FAHİŞENİN OĞLU

1863 Words
" Fahişenin oğlu " benim mahalledeki adım buydu. Çcuklar beni taşlamadan önce bana fahişenin oğlu derdi. " Defolun buradan gebertirim sizi." elinde kalın bir sopa ile beni kurtarmaya gelen her zaman ki gibi ablamdı. Ben taşlanırken yere çömelip kollarımla kafamı korumaktan başka bir şey yapamazdım. Yaşıtlarıma göre oldukça cılız ve güçsüz bir çocuktum. Zaten onlarda asla bana tek tek saldırmazdı. Hepsi bir olur beni çember içerisine alır ve taşlamaya başlarlardı. Garip olansa benim canım yanarken bazense kanarken onların bununla eğleniyor olmalarıydı. Benim her zaman kurtarıcım ablamdı. Sadece kurtarıcım değil aynı zamanda bana ve ondan küçük olan ablama da annelik yapardı. Karnımızı doyurur, çamaşırımızı yıkar, banyomuzu ettirir, söküklerimizi dikerdi. Birde eve gelen adamlardan korurdu. O gece adı gibi boktan haytımızı aydınlatan ablamı bizden çalana kadar. Işıl ölünce yerini Ilgaz devraldı. Benden sadece iki yaş büyüktü ama ablamdan gördüklerini o küçücük elleri ile uygulamaya çalıştı. Gel gör ki bir yıl aradan sonra onu da çaldılar. Hem öksüz hem yetim kaldım birer sene arayla. Annem zaten yok gibiydi. Kendini zor idame ettiriyordu. Bana nasıl bakacaktı meçhuldü. Ölüm benim aklımda çığlıklar ve yerleri boyayan kan demekti. Buz gibi bir havada iliklerime kadar üşürken yağan yağmurların aldığı bedenlerin bir daha dönmemesiydi. Küf kokan duvarların şahit tutuduğu yakarışlar ve yalvarışlardan ibaretti. Ve ardından gelen merak uyandıran sessizlikti... Ilgaz ablamdan bir yıl sonra annemi ablalarımın ölürüldüğü odada asılı şekilde bulduğumda tepkisizdim. Bu sefer kan yoktu ve hiç ses duymamıştım. Annemin kendini astığı hizada yere düşmüş küçük bir sehpadan başka bir değişiklik yoktu odada. Ablamlardan bana kalan ısınmak için altına girdiğimiz battaniyeler yerli yerindeydi. Ablamların kıyafetleri olduğu gibi odanın bir köşesinde yerde duruyordu. Hava yine soğuktu ve ben battaniyenin altına girdim ısınabilmek için. Bu sefer korkudan ağlamamış veya kaskatı kesilmemiştim. Annem havada boynunda bir ilmek sallanmaya devam ediyordu ama tek derdim biraz da olsa ısınabilmekti. Ne de olsa annem çığlık atmıyor veya kanamıyordu. Karnım açtı ama alışıktım. Zaten hep aç gezerdim. Ablamlar hayattayken az çok karnım doyardı ama onlarda gidince iyice sefil bir hayatın içinde yok olmaya başladım. O battaniyenin altında kaç gün geçtim bilmiyorum ama gözlerimi açtığım da hastanedeydim ve başımda birileri vardı. Orada ki doktorlar bana bir kaç soru sormuştu ama ben kimseye cevap vermemiştim. Etraf da gözlerim annemi aradı ama anladım ki o bir daha gelmeycekti. Yoksa ben burada olmazdım. Hastane de kaç gün kaldım tahmin edemiyorum ama çıktıktan sonra polisler tarafından büyükçe bir binanın önüne getirildim. Beni arabadan indirip elimi tutan polis içeriye sürüklemeye başladı. Büyükçe iki kanatlı kapıyı çaldığında içimde tüneyen korkuyla beklemeye başladım, Açılan kapı ile karşıma Işıl ablamdan biraz daha büyük görünen biri çıktı. Beni incelemesi korkumu daha da arttırdı. İçeriden yüzüme çarpan bir sıcaklık vardı. O sıcaklıkta kıvrılıp uyumak istiyor ama beni inceleyen bir çift kahverengi gözden korkuyordum. Yanıma doğru gelip önümde diz çöken kadından bakışlarımı kaçırdım. Annemin eve getirdiği adamlar veya sokakta ki teyzeler ben onlara bakınca kızar hatta beni döverlerdi. Bel ki bu kadında bana ona baktığım için kızabilirdi. Dayak yememek için bakmamak en iyisiydi. Önümde diz çöken kadının elini kaldırmasını hissettiğim an refleks olarak bie kolumu yüzüme siper ederek geriye doğru kaçtım. Göstermiş olduğum ani reaksiyona hiç şaşırmayan kadının gözlerinde hüzün görmem beni şaşırttı. Sadece ablalarım bana böyle bakardı. " Merak etme sana zarar vermeyeceğim. Sen izin vermeden sana dokunmayacağım da. Artık burada kalacaksın ve seninle ben ve sabah tanışacağın ablalar ilgilenecek. Şimdi sana yatağını göstermek istiyorum istiyorum. Benimle gelir misin ?" dedi ve ayağa kalkıp elini bana uzattı. Beni zorlamıyor veya kızgın bakmıyordu. Tereddüt içinde elimi avucunun içine koyduğumda güven vermek istercesine tuttu elimi. Yüzünden gülümsemesi hiç silinmedi. " Bu gece sıkı bir uyku çek tatlım. Sabah olduğun da arkadaşlarınla tanışırsın. " dedi şen şakrak sesi ile. Korkum dağılmaya başlamış yerini büyük bir meraka bırakmıştı. " Kimse benimle arkadaş olmaz ki ?" dedim yanında yürümeye devam ederken. Sesimi ben bile zor duymuştum ama elimi tutan kadından cevap gecikmedi. " Neden tatlım?" o kadar yumuşak bir sesi vardı ki ister istemez güven veriyordu. " Ben fahişenin oğluymuşum. O yüzden benimle arkadaş olmazlar taş atıp gülerler " dediğimde adımları durdu. Bir an öylece önünde ki boşluğa baktı. Derin bir nefes alıp yönünü bana çevirdi. Giriş kapısında yaptığı gibi boyunu benimle aynı hizaya getirdi ve dolu dolu gözlerle bana baktı. Yine de gülümsüyor ve beni incitmekten imtina ediyor gibiydi. " Merak etme burada ki çocuklar geldiğin yerde ki çocuklar gibi değil. Biliyor musun ben de burada büyüdüm. Kimse beni dövmedi veya bana gülmedi. Burada seninle arkadaş olmak isteyecek bir sürü yaşıtın var. Seni koruyup kollayacak abiler ve ablalar da var. Şimdi uyu ve dinlen ben seni sabah uyandıracağım kahvaltı etmeden önce arkadaşlarınla seni tanıştıracağım. " dedi ve tekrar ayağa kalkarak yürümeye başladı. Bende susup onu takip etmeye başladım. Koridorun sonuna geldiğimizde bir kapıyı açtı ve içeri girdik. Gece lambası odayı aydınlatıyor bu yüzden içeri de rahatça yürünebiliyordu. Oda da alttı üstlü dört tane ranza vardı. Biri hariç hepsinde uyuyan çocuklar vardı. Boş olan ranzanın yanına geldiğimiz de beni kaldırıp üst ranzaya oturttu. Kısık sesle " Burası artık senin yatağın. Şimdi uyu bakalım dinlen." deyip beni yatağa yatırdı ve üzerimi sıkıca örttü. Çocuk aklımla mutlu olmuştum. Bedenim ısınacak karnım doyacak ve belli ki kimseden dayak yemeyecektim. Ben hiç umut denen duyguyu tatmamıştım. Fakat o gece umutla uyuduğumu hatırlıyorum. Ben hayatımda ilk defa umut ile yetimhaneye geldiğim gece tanıştım. Sabah saçlarımı okşayarak adımın seslenmesi ile Işıl ablam geldi sanarak açtım gözlerimi. Ama o değildi. Oysa ki bir tek ışıl ablam ve Ilgaz ablam okşardı benim saçlarımı. İsmim bir tek onun ağzından ilahi tadında dökülürdü. Yine de uzun zaman sonra böyle uyandırılmak gülümsetti. Ablamlara güldüğüm gibi güldüm. Acaba bana hep böyle iyi davranacak mıydı? Üzerimde daha önce giydiğimi hatırlamadığım yenilikte kıyafetlerle banyo edip temizlenmiş haldeydim. O gün ben bile yabancıydım kendime. Ayakkabılarım bile yeniydi ve büyük değillerdi. Aşağı kata indik ve kocaman kapısı olan bir odaya girdik. İçeride yemek masaları vardı ve karşı tarafta uzunca bir masanın üzerinde daha önce bırak yemeyi görmediğim bir sürü yiyecek vardı. Masaların hepsi dolmuş ve çocuklar yemeklerini önlerine almıştı. Biz içeri girdiğimiz de bütün gözler üzerimize çevrilmiş ve merakla bakıyorlardı. O kadar çok göz vardı ki üzerimde istemsiz korkarak adını henüz bilmediğim ablanın arkasına saklandım. Ama abla benim elimi bırakmadan yemekhanenin önüne yürüdü ve " Çocuklar aramıza yeni bir arkadaşımız katıldı. Adı sarp on yaşında dün akşam geldi. Sarpla iyi anlaşacağınızı umuyorum lütfen kendisine bilmediği konularda yardımcı olun. " deyip beni arkasından çıkararak yaşıt olduğum çocukların oturduğu masaya götürdü. Başımı yukarı kaldırmaya cesaret edemediğim için başım eğikti. Sanki birinin yüzüne bakmaya cüret etsem ya taşlanacaktım ya da kovalanacaktım. Abla önüme demir bir yemek tablası koydu ve bir şeye ihtiyacım olduğunda onu bulmamı tembihleyerek gitti. Önüme konulan tablada yok yoktu reçel ve bal bile vardı. Cesaretimi toplayarak ufak ufak yiyerek karnımı doyurmaya başladım. Ne de olsa bu yemeği onlar bana vermişti ben istememiştim. Haliyle utanmamı gerektirecek bir durum söz konusu değildi. Kahvaltı boyunca kimse benimle konuşmadı veya kötü bakışlar atmamı. Alay bile etmediler. Hatta fahişe oğlu diyen de yoktu. *********************** Yeni yeni edindiğim arkadaşlarım bile vardı artık. Burası garip bir yerdi. Kimse bize kızmıyor, bağırmıyor, dayak atmıyordu. Yetişkinler bizi mutlu etmek için çabalıyordu. Aradan geçen beş yıl içinde okula hiç gönderilmediğim için açıklarımı kapatmak için çok çalıştım. Arkadaşlarım ve yetimhanede ki büyük kaderdaşlarım da bana çok yardımcı oldular. Arayı çok çabuk kapattım. Hızlı öğreniyordum ama en çok da teknoloji de iyiydim sanırım. En çok bilgisayar başında olmaktan keyif alıyordum. Bu yüzden özel dersler bile veriliyordu. Bu yetimhane de kim neye yetenekli ise ona göre eğitiliyordu. Haliyle aklımda bazı sorular yer ediniyordu. Diğer yetimhaneler de aynı mıydı? Yoksa burada yetişen çocuklar ileri de kullanılmak için mi özenle yetiştiriliyordu? Musa, Emre, Kağan, Faruk da benim gibi yazılımcı olmanın hayallerini kuruyor ve bu konu da eğitiliyordu. Tabi bizimle birlikte çok yetim vardı eğitilen ama biz sıkı dosttuk. Musa ve Emre benimle yaşıttı. Kağan ve Faruk bizden üç yaş küçüktü. Haliyle onları küçük kardeşlerimiz gibi görüyor ve çoğu zaman şımartıyorduk. Yaşım büyüdükçe ailemin başına gelenleri anlamaya başladım. Gözlerimin önünde ablamlara yapılan zulmü, bana neden fahişenin oğlu dediklerini, ablalarımı mahallede neden sevmediklerini ( bir kişi hariç ) , eve gelen adamların ne için geldiğini anlamıştım. Her gece ağlasam da fayda etmezdi giden geri gelmiyordu. Ablamlar aslında babamız olduğunu ama öldükten sonra bu hale geldiğimizi anlatır dururdu. İşte şimdi baba faktörünün bir evde ne kadar değerli olduğunu idrak ediyorum. Ablamların dedikleri doğruydu. Babam hayatta olsa ben burada ablamlar ve annem toprakta olmazdı. Yine de aklıma yatmayan şeyler vardı. Işıl ablam bize bakabiliyor neredeyse annelik yapıyordu. Yani annem bizi ablama emanet edip çalışabilirdi. Neden namusuyla helaliyle para kazanmak varken fahişe olmayı seçti? On alltı yaşıma geldiğimde artık dayanamayıp ablamlarn gömülü olduğu annemin kendini astığı eve gitmek istedim. Normal de asla oraya gitmezdim ama yaşadıklarımızın gerçekliğini büyüdükçe algıladım. Ablamlar öldüğünde o piç onarı bahçeye üst üste aynı yere gömmüştü. Ve benim ablalarım kimsenin umurunda olmamıştı. Kimse bu kızlar nerede demedi. Hakkını yemiyim sadece bir komşumuz sormuştu ama onu da kovmaktan beter etmişti o piç. Hatta kızı ile tehdit etmişti. Haliyle kadıncağız geri adım atmak zorunda kalmıştı. Onun dışında belki de tüm mahelleli kurtulduğu için şükrettiler belki de. Arkadaşlarımla birbirimizin hayat hikayelerini biliyorduk. Ve onlara eve gitmek istediğimi söylediğimde benimle geleceklerini söylediler. Ne de olsa anca beraber kanca beraberdi. Arkadaşlıktan öte kardeş olmuştuk. Fakat küçükleri götürmek istemiyordum. Ama onlar bizden önce hazırlanmıştılar bile Mecburen onları da yanımızda götürmek zorunda kaldık. Önemli olan gece yetimhaneden kaçabilmekti. Güvenlik çok sıkıydı fakat büyüklerden kız arkadaşlarının telefon kayıtları karşılığında yöntemi öğrenmiştik ve kolayca kendimizi dışarı atabildik. Günah yuvası evimizin bulunduğu semti birde ara yollarını biliyordum. Gece vakti otobüs olmadığı için taksiye binmek zorundaydık ve harçlıklarımızı birleştirip bir taksiye bindik. Semte geldiğimiz de ücreti ödeyip taksiden indik. Biraz kaybolduktan sonra zorda olsa tanıdığım yollara çıkabildik. Evin önüne geldiğimiz de hala boş olduğunu gördüm. Kapısı ve pencereleri kırıktı. İçeri girdiğimiz de leş gibi bir koku karşıladı bizi. Belli ki burası artık berduşların uğrak noktası olmuştu. Her yerde bira ve rakı şişeleri vardı. Belli köşelerde cam kırıkları ve duvarlar da çizimler yazılar kaplanmıştı. Beni en çok şok eden de aileme ait eşyaların olduğu gibi durmasıydı. Ablalarımın kıyafetleri, battaniyelerimiz hatta annemin kendini astığı ip bile duruyordu. Bura da harcanan hayatlar kimsenin umrunda olmamıştı. Canice öldürülen ve gömülen ablalarımın intikamını alacağıma yetimhaneye getirildiğim ilk gece yemin etmiştim. O kişinin kim olduğu belliydi de kendini asan annemin hesabını kime soracaktım ? Mezarından çıkartıp diriltemezdim ya. " Abi buraya baksana bir. Bura da birşey var gibi sanki." Faruk'un çağırması ile geçmişimden kopup yanına gittim. Annemin gecesini müşterileriyle geçirdiği o kirli odadaydı. İçeri girdiğimde duvarda ki ufak delikten içeri telefon ışığı ile bakmaya çalışıyordu. Bu odaya ilk defa giriyordum. Ablamlar asla bu odaya adım atmazdı ve beni de girmemem için sıkı sıkı tembihlemişti. Ve ben her zaman ablamları dinlerdim haliyle merak edip de bu odaya göz ucuyla dahi bakmamıştım. " Kenara çekil ben bakayım bir " dememle Faruk telefonu elime verip kenara çekildi. Duvarın delik kısmında telefonun ışığıyla dahi bir şey görülmüyordu. Delik bir elin rahatlıkla sığabileceği kadar vardı. Bende korkmadan elimi deliğe daldırdım ve sert bir şeye temas ettim. Bu sert malzeme deftere benziyordu elime değen sayfalardan anladım. Elimle büküp delikten çıkardım. Defteri açtığım da bir kaç sayfadan sonra bunun annemin günlüğü olduğunu anladım. Ve o günlükten öğrendiklerim ile hayatım tamamen değişti. En öenmlisi ise annemin intikamını kimden alacağımı öğrendim. Yavuz Kanlı... Bu adamın azraili olacak onu cehennem ateşlerinde yakacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD