Ruhumu kavuran bu acıya daha ne kadar katlanabilirdim. Usul usul akan göz yaşlarımın çizdiği yolu takip ederek dudağımın kenarına geldi. Tuzlu göz yaşlarım alt dudağımı yakarken soğuk dokunuşu bir nebze olsun iyi geldi. Beni mutlu ettiğini bilse yapmayacağından emindim. Eli tül misali yüzümde gezinmeye başladı. Parmaklarından burun kanatlarıma gelen kokusuna bulaşmış sigara kokusunu içime çektim. Uzun zaman sonra bana bu kadar yakındı. Uzun zaman sonra bu kadar yakındık.
Parmaklarını dudağımın kenarından yanağıma doğru sürttü. Ondan beklenmeyecek kadar samimi bir hareketti. Yanağımın bir kısmı ile boynumu kavradı. Avucuna yaslanan çenemi kaldırarak yüzüne bakmamı sağladı.
"Ağlama artık. Gözyaşların onun daha çabuk iyileşmesini sağlamayacak."
Sözleri bir kez daha kalbimin burulmasına neden oldu. Hala onu kabullenemiyordu. Günlerdir ben onun yanından ayrılmazken o gelişmeleri bir kaç gün ara ile annesini arayarak öğreniyordu.
Acımdan besleniyordu.
Soğuk bakışları biraz olsun ısınmadı. Davranışları yumuşamadı. Aksine son zamanlarda daha da bizden uzaklaştığını düşünüyordum. Halbuki bizim ona ihtiyacımız vardı.
Yanyana duruyorduk. Önümüzdeki camın biraz ötesinde küçük bir beşiğin içinde minik bebeğimiz vardı.
Doğduğundan beri bizi ayıran camın arkasından izlemek zorunda kaldığım minik bebeğim.
Beyaz takımının içinde yüzü parlıyordu. Başındaki bere gözlerinin üzerine düşmek üzereydi. Nerdeydi bu hemşire? Neden bebeğimle ilgilenmiyordu? Kolunun üzerindeki serum iğnesini her gördüğümde bedenime saplanan iğnelerin acısını duyumsuyordum. Doğru düzgün kollarımın arasına alamadığım bebeğim her gün gözlerimin önünde daha da küçülüyordu sanki. Doktorun "durumu gün geçtikçe iyiye gidiyor" sözleri benim için hiç bir anlam ifade etmiyordu. Onu kollarımın arasına alıp bu yerden kurtarmadığım sürece iyi olduğuna inanamayacaktım.
Odanın öbür tarafından giren hemşire hemen bebeğimin yanına geldi. Kolundaki serumu çıkartıp hızlı hareketlerle iğnenin girişini kapattı. Hemşire minik bedeni kolları arasına alıp bize doğru gelmeye başladı.
Cam kapı açılırken kalbimin duracağını sandım. Öyle hızlı atıyordu ki bir an nefesim kesilir gibi oldu. Hızla bebeğime doğru atıldığımda hemşire beni umursamadan bebeğimi ona uzattı. Ben onu görmek için hasretlik çekiyordum. Bir kaç metre ötesindeki camın arkasında yatıp kalkıyordum. Ama onun bir hareketiyle bebeğimi -benim bebeğimi- ayağına getiriyorlardı.
Benimdi o! Benim!
Onun için ölüme kafa tutmuştum ben be!
Hemşirenin kollarından aldığı bebeğim kocaman kollarının arasında daha da ufaldı. Resmen bir avucuyla tutabiliyordu.
Bir ay on günlük.
Bebeğimin doğumundan bu yana geçen süre. Her şeyin üst üste geldiği o felaketler gecesinde beni hastaneye getirdikten sonra bir daha görmemiştim onu. Bebeğimi ilk defa görüyordu. Bebeğini ilk defa görüyordu. Birden bire onu neden görmek istemişti bilmiyordum. Açıkçası onu görmek istemediğini sanıyordum.
Kim kendi bebeğini görmek istemezdi ki? O istememişti. Doğduğundan bu yana hep yolunu gözlemiştim. Bana destek olmasını ummuştum. Bebeğimizi kabullenmesi için dua etmiştim.
Ben anne olmuştum ve o da babaydı. Bizim babamız. Ona ihtiyacımız olmasından daha doğal ne olabilirdi?
Bir kez dahi ne beni ne de bebeğimizi görmek istemişti. Şimdi neden burdaydı? Neden bebeğim kollarındaydı? Ne yapmaya çalışıyordu?
Kendi içimde verdiğim hesaplaşma kıvrılan dudaklarıyla son buldu. Gülümsüyordu. Hayretle dudaklarım aralandı. Mekanik hareketlerle bir kaç adım attım. Tam önlerinde durduğumda başımı kaldırıp gülümseyen yüze bakmaktan kendimi alamadım. İlk kez bakışlarının yumuşadığını, ısındığını hissettim. Donuk bakışların yerinde sımsıcak bir teslimiyet vardı. Aralarında kurulan köprünün bağları gözle görülür cinstendi.
"Aren."
Diye fısıldadı. Ya onu izlediğimin farkında değildi ya da gülümsediğinin farkında değildi.
Nasıl muhteşem bir manzaraydı bu? Paha biçilemez bir tablodan farksızdı. İzlemekten hiç bıkmayacağınız bir film, yemeğe hiç doyamayacağınız bir yemek gibiydi. Gözlerinin donuk mavisi çözülmüş ılık okyanus suyuna benziyordu. Hep çatık olan kara kaşlarının kavisi yumuşak bir çizgi halini almıştı.
Göz temasını kesmeden tutuşunu değiştirdi. Bebeğimi sanki göğsüne saklamak ister gibi kendine çekti. Bakışı öylesinine deliciydi ki onu ilk defa böyle görüyordum. Asıl ilginç olan ise bebeğimin de ona öylesine bir adanmışlıkla bakıyor oluşuydu. Kucağında kımıldamadan tek bir noktaya kilitlenmiş gibi babasının gözlerine bakıyordu.
Harika bir baba olacaktı.
Oğlum çok şanslı bir bebekti.
Ben muhteşem iki erkeğe sahiptim.
Bir anda donmuş gibi kaldı. Bakışları karardı, gözleri kısıldı. Bebeğimi kendinden uzaklaştırarak hemşireye uzattı. Bana hiç bakmadan bir kaç adımda koridoru bitirip uzaklaştı.
Ne olduğunu dahi anlamaya şansım olmadı. Oysaki bebeğime öyle güzel bakıyorduki. Bir an, bir an neden olmasın dedim. Bebeğimiz belkide onu iyileştirirdi.