğinin düğmelerini açarken tenime doğru soluklandı.
“Çok güzel bir kokun var,” diye fısıldadı. “İnsanın iştahını açıyor.”
“O yüzden mi bu kadar hızlısın,” dememle dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Yanağındaki çukur bana bir kez daha göz kırpınca uzanıp bir öpücük kondurdum. Düğmeleri nihayet açmayı bitirdiğinde gömleği kollarımdan sıyırarak yerle buluşturdu.
Ben onun aksine gömleğini hızlıca çıkarıp pantolonunu da aradan çıkardım. İç çamaşırı da yalnız kalmasın düşüncesiyle hızlıca onu da indirdim.
Etrafımda yarım tur dönüp arkama geçti. Saçlarımı bir omzuma alıp sırtıma öpücükler kondurarak sutyenin kopçasını açıp onu da yerdeki kıyafet yığınıyla buluşturdu.
Pantolonumu çıkaracağım sırada bir eliyle uzanıp elimi tutarak beni durdurdu. “Ben çıkaracağım,” diye itiraz etmesine huysuzca homurdandım.
“Çıkar o zaman.”
“Sen sakinlik nedir biliyor musun acaba? Yoksa her işin böyle acele mi?”
“Hız severim.”
“Ben de sakinliği.”
Aceleciliğimi bir kenara bırakıp kendimi onun dokunuşlarına ve öpücüklerine bıraktım. Kaç dakika sürdüğünün farkında değildim. Sonunda yeniden yüz yüze gelince bakışlarını göğsüme indirdi. Ben de onun penisine.
Elini uzatıp pantolonun üstünden kadınlığımı okşadı. Bu bile vajinamın kasılıp kalp gibi atmasına yetmişti. Eğer kendini bana bıraksaydı birinci postayı bitirip ikincisine çoktan geçmiş olurduk.
Pantolonumu sonunda çıkarıp yatağın üzerine uzanmamı sağladı. Bakışlarım dimdik duran penisindeydi. Üzerime uzanıp yeniden dudaklarımla buluştu. Kalbim heyecan içinde yeni bir ritim kazandı. Sakinliği insanı deli edecek cinstendi fakat bugüne kadar yaşadığım ilişkilerden farklı hissetmemi sağlayan da bu sakinliğiydi sanırım.
Alt dudağımı çekiştirerek emiyor, elleri rahat durmayıp bütün bedenimde yavaşça geziniyordu. Bacağımdan okşayarak yukarıya doğru çıkan parmakları içimde yeni bir yangın başlattı.
Dudakları dudaklarımdan ayrılıp gerdanımdan göğsüme doğru yeni bir rota çizdi. Dokunduğu yer yanıyordu sanki. Ellerimi saçına atarak sertçe çekiştirdim. Çıplak tenime kondurduğu öpücükleri ve dilinin rotası yavaş yavaş göbeğime doğru yöneldi. Eli bacağımın iç kısımlarına sızıp okşayarak kadınlığıma yaklaştı.
Fena halde ıslanmıştım ve acayip derecede kendimi hazır hissediyordum. İnleyerek derin bir nefes aldım. Parmakları kadınlığımın üzerinden geçip diğer bacağımdan aşağıya bir yol izledi.
Sanki sevişmiyor da ceza veriyordu. “Çok güzelsin, peri kızı gibi,” demesine karşılık “peri kızını tanımıyorum, hadi artık,” dedim. Parmaklarını külotumun üzerinden yeniden kadınlığıma değdirerek okşamaya başladı. Bunun beni tahrik etmesi oldukça tuhaftı. Çıplakken okşamasından çok daha fazla tahrik olmama neden olmuştu.
Kalçamı hafif yukarı kaldırmamı sağlayarak iç çamaşırımı üzerimden yavaşça sıyırdı ve yerdeki yığına attı. Orman yeşili gözleri büyük bir açlıkla çıplak kadınlığımı izledi. Parmakları tüy gibi bir dokunuşla üzerinde gezinip vajinamın dudaklarıyla oynadı. Bir parmağını usulca içime kaydırmasıyla keskin bir soluk aldım.
“Islanmışsın,” dedi keyifli bir tonda.
“Kedinin fareyle oynaması gibi benimle oynarken ne olmasını bekliyordun?”
“Bunun olmasını.” Gözlerime bakıp dudaklarını ıslatarak tekrar üzerimdeki yerini aldı. Penisini sertçe kadınlığıma bastırdı. Bu kasılmam için yeterli bir hareket olmuştu. Konuşmayacak kadar kendimden geçmiş bir haldeydim.
Boynuna asıldım ve onu kendime biraz daha çekerek dudaklarımız arasında milimlik bir mesafe bıraktım. Ellerim ensesini okşayıp saçlarıyla oynarken nefesini dudaklarıma doğru üfledi. Önce elleriyle bir süre göğüslerimle oynadı. Dikleşmiş uçlarını parmakları arasından okşayıp sıkıştırdı. Ardından başını göğüslerime doğru indirdi. Sıcak ağzı sol göğsümün üzerinde gezinip ucunu içine aldı. Dilini kıvırarak ucunu emmeye başladı. Dili rahat durmayıp boydan boya bütün göğsümü yaladı. Bir yandan da diğer eli de rahat durmuyor, sağ göğsümün ucunu sıkıştırıyor, arada göğsümü avuçluyordu.
Dişleriyle göğsümün ucunu ağzının içinde sıkıştırıp biraz acı duymama neden olunca inledim ama bu onun hiç etkilememiş gibi başını kaldırmadan beni sömürmeye devam etti.
Nihayet iç mekana giriş yapmaya karar vermiş ve pozisyonu ayarlamıştı. Bacaklarımı beline dolayarak penisini kadınlığımın girişinde gezdirerek ıslanmasını sağladı. Yavaş bir hareketle başını içeriye sokup bir kaç hamle yaptı. Ardından kendisini iyice içime doğru itti. Bir kolunu boynumun altına yerleştirip bedenini komple bedenimin üzerine örterek dudaklarıma uzandı. Sıcaklığını, sertliğini ve tüm gücünü hissediyordum. İki yarımdan bir bütün olmuş gibiydik. Kalbinin güçlü gümbürtüsünü kendi bedenimin içinde atıyormuş gibi hissediyordum.
“Çok iyi hissettiriyorsun.”
“Sen de fena sayılmazsın,” dedim inleyerek. İnlemem gafil anlayınca güldü.
“Fena sayılmam ha?”
“Hı hı,” dediğim sırada sertçe bedenime çarpınca “Ahhh,” diyerek yeniden inledim.
Her şeyimle onun olmak ister gibi ellerimi boynuna sardım. Bacaklarının arasında hareket ettikçe dünya yok oldu. Evren yok oldu. Beni bir hamlede sırtımdan kaldırıp oturur pozisyona geçmemizi sağladı.
İnlemelerim arasında onun da hızlı nefes alışverişlerini hissedebiliyordum sadece. İkimizden başka her şey yok olmuştu. Yalnızca o ve ben... Bedenlerimizin birbirine çarpan sesleri ve soluklar. Ellerimi omuzlarına geçirdim. Bedenim ihtiyaç içindeydi. Zevk en yüksek mertebeye ulaşmıştı.
Dudaklarıma uzanınca sertçe öpüşmeye başladık. Sonunda o da yoldan son gazla çıkmış gibi sertçe soluyor, dudakları dudaklarımı yağmalıyordu. Ağzının içine doğru inleyerek boşaldım. Tırnaklarımı omuzlarına geçirip nefes nefese soluklandım. Vajinamdaki kasılmalar ve titremeler beynimi ele geçirmiş ve tüm düşüncelerden uzaklaştırmıştı. Gözlerimi kapattım ve hislerin beni tamamen ele geçirmesine izin verdim, baskı en sonunda bittiğinde keyiften bir bulutun üstünde süzülürken yumuşakça soludum. İç geçirip başımı yastığa gömdüm. Bedenimden geçen zevk kıpırtılarını hissetmeye devam ediyordum.
Beni yeniden bir hamlede altına alıp “korunuyor musun?” diye sordu. Başımı aşağı yukarı salladım. İçimde gidip gelmeye devam etti. Hayaları bedenime çarpıyor, penisi içimde kayıyordu.
Ve Ceyhun geceden beri ilk kez adımı kullanarak içime boşaldığında penisinin her bir titremesini bedenimde hissettim. Üstüme uzanıp başını boyun çukuruma gömdü. Dudakları tenimi gıdıklıyordu.
Birkaç dakika sonunda kendine geldiğinde içimden çıktı ve yanıma uzandı. Şakağıma bir öpücük kondurup kolunu başımın altından geçirerek beni kendine çekti.
Sözcükler sanki dilimizin ucuna asılmış gibiydi fakat gün yüzüne çıkmaya da direniyorlardı. Bir seksten değil de duygu denizinin içine girip çıkmış gibi hissediyordum. Feleğim şaşmış, kalbim kapana sıkılmış ve bedenim ona doğru çekilmişti. Kalbinin atışını kulaklarımda hissediyordum. Nefeslerimiz düzene girmiş olmasına rağmen ikimizin de kalbi hala gümbür gümbür atıyordu.