Bölüm 21 Nerdeyim ben?

2576 Words
Biri beni sarsıyordu. Ağırlaşmış göz kapaklarımı yavaşça araladığımda onu gördüm. "kendine gel Defnee!" diye bağırdı. Olduğum yerde hızla doğrulurken başımın yanının çok acıdığını hissettim. İster istemez elim başıma gitti ve aynı anda çıplak olduğumu gördüm. Dönüp ona baktığımda gözlerinden kısa bir an pişmanlıkla dolu bir karartı geçtiğini gördüm. Önceden de böyle beni döver, sonra pişman olur avutmaya çalışırdı ama bu defa o pişmanlığı göz açıp kapayana kadar geçti, gitti. "Allah senin belanı versin be! daha fazlasınıda yapacağım sana! bu neki?" diye bağırdı tüm öfkesiyle. "giyin üstünü!" diye yine bağırarak emretti hemen ardından. Eğildim, aracın zemininde duran kıyafetlerimi alıp, bir robot gibi giyinmeye başladım. Gariptir ki hiçbir şey hissetmiyordum, taki aklıma Bora düşene kadar. Özlemiştim onu. Ağlamaya başladım. Kalbimin içini yakan bir acı geçen her dakika artmaya başladı. Artık bu manyağın elindeydim ve bir daha ne Bora'yı, nede babayı göremeyeceğimi düşündükçe daha çok ağlamaya başladım. "sus lan!" diye bağırırken, elinin tersiyle bir tokat daha attı ağzıma. Kendimi korumaya fırsat bile bulamadım. Dudağımın kenarı patladı yine. Sustum. Elimi dudağıma bastırırken, aniden koluma yapışıp beni kendine çekti. Karşı koymaya korktum. Sarıldı bana Allah'ın belası herif. Tuttu başımdan öptü beni. Bu yaptığıyla yine baba geldi aklıma. O da başımdan öpmüştü beni.. ve ben nasıl mutlu olmuştum, aynı andada ağlamaya başlamıştım. "bak kızım, vazgeçelim yapmayalım şu senin planı.. içim hiç rahat değil, gel vazgeç... bizim planı devreye sokalım, hiç olmazsa o herifle yalnız kalmamış olursun," demişti ve bende, "onun ruhunu biliyorum baba... beni alırken, sırf canımı yakmak için gözümün önünde öldürür Sofia anayı, Totori'yi.. biliyorum, yapar bunu!" demiştim. Beni ikna edemeyeceğini anlayınca çaresiz kabul etmişti ve tutup bu kez bana sarılmıştı. "Allah'a emanet ol kızım!" demiş ve başımdan öpmüştü beni. Öğrenmiştir, delirmiştir şimdi. Acaba Boraz'ya söylediler mi? Çok kızacak bana ama başka çarem yoktu ki... affet beni be benim deli aşkım affet... * * * BİR SAAT SONRA... Evdeki sessizlik dikkatimi çekti. Normalde mutfaktan Hayriye ananın ve benim manyağın seslerinin gelmesi gerekiyordu. Babanın, sobayı yakarken küfürü basması lazımdı. Çocukların hiçbirinin de gelip 'abi var mı bir ihtiyacın, isteğin?' diye sormaları da yok. Doğruldum yerimde ve içime bir korku düştü. Gözlerim kapıdaydı ve Defne'nin odaya gelmesini beklemeye başladım. Ama yok, kimsenin gelip gittiği yok. Ruhumun daraldığını hissediyorum. Dayanamadım, kalktım yatağımdan. Pijamalarımı düzelttim. Birkaç adım attım ki, kapıda Hayriye ana belirdi. Normalde hemen tebessüm ederdi, "kalktın mı koca oğlan?" diye takılırdı bana ama bu kez sanki biraz üzgün gibi, yok biraz değil çok üzgün göründü gözüme. Ağlamış mı o ya? Hayır olsun inşallah! "günaydın ana, nasılsın?" diye sorduğumda aslında ruhum sanki bedenime sığmaz olmuştu. "iyi diyelim, iyi olalım evlat," dedi ama gözlerini de kaçırdı aynı anda benden. Bu hali beni iyice korkutmaya başladı. Kesin bir şey olmuş! Yine de sormaya korktum. "evdekiler napıyor?" diye asıl soracağım sorunun etrafından döndüm. "baba çıktı biraz, dolaşmak istedi," diyince hem korkum, hem de şüphelerim arttı. "deli kız nasıl, uyuyor mu hala yoksa, yazık dün baya kötülemişti?" diyince ben, "gel otur şöyle sen," dediğinde anladım ya, kesin kötü bir şey olmuştu. Artık hiç şüphem kalmadı ve kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Öyle çok çarpıyordu ki bir an sonra duracak sandım. İtiraz edemedim. Kolumdan tuttu beni, yatağıma götürdü ve oturttu. Yüzüme baktı önce, sonra eli üstündeki ince yeleğinin cebine gitti ve ordan bir kağıt çıkartıp, diğer eliyle tuttuğu elimin içine bıraktı. Gözlerime baktığında, bir damla gözyaşının yanağından süzüldüğünü gördüm. "elçiye zeval olmaz oğlum," dedi ve yanımdan kalktı. Beni olduğum yerde yalnız bırakıp çıkıp gitti odamdan. Onun ardından kapıya takılıp kalan gözlerim, bir an sonra avucumdaki beyaz kağıdı buldu. İçimden bir ses açıp okuma desede, tutamadım kendimi. Ellerimin titremesine engel olamıyordum. Açtım kağıdı. Bu bir mektuptu. Hiç istemesemde okumaya başladım. Benim deli aşkım... eğer şu an sen bu satırları okuyorsan, ben yokum, dönemedim demektir. Biliyorum, sana söz vermiştim... bir şey yapmayacaktım ama dayanamadım, tutamadım sana verdiğim o sözü be aşkım. Hayatımda ilk kez birileri beni sorgusuz sualsiz sevmişti, sahiplenmişti, hem evlerini, hemde gönül kapılarını ardına kadar bana açmıştı ve ben ilk kez şu götü boklu dünyada yalnız olmadığımı hissetmiştim. Güvende hissetmek öyle güzeldi ki ve bana bu duyguları Sofia ana ve Totorim yaşattı karam. Ben şimdi onların hayatı tehlikedeyken, hemde benim yüzümden tehlikedeyken öyle elim kolum bağlı oturamazdım ki. Anla beni nolur.. kimsenin hayatını riske atamazdım, hele onlarınkini hiç atamazdım. Kızma, küsme bana... istediğin kadar küfür edebilirsin ama delim benim. Seni çok seviyorum.. hoş beni deli etmeyi çok iyi beceriyorsun ama olsun. Aşkım, sana veda etmek istemiyorum ama sonumun ne olacağını bilmiyorum... eğer olurda kurtulabilirsem söz ne yapıp edip sana döneceğim, eğer sende hala beni seviyorsan, beni istiyorsan kaldığımız yerden devam ederiz, ama yok dönemezsem de şunu bilki, bu kalbe giren tek erkek sensin. Artık bir başkası giremez şu kalbe.. kendine dikkat et. Tamam biliyorum, şimdi içinden aptal diye bağırıyorsun bana. Demiyorum bir şey... sadece seni sevdiğimi bil.. düşme peşime sakın.. Allah'a emanet ol deli sevgilim.. pislik herif çok sevdim seni, unutma bunu. Gitmişti ya gitmişti gerçekten... evet o satırları okurken hep aptal diye feryat ettim içimden. Deli oldum ya. Uzun süredir ilk kez ağlıyorum. Beni öyle bir şeyin içine atıp bırakıp gitti ki, ne yapacağımı bilemez haldeyim. Lanet olası başım dönmeye başladı. Kalbim artık korkuyla değil, acıyla deli gibi çarpıyor. Göğüs kafesimi parçalayıp çıkmak istiyor sanki. Gittiğine inanmak istemiyorum ya istemiyorum. Gözyaşlarım tek tek hala elimde tuttuğum mektuba düşmeye başladı. "Boram," dediğini duyduğumda babamın, başımı kaldırıp ona baktım. Bulanık görüyorum onu. "baba nasıl bıraktın onu?" diye sorduğuma inanamadım. Ben soramazdım ki böyle bir şeyi babama. Odamın kapısında dikiliyordu... ağır adımlarıyla yaklaştı, geldi yanıma oturdu. Ensemden yakaladı beni. Alnını şakağıma dayadı. "bilmiyor musun sevdiğinin inadını be çocuk!" dediğinde gözlerimi sımsıkı kapadım. Utandım deli gibi. Beni bırakırken, her zaman bana güç veren, destek olan o güçlü parmaklarıyla omuzumu sıktı. "utanma, sevmekten, sevdiğinin bilinmesinden utanma evlat! bizde biliriz sevdayı, sevmenin güzelliğini, acısını! ağaç kovuğundan çıkmadık bizde, bulacağız onu,geri getireceğiz. Sen sadece sabırlı ol, sabırlı ol ki birde seni düşünmeyeyim evlat!" dedi. Hiçbir şey diyemedim ama sanki onun Defne'yi sevdiğimi bilmesi ve bunu desteklemesi içimi biraz olsun rahatlattı. Kızmamıştı bana, emanetime nasıl yan gözle bakarsın dememişti bana. Sadece bu konuda rahatladım ama yine yüreğim yangın yeri ve beni ateşe atıp giden sevdiğimi bir daha görebilecek miyim, işte bunu hiç bilmiyorum. Ah sen ne yaptın deli kız? * * * Boramı teselli etmeye çalıştım, artık onu da ne kadar başardım bilmiyorum. Sebep her ne olursa olsun, terk edilmenin, yarım bırakılmanın acısını iyi bilirim ben.. evet bende yarım kaldım yıllar önce ve bu duygudan hiç kurtulamadım. Onca uğraşa, aramaya rağmen bulamadım ruhumun asıl sahibini ama aynı şeyin bu çocuklara olmasına izin vermeyeceğim, aynı filmi iki ikere izlemeyeceğim. Gerekirse ömrümün sonuna, vereceğim o son nefese kadar deli kızımı, Defne'mi arayacağım. Ben bu duyguların, düşüncelerin o sarsıcı etkisinin altındayken telefonum çaldı. Arayan Rüstem'di. Yüreğim ağzıma geldi bir anda. Açmadım, açamadım hemen telefonu. Boramın yanından kalkınca, hala elindeki o mektuba donmuş gözlerle bakan çocuk, bana hiç tepki vermedi. Bilirim o duyguyu... zaman durdu şimdi onun için. Fark etmedi bile onu odasında yalnız bırakıp çıktığımı. Rüstem ısrarla çaldırmaya devam ediyordu. Bahçeye çıktığım an açtım telefonu. "buldunuz mu Rüstem?" diye sordum hemen... duyduklarım karşısında sevineyim mi, üzüleyim mi bilemedim. * * * YARIM SAAT ÖNCESİ... "Oğlum ne yaptınız, düştünüz mü peşine, bulabildiniz mi aracı?" diye sorduğumda Rıfat, "komserim peşlerindeyim, biraz zor oldu ama yakaladık, iki araç geriden takip ediyor yeni arkadaş. Bende özel araca geçtim, takipteyim," dediğinde derin bir nefes aldım. Rıfat, Defne'yi İzmir'e götüren taksi şöförü rolündeki gizli polisimizdi. Defne'yi babanın anlattığı kadarıyla çözmüştüm. İnatçı, dik, kendi bildiğini okuyan ve söz konusu o çok sevdiği iki ihtiyar olunca gözünün hiçbir şeyi görmeyecek kadar kara olabileceğini ve ona verdiğimiz o telefondan kurtulacağını tahmin etmiştim. Yanıltmadı da beni. Bu yüzden ne Nejat'a, ne Defne'ye bu gizli planımdan söz etmedim. Benim işim bu... hep oyun içinde oyun! her şeyi en ince detayına kadar düşünmem lazım... geçmişte ne olaylar, ne takipler yaptık, yaptırdık... aklıma ne zaman Birce düşse içim yanar, onu bir noktaya kadar korumuştuk ama ya sonrası... hatırlsmak bile istemiyorum. Yine aynı şeyi yaşamak istemedim. Onu Bursa'da bıraktığımız yerde önceden sağda solda konuşlanan birkaç gizli polisimiz vardı. Her adımını takip ettiler. Onu oraya bırakana kadar Ünal piçinin telefonunu bize de vermesi için ne yalvardık ama söz dinlemedi aksi kız. En azından herifin numarası elimizde olsa takip etmesi daha kolay olurdu. Ama bize sürekli, "eğer size o telefonu verirsem, o bunu anlar. Onun telefonununda ne uygulamalar var, dinlendiğini hemen çakar ve anında benim canlarımı öldürür," dedi vermedi numarayı deli kız. Adamında o numarayı hala kullanıyor olması onun hakkında bize daha çok fikir verdi. Belli ki kendisine çok güvenen biri. Gerçi yaptıklatına bakıp, bir türlü yakalanamıyor olması da bu garip kendine güvenme hakkında onu haklı kılıyor. Bu kızı da artık nasıl etkilemişse, ne dediysem söz dinletemedim. Edepsiz birde bizi tehdit etti. "Eğer müdahale edecek olursanız, kendimi öldürürüm, en azından Sofia anamı, Totorimi öldürdüğünü görmem," dedi bize. Bu durum karşısında bende böyle bir plan yapmak zorunda kaldım. Hoş bu planda da yine kızı kaptırdık ama en azından onu bulduğumuzu, peşinde olduğumuzu bilmek biraz olsun içimizi rahatlattı. Üstelik bu defa üç rehinimiz var. Düşünmek, kurtarmak zorunda olduğumuz üç hayat var ve tabii ki sonrasında kimbilir niceleri. Ah Allahım utandırma bizi... başka felaketlerle karşılaşmadan üçünüde kurtarmayı nasip et bize. * * * Rıfat... İzmir'den çıktıktan sonra herifler, Muğla yoluna saptılar. Başta nereye gideceklerini bilemiyor olmak insanı delirtiyordu ama en azından onu takip etme şansını yakalamıştık. O kız, izmir'de araca el kaldırdığı anda derin bir nefes aldım. Taksiden inen yolcu görünümlü biri kadın diğeri erkek, iki arkadaşımda aslında polisti ve araçtan inecekleri sırada gözüm dikiz aynasında, adının Defne olduğunu bildiğim o kızdaydı. Talat, "abi yemi yuttu, sana işaret ediyor ve yaklaşıyor... Allah utandırmasın," dedi. Kalbim deli gibi çarpıyordu o anda. "amin koçum, Allah yardımcımız olsun," dediğimde bana gülümsedi ama onlarında benim gibi tedirgin olduğunun farkındaydım. Özellikle Kemal komiserin, "o kıza bir şey olursa hepinizin defterini dürerim, her hareketine, her yaptığına dikkat edeceksiniz ve beni her şeyden haberdar edin," dediğinde, bu kızın onun için başka bir önemi olduğunu anlamıştım. Taksiye bineceği sırada asfalttan gelen o sesle telefonu yere attığını anladım. Zaten taksiden inen Talat ve Burcu, hemen ordan ayrılmamışlar, Defne'nin telefonu yere attığını görmüşler ve anında bana mesaj geçmişlerdi. Talat, "abi kuş serbest kaldı," diye yazdığı anda anlamıştım. Araca bindikten sonra bana İzmir'e gitme konusunda açıklama yapmasıyla, bizden hiç huylanmadığını anladığımda biraz olsun rahatladım ama sonrasında telefonumu istemesiyle, kalbim anında uçuşa geçti. Hiç olmazsa böylelikle telefonu tespit etme şansımız olacaktı. O adamla konuşurken, diğer telefonumla hemen bizimkilere bilgi geçtim ve bu defa benim telefonu anında takibe aldılar ve konuşulan hattı belirlediler. İzmir'e vardığımızda adamın beklediği yeri çoktan tespit etmiştik ve kızı araçtan indirdiğimde, herifin korumalarından biri gelip ücreti fazlasıyla ödedi, kızın arka kapıdan inmesi için kapıyı açtığı anda nefesimi tuttum ve Defne, araçtan indiği anda uzadım. Ben araçtan kurtulmak için yola çıktığımda, İzmir plakalı yine başka bir polisin kullandığı araç onları takibe aldı, banada konum attı. Girdiğim benzinlikte taksiyi bir yere parkettim. Bagajdaki sırt çantamı aldığım gibi tuvalete girdim ve üstümdeki kıyafetlerden kurtuldum. Peruğu, takma sakalı, bıyığı çıkardım. Başıma şapka taktım ve içine çıkardıklarımı tıktığım sırt çantamla tuvaletten, ardındanda benzinliğin marketinden çıktım. Diğer özel araçların yanında beni park halinde bekleyen başka bir araca bindim ve telefonuma atılan konumu açtım. Bizimkileri yakalayıp, arada bir araya bir iki aracın girmesine müsade edip, takibe başladım. Allah'tan adam hem kızla hemde benimle telefonda onun yerini tespit etmemizi sağlayacak kadar konuşunca, onu bulmamız kolay oldu. Hat hala açık ve düzenli sinyal aldığımızı bilmek biraz daha rahatlamamızı sağladı, sağladı da kızın ne halde olduğunu hiç bilmiyorum ama o herif eğer anlatıldığı gibiyse kızı çoktan hırpalamaya başlamıştır. Zaten kızdan gelen o sinyal, araca girdikten biraz sonra kesilmiş. Kemal komiserimde arayıp hemen haber vermişti. Offf Allahım şu kıza ve diğerlerine bir şey olmadan bu operasyondan alnımızın akıyla çıkmayı nasip eyle. * * * SAATLER SONRA... Beni getirdiği o kocaman eve girer girmez, kolumdan tuttuğu gibi yukarı kattaki odalardan birine adeta koşarcasına çıkardı beni. Zaten saatlerdir zembereği boşalmış bir saat gibi o çenesiyle hiç durmadan söylendi, bağırdı, arada bir yine öfkesine hakim olamayıp artık nereme denk gelirse bastı tokadını, geçirdi yumruğunu. Şimdiden bedenimde her bir nokta ağrımaya başladı. Yüzümün haritasıda kesin değişmiştir ve daha bunlar neymiş ki! Kaç kez söyledi bunu bana ve ben şu an karşımda delirmiş gibi dolanıp duran bu manyağa bakarken korkudan ölmek üzereyim. Bu öyle bir korku ki Aklımın her bir odasına sızdı, beni düşünemez hale getirdi, hiçbir şey düşünemiyorum ya! Garip bir karanlık sarıyor sanki etrafımı ve o karanlıkta boğulmaya başladığımı hissediyorum. Onunla bu bomboş odada yalnız kaldığıma inanamıyorum. Bir anda dönüp bana baktı ve hemen ardından hızlanan adımlarıyla geldi, tam önümde durdu. Ah Allahım! Bütün bedenimi bir titreme aldı. Hissettiğim tek duygu korku ve İçimden küçüklüğümde öğrendiğim ne kadar dua varsa okumaya çalışıyorum ama beceremiyorum ki. Korkudan hepsi birbirine karıştı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan o güçlü parmaklarıyla beni boğazımdan yakaladı bir anda ve sıkmaya başladı. Başımı duvara sertçe bastırırken, ben can havliyle elini yakalamaya çalıştım ama, biliyorum ki boş bir çaba benimkisi. Öyle güçlü sıkıyor ki boğazımı, nefesim kesilmek üzere artık ve yaşaran gözlerimin önünde Boram var. Anladım ya anladım artık. Beni gerçekten öldürmenin niyetine girmiş. Bas bas bağırıyor ama ben ne onu duyabiliyorum nede anlayabiliyorum. Gücüm tükendi ve onun o kaslı koluna yapışmaya çalışan ellerim iki yanıma düştü... kulaklarımdaki uğultudan hiç duyamadım onu.. ve bir anda savurdu, fırlattı beni. Yere yapıştım ve deli gibi öksürmeye başladım. "niye bırakıp gittin lan beni, niyee? sana demiştim lan sana demiştim. Senin hayatın artık benim demiştim, nereye gidersen git seni bulurum sonrada bir ormana gömerim demiştim lan sana! Senin Allah belanı versin!" diye bas bas bağırmaya başladığında sanki çok uzaklardan duyuyordum onu. Önüne geçemediği Öfkesiyle bildiğim kudurmuş halde. Nefes alabildiğim için şükrederken, beni buna pişman etti. Ard arda karın boşluğuma attığı tekmelerle nefes alamaz hale geldim. Allahım dayanılır gibi değil. Hissettiğim acının bir tarifi yok.Her an bayılabilirim ve bundan da ödüm kopmaya başladı. Yere yanıma diz çöktü bir anda.Saçlarımı başımın ardından yakaladı ve beni hızla geriye çekti. Kaç tokat attı bilmiyorum, sayamadım. İyice soluksuz kaldım. Kan kokusu sardı her yanımı. Ağzımdan ve burnumdan boşalan kanım, yere damlamaya başladı. Dursun artık Allahım nolur! hiç gücüm kalmadı. Bende senin kulunum ya... yardım et nolur! En son bir tokat daha attığında boş bir çuval gibi yere yığıldım kaldım. İçim çekilmeye başladı. Gözlerimi açıp bakmak istedim ama açamadım. Zaten bakmak istesemde göremiyorum artık. Aldığım darbelerle onlarında şekli değişti. Nefes almak istedikçe bıçaklar batıyor sanki ciğerlerime, karnıma... yine karanlık sarmaya başladı etrafımı ve ben son hız, o karanlığın içine çekiliyorum. Ölüyor muyum yoksa? Hafızama kazıdığım baba ve deli yarim Boram geldi yanıma. Birbirlerine baktılar, çok üzgünler. Boram, saçlarımı çekti yüzümden.. ağlıyor.. ağlama be aşkım, ağlama beni de ağlatma. Diz çöktü yanımda, uzandı kaldırdı yerden beni ve sarıldı bana. Şaşırdım, utanmıyorda babadan. Nasıl yaptı bilmiyorum ama kucağına aldı beni. Kollarımı boynuna doladım. Başımı başına dayadım ama çok özlediğim o yüzüne bakmak istiyorum. Çektim başımı, zar zor görebildim yüzünü. Ne mutluyum şimdi.. gülümsedim ona ve gözlerim... yine karanlık sarmaya başladı her yanımı, göremez oldum Boramı.. yüreğimi yine delicesine bir korku sardı. Nerdeyim ben ya, nereye gittin Boram! Avazım çıktığı kadar Bora diye bağırıyorum ama yok ki! Biri adımı bağırıyor hiç durmadan ve ben, hiç bilmediğim diyarlarda, yollarda deli gibi Bora'yı ararken, bir anda sanki bir el beni yakaladı ve hızla geri çekti. Acıyan göz kapaklarımı, birbirine yapışmış kirpiklerimi güç bela araladım ama göremiyorum ki. Tanıyorum ben bu sesi. "bırakma beni, geri gel aşkım... çok özür dilerim aşkım, bana bak nolur bana bak!"diye yalvarıyor. Ah Allahım! Ünal manyağıymış bu! Sarsıyor deli gibi beni. Hiç istemiyorum ki kendime gelmeyi. Bıraksın beni artık kendi halime. Çok uykum var. Nolur bırak beni... hiç olmazsa biraz uyuyayım ya! * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD