"Beni biraz anlasana."

2611 Words
"Efendim, geliyorlar!" Jessie şaşkınca oda içerisindeki yüzlere bakarken ne yapması gerektiğini hiç ama hiç bilmiyordu. Bir sağa bir sola baktı ardından kendisine garip bir ifade ile bakan Prens Leonardo'yu gördü. Kaşlarının biri yukarı kaldırdı ve gözleriyle daireler çizdi. Prens Leonardo başını hafifçe sağa yatırırken kaşlarını çatarak genç kızın yüzüne baktı. Acaba gözüne bir şey mi kaçmıştı? Asır, umursamaz ifadesiyle camdan dışarıyı izlerken yansıyan Jessie'nin aksinde kaşını gözünü yamulttuğunu görünce tek kaşını havaya kaldırdı. Acaba yine ne delilik yapmaya çalışıyordu? "Jessie, iyi misin? Gözüne bir şey mi kaçtı?" diyerek üzerine eğilen Nicolas ile herkesi bir anda öksürük tuttu. Prens Leonardo , başını çevirip öksürüğünü gizlerken Asır öksüren Bay Damon'a ve önün eşine bakıyordu. İlk defa Bayan Gabriella'nın gözlerinde yaramaz bir ifade vardı. "Jessie, gel kızım misafirlerimize biraz su ikram edelim. Gıcık tutmuş." dediğinde Jessie uçarcasına yerinden kalkmış annesinin yanına koşmuştu. Annesi mutfağa girdiği an Jessie bir adım geri gitti ve girişteki pencereye koşup açtı. Serçelerden biri hemen yanına gelmişti. "Gelincikten o bitkiyi iste, hani uyutup unutturan!" diyerek hemen mutfağa koştu. Jessie mutfağa girer girmez annesi onu köşeye çekip sağlam omzuna yalandan bir şaplak attı. "Kızım sen ne yere bakan yürek yakan çıktın!" diyerek kıkırdadığında Jessie omzunu tutarak gözlerini kocaman kocaman açtı. "Ne diyorsun anne?" dediğinde Gabriella gülerek kızının yanaklarına ellerini koydu. "Ah , ne çabuk büyüdün de peşinde bu kadar yakışıklı oldu?" dediğinde Jessie şaşkınlıkla geri çekildi. "Saçmalama anne onlar muhafız. " dediğinde alt dudağını kırdığı pottan dolayı ısırdı. "Ne muhafızı?" dediğinde Jessie gülerek annesine döndü. İki elini kalbinin üzerine koyarken sağa solan salınıp bir anda annesinin üzerine eğilip kaşlarını kaldırdı. Resmen dalga geçiyordu. "Kalbimin! Oraya kendileri dahil kimsenin girmesini istemiyorlar. " dediğin Gabriella yalandan kızın kafasına vurdu. "Saçmalama, elbet evlenip yuva kuracaksın." dediğin Jessie kusuyormuş gibi yaparak bardaklara su doldurdu. Kendisi için bir tas çıkardı ve biraz da kendisi su içti. Derince nefes aldı ve kendisine gelmeye çalıştı. Hemen ormana gitmelilerdi. "Tamam anne, tamam. " diyerek geçiştirmeye çalıştı. Gözleri ormandan gelecek olan gelincikteydi. "Anne sen suları götür ben de çay yapayım, iyi olur." dediğinde Gabriella gözlerini şaşkınlıkla açtı. "Kızım iyi misin? Bir şey mi oldu? " dedikten hemen sonra hafifçe imalı bir halde güldü. "Yoksa..." diyerek kaş göz işaretiyle içerideki erkeklerden bahsedince Jessie göz devirdi. "Anne!" Gabriella, kızının kızaran yanaklarıyla gülerek su tepsisini aldı ve içeri gitti. Daha fazla uğraşmasa iyi ederdi. Yoksa eskisi gibi huysuz olabilirdi. Jessie , planını uygulamak için ayrı bir çay demledi önce. Çayı sobanın kenarına aldığı sıra gelen gelincik ile hemen kaynar suya otu attı. Herkese birer fincan yaptıktan sonra önce ilk yaptığı ayrı çayı aldı ve Prens Leonardo'ya uzattı. "Bu sizi dinçleştirecektir, majesteleri." dediğinde Prens Leonardo kaşlarını havaya kaldırdı. Jessie asla kendisiyle böyle resmi konuşacak bir kız değildi. Kendisine çizdiği bir karakteri vardı ve Prens Leonardo çizginin etrafında dolanırken az çok sınırların farkına varmıştı. "Teşekkür ederim. " derken bakışlarındaki farklılık kenardan izleyen Asır'ın dikkatini çekmişti. Gözleri içerideklerde bir tur attıktan sonra tekrardan Jessie'ye döndü. Umarım bir işler karıştırmıyordu... Jessie, içeri döndü ve bardaklara doldurduğu çayı herkese dağıttı. Asır'ın bardağını uzatacağı sıra aklındaki tilkiler ayağına takıldı. Genç adam üzerine devrilen çay bardağı ile ani bir hamleyle ayağa kalktı. "Ah! Özür dilerim!" diyen Jessie genç adamın üstünü elleriyle çırpmaya çalışıyordu. "İyi misin?" diyen Gabriella ile Jessie telaşla annesine döndü. "Siz oturun anne ben babamın kıyafetlerinden veririm." diyerek Asır'ın bileğini kavradı ve onun anlamaya çalış bakışları eşliğinde babasının odasına çekiştirdi. Prens Leonardo , dönen sahne üzerine elindeki fincandan bir yudum aldı ve göz devirdi. "Neler karıştırıyorsun?" diyen Asır odaya girer girmez tenini yakan kıyafetlerini çıkarmaya başlamıştı. Jessie , Asır'a sırtı dönük babasının dolabından telaşla bir şeyler çıkarıyordu. "Az önce ormandan bir haber geldi. Soysuz soyluların geçidi aradıklarından bahsetti. Hemen yola çıkmalıyız." Telaşla sarf ettiği cümlelerden sonra arkasını dönmüştü ki Asır'ın çıplak göğsü ile karşı karşıya geldi. Şaşkınca bir adım geri atarken başını çevirip elindeki kıyafetleri göğsüne çarptı. Asır, Jessie'nin kızaran yanaklarını görünce yan bir gülüş attı. "Neden benim üzerime dökmeyi seçtin, Prens'in de üzerine dökebilirdin?" dedi konudan çok alakasız bir şekilde. Üzerine geçirdiği sıra Jessie şaşkınlıkla Asır'ın suratına baktı. "Gerçekten şu anki tüm problemimiz bu mu?" dediğinde Asır omuzlarını silkti. "Prens'in üzerine bir şey dökseydim sonraki içeceği şey kanım olurdu." diyerek göz devirip yüzünü çevirdiğinde Asır'ın homuranışını duydu. "İnandım." "Of! Kes şu saçmalığı ormana gitmemiz gerek. Birazdan herkes uyur." dediğinde Asır bakışlarını Jessie'nin gözlerine çevirdi. "Sence de bana çok fazla güvenmiyor musun?" dediği sıra Jessie kaşlarını çatarak genç adama baktı. "Bu da nereden çıktı?" dediği sıra Asır genç kızın üzerine yürümeye başladı. Adım adım geri giden kızın sırtı az önce kapattığı dolaba çarpana kadar da durmadı. "Herkes uyuyor olacak, benimle yalnız kalmaktan neden hiç korkmuyorsun?" dediğinde Jessie genç adamın simsiyah gözlerine bakakaldı. Ellerini yumruk yaptı ve köşeye sıkışmış olmasına rağmen çenesini havaya kaldırdı. "Ne saçmalıyorsun?" dedi inatçı bir ses ile. "Şu an istersem sana çok rahat bir şekilde zarar verebilirim Jessie." dediğinde bir elini yumruk yapıp dirseğiyle birlikte başının üzerine yasladı ve genç kızın üzerine eğildi. "Sen hep böyle tedbirsiz misindir?" Jessie başını biraz daha kaldırmak istese de genç adam ile burun buruna gelmek istemedi. "Beni defalarca kurtardın. Bana zarar vermezsin." dediğinde Asır başını hafifçe yana yatırdı. "Belki de kendi acımı başka avcılardan saklıyorumdur?" dediğinde Jessie'nin gözleri hafifçe kısılmıştı. "Ne söylemeye çalışıyorsun?" dedi en son sinirli bir hâlde. "Kimseye bir daha böyle güvenme." dedikten sonra Asır birden geri çekildi ve arkasını dönüp kapıdan çıktı. Jessie derin derin nefesler alıp veriyordu. Neden şimdi böyle yapmıştı ki? Ne olmuştu? Asır, sinirle gözlerini yumdu ve derin bir nefes alarak sakinleşmeyi umdu. Son zamanlarda içindeki canavar gerçekten dışarı çıkmayı o kadar çok arzuluyordu ki kendisi bile çıkacak yaygaradan korkuyordu. Prens Leonardo, birden herkesin uyuya kalmasıyla yattığı yerden kalktı ve üstünü düzeltti. Odaya giren Asır bir müddet uyuyanlara baktı ve ardından aslından aldığı kürkü prense attı. "Ormana gitmemiz gerek. Hazırlan." dedikten sonra atları hazırlamak için dışarı çıktı. Jessie koşarak üstüne erkek kıyafetlerini giydi ve bir de kürk aldı. Hava kararmıştı, soğuk olmalıydı. Aynanın önünden geçerken bir anda silik bir silüet olarak gözüken yansıması onu durdurmuştu. Birkaç saniye bekledi ve gözleri ellerine takıldı. Çakılı kaldığı yerden bir iki adım geri gitti ve en sonunda aynadaki aksiyle yüzleşebilecek cesareti topladım. Yeşil gözleri, kırmızı dudakları ve kahve sarı saçları... Bu "Efendimiz" olayından sonra Jessie gerçekten de değişmişti. Artık gözleri kahverengi değildi. Saçları eskisi gibi soluk da değildi. Dudakları bir kiraz gibi kırmızı ve yanakları al aldı. Gerçekten de damarlarında gezinen garip bir his vardı. Asır haklı mıydı? Neden kendisine bu kadar güveniyordu? Yoksa içinde beslediği güç ona gerçekten özgüven mi veriyordu? Elleri yanaklarına gittiği sıra kendisine gelmek için ani bir karar değişikliği ile yanaklarını sıktı. Aynadaki aksiyle göz göze geldi ve çok kararlı bir ifadeyle çenesini havaya kaldırdı. "Sen delisin! Leydi Deli! Tabii ki kimseden korkmayacaksın! Aklına girmelerine izin verme!" diyerek kendisini gaza getirdi ve o gazla odasındna dışarı fırladı. Salondaki herkes çok garip hallerde uyuya kalmışlardı. Jessie annesinin boynunu düzeltirken "Özür dilerim, kusura bakmayın..." diyerek evden aceleyle çıktı. Gördüğü üç atın ikisinde Prens Leonardo ve Asır vardı. Sırtlarına aldıkları ok ve yaylar Jessie'nin omuzlarını dikleştirmişti. Doğru, eğlenmeye gitmiyorlardı. "Acele et. Yeterince zaman kaybettik." diyen Asır ile Toprak efendisinin önünde diz çöktü. Jessie genç atın üzerine çıktıktan sonra ormandan koşarak gelen Mai büyük pençelerini toprağa saplayarak kendisini durdurmuştu. "Üstadın yanına gitmemiz gerek Efendim." diyerek gerisin geri döndü ve son hızla ormana koşmaya başladı. Jessie bu hareket ile önce Prens'e sonra Asır'a baktı ve atını dehledi. Dört nala koşan üç at kütüklerin üstünden atlıyor, küçük göletleri aşıyordu akşam karanlığında. Mai'nin çevik yapısı atları biraz zorlasa da en sonunda büyük ağacın oraya gelmişlerdi. Yaşlı kaplumbağa başını kaldırdığı sıra Jessie'yle göz göze geldi. Jessie ,merakla dudaklarını yaladı. Gerçekten ne olacağını çok merak ediyordu. Ne yapması gerekiyordu? Neyi, nasıl yapması gerekiyordu? "Hoşgeldiniz Efendim ve muhafızlar." dediğinde Prens Leonardo derince nefes aldı. Gerçekten bir Prens'e muhafız demek... Sinirle gözlerini başka yere çeviren Prens Leonardo yan tarafta duran kurt sürüsüne baktı. Bunların hepsi neden buradaydı? İşler çok garip bir hâl alacak gibi duruyordu. Prens Leonardo atından atladı ve kibirli bakışlarını etrafta gezdirdi. Ne derse desinler kendisi bir prensti ve bu değişmeyecek en büyük gerçekti. "Ne yapmamız gerek?" dedi Jessie prensin düşüncelerini bölerek. Yaşlı kaplumbağa devasa ağacın kovuğuna doğru yürüdü. "Savaşmak için önce ruhlarınızla tanışmanız gerek. " dedikten sonra hafifçe arkasını döndü ve garip bir ifadeyle gülümsedi. "Beni takip edin." dediğinde Asır ve Prens Leonardo bakıştı. İkisinin de aklında tek bir cümle vardı. "Az önce o kaplumbağa gülümsemiş miydi?" Jessie, yumruklarını sıktı ve çenesini havaya kaldırdı. Asla altta kalamaz, korkmazdı! Dikleştirdiği omuzlarıyla kaplumbağanın peşine gitti. Devasa ağacın kovuğu bir çukur gibi karanlıktı. Sonsuz bir boşluk gibiydi. Hafifçe tereddüt etse de arkasını dönüp kendisine bakan iki genç adama baktı. "Ne o korkuyor musunuz?" dese de aslında bunu kendine sormuştu. "Hayır!" diye içinden bağıra bağıra cevap verdi ve hemen ardından kendisini boşluğa attı. Saçları düşüşünün yarattığı rüzgar ile yüzüne çarpıyor, gözleri sürekli kapanıp açılıyordu. Boşluğa düşüşün verdiği garip his midesinin çalkalanmasına sebep oldu. En sonunda tenini saran ılık su ile gözlerini açtı. Bir göle düşmüştü. Pembe- mavi renkli bir göle? Nefes alamadığını düşünerek yüzmeye ve yüzeye çıkmaya çalışsa da ciğerlerin nefese ihtiyaç duymadığını fark ederek gözlerini sonuna kadar açtı. Etrafında yüzen rengarenk balıklar ile yüzüye çıktı ve mor ağaçların olduğu alana doğru yüzdü. Karaya çıktığında su sanki az önce tüm bedenini sarmamış gibi süzülüp gitmişti teninden. Sanki hiç ıslanmamış gibi saçları tel tel, kıyafetleri kupkuruydu. Şaşkınca arkasına dönüp baktığında Asır ve Prens Leonardo'nun da yüzerek yanına geldiklerini gördü. Derince nefes aldı ve bu atlama hissinin verdiği adrenalin ile güldü. Gözlerini iki genç adamdan çekti ve etrafta gezdirdi. Mor ağaçların pembe ve mor arası yaprakları tatlı tatlı dökülüyordu. Sanki hafif , ılık bir meltem teninde geziniyordu. Gözleri büyük bir genişliğe takıldı. Ne ağaç vardı ne de engebe. Dümdüz , koca bir yer vardı. Jessie, kaplumbağanın o alanda durup kendisini izlediğini gördüğü sıra arkasından gelen büyük gürültüyle başını çevirdi. Pembe göle düşen onlarca kurt karaya doğru yüzüyordu. "Bu da nesi?" dedi Asır en son kaşlarını çatıyorum. "Yorum dahi yapmak istemiyorum." diyen Prens Leonardo kaplumbağanın olduğu tarafa yürümeye başlamıştı. Gençler devasa alana geldiklerinde kaplumbağa konuşmaya başlamıştı. "Önce sırasıyla ruhunuz ile tanışmamız sağlayacağız, sonrasında savaşmak için ruhunuzla bağ kurmanız gerek. " dedi. "Ruhumuz?" dedi Prens kaşlarını kaldırarak. "Bir önceki bedende yer alan ruhunuz size tecrübelerini öğretecek." dediğinde Jessie girdi araya. "Nasıl olacak o?" Kaplumbağa sağ tarafa baktığında devasa kanatları olan bembeyaz bir at ile simsiyah bir at geldiğinde Jessie şaşkınca gözlerini açtı. İnanılmazlardı! Devasa kanatlarının bedenlerine kattığı asillik akıl almazdı. Jessie derince nefes aldı ve gözlerini kırpıştırdı. Bu gördükleri içerisinde en inanılmaz gerçekten bu atlar mıydı? Pegasus mu demeliydi? "Bu Dark ve Snow." dedi. Asır karşısındaki kanatlı atlara bakarken yanaklarını içten ısırmıştı. İşler gerçekten sarpa sarıyordu. "Snow size büyülü güçlerinizi ve aranızdaki büyülü iletişimi beyaz bir ruh ile gösterecek. " diyerek beyaz kanatlı atı gösterdi. "Dark ise size savaşçı geçmişinizi siyah bir gölge ile gösterecek. " dedikten sonra arkasındaki kurt sürünsüne döndü. "Eğitim bittiğinde kurtlar size saldıracak ve kurtlardan kurtulunca kadar eğitim bitmeyecek. " dediğinde Prens Leonardo gözlerini kurtlarda gezdirdi. Gerçekten çok kalabalık olmakla birlikte fazla güçlü olduklarını hissettiren duruşları vardı. Gözlerini atlara çevirdi ve ruhuyla tanışmanın merakıyla olacakları beklemeye başladı. "Asır, ilk önce seninle başlayalım." diyen kaplumbağa ile Asır başını çevirip Jessie ve Prens Leonardo'ya baktı. Yavaşça öne doğru yürüdü ve gözlerini atlarda gezdirdi. Beyaz atın kendine doğru yürümesiyle asil kanatlarının açılması bir olmuştu. Asır bakışlarını asi bir duruş ile devasa atta gezdirdi. Önüne oluşan beyaz bir silüet ile dudaklarını yaladı. Ruh birkaç dakika durduktan sonra yanına geldi ve sağ tarafında durdu. Asır , omzu üzerinden yanındaki silik beyaz silüete baktı ve ardından dönüp kendisine yürüyen siyah ata baktı. Bu sefer siyah kanatların gölgesi düşmüştü üzerine. Biraz sonra önünde beliren gölge ile çenesini oynattı. Simsiyah bir gölge yavaş yavaş yürüdü ve sol tarafına geçti. Jessie hafifçe ürkmüştü ve istemsizce farkında olmadan Prens Leonardo'nun olduğu tarafa gerilemişti. Prens Leonardo ise Jessie'nin korktuğunu fark ederek kolunu belime sardı ve sırtını göğsüne yasladı. "Korkma, bir şey olmayacaktır." dediğinde Jessie ensesinde hissettiği ılık nefes ile başını çevirip Prens'in yeşil gözleriyle karşılaştı. Kendisine olan bakışlarında ki sıcacık güven ve koruma iç güdüsü Jessie'yi onun samimiyetine inandırdı. Hafifçe başını salladı ve merakla bakışlarını Asır'a çevirdi. "Asır, lütfen biraz etrafta yürü ve ruhunun seni takip ettiğinden emin ol." diyen kaplumbağa ile Asır dönüp kaplumbağaya baktı. "O da ne demek?" Sesindeki bariz öfke ve hırçınlık elle tutulur vaziyetteydi. Kaplumbağa bir iki adım ileri gitti. "Eğer ruhunun kontrolünü kaybedersen efendisine duyduğu özlem ile Jessie'ye saldıracaklardır. " dediğinde Asır'ın ani değişen ifadesi bir an bir kaplumbağanın üzerinden ayrılmadı. "Sen bunu şimdi mi söylüyorsun?" diyerek kaplumbağanın üzerine yürümesiyle arkasından gelen ruhu ile Jessie iyice Prens'e sığında. Gerçekten nedenini bilmediği bir sıkıntı genç kızın bedeninde kol geziyordu. Ona ne oluyordu böyle? O asla korkmazdı? "Güzel, ruhun seni takip ediyor. Kendini ve güçlerini kabullenmişsin. Muhafızlığını ve kararlarını tebrik ederim." diyen kaplumbağa ile Asır sinirle yüzünü başka tarafa çevirdi. " Leonardo, buyrun sıra sizde." dediğinde Prens Leonardo kaplumbağanın gayriresmi konuşmasına şaşırsa mı öfkelense mi bilemedi. Ellerini Jessie'nin belinden çekti ve Asır'ın yanına gitmeden önce hafifçe gülümsedi. Güven verircesine. Prens Leonardo , ortaya vardığında aynı şekilde iki devasa at ona siyah ve beyaz bir ruh oluşturmuşlardı. "Muhafız olduğunuz için ruhlarınızın güçleri ve özellikleri neredeyse aynı. Bu yüzden beraber pratik yapmalısınız." diyen kaplumbağa ile Prens dönüp Asır'a baktı. "Bazı durumlarda zihninizi açabilir ve kendi içinizde telepati kurabilirsiniz. Bu Efendinizi koruyabilmek için size verilmiş özel bir yetenek. Bunu beyaz olan ruhunuz size öğretmeli." dediğinde sağ taraflarındaki beyaz ruhlar karşı karşıya geldi ve tiz sesler çıkarmaya başladı. Gençler çıkan tiz ses ile yüzlerini buruşturmuş, kulaklarını kapatmak istemişlerdi. Asır, yumruklarını sıktığı sıra Prens dişlerini sıkıyordu. "Birbiriniz ile konuşmayı deneyin." diyen kaplumbağa ile Asır gözlerini Prens'in gözlerine dikti. Bir müddet bakışan iki yakışıklı adam ile ortalık garip bir atmosfere sahip olmuştu. "Sen neyin nesi böyle?" Prens beyninde yankılanan ses ile dudaklarını yaladı ve ona cevap vermek için gözlerini Asır'ın kapkara gözlerine dikti. "Kral olacak adamın ta kendisiyim." "Senden hoşlanmıyorum." "Belki de tek ortak noktamızdan bahsediyorsun." "Başka ortak noktalarımız olduğunu da düşünüyorum." "Ne gibi?" "İleri de anlarsın." Asır'ın son sözüyle Prens Leonardo istemsizce gerildiğini hissetti. Jessie ikisi arasında ne döndüğünü anlayamasa da konuşmayı başardıklarını anlamıştı. "Neden şimdi anlatmayı denemiyorsun?" diyen Prens ile Prens Leonardo'nun yanındaki siyah gölgenin elinde oluşan kapkara kılıç ile Prens avuç içlerindeki ağırlığa bakışlarını çevirdi. Bu kılıç da nereden gelmişti eline? "Anlatsam mı acaba?" diyen Asır'ın da ruhunun elinde oluşan kara kılıç ile ortam giderek garip bir hâl almıştı. "Ne yapıyorsunuz?" dedi Jessie bağırarak. Atmosferin aldığı durum gerçekten genç kızı tedirgin etmeye başlamıştı. Asır avuçları arasında tuttuğu metali iyice kavradı ve karanlığın bedenini ele geçirilmiş hissetti. "Elinden geleni ardında koyma!" Bir anda gölgelerin birbirine koşmasıyla Asır şaşkınca bacaklarına baktı. Kim onları yönetiyordu? Prens Leonardo da çok farklı bir durum da değildi. Birden bire kılıçlar birbirine çarpışmaya başlamıştı. Metalik sesin cızırtıları kulaklarını tırmalıyordu. Kendi eksenlerinde dönüyor, taklalar atıyor asice kılıçlarını sallıyorlardı. Asır ve Prens'in garip kavgasını telaşla izleyen Jessie ise ne yapacağını bilemediğinden delirecek gibi hissediyordu. "Ne yapıyorsunuz?" Bu bağırışı ile gölgelerin savaş hali bir anda durmuştu. Kapkara gölgeler ile Jessie bedeninde gezinen korku ile yutkundu. Bu gölgeler neden onu böyle ürkütüyordu, kanını donduruyordu! Gölgelerin yüzsüz başları kendisine aynı anda aniden dönmesiyle Jessie korkuyla bir adım attı. Artık Asır ve Prens önde değildi. Kapkara gölgeler öndeydi ve genç adamlar gölgelerin takip ediyordu. Jessie korkuyla bir iki adım geri çekildi. "Ne yapıyorsunuz?" dedi gergin bir ses ile. Hiçbir şekilde tereddütünü ve korkusunu belli etmemeye çalışsa da mimikleri korktuğunu bas bas bağırıyordu. "Durun." diye mırıldandı. Gölgeler kılıçlarını kavradığı gibi kendisine doğru koşmaya başlamışlardı. "Duramıyorum!" "Durduramıyorum!" Genç adamlar sıkıştıkları bedenlerinde çaresizce kendilerini durdurmaya çalışıyorlardı. Jessie çok fazla korkmuştu. Gerçekten korkmuştu! Neden böylesine korkmuştu onu da bilmiyordu? Gölgelerin bir anda üstüne atlamasıyla kulakları sağır edecek bir çığlık atması bir oldu. Asır ve Prens havaya doğru savrulurken gölgeler toz olup dağılmış gibilerdi... "Durun dedim!" Asır ve Prens'in baygın bedenlerine bakan Jessie korkuyla nefes aldı ve dudaklarına dolan ılık kan ile gözleri karardı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD