4.BÖLÜM
LİLAN
Kendimi öldürürdüm de... O yaşlı bunağın beni alıp gitmesine izin vermezdim. Gencecik hayatım ellerimin arasından kayıp gidiyordu. Hepsi haysiyetsiz, Allah korkusu olmayan babamın yüzündendi. Tüm Mardin’de adımı çıkartan da kendisiydi. Tüm kötü planlarını ilmek ilmek işlemiş, ince ince dokuyarak hayatımı bambaşka bir yöne yönlendirmek için elinden geleni yapmıştı. Para hırsı gözünü öylesine bürümüştü ki, üç kuruş için kendisini bile parayla satabilecek kapasitede bir insandı.
Lakin takdiri ilahi denen bir gerçek vardı. Benim kaderim bambaşkaydı. Serdal Ağa ise bu kaderin nakışlarıydı. Bunu hissediyordum. Hayatım, farklı ve bambaşka olacaktı.
Serdal Ağa’nın ayakkabılarını öperken, bir kez daha zırıl zırıl ağlayarak yalvardım ona: "Ne olursun ağam, beni babama geri teslim etme! Kulun kölen olayım... Ölünceye kadar senin için çalışır, bu parayı öderim!"
"Ölene kadar hizmetçim olsan bu parayı ödeyemezsin. On milyon! Bir milyon değil!" dediğinde Serdal Ağa'nın sesi kükrer gibi çıkıyordu. Korkumdan zangır zangır titriyordum. Beni vermemesi için Allah'a dua etmekten başka çarem yoktu. Eğer ikna olmazsa tüm hayatımı kaydıracaklardı.
Yaşlı bir adamın süs eşyası gibi kullanıp atılmak istemiyordum. Ben süs eşyası değildim! İnsandım ben! Ruhum vardı, bedenim vardı. Ümitle sevilmeyi bekleyen ruhum vardı. Henüz gencecik on dokuz yaşında bir kızcağızdım… Hayallerim yaşımdan çoktu benim…
Babam olacak Çavreş Ağa, bendeki tüm güzel duyguların katiliydi.
Umutlarımın katiliydi.
Ve bedenimin katiliydi.
Gözlerimin içine hiddetle bakan Serdal Ağa’nın masmavi gözleriyle ürperdim. Öfkelendiğinde korkunç görünüyordu. Sanki yırtıcı bir kurta andırıyordu. Ellerimi zorlukla birbirine buluşturdum.
"Bundan sonra esirimsin Lilan Karakoç! Ben ne dersem o olacak! Gel gel! Git git! Bir sözümü ikiletmeyeceksin!" dediğinde gülümseyerek başımı aşağı yukarı tamam sallıyordum. Ağlamaktan göz pınarlarım kurumuştu.
"Ne istersen yaparım, yeter ki o domuza beni teslim etme!..." diyebildim titreyen dudaklarım arasında. Kuş gibi tir tir titriyordum.
Hala Serdal Ağa'nın ayakları dibindeydim, ayaklarını öperken hiddetli bir sesle azarladı. "Çekil!" dediğinde bir kez daha korkumdan iliklerime kadar titredim. Ellerimin tersiyle göz yaşlarımı temizlerken geriye doğru giderek halının üstünde öylece kala kaldım...
Sanırım Serdal Ağa beni babam denen meymenetsize ve Harun Ağa’ya teslim etmekten vazgeçmişti. On milyonluk bedelimi ödeyip, yaşlı Harun Ağa'dan da kurtaracaktı.
İçimden beni kurtardığı için öylesine dua ediyordum ki... Hızır gibi yetişti der ya insan oğlu. Serdal Ağa öyle yetişmişti işte...
Odada ki gömme dolabın içinden bir tane daha silahını çıkarttığında burnundan soluyordu. Serdal Ağa’nın hiddeti tüm konağı inletecek kadar heybetli görünüyordu. Kendi verilme durumu olmasa belki korkudan yanına bile yaklaşamazdı lakin el pençeydi. Hayatımı kurtarabilmek için yalvarmaktan başka çarem yoktu.
Yoksa dünya hayatında, görüp görebileceğim en büyük zindanı yaşayacaktım. Burnundan soluyarak sert adımları dış kapıya yöneldi, ardına bana dönerek parmağını havaya kaldırdı ve sert bir biçimde emirler verdi:
"Arkamdan kapıyı kilitle! Benim dışımda kimseye bu kapı açılmayacak! Pencereyi bile açmayacaksın!" dediğinde korkumdan başımı aşağı yukarı doğru sallamakla yetindim. Odanın penceresi avlunun içerisine açılıyordu ve zemin kattı.
Muhtemelen konaktakilerden korumak için böyle direktifler veriyordu. Yada belki de gerçekten onu esir edecekti. On milyon çok büyük paraydı. Artık Serdal Ağa ne istiyorsa onu yapacak, neyden hoşlanmıyorsa onu yapmayacaktım. Kölesi olmuştum.
"Karı da on milyonluk karı olsa! Neyine on milyon verdilerse bunun! Sapık adam, genç karı alıcam diye her şeyini satar haysiyetsiz herif!" dedi söylene söylene odadan çıkarken.
Peşinden giderek hızlıca dediklerini yaptım ve kapıyı sıkı sıkı kilitleyerek odanın ortasına doğru geriledim. Açık olan pencereden dışarıya bakarken perdenin arkasında kalarak gizlenmeye çalışıyordum. Zergül Hanım beni görürse yine saçımdan tuttuğu gibi konağın ortasına sürükleyebilirdi. Kadın oğluyla evlenmemin hırsını istediği gibi çıkartamamıştı. Serdal Ağa beni avlunun ortasında bıraksa ve anasına izin verse; şirret kadın kim bilir bana daha neler yapardı?