Bekliyorum öyle, tuttum nefesimi. Korkuyorum Bora gitti diyecek diye. Yeni derin bir nefes aldığını duyduğumda titredi yaşına göre çok yaş almış şu beden. Hemde ne titreme... geçmişten bir sürü görüntü düşerken gözlerimin önüne, hiçbirinde beni böylesine titreme tuttuğunu hatırlamıyorum... bu ilk böyle.. can değil, sevdiğini kaybetme korkusuyla yılların ardından ilk kez gelen bir titreme bu. "ya aslında söylemem sana ama bilirim ciğerimi kazırsın sonra abi, Bora ağır yaralı... çok kan kaybetmiş, az önce ambulansla götürmüşler.. durumu çok iyi değilmiş ama Allah'tan umut kesilmez, inatçıdır bilirsin.. tutunur o hayata," dediğinde dizlerimin bağı çözüldü bir anda.
Bahçede, dikildiğim yerde çöktüm kaldım. Atmaca koştu yanıma.. konuşamaz, soru soramaz oldu şu dilim. Atmaca telefonu elimden alırken, "iyi, iyi merak etme, kapatıyorum!" dediğini duydum ama sonrasında kulaklarımda bir uğultu başladı ki hiçbir şey duyamaz oldum. Derin bir acı çöktü yüreğime, kavurmaya başladı.
Evlat acısı dedikleri şey bu muymuş? Onca ana baba evlat kaybettiğinde yada böyle haber aldığında yüreği de ciğeri de böyle mi yanarmış ve ben hangi ara Bora'yı bu denli evlat yerine koymuşum?
"Nejat! dur hemen öyle koyverme kendini agam ya! gençtir o, dayanır atlatır Bora!" diyen Atmacamın sesini sanki çok uzaklardan, boğuk boğuk duydum. Önüme düşen başımı çevirip ona baktığımda koluma yapıştığını ve beni çöküp kaldığım yerden kaldırmaya çalıştığını gördüm. Topla kendini Boğazkesen Nejat diyordu iç sesim.
Rengi benbeyaz olan Atmacam elbette leb demeden leblebiyi anlamıştı yine. Anladı tabi Boramın yaralı olduğunu, durumunun iyi olmadığını anladı işte ve oda bilir benim o esmer çocuğa düşkünlüğümü.
"Atmaca, söyle çocuklara hazır etsinler aracı... köye gidiyoruz! Ev girilemez haldedir şimdi. Ara bizim serden geçtiyi, gitsin karakoldan alsın Defne'yi, Hayriye kadını... alsın köye götürsün, biz gidene kadar da evden ayrılmasın!" dedim zor bela.
"Tamam Nejatım oldu bilde, sen iyi misin? var mı tansiyon, kalp, bir rahatsızlığın, doktora çıkalım önce ha! yol uzun şimdi, bırakmam seni bende geleceğim sizinle ama az müsade et, evdekileri ayarlayayım önce," dedi bana can dostum. Onu da korkuttuk şu yaşımızda.
"Gerek yok be oğlum.. gideriz biz, sen bozma şimdi düzenini!" dediğimde, ters ters baktı yüzüme. "Aga kocadık diye sende bizi bir şeye benzetemedin herhalde! Ağrıma gider haberin olsun, nerde görülmüş benim seni yarı yolda bıraktığım!" dediğinde sesinde kırılmışlık vardı. İçlidir, hemen incinir kırılır kalbi Atmacamın. Deli doludur ama pırlanta gibi de kalbi vardır. Çektim ensesinden yakaladım onu. Alnımı alnına dayadım. "Şurda kaldık kırk kişi, kırkımızda birbirimizi biliriz Atmacam, varol.. tamam, var git işini hallet.. dön gel, canıma can ol yine!" dedimya, bıraktığımda onu, tıpkı benimkiler gibi onunda gözlerinin dolduğunu gördüm. Tedirgin baktı bir an yüzüme. "İyiyim merak etme.. git hadi!" dediğimde, omuzumu sıktı ve "görüşürüz!" dedi, uçtu gitti tüm çevikliğiyle.
O uzun yol nasıl biter şimdi, nasıl? Dayan oğlum, dayan karam, Boram dayan! * * *
ON GÜN SONRA...
"Bana bak senin uşağın yok tamam mı? Pislik yapma da zıkkımlan işte şunu! vallahi yaralı falan demem, tependen aşağıya dökerim çorbayı, yanarsın görürsün Anya'yı, Konya'yı! Ne mızmız şey çıktın sen ya..?"
Sırf onu kızdırmak için yapıyorum oysa ben bu mızmızlığı.. bunu bilmiyor, anlamıyor... anlamasın diye yaptım onca huysuzluğu.. kalbini kırmaya çalıştım... çünkü onunla ilgili hatırladığım son şey onu öptüğüm o büyülü an... ve bunun için kendimi asla affetmeyeceğim.. unutsun diye yaptım kaç gündür onca şeyi.. odama ilk girdiği an o yüzden öyle ters ters baktım ona ve yüzündeki o gülümsemesi bir çiçek gibi solarken, "ne bokuma geldin... sayende ne hale düştük! Gördün mü şimdi laf dinlememek, o sıçtığım kafanın dikine gitmek neymiş gördün mü?" diye hırladım. Bilerek yaptım bunu... demedi hiçbir şey... diyemedi.. bir suçlu gibi başını önüne eğdi.. içim acıdı öyle yapınca... ama yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu. Unutması gerekiyor onu öptüğüm o anı... başka türlüsü olmamalı... emanetti aslında o bana... ve kahretsin ki ben o emanete hıyanet ettim, onu bana emanet edene sadık kalamadım. Allah kahretsin ki ben bunu yapamadım. O korkumla, o korkumun arkasındaki asıl duygumla tuttum onu öptüm ben ya... sevmişim hiç anlamadan... kalbimin içine almışım ben onu.. ama, ama işte bilmemesi lazım... bizim için bir gelecek olmadığını biliyorum ben, o benim yolumda yok... olamazda.
Hani demiştin ya babaya... sen benim yolumda yoksun diye... ah ki ne ah! asıl sen benim yolunda yoksun! Olamazsın ki! Baba, kızı gibi bastı seni bağrına... ve ben sana yan gözle bile bakamam ki!
"Ya bi rahat bırak beni! İstemiyorun çorba falan! Bi siktir git başımdan! öffff be öfff!"
Biz böyle deli gibi restleşirken kapı açıldı ve Babam, tüm heybetiyle bir anda doldurdu odayı.. * * *
"Noluyor yine burda! Sesiniz hastanenin diğer ucundan duyuluyor!" diye bastım kalayı. Oysa ikisine de deli gibi sarılmak, o başlarından onları öpmek istiyorum ama yapamam işte.. dayıyım ya ben, babayım ya ben... bastırmam lazım o duygularımı.. korktuğumu, için için günlerdir kendimi nasıl yediğimi bilmemeleri lazım. Devim ben çünkü gözlerinde, sarsılmaz hiçbir şeyden korkmaz, ürkmez bir devim nede olsa...anlamamaları lazım..
ah be çocuklar.. kaç gündür ne yandı sizin yüzünüzden bu yürek.. ateşlerde kavruldu... ama çok şükür, Rüstem'den gelen sonradan o "Bora atlattı abi, durumu stabil, ameliyatı iyi geçti rahat ol!" haberi ile su serpilmişti biraz olsun yüreğime... ama sonrası.. yoğun bakımda geçen o günler... yaktı yıktı bitirdi beni.. ama belli etmedim, edemedim işte.. dağ gibi durmaya devam.. başka çare var mı ki bu yollarda yürürken... oysa bırakacaktım ben bu yolları... bırakmıştım da aslında, elimi eteğimi her şeyden çekmiştim ya... sen bir şey yapma artık... bırak öylece unutulursun belki zamanla demiştim de kendime... unutulmak istemiştim öylece...olmadı, oldurmadı şu kız işte...
İçeri girdiğimde onları günler önce bıraktığım gibi buldum ve gülmemek için zor tuttum kendimi..
"Baba ya... senin bu ruhsuz, çorbayı içmemek için elinden geleni yapıyor. Zehir etti hayatı kaç gündür bana ya! Suçlayıp duruyor beni.. hadi hak verdik diye ses çıkarmadık ama bu kadar da olmazki be!" diye Defne kız atladı hemen tüm aksiliğiyle. Maşallah onca şamataya rağmen aksiliğinden hiçbir şey kaybetmemiş.
"İçmiyorsa içmiyor... bırak üsteleme sende!" diye tersledim hiç istemediğim halde.
"Hay Allah razı olsun babam! Nefret ettirdi çorbadanda her şeydende," diye Bora' da dert yanınca, ona da bastım kalayı.
"Sende mızmızlanma be çocuk! ye, iç ki gücünü kuvvetini toplayasın. Haber göndermişsin çocuklarla çıkarsın baba beni diye, nasıl çıkartayım bu halde seni.. sen asıl ona cevapu ver!" dediğimde, gözlerini kaçırdı, başını önüne eğdi bir suçlu gibi.
Bilirim, aslında verecek cevabı vardır elbet ama edebinden, saygısından susar artık, tek kelime etmez.. sessizliğide haklısın baba demektir, bilirim ben onu.
Odanın içinde sessizlik olunca, Defne bir ona bir bana baktı. "eee yani sonuç, sessizlik yemini mi baba? Ne olacak şimdi? Burda mı kalacak bu huysuz yoksa çıkacak mı?" dedi deli kız.
Hay Allahım ya! Nerden de bulur bu lafları!
"Ben gidip doktorla durumunu konuşayım, ona göre belli olur durum. Sizde sessizlik yemini ederseniz çok iyi olur!" diye uyarmadan da yapamadım.
Çıktım odadan, yalnız bıraktım sevdalıları. Anlamamak için aptal olmak lazım, lazım da bu işin sonu nereye varır işte onu hiç bilmiyorum. Bora'yı biraz olsun tanıdıysam, yüreğine taş basar asla o kıza onu sevdiğini söylemez. Sahiplendimya ben Defne'yi, sana emanetimdir dedimya bir kere ona, uzak durmak ister... bakalım nereye kadar! Ah sevda ahh! * * *
Baba odadan çıkar çıkmaz beni bileğimden yakaladığı gibi kendisine çekti öküz. "Kız bana bak, yaralıyım diye bir bok yapamam zannetme! tepelerim şimdi seni burda, kimse de elimden alamaz... ne bokuma babaya şikayet ediyorsun beni utanmaz?" diye çıkıştığında gerçekten bana çok kızgındı.
Domuz ya tam bir domuz! "Bırak ulan bileğimi, seni adam yerine koyanda kabahat! Laf dinleyip, içseydin şu çorbayı bende şikayet etmezdim. Huysuzun önde gidenisin be! İçmezsen içme!" diye bağırdım bende. Yaranamıyoruz manyağa ya. Benim yüzümden yaralandı diye üzülmüştüm ama boşuna üzülmüşüm. Birde tutup öpmüştü beni. İçim akmıştı ona. Ama yanlış alarmmış. Sandımki beni seviyor ama yook nerdee? Doğru ya kim sever ki benim gibi birini, niye sevsin ki beni? İstemesemde kırılıyor kalbim. Düşünmek istemiyorum o beni öptüğü anı ama hep aklımda.
Bıraktı bileğimi bir anda. Nerdeyse ağlayacağım. Çok mu kötü biriyim ben ya? Gözlerime diktiği o gözlerdeki tiksinti dolu bakış canımı yaktı. "çekil git başımdan, rahat bırak beni!" diye bağırdı bana yine. "tamam gidiyorum, bir daha seninle ilgilenirsem ne olayım ruhsuz pislik!" dedim tüm kızgınlığımla. Döndüm hızlanan adımlarımla odadan çıktım. Kapının önünde öylece kaldım. Öyle bir duygu karmaşasına soktu ki beni ne yapacağımı bilemez haldeyim.
Kapının önünde bekleyen polisler, sözde çaktırmadan bana baktılar. Kahrolası hayal kırıklığımla gözümden akan yaramazımı sildim. Aklım içerde ama ona çok kızgınım.
Pislik herif ne diye öptün ki beni?
Derin bir nefes alırken, polislere pis bir bakış attım. Döndüm sanki karşımda ruhsuz varmış gibi kapıya da ters ters baktım.
Çokta umrumdaydın pislik herif!
Bahçeye çıkıp bir sigara içmeye niyetleniyordum ki, karşıdan dayının geldiğini gördüm.
Ulan bende şans olsa dünyaya gelmezdim be!
Sırtımı kapının yanındaki duvara dayarken, kollarımı göğsümde birleştirdim. Astım da yüzümü. Kendi kendime hepsine küstüm ve kafaya koydum. Kaçacağım yine, artık nereye gideceksem!
Baba yanıma tüm azametiyle gelir gelmez gözlerimin içine baktı. "Napıyosun kız sen burda!" diye sordu. Küsmüşümya, içimden elinin körünü yapıyorum dedim ama dıştan, "hiç, öyle hava alayım, ruhsuzun olduğu yerde hava çok kirli, boğulmadan attım kendimi dışarı," dediğimde o grimavilerini bir tebessüm sardı sanki.
"Şu oğlana ruhsuz diyip, daha da başına sardırma!" dedi. "Ruhsuz işte yalan mı?" diye diretince ben, "hasbinallah ya! Kız sen niye böyle terssin ha!" diye sordu. Sustum, hiç cevap vermedim. Oda üstelemedi çok şükür. "Doktoru evde iyi bakılırsa çıkabilir, değerleri normal dedi, artık evde de ilgilenirsin onunla," dediğinde dayı, baba off artık her neyse, öyle bir baktım ki gözlerine, "kız bak öyle ters ters bakma, vallahi aldıracaksın en sonunda ifadeni," diye terslendi yine. "hiç kusura bakma baba... ben ona bakamam, Hayriye teyze baksın, benden buraya kadar," diye kestirip attım. İşim yok bir de ona bakacakmışım, bok bakarım. "İyi bakma, ona adam gibi bakacak birini bulurum bende," dedi bana, bunu derkende o fırtınalı denizleri andıran gözlerinde şimşekler çaktı sanki. Anladım. Kızmaya başlamıştı. Sustum sonunda. Ben susarken ikide bir saatine bakması dikkatimden kaçmadı. Sanki bir haber bekliyor gibi telefonunu çıkarıp baktı, derin bir nefes verdi. Bu halleri hayra alemet değil. Tedirgin oldum. "İçeri girelim," dediği sırada telefonu çalmaya başladı. Şöyle göz ucuyla bakınca telefonuna sanki Atmaca gibi bir şey gördüm.
O nasıl isim ya? Ay bunların lakap takıntısı beni benden alıyor.
"Sen gir içeri, ben gelirim birazdan... gezinme ayak altında.. akıllı ol! Bu savaş daha yeni başlıyor, benim canımı sıkma daha fazla!" dedi ve açtığı kapıdan, ne kadar dirensemde itti içeri beni, çekti kapadı kapıyı. * * *
Atmaca arayınca, kalbim tekledi bir anda. Kızı odaya tıkar tıkmaz açtım telefonu.
"İki gözüm bana duymak istediklerimi söyle," dediğimde o duymayı çok özlediğim kahkahasını attı. "Nejatım, sen ne zamandan beri böyle sabırsız oldun ha dostum?" diye cevap verince, tutamadım kendimi, bende güldüm. "Yaşlılık alameti zahar dostum, bırak şimdi bunları da o piçi buldunuz mu?" diye sorduğumda, "ayıpsın agam ya.. sığınakta, seni bekliyor! Ben biraz okşadım ama konuşmuyor.. anlaşılan seni bekliyor. Ünal'ı tanımıyorum diyor, başka bir şey demiyor. Şimdilik bilgi alamadık ama bilirsin azmin ve Atmaca'nın elinden kimse kurtulamaz," dedi can dostum. "Ona selamımı söyle...Boğazkesen diğer ayağına sıkmak için yola çıkıyor de, sabretsin geliyorum bir iki güne kadar.. aynen bunları söyle ona Atmacam," dedim. "Eyvallah! şimdi iletirim selamını Nejatım.. kal sağlıcakla!" dedi ve kapadık telefonları.
Adamın evini basmak, evinden kız kaçırmaya kalkmak, Boramı ve diğer çocuklarımı yaralamak neymiş görecek o Ünal piçide, kölesi olduğu o pisliklerde neymiş hepsi görecek! Bastılar damarıma, hiç istemesemde kan dökülecek bu yolda.. uyuyan devi uyandırdılar... şeraata giden ben değil onlar olacak!
Allahım sen utandırma, yalnız bırakma beni bu yolda! * * * * *