Hem döverim, hem severim.. anladım.. bu kafada bir manyağın elinde esirim artık. Hayatım, tıpkı bana söylediği gibi ona ait artık.
Sarıldıya bana... sanki az önce beni tokatlayan, döven, ormanda can havliyle kaçarken, zaten aldığı darbelerle, çiziklerle kan içinde kalmış bacaklarıma tekmeler savuran, saçlarımdan çekip, acımasızca yüzümün haritasını değiştiren o değil sanki.
Şimdi banyoda, beni klozetin üstüne oturtmuş, patlayan, patladığı içinde kanayayıp şişen dudakarıma buz tutuyor. Yanan dudaklarımın kanaması durmazken, ateş içindeki dudaklarıma temas eden buz, eriyor ve bulaştığı kanımı sulandırarak rengini açarken damla damla titreyen ellerimin üstüne düşüyor.
"Ah aşkım... niye söz dinlemezsin ki niye? Sana demedim mi ben artık senin hayatın benim diye... laf olsun diye mi söyledim tüm o sözleri sanıyorsun ha? Anla artık! iki sebepten bırakmam, bırakamam seni.. lanet olsun ki çok seviyorum seni. İlk kez birini böyle sevdim ben Defnem.. ilk kez ya.. senin o efe efe davranışlarının altında yatan o küçük, o masum kızı çok sevdim... ne kadar zamandır tanıyorum seni? Bir buçuk yıl oldu sanıyorsun sen ama öyle değil işte. Seni daha önce, çok daha önce gördüm ben.. hatta sen farkında bile değilsin, torbacılığa başladığında senden ilk mal alanlardanım ben." dedi ve sustu bir anda.. gazlı bezlerle silmeye başladığı dudağıma küçük bir öpücük bırakmak istediğinde ürktüm ve bedenimle geri çekilmeye çalışırken, hiç istemesem de göz göze geldim onunla.
"Korkma benden bebeğim benim.. korkma nolur! Seni dövdüğüm için çok pişmanım ama seni uyarmıştım. Dinlemedin ki beni," dediğinde öyle üzgün, öyle sevecendiki aklım karıştı anında.. doğru dürüst düşünemiyorum bile. Benliğime sahip olan tek duygu dehşet bir korku.
Çok korkuyorum ondan ve beni çok sevdiğini söyleyen bu adamın bana yapacaklarından daha çok korkuyorum artık. Korkmaya bile korkar oldum ya.
"Çok acıyor mu aşkım? Şu kanaman bir dursun.. ilaç süreceğim merak etme... geçirecek acısını!" derken, hâlâ dikkatle baktığı dudaklarımı dokunmaya korkar gibi yavaş yavaş siliyordu ve ben çok ama çok şaşkınım...
Dakikalar sonra beni klozetin üstünden kaldırdı. Sanki hiç yaralı değilmiş gibi çok rahat hareket ediyor olması, beni daha çok şaşırtıyordu.
Yer yer yırtılmış kazağımı, tam pantolonumun üstünden tuttu ve yukarı doğru sıyırmak istedi.
Engel olmak için ellerini tutmak istedim ama göz göze geldiğimizde, bakışlarındaki o kızgınlık, o keskinlik beni anında hareketsiz kıldı..
"Hayatın gibi, bedeninde benim artık. Utanma, korkma benden...bugüne kadar sana hiç dokundum mu ben? Hemde dokunmayı, seni su gibi içmeyi isterken, hep bastırdım o delice isteğimi. Sen bu haldeyken de dokunmam, dokunamam sana.. rahat ol aşkım!" dediğinde öyle bir çaresizliğin içine düştüm ki ve o çaresizlik öyle karanlık, öyle çamurluydu ki boğulacağımı hisseder oldum.
Bıraktım iki elimi de iki yanıma... ve o kazağımı, kazağımdan geriye kalanı sıyırıp yukarıya doğru çekerken, mecbur kaldım kollarımı kaldırdım. Karşısında sütyenimle kalmıştım. Salak gibi içime ne bir atlet, yada başka bir şey giymemiştim. Gözleri araştırır gibi bedenimde geziniyordu. Kollarım çizikler içindeydi ve bedenimde öyleydi. Sanki jilet atmıştım bedenime.. ince ince kanı üstünde kurumuş, irili ufaklı çiziklerim vardı, o ağaç dallarının değdiği, temas ettiği tüm bedenimde... beni tuttu, banyodan çıkardı ve odada ki boy aynasının önüne götürdü.
Aynadaki yansımama bakınca dehşet içinde kaldım.. sadece çizikler yoktu ki yarı çıplak bedenimde. Kollarımı sımsıkı tutup, beni ordan oraya fırlatırken ve ben duvarlara, eşyalara çarparken çarptığım o her bir nokta darbe almış ve o darbe alan yerde tenimin rengi değişmeye başlamış bile.. kollarımda onun parmak izleri var ve de boynumda.. sırtıma dokununca o parmak uçlarının hafifçe dokunduğu yerler, çok acıdı ve o acı yüzüme yapışıp kaldı.
Bir doktor hassaslığında dokunuyordu vurduğu, savurup attığında beni, çarptığım o yerlere dokunuyordu tek tek.
"Kırık yok çok şükür Defnem. doku zedelenmesi yalnızca.. ah kızım ya! Şu an bana tüm bunları yaptırdığın için bir daha dövmek istiyorum seni.."
O böyle diyince gülmek geldi içimden. Hayatımı kurtarmaya çalıştığım için suçluymuşum.. ben daha önce hiç böylesi komik bir şey duymadım.
Ve şimdi de deli gibi ağlıyorum.
Ah Allahım ya! Nasıl bir manyağın tutsağıyım artık ben ya... nasıl çalışıyor bunun beyni... koru beni ondan ya koru!
Tuttu elimden ve banyoya götürdü yine beni. "Çıkar aşkım pantalonunu," diyince, aslında korkuyla ama çok eminim ki onun gözünde bir suçlu gibi önüme eğdiğim başımı kaldırıp, yine artık gözlerim kardeşi olan o korkumla yüzüne baktım.
"Utanma benden.. sen bu haldeyken yemin ederim dokunmam sana.." dedi ve mecbur kaldım. Titreyen parmaklarım, önce kot pantalonumun düğmesini buldu ve hiç istemiyor olsalarda o düğmeyi çözdüler ve ardından fermuarıma gitti parmaklarım.. onuda aşağı indirdim ve belinden tuttuğum pantalonumu çok yavaş aşağıya doğru sıyırdım. Bacaklarım iyice köyü durumdaydı ve aldığım tekmelerin yerinde bildiğim kan boğmuş, tenim morarmaya başlamıştı bile. "Gir duşa ve ılık bir duş al... ben odadayım.. rahat rahat al duşunu... acele etme.. suyu çok ısıtma sakın!" dediğinde, "tamam" dedim ve çıkarken banyodan, ardından kapıyı kapattı, beni yalnız bıraktı.
O suyun altında oturdum ve sadece ağladım.. en nefret ettiğim şeyi yaparak ağladım... kendime acıyarak ağladım dakikalarca.. bitti benim hayatım bitti... artık iyice anladım. * * *
~~BİR AY SONRA~~
~~15 MART 2020~~
Beni aldı ve hiç tanımadığım bu eve getirdi bir gece vakti... nerdeyiz en ufak bir fikrim yok.. iyileşmem, ağrılarımın azalması bir haftayı aldı ve bir gece, "hadi hazırlan... kendi evimize gidiyoruz artık," dediğinde ödüm koptu ama ses çıkaramadım.
Bir daha bana hiç dokunmadı, hiç dövmedi. Geceleri aynı yatakta, sadece bana sarılarak uyudu ama ben hiç uyumadım. Uyuyamadım. Ona hiç güvenmiyordum. Gerçekten çok dengesizdi.
İşe de başlattı beni. O dayağın ardından iki gün sonra artık bu yeni dediği, ballandıra ballandıra anlattığı, sözde hayatımı olumlu, güzel yönde değiştirecek o işe de bulaştırdı beni ve o ilk işimde, malı kullandığım o anın üstünden saniyeler geçmeden, kafam bi dünya oldu... gitmişim... hiçbir şey hatırlamıyordum.. daha önce hiç böylesini kullanmamıştım ve kendime geldiğimde hiçbir şey hatırlamıyor olmama çok şaşırdım. Artık kayıp bir zaman dilimim vardı ve o anlarda bana ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu.
Aklım başıma geldiğinde soluğu banyoda almış ve hemen iç çamaşırıma bakmıştım... yok... gerçekten bana hiç dokunmamış, baygın gibi gitmiş olmamdan hiç faydalanmamıştı. Ongünden sonra ben her mala baktığımda hep, kayıp zamsn dilimlerim oldu ve ben her defasında aynı korkuyla banyoya koştum.. bu hep böyle devam etti.
O evimiz dediği yer, onun için bizim yuvamızken, benim için sadece bir hapishaneydi. Lüks, bir evde olabilecek her şeyin olduğu, aslında kışın yada başka bir mevsimde başını dinlemek isteyebileceğin çok güzel, müstakil, tek katlı ve yine ormanın içinde gözlerden tamamen uzak kütük bir evdi bu hapisane ve o evden dışarı çıkmama, dışarı bir adım bile atmama hiç izin vermedi. Her şey onjn bilgisi ve iznine tabiydi. Onun malıydım resmen. Zaman zaman beni evde yalnız bırakıp giderken, her defasında dış kapıyı kilitledi. Üç yatak odalı, geniş salonu olan bu evin tüm camlarında demirler, var. Tüm özel ihtiyaçlarımın karşılandığı bu evde İhtiyacım olan her şey var ve yaptığım tek şey, nerdeyse tüm gün sadece bol bol film izlemek. Evde internet yok, telefonda... benim cep telefonumu da aldı, yok etti. Dışarı dünya ile hiç bağlantım yok.
O gittiğinde kaçabilir miyim düşüncesiyle her yere baktım ama yok. Hiçbir şey bulamadım ve o an ki yaşadığım hayal kırıklığıım, dipsiz, kapkaranlık bir kuyuya düşmek gibiydi. Banyodaki havalandırma camının dışında bile demirler var. O kadar ciddiye alıyor ve düşünüyor her şeyi.
Eğer uzun saatler gelmeyecekse, dışarda mutlaka birkaç adamı evi bekliyor ama eve girmeleri kesinlikle yasak.
Ne yapacağımı bilemez bir haldeyim. Bu evde kapana kısılıp kalmış gibiyim ve daha ne kadar böyle yaşayabilirim hiç bilmiyorum.
BİR YIL SONRA...
MART 2021
"Lütfen Ünal lütfen ya... artık dayanacak gücüm kalmadı.. biraz ver ne olur ya... ne olur?"
Son yarım saatir yalvarıyorum ona.. krize girmek üzereyim... on gündür hiçbir şey vermiyor bana Allah'ın belası pislik herif! Bilerek yapıyor bunu bilerek... hayatımın içine şıçtı, attı bir kenara... tüm söyledikleri kendisi gibi yalanmış... her şey yalanmış... anladım ama çok geç anladım ya... beni sırf kendisine bağımlı hale getirmek için toza alıştırdı, tam bir bağımlı yaptı beni.. öyle saplantılı, öyle manyak bir sevgisi var ki beni gördüğü günden beri ilmek ilmek örmüş, kurmuş kafasında yaşayacağım her şeyi ama her şeyi... hani demişti ya bana seni, çok önceden tanıyorum diye... hep peşimdeymiş ya... o bana mal verenlere de senetleri yaptıran, beni batağın dibine çekmeye çalışan hep bu manyakmış... onun kafası güzel, benim kafamın ise zehir gibi çalıştığı, duru dupduru, tertemiz bir su gibi parlak, net olduğu bir anda anlattı tüm bunları bana...
hep takipteymiş meğerse... iki buçuk yıl önce ilk defa gittiğim, zengin piçlerin takıldığı o sikik gece klubüne gittiğimde oda ordaymış... oraya gitmemi, ordan kendime yeni kapıların açılacağını söyleyen, beni bu işlere ilk bulaştıran Nergis de bunun kurbanlarından biriymiş... şimdi nerde gömülü olduğunu bilmiyormuş... hangi ilin, hangi ormanında bir gübre olduğunu bilmiyormuş.. onun için öldürüp, toprağa gömdükleri gübreymiş meğer... doğaya katkıda bulunuyormuş ve doğa ona bunun için minnettarmış.. böyle söyledi bu manyak, piskopat bana.. Nergis'i de sonradan pişman olurda gelir beni uyarır diye ortadan kaldırmış... ne hikmetse bir tek bana kıyamıyormuş ama artık benimde suyum ısınmaya başlamış.. onca emek vermiş benimle yolları kesişsin diye, onca uğraşmış... ama ben onu hayal kırıklığına uğratmışım ya... sevmemişim onu... aşık olmamışım ona, sevmeyi denememişim bile.. aptalmıymış o beni zengin edecek işle buluştursunmuş... evet, işe başlattı beni.. ama tek bir kuruş vermedi ya bana.. belli aralıklarla gelen malların kalitesine baktırdı.. alıştırdı, iyice bağımlı hale getirdi beni... şimdi hiçbir şey kesmiyor beni, hiçbir şey... beni oyalamak için verdiği tüm o saçma sapan şeyler devede kulak kalır be... orospu çocuğu... sıçtı bedenime... sıçtı hayatıma...
"Birkaç gün daha sabret! Yeni mal gelecek... ona da bak.. sonra bırakacağız bu işleri.. yeterince paramız var artık... basıp gideceğiz buralardan aşkım.. sabret!" dedi bana ya!
"Ya sen delirdin mi, görmüyor musun halimi Ünaaal?" diye bağırdım tüm öfkemle.. evin içinde deli gibi dolaşıyorum.. tüm kemiklerim, iliklerim sanki dayak yemişim hibi ağrıyor.. kramplar ve kasılmalar iyice arttı.. ikide bir banyoya koşup, içim dışıma çıkarcasına kusuyorum. Açlık çekiyorum ya, bildiği halde bu işkenceye sabretmemi istiyor orospunun doğurduğu ya.
"Geç şu yatağa.. dua et hastaya bağlıyorsun, belli oldu, ilaç getireyim," diyince o nefretimle yüzüne tükürdüm.
"Senin ilacına sokayım lan ben! Allah belanı versin... bilerek yapıyorsun, var elinde mal biliyorum.. sırf seninle yatmıyorum diye bana bu zulmü yapıyorsun. Al laan! al bedenimi... al ağzıma sıçtın zaten, al ulan bu bedeni, ver bana ver biraz Allah'ın belası ver işte yaa! ver nolur ver ya... dayanamıyorum artık!"
Yüzüne yapıştırdığım tükürüğümü yüzünden silerken, bana çok kızgın baktı.
"eğer bir daha tükürürsen yüzüme, senin belanı sikerim, seni doğduğuna pişman ederim, bir daha o sesini de yükseltme bana!" derken, zaten deli gibi ağrıyan kolumdan tuttu, hızla kendisine çekti beni.. başım dönüyordu, üşümeye başlamıştım ve tittiyordum
Bağırmıştım avazım çıktığı kadar ve ardından son kalan gücümde tükenirken, başımı onun o kahrolası omuzuna dayadım.. deli gibi ağlıyorun ama vicdansız köpek hiç etkilenmiyor ki..bildiğim celladımdan yardım istiyorum ya.
"Dua et! Halinin farkındayım yoksa canına ot tıkardım benim asi aşkım!" dedi, tuttu kucağına aldı beni ve yatağa götürdü. Hıçkırıklara boğulmuştum ve tükenmenin kıyılarında dolaşıyordum. Deli gibi titriyorum artık... öyle bir titreme ki bu sanki buzun üstünde yatıyorum..
Ah Allahım.. nolur dayanma gücü ver..
Yatırdı beni yatağa ve hemen yanıma uzandı. Deli gibi üşüyorum ve yan çevirdiği bedenime sarıldı. Sıcaklığını hissetsemde hiçbir şey ifade etmiyor ki. Donuyırum sanki!
Kramplar ard arda kaslarıma saldırıya geçti.. acıyla bağırmaya başladım. Her bir kramp, bir öncekinden daha beterdi. Sanki tüm bedenime bıçaklar saplanıyordu.
"Nolur Ünal nolu ver ya.. öleceğim ya.. nolur ver ya!"
Yalvarıyorum ona hep ama o bana, "geçecek bebeğim, sabret az kaldı!" dedi durdu.. midem öyle bir kasıldı ki onun kollarından kurtulup, bir anda yataktan nasıl fırladım hiç bilmiyorum ama bacaklarım taşımadı ki beni... düştüm dizlerimin, ellerimin üstüne.. ve ellerimi yere dayarken, doğruldum, emekleyerek gitmek istedim banyo ya ama tek bir hamle bile yapamadım ki.. kusacaktım yine ve Ünal, belli ki hemen ardımdan yataktan çıkmıştı, beni yerden kaptığı gibi kucağına aldı, banyoya koştu... onu için tüy gibiydim. Daha da zayıflamıştım. Klozetin önüne oturturken ve başımı tutarken o, sadece su kusmaya başladım... midemde hiçbir şey kalmamıştı ki.. sonrası yok bende.
Uyandığımda yatakta yalnızdım ve sanırım ertesi gün olmuştu. Aydınlıktı ortalık çünkü. Yavaşça doğruldum yatağımda ve başımı iki elimin arasına aldım. Düşünüyorum deli gibi.
Düne göre bir nebze iyiydim ama bununda ne kadar süreceği meçhuldü. Cama doğru yeniden baktığımda, dışarda yine adamların dolaştığını gördüm ve o anda karar verdim. Yok... ölmek pahasına da olsa bir yolunu bulup kaçacaktım.. böyle yaşamaktansa kaçacaktım. Başka çarem yoktu..
* * *