3.BÖLÜM
İLK KARŞILAŞMA
On İki Saat Önce...
SERDAL
Atın üzerinde, şehrin tüm sokaklarını ilmek ilmek geziyordum. Gün yeni aydınlanıyordu, henüz karanlık tamamen ortalıktan kalkmamış insanlar uyanmamıştı. Siyah atım, Kara'nın üzerinde ara caddeleri gezerek tek tek bitirdiğimde ortalıkta kimseler yoktu. Mardin halkı derin bir uykudaydı. Tepede restore edilen üç katlı, uçurum kenarında olan şaşaalı konağa bakışlarımı diktim. Her zaman ki gibi orada dinlenecek, gün doğuşunu izleyecektim.
Beş yıldır haftada bir kere mutlaka atımla birlikte şehri turlayarak o metruk konağın yanına giderdim. Geçen sene o haleyi kazanarak yıkık konağı satın aldım.
Fıstık fabrikadan arta kalan parayla ise yavaş yavaş konağı restore ettiriyordum. Bittiğinde halka açık otel olarak kullanılacaktı. Üç katlı otelin her katında on beşer büyük odalar vardı. Tadilatın bitmesine ise sadece bir ay kalmış, çatısı ve seyir alanı tasarlanıyordu.
Kara, tepeyi bir koşuşta çelik gibi tırmandı. Metruk inşaat halindeki konağın yanında durdu. Artık nerede durması gerektiğini öğrenecek kadar çok gelmişti. Attan inerek adımlarımı taş zeminin üzerinde ilerlettim. Mardin'in soğuk havasını ciğerlerime çekerken, güneşin doğumuna mavi gözlerimi keskin biçimde diktim. Güneş tamamen doğana kadar gözlerimi ayırmadım. Şehrin dinginliği zihnime iyi geliyordu.
Adımlarımı yuvarlak dizayn edilmiş taşların üzerinde ilerleterek inşaat halinde olan konağın içerisine yönlendirdim. Yapılan yeniliklere göz gezdirerek merdivenleri aheste hareketlerle tırmandım.
Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. Son olarak seyir alanı ve ortak teras olan dördüncü kata çıktım. Şehrin göz alıcı manzarası otelin ayakları altındaydı. Bu işletme çok ses getirecek, iyi paralar kazandıracaktı.
Başımı yana çevirmemle terasın kenar mermerinin tepesine çıkmış olan bir kız gördüm. Ağlamaktan göğüs kafesi inip kalkıyor, hıçkırıkları kulaklarıma kadar ulaşıyordu. Kaşlarımı çattım, gözlerimi ve gözlerimi genç kıza daha dikkatlice diktim.
İntihar edecek, metruk konağın uçurumundan aşağıya atmayacaktı. Daha açılmamış olan işletmem, intihar haberleriyle güme gidecek, kimse gelmek istemeyecekti.
"Ölecek burayı mı buldun?" dedim içimden kendi kendime... Kızın teki tüm otelcilik girişimimi başlamadan bitirecek, ocağıma incir ağacı dikecekti.
Sakince adımlarımı yanına ilerlettim. Uzun süre ağlamaktan bitap düşmüş olan kızı süzdüğümde haline acıdım. Çaresiz görünüyordu. Belli ki kendisini öldürecek kadar çaresiz hissediyordu.
"Dur, n’apıyorsun sen?" dedim sakin sesimi koruyarak.
Bir kuş gibi ürktüğünde olduğu yerde titreyerek zıpladı. Korkudan tir tir titriyordu.
"Kimsin sen? Git buradan!" dediğinde çenesi titredikçe dişlerine çarpıyordu. Söylediğini zor anlayabilmiştim. Uçuruma doğru bir adım attığında elimi havaya kaldırarak konağın mermer kenarlığına çıktım.
"Kızım manyak mısın sen? Dur! Kafayı mı yedin? Derdin ne senin?" dediğimde korkudan kalbim küt küt atıyordu. Gencecik kız gözümün önünde yitip gidecekti. Kim bilir ne sorunu vardı?
"Sakın atlama!”
"Sen işine gitsene ya! Rahat bırak beni, ölürken bari huzur içinde öleyim!" demesiyle sesi tüm dünyaya isyan eder gibi çıktı.
"Gel konuşalım, derdin neyse çare buluruz! Ölümden başka her şeyin çaresi var."
"Tüm Mardin sokaklarında adım orospuya çıktı! Hadi söylesene çaresini! Yolda yürüsem yaşlı adamlar bile sarkıyor! Yaşlı adamlar satın almak için kapımıza dayanıyor! Hayat mı bu? Bu hayatı daha fazla yaşamayacağım ben! Madem istediğim gibi yaşayamıyorum, bende istediğim gibi ölürüm!" dediğinde uçuruma bir adım daha yaklaştı.
Tam uçuruma doğru bir adım atacaktı ki, dengesini kaybettiğini anladığımda kolundan tutarak sertçe kendime çektim. Birlikte terasın yerine düştük. Zaten kuş kadar acı vardı, o da uçarak terasa düşü vermişti.
Hıçkırıklar içinde deli gibi ağlıyordu. "Gidecek yerim yok…” dedi yutkunarak. “Ne yapacağım ben? Eve dönersem babam olacak o şerefsiz beni öldürür! Eve dönemem! Mardin sokaklarında barınamam! Bıraksaydın ölseydim de kurtulsaydım!" dediğinde sinir krizi geçiriyor, bedeni zangır zangır titriyordu.
Kızcağız çok acınacak haldeydi.
"Kurtardın da iyi mi ettin? Sen bana daha kötü bir hayat biçtin!" dedi hıçkırıkları arasında.
"Tamam ağlama artık, bir çaresini buluruz." diyebildim sadece. Lakin aklımda hiçbir fikir yoktu. Sadece kızı sakinleştirmek için kurduğum cümlelerdi.
Kızın kim olduğunu anlamıştım, bu bir haftadır Mardin ahalisinin dilinden düşmeyen Çavreş Ağa'nın kızı Lalin olmalıydı.
Babası kızını genç bir sevdiğiyle el ele gördü diye söylenerek ortalığı yakmış, kızı sopalarla dövmüştü. Tüm aşiretler günlerdir bu rezaleti konuşuyordu. On dokuz yaşında bir kız için yaşadıkları çok ağırdı.
Uzun süre düşündüm, kıza umut tacirciliği yapmıştım ama ne yapacağım hakkında fikrim yoktu. Bu kızı babasına teslim etsem öldürürdü. Sokaklara bıraksam tecavüze uğradı, buraya sığınmasına izin versem tekrar kendini aşağı atmak istemeyeceğini nereden bilebilirdim?
"Kalk!" dedim bir anda emir vererek. "Konağa gidiyoruz!"
"Ne?" dedi kız afallamış biçimde. "Beni orada yaşatırlar mı sanıyorsun? Babam başkasının konağına sığındığımı duyarsa cayır cayır yakarak gebertir beni!"
"Nikahın olmazsa öyle, senin nikahın olacak."
"Sen ne saçmalıyorsun? Alay mı ediyorsun benimle,"
"Hayır Lilan Karakoç, Serdal Badilli'yle evleniyorsun," dediğimde gözleri fal taşı gibi büyüdü. Kolundan tutarak onu terasın ortasında çekiştirdim. Aşağıya kadar merdivenlerden zorla indirdim.
Atım Kara'nın önüne geldiğimde "Bin!" Diye emir verdim. Sesimin sertliğiyle beni ikiletmedi. Zavallının başka şansı yoktu ki sözümü ikiletmedi.
Ata bindiğinde bende oturarak arkasına bindim. Kara’nın hareket etmesiyle süratle ilerliyor konağa doğru yol alıyordu. Az sonra Badilli aşiretinde yer yerinden oynayacak taş üstünde taş kalmayacaktı. Anam Zergül, namusuna leke gelen bir kızım gelinim diye kabul etmemek için konağın her yerini ateşe verecekti. Bende onun yakarışlarını zevkle izleyecektim.