2.İlke&Cesur

2196 Words
İLKE Hastaneden ayrılmadan önce hastane polisiyle konuşup ardından tekrar adli tıpa yöneldim. Kafam bir yandan işlenen diğer iki cinayetteydi. Neden bu kadar takmıştım bilmiyorum. Cinayetlere bırakılan sembolle kendimi bağdaştırdığım için mi? Yıllar önce tez konusu olarak önüme gelen dosya da sembolü araştırırken kendi içimin de o sembol gibi olduğunu düşünmüştüm. İçimde dışarıya çıkıp katliam yapmak isteyen kötü bir ruh vardı ve orada sıkışıp kalmıştı biliyorum. Ben hakkımı adaletle aramaktan yana kullanmış o sesi bastırmıştım. Otopsi sonucunun yarına kalacağını öğrenince Komiser Recep ile yeniden emniyete geçmiştik. Cinayet masası deyim yerindeyse her defasında tepelerinde olmamdan, ayak altında dolaşmamdan hoşlanmıyordu ama bu benim umurumda mıydı? Elbette hayır. Emniyette polis raporlarını yeniden detaylıca inceledim. Mahallede konuşulan kişilerin ifadelerine de baktıktan sonra nezarette tutulan anne demeye bin şahit lazım kadınla görüşüp yeniden savcılığa dönmüştüm. *** Bir sonraki gün nihayet adli tıp raporları elimize geçmişti. Raporları incelemeye başladım. Çekilen resimlere bakmak ve çocuğun bedenindeki izleri görmek için derin bir nefes aldım. Çocuğun bedenindeki yaralar ve izler, ailesi tarafından uygulanan şiddetin boyutlarını gözler önüne seriyordu. Derin kesikler, morluklar ve yanıklar... Tüm bu işkencenin altında masum bir çocuğun acı dolu hayatı yatıyordu. Gözlerim yaşardı, bu çocuğun nasıl böylesi bir acıya dayandığını anlamak güçtü. Bir yandan da tecavüz gerçeği vardı. Cinsel saldırıya uğramış olan çocuğun bedenindeki izler, onun yaşadığı travmayı anlatıyordu. İç organlarının zarar gördüğü ve vajinasında kanama ve zorlanmalar olduğu raporda yazıyordu. Kızılca kıyamet yaşanan küçücük bir hayatın izleri... Raporu inceledikçe, içimde öfke daha da kabardı. Bu çocuğun yaşadığı acı, insan denen varlığa olan inancımı bir kez daha sarsmıştı. Adaletin sağlanması ve bu davanın sorumlularının hesap vermesi gerekiyordu. Gözlerim raporu bitirdiğinde, içimde yoğun bir hüzün, öfke ve kararlılık bir araya geldi. Bu çocuğun yaşadığı korkunç olayın ardındaki gerçekleri çözebilmek, adaleti sağlamak için elimden geleni yapmalıydım. Bu masum çocuğun hayatını yok yere kaybetmemesi ve yaşadığı acının boşa gitmemesi için savaşmalıydım. Adaletin peşinde koşarken içimdeki öfkeyi de kontrol etmeli ve soğukkanlılığımı korumalıydım. Bu dava, sadece benim için değil, tüm masumların sesi olmak için mücadele edenler için bir sınavdı. *** Mahallenin dar ve labirent gibi sokakları arasında dolaşırken, içimde bir karışıklık vardı. Çocuğun acı dolu hikayesini düşünüp duruyordum. Adaleti sağlama isteğim, beni sokak sokak, ev ev dolaşmaya yönlendiriyordu. Güneşin batımına doğru, mahallenin sessizliği her zamankinden daha ağırdı. İnsanlar dışarıda daha az dolaşırken, sokaklar boş gibiydi. Adımlarımı dikkatli bir şekilde atarken etrafı süzüyordum. İlk durduğum yer, olayın yaşandığı eve oldukça yakındı. Burada yaşayan komşularla konuşmak istedim. Kapıyı çaldım ve bir an bekledikten sonra yaşlı bir kadın açtı kapıyı. “Merhaba,” dedim nazikçe. “Ben İlke Seyhan, savcıyım. Bir dava hakkında bilgi almak istiyorum. Size birkaç soru sormam mümkün olabilir mi?” Kadın şaşkın bir şekilde bana baktı. “Savcı mısınız gerçekten?” “Evet, doğru duydunuz,” gülümseyerek cevapladım. “Selin İnan davasını soruşturuyorum. Çocuğun yaşadığı acı verici olayı çözmek istiyorum ve bunun için sizin yardımınıza ihtiyacım var.” Kadın beni içeri davet etti ve oturduk. Onun anlattıkları, olayın yaşandığı aileyi daha iyi anlamama yardımcı oldu. Anlattığına göre, aile sık sık gürültülü kavgalarla tanınıyormuş. Çocuğun çığlıkları ve ailenin evde yaşadığı şiddet, mahallenin en derin köşelerine kadar işitiliyormuş. Niye polise haber vermediğini sorduğumda verdiği cevap direkt ayaklanmama neden oldu. “Tek başına yaşlı bir kadınım. O adamla nasıl baş ederim kızım?” demişti. Sinirlenip hızlıca evden ayrıldım. Zaten bildiklerini anlatmıştı, daha fazla bir bilgi vereceğini sanmıyordum. Daha sonra bir başka eve yönlendim. Bu sefer kapıyı genç bir adam açtı. Adı Emre’ydi ve mahallede yaşananları çok yakından takip ettiğini söyledi. Eline geçen her türlü bilgiyi dikkatle kaydedermiş. Emre, olayın yaşandığı gece ailenin evinde hareketli ve kavgalı anların yaşandığını anlattı. Gördüğü ve duyduğu şeyler, benim için çok değerliydi. Bu ipuçları, davanın daha geniş bir perspektifini oluşturuyordu. Mahalledeki gizli soruşturma sona erdiğinde, kafam karışmış ama en azından ailenin profilini biraz olsun çözmüştüm Emre’nin söylediğine göre adam çocuğun üvey babasıydı ve öz babası hakkında bir fikri yoktu. Mahalleye altı ay önce taşınmışlardı. Adamın sorunlu kişiliğinden dolayı da kimse bulaşmak istememişti. Zaten bu ülkedeki birçok olay birileri sessiz kaldığından dolayı oluyordu. Topladığım bu değerli bilgiler, çocuğun yaşadığı acının ardındaki gerçekleri çözebilmek için elimdeki en değerli araçlardı. Anne elimizdeydi ama bir an önce o adi herifi de yakalamamız gerekiyordu. *** Mahkeme binasının mermer döşeli koridorları, insanların bekleyişlerine tanıklık ediyordu. İnsanlar arasında hüzün dolu bakışlar, merak ve endişeyle dolu ifadeler vardı. Mahkeme salonuna doğru ilerlerken, ben de gireceğim davanın gerginliğiyle doluydum. Gazetelerdeki haber başlıkları, televizyonda dönen kan dondurucu detaylar çocuk tecavüz olayının hızla yayılmasına sebep olmuş, savcılık adam yakalanmadan anneyi yargılamaya karar vermişti. Çünkü toplumun tepkisi ve dikkati, bu acı verici olayın etrafında toplanmıştı. Adaletin hızlı bir şekilde sağlanması, herkesin arzusuydu. Ne kadar diretsem de çözüm olmamıştı. Ben üvey babanın da yakalandıktan sonra yargılama yapılmasında diretmiştim fakat üst makamlar insanların biraz olsun sakinleşmesi için anneyi tutuklamaya kararlıydı. Mahkeme salonunun atmosferi gerginliğe bürünmüştü. Anne, savunma masasının önünde, suçlandığı olaylarla yüzleşiyordu. Herkes üvey baba kadar annenin de suçlu olduğunun farkındaydı, ben de dahil. Adaletin sağlanması, bu davanın odak noktasıydı ve ben de bu süreçte adaletin tecellisi için çaba sarf eden bir savcı olarak buradaydım. Annenin bakışları, mahkeme salonunun içinde dolaştı. Ben de onun yüzündeki karmaşık ifadeleri inceledim; pişmanlık, korku, belki de utanç. Ceyhun Ataman da çocuğa son müdahale eden doktor olduğu, aynı zamanda bilirkişi olarak atandığı için buradaydı. Oldukça gergin görünüyordu ve anne demek istemediğim kadına öldürecek gibi bakıyordu. Bense elimden geldiğince nötr durmaya çalışıyordum. Duruşma başladığında, duruşma salonunun havası daha da yoğunlaştı. Annenin ifadesi alındı ve savunma avukatının sorularına cevap verdi. Her bir söz herkesin anne olmamasını daha iyi anlamamı sağlıyordu. Anne, olayların gerçek yüzüyle yüzleşmeye başladığında gözlerinin içindeki sıkıntıyı görebiliyordum. Sessizliği bölen tek şey, avukatın ve hakimin sorularıydı. Ceyhun Ataman bilirkişi raporunu sunmak ve ifade vermek için tanık kürsüsüne çağrıldı. “Sayın Hakim, değerli jüri üyeleri, ben Ceyhun Ataman. Çocuk cerrahi uzmanı olarak yıllardır bu alanda çalışmaktayım. Bu dava kapsamında, olaya ilişkin tıbbi değerlendirmelerimi paylaşmak üzere buradayım.” “Çocuğun yaşadığı cinsel istismarın boyutunu anlamanızı sağlayacak olan raporlar ve adli tıp raporu dosyada mevcut. Burada yeniden dile getirmek benim için oldukça zor,” dedi ciddiyetle. “Tıbbi bulgular ve analizler, çocuğun fiziksel olarak yaşadığı şiddet bulguları hem resimlerle hem de detaylı raporda mevcuttur. Hastaneye getirildiğinde kalbi durmak üzereydi. Ben ve ekibimin eldeki tüm imkan, bilgi ve becerilere rağmen engelleyemediğimiz bir trajediydi. Tıbbi olarak yapılan tüm müdahalelere rağmen, ne yazık ki hayatını kurtaramadık. Bu olayın ciddiyeti, çocuğun yaşadığı acının ve travmanın boyutlarını açıkça yansıtıyor. Cinsel istismar ve aile içi şiddet olduğuna emin olduğumuz anda hastane polisine hemen haber verdik. “ Ceyhun Ataman’ın ifadesini dinlerken dikkatlice notlar alıyordum. Olayın tıbbi yönünü açıklarken, odaklandığı detaylar ve duygusal ifadesi dikkatimi çekti. Ceyhun’un çocukların yaşadığı acıya olan hassasiyeti ve bu tür vakaların uzun süreli etkilerini anlamak için gösterdiği çaba, onun karakterini daha da derinlemesine anlamama yardımcı oldu. İfadesi bittiğinde, hakim ve birkaç kişi sessiz bir an için nefes aldı gibi göründü. Benim aklımdan geçenler ise daha da yoğunlaşmıştı. Ceyhun, sadece bir doktor değil, aynı zamanda vicdanlı bir insan olarak davranmıştı. O çocuğun yaşadığı acıyı anlamaya çalışırken, adil bir yargılama sürecine olan katkısı önemliydi. Gözlerimi Ceyhun’a çevirdim ve bir an için göz göze geldik. Bu kısa anlık bakışma çabuk son buldu. Üvey baba henüz yakalanmamıştı ve anne suçlu bulunmuştu. Ancak gerçekler hala yüzeye çıkmamıştı. Ceyhun’un ifadesi, çocuğun yaşadığı korkunç olayın tıbbi yönünü gösterse de olayı gerçekleştiren kişinin daha dışarıda cirit atıyor olması fikrinden nefret ettim. Anne tutuklanmıştı ve artık hedefimiz üvey baba olacak şerefsizi yakalamaktı. *** CESUR Mahkeme salonundan ayrılırken içi öfkeden fokur fokur kaynıyordu. Sırf insanları susturmak için eldeki kişiyi tutuklamaları Ceyhun’u oldukça sinirlendirmiş, öfkesinin gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştu. Bunca polisin, savcının ne iş yaptığını düşünüyor, adamın hala istediği gibi elini kolunu sallayarak gezmesine akıl erdiremiyordu? Erdiremezdi tabi. Çünkü hep olaylara ezikçe bakıyordu. Bu yüzden beni deli ediyordu. Neyse ki öfkesi ve kızgınlığı işime yaratmıştı da dışarı çıkabilmiştim. Şimdi bedenin özgürlüğü bendeydi. Ceyhun hapis olduğu karanlıkta aptalca düşünmeye devam edebilirdi. O düşünedursun ben harekete geçecektim. Öncelikle eve geçip üzerimi değiştirmeli şu resmi kıyafetlerden kurtulmalıydım. Ardından şu üvey babanın izini sürecektim. Eve geçip üzerimi değiştirdim ve oyalanmadan hastaneye geçtim. Hastane kayıtlarına ulaşıp vahşice öldürülen o küçük kızın kayıtlarına girip adresini aldım. Hastaneden ayrıldığım sırada bir iki kişi izinli olduğum halde neden geldiğimi sorgulamıştı ama almam gereken bir iki şey olduğunu söyleyerek geçiştirmiştim. Akşama kadar almam gereken her malzemeyi almıştım. Şerefsiz için özel hazırlık yapıyordum. Yakaladığımda onun için nasıl uğraştığımı gözleriyle görecekti. Mahalleye gitmek için gece yarısını beklemiştim. Kedinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıydı. Ayağıma galoş, ellerime eldiven taktıktan sonra oyalanmadan küçük gecekondu evin bahçesinden içeriye sızdım. Zorlanmadan kapıyı açtım. Polisler sağ olsun kapıya yeterince hasar vermişti, sayelerinde zorlanmadan açmıştım. En azından bir işe yaramışlardı. Sokak aydınlatması sayesinde telefon ışığı bile yakmama gerek kalmamıştı. Tuvalet ve banyoyu kontrol ederken yine de ışıktan yararlanmıştım. Evde adamı bulacağıma dair bir ipucu aramak kuyu kazmak gibiydi ama ufacık detaylar bazen en büyük kanıtlara dönüşürdü. Salona geçtim ve koltuğa oturdum. Ceyhun’un en sevdiğim özelliği görsel hafızasının çok üstün olmasıydı. Bu işimi kolaylaştırıyordu. Gördüğü, okuduğu hiçbir şeyi unutmuyordu. Adama bir kez bakması yetmişti. O pis suratı düşündüğüm her an gözlerimin önünde can buluyordu. Kapalı televizyona bakıp düşünürken karısının verdiği ifade zihnimde dönüp duruyordu. İçki arkadaşı Necmi'yi bulmam lazımdı. Kadın tutuklama kararı çıkınca bağıra bağıra veryansın etmişti. “Yakup’un yerindeki Necmi'ye sorun. Onlar hep birlikte içiyordu. Necmi bilir Nihat’ın yerini. Kesin bilir. “ Kesin bilirdi demek. Tam evden çıkacakken bir ses duyup odaya saklandım. “Geldim, tamam. Nerede paralar dedin?” Vay... vay... vay... Eceli gelen köpek misali Necmi de Nihat da ayağıma gelmişti. Şanslı bir piçtim. Necmi telefonu kapatıp yandaki odaya girince maskemi indirip hemen yan odaya geçtim. Arkası dönük adamın kolunu tersine kıvırıp duvara yapıştırdım. “Noluyor amına koyayım? Sen kimsin ulan? Bırak beni?” “Başınıza ne geliyorsa sikinize sahip çıkmadığınızdan geliyor. Sen hala koyma peşindesin. Nihat nerede? Söylersen canın hiç yanmaz.” “Haberim yok. Ben bir şey bilmiyorum.” “Dedi, eceline susayan orospu çocuğu! Daha biraz önce paraları soruyordun oğlum? Bak arkadaşın için çok güzel bir ölüm şekli hazırladım. Onu bana vermezsen tüm hazırlık boşa gider. Ben çabalarımın boşa gitmesinden hiç hoşlanmam. Onu vermiyorsan seninle gidelim mi? Araba kapıda, seni çıkarıp arabaya atmam ve mahalleden çıkmamız beş dakika sürmez. Sonrası cümbüş... Ne dersin?” O söylemedikçe ben sinirleniyordum. Ve sinirlendiğimde gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. “Tamam, tamam... Söyleyeceğim.” Adresi öğrendikten sonra adamı boynuna yaptığım tek hareketlere bayılttım. Dikkatli bir şekilde evden çıkıp arabaya bindiğim gibi aldığım adrese doğru yöneldim. Bir an önce Nihat’a kavuşmak istiyordum. Nihat her şeyden habersiz bir şekilde paraları beklerken eceli geliyordu haberi yok. *** Aldığım adrese ulaştığımda beni izbe bir depo karşıladı. Adam öldürmeye oldukça müsait bir yerdi. Kuş uçmaz kervan geçmez. Adam ölüm yerini bile kendi seçmişti ne güzel. Galoşları ve eldivenleri değiştirdim. Hatta delirme riskine karşı üç tane birden ayağıma geçirdim. Eldivenleri de çift eldiven yaptım. İşim uzundu sonuçta. Arabadan inip elimde iki koca poşetle depoya yürüdüm. Hafifçe kapıyı vurdum. “Kimsin?” “Sikik herif parayı getirdim.” Para şu an Nihat’ın ilgisini çeken tek gerçekti. Telefondaki konuşmalarından anlamıştım. O yüzden isim söylemek yerine para demiştim. Para her kapıyı açıyordu sonuç olarak. Benim kapımı da açtı. Nihat beni görünce geriye doğru çekildi. “Sen de kimsin?” “Azrail’in...” Geriye doğru kaçmaya çalıştı. Elimdeki poşetleri girişe bırakıp kapıyı arkamdan kapattım. “Salak mısın? İçeride nereye kaçacaksın?” “Benden ne istiyorsun?” dedi korku dolu bir sesle. Kapının önünde duruyordum, elimden kaçması gibi bir şansı olmadığından ödlek gibi korkuyordu. Korkusu bana keyif veriyor, korkarak geçirdiği her saniyeden ayrı bir zevk alıyordum. “Ca nı nı,” dedim her heceyi tane tane söyleyerek. Ona doğru yürümeye başladım. Seninle uzun uzadıya sohbet etmek isterdim ama işimiz uzun. Ceyhun çıkmadan halletmem lazım. O yüzden kusura bakma. Saatlerim sınırlı. Ama anlatsam da anlamazsın boş ver.” Bana yumruk sallamaya çalışınca ayağımla aletine bir tekme savurdum. O aletinin acısıyla debelenirken cebimden çıkardığım şırıngayı beline sapladım. O kendi acısıyla debelenmeye devam ederken etrafında bir kaç tur attım. O piti piti, şimdi sırada hangisi Ölüm geliyor kapıdan, sağa sola bakmadan “Sıra sendeymiş Nihat.” Nihat boylu boyunca yere uzandı. Poşetlere yönelip avcı bıçağını elime aldım. Nihat’ı çabucak soydum. “Bana ne yaptın?” Korkudan titreyen sesiyle bağırdı. “Bunu birçok kişi bilmez bak. Şimdi vücudun uyuşuk. His var ama hareket etmeye mecalin yok. Yazık sana. O küçük kız da karşında böyle çaresizdi değil mi orospu çocuğu? Çünkü sana gücü yetmiyordu.” Her bir bıçak darbesi tam da Ceyhun’un istediği yerdeydi. Yine Ceyhun çizmiş, ben uygulamaya koymuştum. Zaten o anca çizerdi. “Yapma yalvarırım bırak beni,” diyen adama zerre acımıyordum. O kız çocuğuna acımış mıydı? Bağırışları kulağıma işkence etse de vazgeçmedim. Her yer kan olmuştu. “Öldür beni, yeter. Öldür, bitsin bu işkence.” “Gözlerini kaçırma, izle iyice. Bak şimdi asıl güzellik geliyor,” diyerek aletini tuttuğum gibi bedeninden ayırdım ve acıyla haykıran ağzına tıkadım. Son darbeyi indirmeden önce cebimden çıkardığım kalemle yin yang sembolünü çizdim. Yin Ceyhun’du Yang ise Ben... Son kez Nihat’ın kapanan gözlerine bakarak son bıçak darbesini kalbine sapladım. Artık oyalanmama gerek yoktu. Etrafı delil kalmayacak şekilde kontrol ettim ve ardından depodan çıktım. Eve geçmeden önce ilk olarak ormanlık arazide delilleri asitle eritmiş, ardından üzerimi değiştirerek kıyafetleri yakmıştım. Eve geçip duş aldıktan sonra bir kahve yapıp balkona çıktım ve deniz manzarasını izlemeye başladım. “İlke Seyhan bu işe çok üzülecek,” diye mırıldandım. “Dosyayı çözmek için çok kararlı görünüyordu oysa ki...”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD