~ BÖLÜM 2 ~

2697 Words
Stüdyo dairemin salonundaki kahverengi rahat koltuğumda oturmuş, tepemde deli danalar gibi volta atan abimin sakinleşmesini bekliyordum... Alex abimin söylediği türkçe sözlerden sonra kendisini zor zapdederek çekip gitmişti... Eğer bu iki deli birbirlerine girselerdi adım kadar emindim ki, ikisinden biri sağ çıkmazdı... "Biz kardeşimiz okuyor rahatı yerinde diye gönül rahatlığıyla yaşarken, Karya hanım sabahın köründe elin gavur'uyla eve geliyor..." Bu sözleri bana 1.5 yıl önce sarfetmiş olsaydı, defalarca özür dilerdim heralde... Ama şimdi değil özür dilemeyi, bana böyle hesap sormasına bile tahammül edemiyordum... Sonuçta yetişkin bir bireydim ve kendi kararlarım sadece beni ilgilendirirdi... "Cevap versene Karya...Bu saate kadar neredeydin...O adam kim..." Üzerimden çıkarmaya fırsatım olmayan, siyah kapşiyonlunun fermuarını açarak üzerimden çıkardım... İki elinide beline koyup benden cevap bekleyen abimin karşısına dikilip tam gözlerinin içine baktım... "Bu saate kadar arkadaşlarımlaydım Kaan...O gavur'da yakın arkadaşım Alex." Ellerini yumruk haline getirmiş dişlerini sıkarken, daha fazla büyütmemek için biran önce odama gitmek istiyordum... Rulo haline getirdiğim dosyayı elime alıp, iyi geceler dilerken ardımdan söyledikleriyle sinirle geri dönmüştüm... "Babama bu durumu söylemek zorundayım Karya..." "Anlamadım hangi durumu..." derken tüm bedenimi tekrar ona çevirmiş cevap bekliyordum... Bizim şu anda hasret gidermemiz gerekken, burda durmuş abimin korumacı abi tavırlarını çekmek hiç bana göre değildi... "Eve sabahları gelmen ve şu it kopuk arkadaşlarını kastediyorum kardeşim..." Duyduklarıma inanamazcasına suratına bakarken, oda haklıyım rollerinde kaşlarını kaldırmıştı... "Arkadaşlarım it kopuk değil bu bir...Ayrıca sabahları değil, bu sabah geldin demek istedin galiba..." Şu anda suratım ne durumdaydı bilmiyorum...Ama ilk kez abime karşı içimde büyüyen bir öfke vardı... Bu öfke küçükken saçlarımı bozmasına yada arkadaşlarımın içinde abilik taslamasına sinirlenmem gibi bişey değildi... "Sadece bu sabah değil Karya...Normalde hep sabaha karşı geliyormuşsun eve...Ne işler çeviriyorsun..." "İnanamıyorum Kaan...Birde benim eve giriş saatlerimimi araştırdın..." Karşı karşıya durmuş birbirimizi öldürecek gibi bakarken,tırnaklarımı avuç içlerime geçirmiştim... Bana arkasını dönerek masanın üzerinde duran ve yeni farkettiğim büyük zarfı eline aldı ve yanıma gelerek gögsüme çarptı... "Aslında en başta yapmam gereken şeyi yaptım..." Ne demek istediği hakkında hiç bir fikrim yoktu...Ama eğer çete konusunu öğrenirse, direk babama yetiştirirdi ve ben babamın bunu öğrenmesini asla ama asla istemiyordum... Sinirli bir şekilde zarfı yırttığımda, içinden bu yılki devamsızlık çizelgesi ve hocaların hakkımda hazırladığı raporlar olduğunu görmüştüm.... Bir süre belgeleri tek tek incelerken, içimin birazda olsa rahatladığını hissedebiliyordum... Belgelerin önemsiz olduğunu görsün diye tek tek yırtmıştım bir çırpıda... Beni bunlarla korkutabileceği ona düşündüren neydi gerçekten merak etmiştim... Hala kardeşini tanıyamamış mıydı...? "Bunlar benim için bişey ifade etmiyor Kaan...Hayat benim hayatım ve istediğimi yaparım...Şimdi iznin olursa uyumak istiyorum...." diyerek arkamı ona döndüğümde surat ifadesinden şaşırdığını anlayabiliyordum... Odama doğru ilerlemeye başladıktan üç saniye sonra, peşimden gelen ayak seslerini işitmiştim... İçimden bir ses bana uykuyu haram edecek şeyler söyleyecek diyordu... Yatak odamın kapısını açıp içeriye girerken, kapıyı kapatma gereği duymamıştım... Zaten oda hemen ardımdan içeriye girdi ve sesini sakin tutmaya çalışarak konuşmaya başlamıştı... "Sen nasıl bir insan olmuşsun böyle Karya...Beni düşünmüyorsan babamızı düşün, duyarsa adamın yüreğine iner..." Elbise dolabımdan kıyafet çıkarmaya çalışırken, bir yandanda Kaanı duymamazlıktan gelmeye çalışıyordum... Çünkü biliyordum ki, biraz yumuşarsam babamı kullanarak bana vicdan yapacaktı.... "Karya...? Neden okulu boşladın anlat bana..Yoksa o gavur arkadaşların mı aklını karıştırıyor senin...Bak eğer öğleyse..." " Yeterrr..." diye bağırırken elimdeki kıyafetleride yere çarpmıştım... Bağırmamla beraber susmak zorunda kalınca, bir süre boş boş suratına baktım... "Beni kimsenin zorladığı falan yok..Canım ne istediyse onu yaptım ben..Sende artık bir yetişkin olduğumu farket ve beni sorgulamaktan vazgeç..." "Sen, sen benim kardeşim olan Karya değilsin...Yarın babamla konuşucam ve buna bir son vericem haberin olsun..." diyerek odadan çıkmak için kapıya ilerleyince durması için bağırdım ama beni dinlemedi bile... "Boşu boşuna babamın aklını karıştırma sakın, olan bişey yok.Kaan....?" Dış kapının çarpılma sesini duyunca, yatağımın üzerine yığılmıştım.. Babamın duyması benim bitmem demekti...Herkese bir lafım vardır ama babam... Artık sadece bana beklemek düşüyordu...Belkide Kaan'nın siniri geçince geri dönerdi ve beni olduğum gibi kabul etmeye çalışırdı... ???? Telefonumun zil sesini duyabiliyordum ama, gözlerimi açıpta cevap veremiyordum... Susan telefon tekrar çalmaya başlayınca, zorla gözlerimi açarak telefonu elime aldım... Ekranda Alex'in ismini görünce, hızla yataktan kalkıp aramayı cevapladım... "Efendim." "Nerdesin" derken sesi sinirli geliyordu... "Evdeyim, uyuyakalmışım." diye cevap verirken, bir yandanda saatin kaç olduğuna bakıyordum ve saat öğleden sonra ikiydi... "Hemen Tim'in yerine gel, bekliyoruz..." dedikten sonra cevap vermemi beklemeden telefonu yüzüme kapatmıştı... Şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışarak, yataktan kalktım ve duş alabilmek için banyoya ilerledim... Dünün pisliği hala üzerimdeydi ve ben bu halde tekrar dışarı çıkamazdım... Kısa süren bir duşun ardından, odamdaki boy aynasının kaşısına geçtim ve üzerimdeki havluyu yere atmıştım... Beyaz tenime zıt olan siyah saçlarım omuzlarıma zar zor değiyordu... Sırtımı aynaya dönerek beyaz tenimi süsleyen dövmeme baktım... Çetenin simgesi olan maskeli kurt... Aslında sadece çete için değildi bu dövmeyi yaptırmam...Soyismiminde etkisi çoktu... Alex'de dahil olmak üzere erkek üyelerin kollarında, ben ve lisa olmak üzerede kızlarında sırtlarında vardı... Aslında ben kolumada yaptırmak istemiştim ama, Alex gizlilik açısından bunun New York'ta güvenli olmuyacağını söylemişti... Kaan dövmemide görse heralde kalp krizinden tahtalı köyü boylardı... Bu tür şeylere aşırı derecede karşıydı... Çekmeceden takım iç çamaşırlarımdan birini çıkarıp üzerime geçirirken, aklımı kurcalayan şey Kaan'ın şu anda nerede olduğuydu... İç çamaşırlarımı giydikten sonra, saçlarımı kuruttum ve üzerime siyah kumaştan olan ipli tulumumu giydim... Kulağımın birine uzun küpelerimden birini takıp, kahve tonlarındaki yarım kol ceketimide üzerime alınca tamamdım... Aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj yapıp, topuklu siyah ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra ince zincirli küçük çantamıda alarak odamdan çıktım... Ayakkabılarımdan çıkan tak sesi nedense hoşuma gidiyordu...Normalde bu tarz giyinmeyi seven, ama işe çıkıncada benden alakasız olarak giyinmek zorunda olan biriydim... Evden çıkarken, vazgeçilmezim olan sigaram dudaklarımdaki yerini alırken garajdaki arabamı getirmeleri için görevliye talimat vermiştim... Kapının önüne getirilen BMW i8'imi görünce keyfim yerine gelmişti...İşte benim bebeğim... Kendimi arabama atıp kontağı çevirdikten sonra, hızlı bir kalkışla plazadan ayrılırken biran önce Tim'in yerine ulaşmak için gazı dahada köklüyordum... Aslında uzak olan, ama arabam sayesinde daha kısa süren yolculuktan sonra Tim'in barına gelebilmiştim... Arabadan indikten sonra anahtarı valeye vererek gözüm üzerinde işareti yaparak içeriye doğru ilerledim... Dışarısı kadar içeriside çok kalabalıktı...İki katlı olan bu mekanın ikinci katı yarım şekilde dizayn edilmişti ve üsteki konuklar aşağıyı çok rahat bir şekilde görebiliyorlardı... İnsanların arasından zorla geçmeye çalışırken, üst katta Alex ve çeteden bir kaç kişinin evhamlı bir şekilde konuştuğunu görebiliyordum... Merdivenlere ulaştığımda, üst kata çıkmadan önce iki korumaya selam vererek çantamdan çıkardığım kartı göstermiştim... Önüne gelen herkesin yukarıya çıkmasına izin verilmezdi...Bir nevi VIP bölümü gibi düşünün... "Selam " diyerek boş koltuğa kendimi atarken, herkesin başı benden tarafa dönmüştü sonunda... Alex haricinde herkes selamıma karşılık verirken, o kaşlarını çatmış bir şekilde beni süzüyordu... "Nerede kaldın." "Sen kapattıktan hemen sonra yola çıktım..." derken yalan söylemiştim ama şu anda onu sinirlendirmek istemiyordum... Alex'den ne kadar korksamda, aynı zamanda kendimi onun yanında güvende hissediyordum... "Hemen yola çıktığını görebiliyorum." dediğinde üzerimdekileri işaret etmişti.. Sadece gülümseyerek karşılık verirken, daha fazla uzatmamasını umuyordum..Adam insan sarrafı olmuş, başka ne yapabilirdim ki... Elinde içki bardaklarıyla bize yaklaşan garson çocuğun gözleri uzun süre benim üzerimde dolaşınca, başımı aşağıda deliler gibi dans eden insanlara çevirmiştim... Alex diğeriyle sohbet ederken, bakışlarının ara ara beni izlediğinin farkındaydı... "Başka bir isteğiniz var mı efendim.." diyen garson çocuğun sesiyle ona döndüğümde, sadece bana bakarak sorması kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu... Derdi neydi bunun... "Yok, çekilebilirsin.." Başını sallayarak geldiği yere tekrar ilerlediğinde, dikkatimi konuşan Sean'a vermiştim... "Kara paranın sahipleri NewYork'a giriş yapmış dün...John'u iki gündür gözetliyoruz ve oda çok dikkatli davranıyor...Adamlar her kimse gayet iyi çalışıyorlar...Bizim bugünden keşife çıkmamız gerek Alex..." Alex bir eliyle çenesini sıvazlarken, gözlerini kısmış tek bir noktaya bakıyordu... Şu anda kafasında on tilki dolandığını tahmin edebiliyorduk...Ama kafası öğle bir çalışıyordu ki, o tilkilerin kuyrukları birbirine deymiyordu eminim... "Adamların kaldığı otele gidip çaktırmadan gözetlemek gerek..İş bitinceye dek görüşmeleri otelde yapacaklarına eminim..." dediğinde hepimiz başımızı sallamıştık... "İstersen Lisa'yı gönderelim..Bilirsin adamları kolayca tavlayabilir." dedi çocuklardan biri.. Alex hariç hepimiz Kevin'ın söylediklerine gülerken, Alex'in sinirle tıslaması sonuçu susmak zorunda kalmıştık... "Artık Lisa işlere çıkmıycak dememin neresini anlamadın Kevin.." "Şey ben, özür dilerim unutmuşum Alex." Kevin korkusunu belli etmemeye çalışıyordu ama, pekde becerebildiği söylenemezdi... "Karya sen gidiceksin otele..Sean sende bu gece kalabilmesi için Karya'ya başka bir adla yer ayırttır.." Söylemek ve söylememek arasında gidip geldiğim cümleyi ağzımdan çıkardığımda tüm ilgi yine üzerimde toplanmıştı... "Başka biri gitse olmaz mı.." "Neden..?" diyen Alex'in ses tonuyla yerimde huzursuzca kıpırdanmıştım... Şu anda karşımda beni öldürecekmiş gibi bakıyordu ve ben ağzımı açtığıma bin pişman olmuştum... "Abim burda ve sanırım bişeylerden şüphelenmeye başladı..Eğer bu gecede eve geç gidersem benim açımdan hiç iyi şeyler olmaz.." Bir süre sessizlik olunca, diğerleride Alex'in ne karar vereceğini beklemeye başlamıştı... "Sence abin benim sikimde mi Karya.." Dişlerinin gıcırtısını içerdeki yüksek sesli müzikten bile duyabiliyordum sanki... Sean'nın başını sallayarak ters bişey söylememi istemeyen surat ifadesini görünce yutkunmadan edemedim... Ne kadar Kaan'la aram kötü olsada, başka birinin onun hakkında böyle konuşması sinirlenmeme neden oluyordu... "Pekala. Biran önce başlayıp bitirelim o zaman..." "Bende öyle düşünmüştüm.." dediğinde yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle ayağa kalkmıştı... Sean rahat bir nefes bırakarak bana göz kırparken, bende çantamı almış Alex'in peşine takılmıştım.. Merdivenleri o önde ben arkada inerken, merdiven başındaki korumalardan birinin kulağına bişeyler söylemişti... Koruma başını sallayarak başka bir yöne ilerlerken, bende Alex'e yetişebilmiştim... Bir elini belimin biraz üzerine koyarak, beni insanların arasından ilerletirken çıkış kapısına kadar hiç konuşmamıştık... Bardan dışarıya çıkarken, ikimizin arabasıda kapıya gelince "seni ben bırakıcam" diyerek son noktayı koymuştu... Benim için açılan kapıdan onun arabasına binmiştim ses çıkarmadan... Görevli tarafından kapım kapanırken, Alex hala arabaya binmemiş bar kapısında elleri cebinde bekliyordu... Sonra kapıdan çıkan başka bir adam görüş alanıma girdi...Bu içerde Alex'in konuştuğu korumaydı ve kolundan tutarak sürüklediği garson çocuğu görünce gözlerim yerinden fırlayacak kadar açılmıştı... Korumanın çocuğu ittirerek Alex'in önüne attığını gördüm sonra... Arabadan inip onu durdurmak istiyordum ama, sonuçlarından korktuğum için yerimden kımıldayamıyordum... Alex önce çocukla normal bir arkadaşıyla konuşuyormuş gibi gülerek konuşmaya başladı... Dışarıdaki gürültüden ve arabanın camlarının kapalı olmasından dolayı ne konuştuklarını duyamıyordum... Garson çocuk bir adım daha Alex'se yaklaştı ve oda gülerek bişeyler söylemişti...Canına mı susamıştı bu adam, Alex'i tanımıyor muydu... Ondan sonrasıysa Alex'in sinir krizi geçirircesine attığı yumruklardı.. Hiç kimse gelipte Alex'si çocuğun üzerinden almadı..Yada kimse sen ne yapıyorsun demedi.. Yüzü gözü kanlar içinde kalmış çocuğun üzerinden kalkıp, son bir tekme daha attığında çocuktan hiç bir tepki gelmemişti.. Korumalara işaret verip arabaya doğru gelmeye başlayınca, hemen kendimi toparlayarak derin bir nefes almıştım... Sürücü koltuğuna oturduğunda, ellerindeki kanı silme gereği duymadan arabanın ön gögsünde duran sigara paketinden bir sigara çıkardı.. Zippo çakmağıyla sigarasını yakıp, dumanın arabanın içine dolmasını sağlarken hala arabayı çalıştırmamıştı... "Neden yaptığımı sormuycak mısın.." diye sorduğunda sesi görüntüsüne oranla sakin çıkıyordu. Ama yinede ne zaman ne yapacağı belli olmazdı..Az önce şahit olduğumuz gibi... "Sormuycam." Dalga geçer gibi bir kahkaha attığında, istemeyerekte olsa ona bakmak zorunda kalmıştım... Alt dudağını dişleri arasına alıp başını salladı aşağı yukarı...Sigaradan bir nefes daha çekip başını bana çevirdi ve dumanı yüzüme doğru üfledi... "Hiç kimse benim yanımdaki kadına, alıcı gözüyle bakamaz..Hiç kimse.." Hiç birşey diyemedim. Alex böyle biriydi çünkü..Onun yanında olan herşeyin sahibi o'ymuş gibi davranırdı.. Sessiz kalmamdan dolayı, oda sessizliğime eşlik ederek arabayı çalıştırdı.. Camdan akıp giden yolu izlerken, camdaki yansımasından arada bana dönüp baktığını görebiliyordum... İçeriyi Rihanna'nın "Diamonds" adlı şarkısının müziği doldurunca, kendimi müziğe bırakarak gözlerimi kapattım... Sessiz sedasız ve müzik dinleyerek geçen yolcuğumuzdan sonra, New York'un adından çok söz ettiren otellerinden birinin önünde durmuştuk... Arabadan inmeden bir süre dışarıyı gözetleyen Alex bakışlarını bana çevirip konuşmaya başlamıştı... "İçeriye girince direk odana çık ve yarım saat kadar oyalanıp yemek salonuna in..Dosyayı inceledin değil mi.." Kahretsin dosyayı tamamen unutmuştum ben.. "Üzgünüm, ama biliyorsun akşam..." "Evet evet biliyorum Karya abin.." Daha çok bağırır falan sanıyordum ama o tam aksine sakin bir şekilde cebinden çıkardığı telefonundan bir resim açarak bana uzattı telefonu... "Adamımız bu..Para Türkiyeden gelmiş ama NewYork'a kimin soktuğunu bulamadık..Ama dün beş kişinin bu iş için Türkiyeden geldiğini biliyoruz...Bu demek oluyor ki adamlar bu işi ilk kez yapmıyorlar...Çok dikkatli olman gerek ve sakın Türk olduğunu çaktırma Karya..." Bir yandan Alex'i dinlerken, diğer taraftanda resimdeki adama bakıyordum... Orta yaşlarının sonunda ve Amerikalı olduğu belli olan adamın duruşundan bile tehlike akıyordu sanki... "Tamam merak etme..Otelden ne zaman çıkış yapıcam peki.." "Öğleden önce çıkman gerek..Telefonun açık olsun Karya..Yanlış bişey sezdiğin an ne yapman gerektiğini biliyorsun..." Başımı sallayarak son kez otele baktım ve çantamı alarak arabadan inmek için kapımı açtım.. "Karya.." dediğinde dışarıya çıkmadan tekrar ona dönmüştüm... "Efendim.." "Dikkatli ol..Hiç bir iş senden önemli değil..." Ne demek istediğini anlayamamıştım..Tam ağzımı açıp soracaktım ki, "Git artık Karya.." demesiyle sözcüklerim buhar olup uçup gitmişti... Arabasından inip kapıyı kapattım ve otele doğru kendimden emin adımlarla yürümeye başladım... Lüx arabaların biri geliyor, biri gidiyordu büyük kapının önüne... İçeriye adım atar atmaz, paranın gücünü gözler önüne seren otelin lobisindeki güler yüzlü kız karşıladı beni... "Hoşgeldiniz efendim.." "Merhaba yardımcım bana bir oda ayırtacaktı...Hemen odama çıkıp dinlenmek istiyorum..." Kız elindeki büyük sayfaya bakarak, kalemle bir yere işaret koydu... "Yardımcınız Sean Salvador mu efendim.." dediğinde gülmemek için büyük bir çaba sarfettim.. Başka bir soyisim bulamadı mı bu çocuk.. "Evet ta kendisi.." "Buyrun arkadaşlarım sizi yönlendirecekler efendim..." Kızın peşi sıra beni başka bir yere yönlendirmesine izin vermiştim.. 10 dakika sonra oda numaramı ve katını öğrenmiş bir şekilde asansöre ilerlemiştim.. Altın detaylarının yanı sıra, teknolojiyle bütünleşmiş bir oteldi burası... Hem tarihin asaleti, hemde yeni çağın teknolojisi ancak böyle şahane şekilde bir araya getirilebilirdi... Boş asansöre binip 31.katı tuşlayıp beklemeye başlamıştım.. Bir yandanda çantamdan çıkardığım telefomdan, Alex'e mesaj atıyordum... Gerçi bilgi vermesemde, her şekilde beni izlediğinden şüphem yoktu ama... Asansör 25.kata gelinceye kadar bir kaç kişi binip inmişti.. 27.kata geldiğinde, tekrar duran asansöre binen üç adamla biraz daha köşeye sinmek zorunda kalmıştım... Üçüde çok heybetli insanlardı ve ben ikisinin yüzünü çok net bir şekilde görebilsemde, bir tanesinin sırtı bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum... İki adamın bakışları bir süre beni süzsede, rahatsız olmuyormuş gibi elimdeki telefonla ilgilenmeye devam etmiştim... "Bu John denilen adama ne kadar güvenebiliriz abi..Hiç hoşuma gitmedi konuşmaları..." diyen adam türkçe konuşmuştu... Bendekide artık ne şansıyla, gözetlemeye geldiğim adamlarla asansörde karşılaşmıştım... Tabii bahsettikleri John başka bir john değilse.. Ama afallamama neden olan şeyse, sırtı bana dönük olan adamın verdiği cevaptı... "Kurtoğlu bu konularda çok titiz..Bir sorun çıkacağını sanmıyorum.." Elimdeki cep telefonu gürültüyle yere düşerken, duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum... Yanlış duymadım değil mi..Kurtoğlu demişti... "İyi misiniz bayan." diye soran adamın sesiyle, yerdeki telefonu aldım ve bana çatık kaşlarıyla bakan adama baktım... "İyiyim, bir an başım döndü.." diyerek ingilizce cevap verdiğim adam gözlerini kısarak bir süre yüzüme bakmıştı... Az önce sırtı bana dönük olduğu için yüzünü göremediğim adamı şu anda çok net bir şekilde görebiliyordum... Siyah saçları ve simsiyah gözleri vardı..Köşeli ve sert hatlı yüzüne inat upuzun kirpikleri çok güzel görünüyordu... Asansörün 31.kata geldiğine dair ses duyulunca gülümsemeye çalışarak bana yol vermelerini beklemiştim... Önümde hala bana bakan adamın yanından geçip, asansörden çıktım ve odamın bulunduğu koridora adım attım... Asansörün kapısı ardımdan tekrar kapanınca, elimi gögsüme koyarak sakinleşmeye çalıştım... Belkide sadece soyisim benzerliğiydi olamaz mıydı.. "Neden olmasın ki..Kaan'ın bu tür insanlarla işi olmaz ...Hem koca dünyada tek Kurtoğlu biz miyiz.." Kendi kendime konuşarak odamın kapısına gelince, kartı okutarak odaya girmiştim... Küçük bir daire gibi döşenmiş bir oda ve NewYork'u ayaklar altına seren bir manzara... Kapıyı kapatıp elimdeki çantayı bir kenara attım ve tüm duvarı kaplayan camın önüne ilerledim... Bu şehri seviyordum...Bu şehirde yaşamayıda seviyordum...Ama hiç bir şehri Türkiyeme değişmezdim... Benim memleketim bambaşkaydı.. Yarım saatten fazla odada oyalanıp televizyon izlemiştim.. Vaktin geldiğine dair Sean'dan mesaj alınca, odadaki banyoya girerek üstüme başıma çeki düzen verdim ve yemek katına gitmek için odadan dışarıya çıktım... Yemek katı en üst kattaydı..Yan yana dizilmiş altı asansörden, bulunduğum kata gelen asansöre bindim ve yemek katını tuşladım... Yemek katına gelince benimle beraber dört bayan daha inmişti asansörden... Devamlı buraya geliyormuşum gibi emin adımlarla ilerlerken büyük restaurant'ta oturabileceğim ve her yeri rahat görebileceğim bir masa bakınıyordum... Teras kısmına açılan kapının açıldığı bir anda, Alex'in resmini gösterdiği adamı görünce heyecanlanmıştım... Adımlarım komut almış gibi terasa doğru ilerlerken, asansördeki üç adamında aynı masada olduğunu görmek nedense paniklememe neden olmuştu... Kendi aralarında bir konu hakkında tartıştıkları için, çarprazlarındaki masaya oturduğumu farketmediler bile... Konuşmalarını az çok duyabiliyordum ve bu benim için bulunmaz bir nimetti... "Pazar akşamına kadar bu iş bitmiş ve bende ülkeme dönmüş olmalıyım Mrs.John .." diyen otoriter ses, asansördeki siyah gözlü adama aitti ve nedense sesini duyunca tüm tüylerim ayağa kalkmıştı... "Siz hiç merak etmeyin..Hiç bir sorun çıkmıycak ve üçümüz içinde mennun şekilde ayrılacağı bir iş olucak..." Üçümüz derken kimi kastetti bilmiyordum..Ama bu demek oluyordu ki, sadece ikisi arasında olan bişey değildi...Belkide siyahlının yanındakilerden biride olabilirdi bu üçüncü kişi... Sipariş almak için gelen garsona, sezar salata sipariş verip tekrar konuşmalarına odaklanmak istemiştim... Ta ki kapıdan terasa giriş yapan Kaanı görünceye dek... "İşte Kurtoğlu'da geldi..." derken gülümseyerek ayağa kalmıştı siyahlı... Peki ben şimdi ne bok yiyecektim..Alex'e bu durumu nasıl söylüyecektim...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD