5.Bölüm "Peşkeş Çekmişsin!"

1164 Words
5.BÖLÜM "Peşkeş Çekmişsin!" SERDAL Silahımı belime takıp söylene söylene konaktan ayrılırken sinirim tepemdeydi. Sümsük kız bana haddinden fazla pahalıya patlamıştı. Tüm Mardin’in diline düşecekleri de yanına cabasıydı. Artık annesinin çenesini de saatlerce çekecekti. Yine de tüm olanlar, onu kızdırmama değerdi. Yavaş yavaş kahrından gün geçtikçe sürünsün istiyordum. Üzüntüsünden ilmek ilmek dökülsün istiyordum. Gözlerimin önünde eriyip gitmesini istiyordum. Kimse annesine karşı böle duygular beslemezdi lakin Zergül Ana kimsenin annesine benzeyecek şefkatte bir ana değildi. Yıllar içinde canımı çok yakmış, beni hayata bile küstürmüştü. Tüm umutlarını hayallerini çaldığı gibi, o da anasının tüm hayallerini ve umutlarını çalacaktım. Anamın düşlerinin yerini keşkelerle doldurtacaktım. Ona bir gün olsun gün yüzü göstermemeye ant içmiştim. Tüm yaptıklarının bedelini ona ödetecektim. Büyük param gidecekti. Ama gencecik kızı altmış yaşındaki yaşlı adama vermelerine göz yumamazdım. Bu kız durumu kaldırabilecek gibi görünmüyordu. İlk fırsatta kendisini bir uçurumun kenarından aşağıya atıp intihar ederdi. Tıpkı bugün yapmaya teşebbüs ettiği gibi… Göz göre göre onun vebaliyle yaşayamazdım. Ne kadar anama karşı intikam sularında yüzsem de, içimdeki insanlık ölmemişti. "Ben sizin adamlığınıza tüküreyim. Sapık herifler!" dedim söylenerek yan konağa yürürken. Öfkemden yeri tepercesine yürüyen ayaklarım; hırsla Arnavut taşlarının üzerinde ilerlerken daha da süratleniyordu. Lilan’ı aşirete kabul ettirememişken, başıma gelenler için kendime içten içe sövdüm. Yan konağın dış kapısından içeri girmek için kulpu aşağı indirdim. Avluya ulaştığımda konağın kapısından içeri hiddetle girdiğim. Çavreş Ağa, abisi ve kardeşi yuvarlak ahşap masanın etrafında oturmuş karar konseyi için beni bekliyorlardı. Lanet adamın yüzüne tükürmek istiyordum. Kim bilir ne haltlar yemişti de, kızını on milyona satmıştı sapık adam… Lilan’ın abisi de beş para etmez adamın tekiydi. Başına gelecek tüm kötülüklere layıktı. Tiksinti duyan yüz ifademi sırayla hepsinin üzerinde tek tek gezdirdim. Öfkeden boynumdan yukarıya çıkan ağrıyı bastırmak istercesine soluklar aldım. Burun deliklerim büyüdükçe nefes alışım sanki hararetleniyordu. Lakin sakin kalmak mümkün değildi. Böylesine deyyusların karşısında boynumu eğmeyecek, şanlı aşiretime laf getirtmeyecektim. Bu pezevenkler kim oluyordu da bana ve aşiretime meydan okuyordu? Onların içinden geçer, sonra gebertir ve parçalara ayırıp Mardin’ın farklı noktalarına gömerdim! Çavreş Ağa’nın önündeki masaya ilerledim sertçe belimden çıkardığım silahı koydum. “Söyle Harun Ağa’ya, geleceği varsa göreceği de var! Hodri meydan! Gelsin parasını benden adam gibi alsın! Yoksa onun da, sapık soyunun da; kök diplerini kuruturum! Lilan benim karım! Kimse onu alamaz! Almayı deneyeni, almayı planlayanı ve düşüncesinden bile geçireni andım olsun ki; kurşuna tek tek dizer, tüm soyu bitene kadar sıkarım! Mardin’in mezarlığından da bu iş için koca bir alan kapattırır; mezar taşlarının üzerine tek tek itler yazdırırım!” dediğimde hiddetimden sesim zangır zangır titriyordu. Konağın büyük odasında sesim kudretle yankılanıyordu. Lilan’ın abisi olacak şerefsiz sözlerim karşısında ezildikçe ezildi. Korkudan omuzlarını aşağoya düşürmüştü. Yanında adamlıktan nasibini alamamış Çavreş Ağa denen babasına olan güveni tamamen gitmiş görünüyordu. Gözlerime bakınca benim nasıl bir psikopat olacağımı anlamıştı. Çavreş Ağa’nın ise dili tutuldu. Uzun yıllar Badilli aşiretini tanırlardı lakin ben her zaman görünmeyen ve ortalarda olmayandım. Yüz ifadelerine baktıkça, Mardin’in en psikopatına çattık bakışını atıyorlardı. “Sakin olasın kardeş.. Halledicez,” dedi Awir Ağa durumu sakin tutmayı denerken. Erkek kardeşim ortalığı yumuşatmaya çalıştı. Lakin şerefsizlerle aynı masaya oturup karım hakkında pazarlık yapmayacaktım. Lilan’ı bu itlerin eline bırakmamak artık bir şeref meselesiydi. Gerekirse aşiretler arası kan dökülürdü yine de onu bırakmazdı. “Son sözüm bu! Karşı çıkacak varsa; yanıma varmadan önce belindeki silahını alsın kendi kafasına sıksın!” dediğimde Çavreş Ağa kaşlarını çattı. Kendisini korkutup pıstıracağını düşünürken konu nerelere varmıştı. “Anlaşmayı bozan sensin, ortalığın amına koyan da sensin! Kendine gel Serdal Ağa! Buraya adam gibi konuşmak, uzlaşmak için geldik!” “Def ol git! Sen, kızını sattığın köpeklerle uzlaş.” “Satmak-matmak asabımı bozma!” dediğinde hiddetle ayağa kalkmıştı Çavreş Ağa. Namussuzluğu yaparken sorun yoktu, yüzüne konuşunca sıkıntı olmuştu. “Biz kızımızı verdik,” dedi yumuşatmaya çalışarak. “On milyona; gencecik kızını yaşlı moruğa peşkeş çekmişsin! Senin gibi herifin asabı bozulsa ne olur? Sen kimsin ki? Cürmün kadar yer yakarsın! Senin gücün çelimsiz kızına yeter!” dediğinde Çavreş’in erkek kardeşi elini hiddetle masaya vurarak ayağa kalktı. “Yeter Serdal Ağa! Sen aile işlerine karışma! Yorum yapmak sana düşmez! Buraya konuşmak için geldik! Bu biçimde devam edersen kan dökülecek!” “Harun Ağa gelir, parasını alır! Bu konu da burada biter!” dememle masanın üzerine bıraktığım silahı belime geri taktım. Öfkeli olan mavi gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. Tiksinir gibi hepsini tek tek süzdüm ve konağın kapısından dışarı çıkarken söyleyeceklerini dinlemeye bile tenezzül etmedim. O deyyuslarla anlaşma masasına oturmayacak kadar şerefli bir insandım. Sert şekilde avlunun dış kapısını çekerek kapattığımda, sokakta sesi yankılanarak geceye karıştı. Erkek kardeşim arkada kalarak durumu yumuşatmaya çalışıyordu. Umurumda değildi. Şaşaalı büyük konağımızın kapısını sertçe tıklattığımda, büyük abimin hanımı Sorgül Yengem kapıyı açmıştı. İçeri girmem için geri çekildiğinde bakışları tedirgindi. Bu cin karı bile, avlunun ortasında dönen kavgalardan tırsması bir ilkti. Her yeri birbirine katan, şeytana pabucunu ters giydirecek cinsten bir kadındı. Onun yüzünden bu avluda ne kavgalar edilmiş, ne yalanlar ortaya çıkmış ve ne sahtekarlıklar yapılmıştı. Tam anam Zergül Hanım’a layık bir gelindi. Onun izinden, yolundan gidiyordu. Herkes Serdal Ağa’nın şiddetiyle yeni tanışıyordu. Tüm konaktakilere tek tek çektirecektim. Lilan’ı kullanarak onlara bu büyük konağın içini zehir edecektim. Yattıkları yataktan hoplatmaya ant içmiştim. Avlunun dip tarafında bulunan bana ait odaya ilerlerken kimsenin çıtı çıkmadı. Sadece annem uzaktan laf edebildi. “Oğul! Şu şırfıntı için yaptıklarına değer mi? Var teslim et bu kızı! Badilli aşiretinin kökünü kazımaya ant mı içtin?” demesiyle hiddetle ona döndüm. “Badilli aşiretinin şuan ki başı benim! Ben ne dersem o olacak! Benim dediğimden çıkılmayacak! Lilan’a yan gözle bile bakanın gözünü oyar! Eline veririm!” demesiyle Zergül Anam bir adım geriye doğru korkuyla gitti. Yıllarca içime içime kustuğum öfkelerimle yüzleşmek ona zor geliyordu. Adımlarımı odamın kapısına ilerlettim. Sert biçimde vurdum. “Aç kapıyı!” dediğimde sesimi çok sert tutmamaya çalıştım. Eğer anam Lilan’a olan öfkemi duyarsa, bunu durumdan cesaret alarak istediğini yapabilirdi. Ne kadar kararlı olduğumu görmesini istiyordum… Lilan’ı ya kabulleneceklerdi, yada kabulleneceklerdi. Onlar için başka çare yoktu. Lilan kapıyı korkak biçimde açtı. Elleri zangır zangır titriyordu. Üflese bir tüy gibi yere çakılacak vaziyetteydi. Küçücük bir kuş gibi korkudan titremesi daha da arttı. Babasına götürme ihtimalini göz önünde tutarak nefesini tutuyordu. İçeri geçerken Lilan’a sert biçimce emir verdim. “Kapat kapıyı!” dediğimde. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Babasına onu vermeyeceğimi anladığı için rahatça soluklanmıştı. Zorlukla tebessüm etmeye çalıştığında anlık sürmedi. Çünkü korkusu henüz geçmemişti. “Beni babama vermeyeceksin değil mi? Lütfen vermeyeceğini söyle…” “Kim karısını kızın babasına verir? Nerde görülmüş!” dediğimde varla yok arası tebessüm eder gibi oldu lakin. Titremesini durduramıyordu. Korkusu iliklerine kadar işlemişti. “Harun Ağa ne olacak?” demesiyle öfkemden yerimde duramadım. Lilan’ın üzerine doğru yürürken, onun da korkak adımları geriye doğru sendeledi. Gözlerinde saniyeler geçtikçe parlayan korku artıyordu. “Sen böyle bir mevzuyu nasıl anlatmazsın? Babanın sana on milyon biçtiğini nasıl söylemezsin!” “Bilmiyordum, vallahi de billahi de bilmiyordum!” dediğinde korkudan ağlamaya başladı. Duvara sıkıştırınca gözlerini sımsıkı yumdu başını hafifçe yana doğru çevirdi. Soluk alıp vermeleri içli içliydi. Bu kadar bağırmaya verdiği tepkiler normal değildi. Kim bilir bu Çavreş Ağa denilen adam bu kıza neler yapmıştı da… Küçücük tartışmada bile duvara siniyor ve oradan medet umuyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD