When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Ögeday kürkünü savurarak içeri girdi. İşçilikleri, toprağı ve insanların çalışkanlığını gördükçe hizmetçilerinin bir grup işe yaramaz olduğuna daha çok kanaat getirdi. Türklerden iyi köle olurdu. Ne yazık ki toprakları arasında ki mesafe onlara uzanmasını engelliyordu. Ayrıca inatçı ve gururlu olarak hatırladığı bu ırka kölelik yaptırmak çok zordu. Onlar köle olmaktansa ölmeyi tercih eden, Ögeday’a göre hafif kaçık bir ırktı. Onların köleler yerine para karşılığında, gönül rızasıyla çalıştırdıkları hizmetlileri vardı. Hatta birçoğu bu meslekten gurur duyuyor gibiydi. Ögeday pazarlarında onların kılığında gezerken edindiği bu bilgilerle eğlenmek yerine, onları acınası bulmuştu. Hiçbir soylu, soysuz bir fakirle aynı sofraya oturamazdı. Babasının sözlerini anımsadı. Türklerin güçlü ama aptal