LAVİNYA

1600 Words
" Bu ne rezillik ! Bu notlarla karşıma çıkmaya utanmıyor musun sen. Ne zaman aklını başına alıp bana yakışır bir evlat olcaksın. Ne zaman soyadımıza yakışır işler yapacaksın? Sen Yavuz Bozarslan'ın kızısın. Ona göre davranmam ve yaşaman gerek yıllardır öğrenemedin." sözleri de acıtıyordu ama en çok acıtan bu kadar laftan sonra tiksinerek bakmasıydı. Elinde ki ders notlarımın olduğu kağıdı masasına fırlattı ve " Yıkıl karşımdan. Bir daha ki gelişinde bana görmek istediklerimi getir. Senin aptallığını kanıtlayanları değil." dedi ve beni çalışma odasından kovdu. Gözlerim dolsa da ağlayamazdım. Eğer ağlarsam birde bunun için fırça yerdim. Bu seferde ne kadar güçsüz olduğumu ve beni yaralamanın ne kadar kolay olduğuyla alakalı laf işitirdim. Masanın üzerinden babamdan zehir zemberek laflar işitmeme sebep olan kağıt parçasını aldım ve babama bakmamaya özen göstererek arkamı dönüp odadan çıktım. Elimdeki kağıdın bile gözünde bir değeri vardı ama benim yoktu. Babama göre benim varlığım bile onu yüceltmek içindi. O yüzden her zaman en iyisi olmalıydım. O zaman yüzü yumuşardı en azından tiksinerek bakmazdı. Elimden geleni yapıyordum aslında. Yani ben öyle olduğuna inanıyordum. Babamın benim için tuttuğu özel öğretmenleri her zaman can kulağıyla dinlerdim. Derslere asla geç kalmazdım. Yıllardır babam istediği için piyano eğitimi alıyordum ve aslında piyanoyu hiç sevmiyordum. Ama onda dahi iyi olmak için çok çabalıyordum. Çatal bıçağı nasıl kullanılacağının eğitiminden tutun da nasıl oturup kalkmamı gerektiren kurallara kadar bir çok şeyde kukla olmaktan şikayet etmiyor sadece denilenleri yapıyordum. Yetmiyordu... Ne kadar çabalasam da babama yetmiyordu. Yetemiyordum. Benim babam Yavuz Bozarslan'dı ve ben soyadını taşıyabilen bir evlat olamıyordum. Annem her zaman ki beni teselli etmek için kapının dışında endişe ile bekliyordu. Gözlerimin dolu olması onu üzüyor bliyordum ama bir yerde de ekendime engel olamıyordum. Babamı hiç bir zaman gururlandıramamıştım birde annemi üzüyordum. Oysaki ondan ve abimden başka benim saçlarımı okşayan kim vardı ki. Annem önümde eğilip yüzümü elleri arasına aldığında göz yaşlarım çoktan akmaya başlamıltı. Annem sabırla akan her damlayı silerken neler hissetti bilmiyorum ama ben artık güvende hissediyordum. Annemin yanında güvendeydim o beni korurdu. Hayatımda ki tek sığanım annemdi. Belki de sadece bu yandan şansım yaver gitmişti. Babamı veya annemi seçme şansım yoktu ama bana soracak olsalar yine annemi seçerdim. Peki ya annem ? Annem beni sarıp sarmalarken onu kim sarıyordu. O beni korur, anlar, güvende tutardı da annemi kim korurdu? Ben ağladığımda gözümden akan her damlayı özenle silenim oydu peki onun gözlerinden akan incilerini silen var mıydı? Farkettim ki annemin elinden daha fazlası gelse babamın bana bunları yapmasına da izin vermezdi. Yine de beni her zaman o güvenli ve huzur kokan kollarıyla sardı. Bugün büründüğüm kişilikte dışım buz gibi olsa da annem sayesinde hala içimin sıcak kalmasını sağlayabildim. Bugün babam olacak adam kalbimi taşa çeviremediyse bu annem sayesinde. Sadece bunu saklamayı öğrendim o kadar. Orta okulda özel dersler ve gece kanayan burnum eşliğinde bitti. Okul birinciliğini asla kaptırmamam gerekti. Haliyle gecenin üçlerine kadar ders çalışmak zorunda olduğum zamanlar oluyordu. Lise zamanı da orta okuldan faklı değildi. Sınıfımda ki arkadaşlarım benim ne kadar soğuk, kibirli ve bencil olduğumu her defasında yüzüme vuruyordu. Oysa ki onlarla iletişim kurmamamın sebebi kibirden değildi. Babam benim herkesle konuşmama izin vermezdi ama ben bunu onlara söyleyemezdim. Babama göre herkes benim arkadaşım olmaya layık değildi. Bizde dostluk bile soy isimlere göre kurulurdu. Bunun adı elbette dostluk değildi farkındayım. Çıkar üzerine kurulu bir ilişki türüydü. Bende babamın arkadaş olmamı istediği insanlarla sadece üstün körü yakınlaşırdım. Ne de olsa onlarda bu güç zincirinin içindeydi asla güvenemezdim. Bir kere güvendiğim de başıma gelen ders almamı sağlamıştı. Tekrar aynı şeyleri yaşamaya hiç niyetim yoktu. Lise yılları da bir önceki okulumda olduğu gibi tek düze geçerken ikinci sınıfta yarı dönemde gelen bir kız nevrimi döndürdü. Evet evet resmen nevrimi döndürdü. İpe sapa gelmez laftan anlamazın tekiydi.Kaoıdan kovdum bacadan girdi, bacadan kovdum yine kapıya dayandı. Sert çıktım olmadı, görmezden geldim olmadı. Ne yaptıysam bu kıza işlemedi. " Lavinya, Lavinyaa." baş belası işte yine ne istiyorsa. " Lavinya çok hızlı yürüyorsun bekle bir." kolumu tutup durduran kızın ağzının ortasına bir tane geçirmek istesem de hanimefendi kişiliğimden ödün veremem. Kahretsin bunu bile yapamıyorum. " Yine ne istiyorsun benden. " yüzünde onu daha da aptal gösteren kocaman gülümseme ve mütamadiyen parlayan gözlerle gördüğüm en mutlu insan olabilirdi. Kız sürekli gülüyor ve etrafa bol keseden neşe saçıyordu. Eminin neşe denen kavram parayla olsa bu aptal kızdada bol bol bulunsa herkese bedavaya dağıtırdı. Ona boşuna aptal demiyorum ya... " Bugün bize gelsene doğum günü partim var." dedi. Bana dedi şaka gibi bu kız. Ona bir kere tebessüm etmeden sürekli yanımdan kovuyor ya da yok sayıyorum ama aptal beni doğum günü partisine çağırıyor. Hayret doğrusu... " Sence bizim partine gelecek bir yakınlığımız var mı ?" diye sordum ama alacağım cevaptan korkuyorum. Bu deli evet falan da der şimdi. " Benim için var senin içinde olsun diye çabalıyorum." neden diye sormak istemiyorum çünkü saçmalıklarını dinlemek vakit kaybından başka birşey değil. " Gelemem. Git partine çağıracak başkalarının yakasına yapış benden de uzak dur sinirlerimi bozma." dedim tersleyerek. Yine de o şapşal gülümsemesi yüzünden silinmedi. Belki gözlerinden anlık bir hüzün geçti ama o yine de vazgeçmedi. " Ben seni istiyorum. Hem diğerlerini sevmiyorum. Onlar fazla dedikoducu. Senin hakkında da sürekli konuşuyorlar." dedi. Tabi ki hakkımda konuşuyorlar. Bir gün bile onlara insan gibi bir muamele de bulunmadım. Ayrıca bende olsam benim arkamdan konuşurdum. Doğru kimsenin yüzüme konuşmaya cesareti yok. " Biliyorum arkamdan dedikodumu döndürdüklerini ve bunu zerre umursamıyorum. Sırf bu yüzden mi onları partine çağırmıyorsun? Kızım doğruyu söyle neden benimle yakınlaşmak istiyorsun. Eğer notların kötüde kopya falansa derdin şimdiden anla olmaz bende o işler." dedim. Pek öyle biri değildi zaten derslerde pek umrunda değildi ama fikir yürütüyordum işte. " Hayır birini asla böyle birşey için kullanmam. Yoksa babam bana çok kızar. Ben sadece seninle arkadaş olmak istiyorum. Sen insanlardan uzak duruyorsun ama kimseye zarar da vermiyorsun. Kimsenin arkasından konuşmuyorsun da. Eğer tepeden bakıp büyüklük taslayacak biri olsaydın bunlardan birini mutlaka yapardın. Ya da daha fazlasını. " dedi. İyi bir gözlemci gibi. Hatta bu kadar zeki bir cümle kurmasına şaşırdım doğrusu. Ve ben o gün uzun zaman sonra ilk kez birine güvenip arkadaş olmak istedim. Alkım bunu başardı. Tabi onu fazlasıyla zorladığım bir gerçek fakat kalbime ve hayatıma dahil oldu. İyiki de oldu. Onsuz ne yapardım bilmiyorum. O gün doğum gününe gidemedim ama sonra ki yıllar hiç kaçırmadım. Tabi bunun için her yıl babama yalan söylemek zorunda kaldım. Bu benim için oldukça zor oluyordu çünkü korumaları atlatmak için her seferinde farklı çözümler üretmeliydim. Tabi akşamında babamdan yiyeceğim fırçalarda işin promosyon kısmıydı.Üniversitenin ikinci yılına kadar. Bir baloda Alkım ve babasını benim yanıma tanıştırmak için getirdi. Ve bana onaylayan bakış atarak bizi tek bıraktılar. Kısacası artık arkadaşımla gizli bir şeyler yapma devri bitti. Babam ve Yasin amca çok yakın değillerdi ama ikiside güçlüydü. Yasin amcanın hastaneleri vardı babam gibi insanlar için o hastanelerde artık ne dönüyorsa herkes onu tercih ederdi. Neyse önemli olan benim artık arkadaşım konusun da özgür kalmış olmamdı. Çocukluğum, ergenliğim, gençliğim babamı memnun etmek için heba oldu gitti. Komik olansa benimle tek gurur duyduğu zaman istediği bölümü seçip burslu kazandığım zamandı. Yazılımcı olmayı sevmiyordum ama babam için kabul etmiştim. Tek lafı yetmişti beni yönlendirmeye bende kuzu gibi kabullenmiştim. Lise son sınıfta bu konuyu Alkım'a açmıştım ve " İstersen bende o bölümü okuyayım hem en azından birlikte oluruz " demişti. Bu kız her seferinde beni şaşırtmayı başarıyordu. Sevdiği insanlara karşı fazla vericiydi. Aslında hemşire olmak istiyordu ve bunun için son zamanlarda derslerini baya düzeltmişti ama benim için istediği meslekten vazgeçecek kadar anaçtı. Ne kadar reddetsem de bir fayda etmedi. Alkım da derslere yüklendi ve bana yakın bir puan almayı başardı. Aslında zeki kzıdı sadece keyfi olduğu zaman harekete geçiyordu. Haliyle biz üniversitede de beraberdik. Bize ayrılmaz ikili derlerdi. Biz gerçekten de bir birimizden hiç ayrılmıyorduk. O dönemlerde hayatımda en büyük gelişme ise Can abim evden ayrıldığı zaman oldu. Abim hukuk okuyordu ve babamın istediği gibi avukat olmak yerine savcı olmayı seçti. Bu şu demekti babam gibi adamların peşinde olacaktı. Arda abim daha çok babama bağlıydı ve belli ki onun kirli işlerini devralacaktı. Evet benim babam bir mafya lideriydi. Bu kirli meslek ona babasından kalmaydı ona da babasından. Her ne kadar legal şirketleri olsa da bu şirketler aslında kara parayı aklamak için vardı. Belki de o yüzden beni yazılımcı olmam için bu kadar zorladı. Belki de beni de bir şekilde işlerinde kullanmak istedi. Peki ben bunu yapacak mıydım? Büyük bir ihtimalle evleneceğim adamı bile kendi seçmek isteyecekti. Kendisi gibi birinin oğluyla veya birlik olmak istediği genç bir liderle... Her türlü boktan bir durum. Okulu bitirip babamın şirketlerinin birinde işe başladım. Tabi ki her zaman babama yaraşır davranmak kaydıyla. Kim bilir bu şirketin üst katlarında neler dönüyor. Bunu çok merak ediyorum. Gençliğim de bununla ilgilenmesem de artık ilgileniyorum. Babamın dışarda ne olduğunu bilmek istiyorum. Bir yandan korkuyorum kabul. Zaten babamla aramızda buzdan dağlar varken gördüklerim kaçmama sebep olabilir. Tuvalete girip klozete oturdum ve telefonumu elime aldım. Evet Alkımla sadece tuvalette mesajlaşabiliyor ya da konuşabiliyorum çünkü kendi şirketimde ki kurallara uymak zorundayım. Doğru ya burası hala babamın şirketi. Alkım'a mesaj attım ve telefonu sessize aldım o sırada içeri bir kaç kişi girdi. " Gördün mü havasından geçilmiyor yosmanın. " " Sorma sorma hanımefendi kimseyle muhattap olmuyor. Patron kızı ne de olsa ne yapsın biz çalışanları. " " Zaten patron kızı olmasa o pozisyonda nasıl giriş yapsın. Yıllardır bu şirketteyim ama hala yükselemedim. Peki buzlar kraliçesi Lavinya hanım." Tabi tabi ben çok meraklıyım ya bu şirkette siz şirretlerle olmaya hadsizler. Anca arkamdan konuşun yüzüme nerdeee.. Alkım'ın mesajına girdiğimde kaskatı kesildim. Harbi dönmüş mü? * Kızım bomba haber bomba. Dönmüş bizim hastane de gördüm o burada. Yıldırım Özkurt burada. Uyuzn herif dönmüş ha. İkinci sınıfta yurt dışına gitmişti. Demek dönmüş... Attığı resimde gördüğüm adam hala yunan tanrısı gibiydi ama daha da fena birşey olmuş gibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD