Bölüm 22 Yapma Böyle Evlat Sende...

2289 Words
"Kisiiim....Defneem... janniimom... ac be kisim göslerini, bak yanindayim be kisim!" Sanki sürekli uğuldayan bir rüzgârın içinden, ılık bir su gibi kulaklarıma akan o sesi duyduğumda, durduğunu sandığım kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Gözlerimi bir an önce açıp bakmayı öyle çok istiyorum ki ama kahretsinki başaramıyorum. Göz kapaklarımın üstünde sanki dünyanın ağırlığını taşıyorum. "Ayyhh Totorii! Kipirdadi kisim be more.. ayy kendine gelir be vre! çok sükür be Allahiim! çok sükür be jannimom!" diyen ses artık daha net ve hıçkırıklarını da duyuyorum. Hissettiğim sevinç üşüyen kalbimi ısıtırken, sanki tonlarca yükü taşıyormuş gibi ağırlaşan elimi kaldırdım. Güç bela araladığım gözlerim canımın içini ararken, beni karşılayan tek şey zifiri bir karanlıktı. Bu karanlıktan ödüm kopsada, elimi yakalayan o eli hissettiğimde ağlamaya başladım, aynı anda da o korkumu görmezden gelerek gülümsüyordum ama çok can yakan bir gülümseme oldu bu. "Sofia an.. ana.... iyi... !" Konuşmak istedim ama çıkan, çıkmaya çalışan o ses bana ait değildi. "Süs kisim... yorma canini...iyiyis bis.. hij bi seyimis yok bisim kisiim... zende iyi olajaksin jannimom.." diyen o ses nasıl şevkatli, nasıl heyecanlı... o buz gibi olmuş elleriyle sımsıcak, yumuşacık dokunuşlar bırakıyor saçlarıma, başımı okşuyor.. aldığım her nefes eziyet olsada bedenime, mutluyum şimdi. Yaşıyorlarya, yanımdalarya hiçbir şeyin önemi yok.. yeterki yaşasınlar. Karanlığın yavaş yavaş çekildiğini fark ettiğimde içim sevinç doldu bir anda. Kör oldum diye korkumu bastırmaya çalışıyordum oysa. O zifiri karanlık yerini ışığa bıraktığında bulanıkta olsa gördüm onu. Sevincimden artık deli gibi ağlıyordum. Tüm bitkinliğime rağmen doğrulmaya çalışınca, beni geri yatırmak istediler. "dür kisim, dür güselim benim... kipirdama be kisim!" dediğinde buğulu sesiyle Totorim, başımı çevirip ona baktım. Oyy kurban olurum ben senin o bembeyaz dalgalı saçlarına, o ak sakallarına. "Totoriim!" dediğimde sesim fısıldıyormuş gibi çıktı. "burdayim be kardelenim burdayim... sen sakin ol be kisim... kipirdama, jannin yanmasin be kisim!" dediğinde ağlıyordu oda. Ama ben ikisinide sarılmayı çok istiyorum. Çok özledim onları. "o elleri kirilsin insallah! Ah yasli ulmiyejektim de bak nasil pataklardim ben oni.. ülsün, gebersin insallah Allahiim!" diye kendi kendine hayıflanan Totorime gülümsedim. "Ülsün be Totorim ülsün," dediğimde ağlarken güldürdüm onu. "Nolur kaldırın beni, sarılayım size çok özledim," dediğimde ikisinin birbirlerine baktığını gördüm. Biliyorum, canımı yakmaktan korkuyorlardı ama daha ne kadar yanabilir ki, acıyabilir ki bu can, bu beden... evet, sanki defalarca bir arabayla üstümden geçilmiş gibi hissediyordum, bedenimde ağrımayan, acımayan tek bir nokta yoktu, onları gözlerimin üstüne inen o şişlerin altından görüyordum ve sanki kumlar batıyor gözlerime ama olsun, yinede onlara sarılmak istiyorum, çok istiyorum. Sanki onlara sarılırsam bütün acılarım dinecek, ağrılarım geçecek. Yine ellerimi onlara uzatınca, iki yanımdan ellerimi tutarken, diğer elleriyle de omuzlarımı tuttular. Canım çok yandı ama ses çıkarmadım, yeterki onlara sarılabileyim. Yavaşça doğrulttular beni. Nihayet yatağın içinde oturabildim. Bıraktıklarında beni, kollarımı Sofia anama uzattım. Ah sanki kemiklerimin hepsi kırılmış, öyle ağrıyorlar ama Sofia anam bana yavaşça sarılınca tüm ağrım geçti sanki. Başımı omuzuna yatırdım. Nefesim hırıltılı çıkıyordu ve her alıp verdiğimde ciğerlerim batıyordu sanki ama hiçbir şey beni şu anda Sofiacığıma sarılmak kadar mutlu edemezdi. "çok özledim sizi," dediğimde dudaklarımdaki acıya rağmen biraz daha rahat konuşabildim. "ah be jannimo, bisde seni deli gibi öslemisis be kisim," dediğinde gülümsedim yine. O tatlı sesini, bu tatlı mı tatlı konuşmasını çok özlemişim. Sanki yeniden dünyaya geldim. Onları böyle sağ salim görmek, acı içindeki kalbimi rahatlattı, huzura erdirdi. "Tamam be more ascikde ben sarilayim Sofi!" diyen sabırsız o tatlı sesini duyduğumda Totorimin, başımı kaldırıp ona baktım. Sofia ana beni yavaşça bırakırken, Totorimin aksayarak bana yaklaştığını gördüm. Onu öyle görünce kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Aksamazdı ki o. "Ne yaptılar sana?" diye telaşla sordum hemen. "Amman be kisim, senin delinin bajağima calisasi tutti.. ünemli değil be jannimom!" dedi ve gülümsemeye çalıştı ama biliyordum ki onunda canı yanıyordu. "Ölürüm ben sana jannimom," dediğimde, çoktan onada sarılmıştım. Henüz susmuşken yeniden ağlamaya başladım. "Ağlama be kisim, gülim.. fallahi janim yanmoor.. iyiyis bis kisim!" dedi inatla. Biliyorum, üzüleyim istemiyor, tam tersi beni rahatlatmaya çalışıyor ama nasıl üzülmem. Benim yüzümden nelere katlanmak zorunda kaldılar ömürlerinin şu son deminde. Suçlulukla kavruldu yüreğim yine. Keşke hiç doğmasaydım.. lanet olsun benim şu yazgıma, lanet olsun. Biz birbirimize sarılmışken, bir anda kapı açıldı ve Ünal yaratığı içeri girdi. O anda Totori korkarak hemen beni bıraktı. Korkusu bana zarar gelmesin diyeydi, biliyorum. O domuz beni yatakta oturur görünce sevinçle, o Allah'ın belası kırmak istediğim ayaklarıyla hemen yanımıza yaklaştı. Pisliğin, sanki beni döven o değilmiş gibi sevinçle, "aşkım.. çok şükür.. uyanmışsın!" dediğini duyan Totori ve Sofia anam hem şaşırarak hemde daha çok korkarak birbirlerine baktılar. Onun nasıl bir manyak olduğunu bilmiyorlar ki. "Sofia, yardımcı kadın şimdi çorba getirecek Defnem için, içirir misin lütfen?" diye sorduğunda tüm kibarlığyla, Sofia anam daha çok şaşırdı ve dönüp bir an bana baktı. Gözlerimle ona, "sakin ol!" dedim ve o bunu anladı. Dönüp tekrar Ünal şerefsizine baktı ve, "iciririm tabii," dedi. Pislik herif, iyice yanıma yaklaştı. O lanet olası parmaklarıyla çenemi tuttuğunda canım çok yandı. Sanki bir doktor edasıyla yüzümü sağa sola yavaşça çevirdi ve yarattığı eserine gözlerinde binbir pişmanlıkla baktı. Oysa ben ona tüm nefretimle bakıyordum. Gücüm yetse, onu şuracıkta ellerimle boğar öldürürdüm. Hayatımda ilk kez birini öldürmek istiyordum. Öyle nefret doluydum. Sıçılası hayatımı cehenneme çevirdi kahrolası. "iyi misin aşkım?" diye sorduya, yüzüne tükürmemek için kendimi zor tuttum piçin. Sofia anam ve Totorim yanımda olmasaydı yapacağımı biliyordum ama işte elimi kolumu bağlıyorlar. Onların hayatını daha fazla tehlikeye atamamki. Çaresizce, "iyiyim," demek zorunda kaldım. O kırılası parmaklarını çekti benden. "Seninle sonra konuşacağız aşkım, daha vermen gereken hesaplar var... şu paralar mesela, şu muhpirlik mesala. Sen dinlen, birkaç gün sonra gidiyoruz burdan. Yurt dışına çıkacağız. Yoksa seni yaşatmazlar, tabii benide ama ben ayarladım her şeyi... sen iyi olmaya bak, bizi orda çok güzel bir hayat bekliyor," dedi sanki hiçbir şey olmamış gibi, beni ölesiye dövmemiş, bir harabeye döndürmemiş gibi manyak herif ya! "tamam," dedim. Amacım bir an önce odadan defolup gitmesini sağlamaktı. Onun bu med cezir hallerine ben alışıktım da, Sofia ana ve Totori şaşkınlık üstüne şaşkınlık, yanında da delicesine bir korku yaşıyorlardı. Uzanıp beni alnımdan öptü pezevenk, utanmadan bir de gülümsedi ve sonra dönüp, odadan defolup çıkıp gitti. Sofia ana ve Totorim, sanırım hayatları boyunca böyle bir şeye tanık olmamışlardı. O manyak odadan çıkar çıkmaz, yamacıma yanaştılar. "Kis bu hirif ne çesit bir manyektir? ben hic bisiy anlamadim be jannimo," diye sorunca tutamadım kendimi. Gülmeye başladım. Karın kaslarım deli gibi ağrırken hala gülüyordum. Bana şaşkın bakan Tororim, "Sofi buda dilirdi ee, ne yapicigiz be kâdin? düsünsene biras," dediğinde daha çok gülmeye başladım. Gerçekten sinirlerim çok bozulmuştu. İstesemde susamıyordum ve o ikisinin bana korkuyla baktığını gördüğümde bu defa içim acıdı. Onca gülmenin ardından deli gibi ağlamaya başladım. "Sofia anam tuvalete gidelim nolur?" diye hıçkırdığımda, ikisi birden harekete geçtiler. Susmaya çabaladıkça daha çok ağlıyordum. Sofia anayla odanın içindeki banyoya giderken, bacaklarım titriyordu. Yediğim dayaktan güçsüz düşen bacaklarım bedenimi taşımakta çok zorlandı. İkisiyle birlikte banyo kapısına kadar gittiğimizde nefes nefese kaldım. Aldığım verdiğim nefes değildi sanki, zulümdü. Banyo kapısını bize açan Totorim, geri çekildi ve biz İçeri girdik. Ardımızdan kapı kapanınca, Sofia anamın yardımıyla tuvalete doğru ilerledim. Canım Sofiam bana eşofmanımı indirmem için yardım ettiğinde, ikimizde bacaklarımda oluşan morlukları gördük. Bazı yerler ise simsiyahtı. "Ah elleri kirilsin insallah Allahim... ah be jannim ne yapmıs bu hirif büyle.. ah jannimim ici yavroom binim" diye hem söylenmeye hemde ağlamaya başladı Sofiam. Zar zor klozete oturduğumda idrar yerine kan geldiğini görünce dehşete kapıldım. Domuz herif bir ara böbreklerime vurmuştu. Darbenin sonucu diye düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışsamda çok korktum. Bana arkasını dönen Sofia anama hiçbir şey demedim. Desem ne olacak ki zaten. Daha çok korkacak, biliyorum. İşim bittiğinde yavaşça kalktım, eşofmanımı yukarı çekmeye çabaladım ama beceremedim. Sofia ana dönüp bana baktığında hemen yardımıma koştu. Ah ben nasıl öderimki onların hakkını? Birlikte ellerimi yıkamak için lavabonun önüne giitiğimde çok yoruldum ve başımı kaldırıpta karşımdaki aynada yansımamı gördüğümde, resmen nefesimi tuttum. Sanki ringe çıkmışta, üst üste gözlerinin üstüne yumruk yemiş yenik bir boksör gibiydim. Gözlerimin üstünde kocaman şişler oluşmuştu ve rengi değişmeye başlamıştı. Dudaklarım kaç yerinden patlamış ve şişmişti. O manyağın boğazıma elleriyle yapıştığı noktalarda parmak izleri bir morluk olarak yerini almıştı. Daha fazla bakamadım aynadaki artık bana çok yabancı gelen yüzüme.. ve aklıma az önce söyledikleri düştü bir anda... vereceğim hesapları düşününce yüreğimin herbir hücresini o acımasız korku sinmeye başladı. Burdan gitmeliyiz ama nasıl hiç bilmiyorum, üstelik adım atacak halimde yok... yanımda iki ihtiyarla nereye kaçabiliriz ki? Sonum yavaş yavaş geliyor gibi hissetmeye başladım. Kokuyorum deli gibi ama en çokta işte bu canlarımın zarar görmesinden korkuyorum. Ah Allahım yardım et bize ne olur? Bizi bu manyağın eline bırakma! * * * Rıfat... Fethiye, Ölüdeniz mevkiindeyiz. Burdaki bir özel mülkün etrafında konuşlandık ama hareket halinde değiliz. Kemal komiserim ile sürekli irtibat halindeyiz ve aslında çok heyecanlıyız. İçerde ne olup bittiğini bilmiyoruz. Eve girdiklerinden beri ses seda yok ama Defne'yi uzaktan görmüş olsamda kızı hırpaladığını fark ettim . Yanından bir saniye bile ayırmadan, duvar gibi demir bahçe kapısı açıldığı gibi kızı içeri soktu ve sımsıkı tuttuğu kolundan adeta sürükleyerek eve giden bahçe yolunda yürüttüğünü kapı yeniden kapanmadan gördüm. Az önce Kemal komiserim ile yine konuştuk. Yarım saate kadar uçağa binecekmiş. Yapacağımız operasyona bizzat katılacağını söyledi. Boku yedik, eğer bu işi beceremezsek anamızı ağlatır artık. Neyse, gelsin bakalım.. bizi neler bekliyor ölüyorum meraktan ve şu kız ne halde acaba? O şerefsiz umarım kızı daha çok tartaklamamıştır. Böylelerini ibreti alem için... tövbe yarabbim... neyse, aslında çok sinirli ve tedirginim ama sakin kalmalıyım... yoksa her şey arap saçına döner. Kemal komiserimde zaten telefonda elli kere, "sakinliğinizi koruyun ve ben gelmeden sakın operasyona başlamayın," diye tembih etti. Şimdi böyle güpe gündüz zaten operasyon yapamayız. Bakalım gece ola hayrola! * * * SAAATLER ÖNCE... Telefonu kapar kapamaz yüreğimde hem sevinç, hem korkuyla bahçeden eve girdim. Yerimde duramıyordum. Rüstem'in söylediğine göre onları hem uydudan, hemde İzmir'deki organize olmuş narkotik gizli polisleriyle araçlarla takip ediyorlarmış. Buna da şükür yarabbim, buna da şükür! Ama işte ben Rüstem'i çok zorlayınca, o şerefsiz insan kılığındaki şeytanın dinleyiciyi bulduğunu ve onlarla, bizimle dalga geçtiğini söyledi. Eminim başka şeylerde söylemiştir ama ben köpürünce deniz dalgası gibi, Rüstem sustu. "ah be abim takıldığın şeye bak, bunlar kendilerini eşsiz, ulaşılmaz ve dokunulmaz hissederler, öyle zannederler. Bildiğin güç zehirlenmesi işte. Dev aynasında gördükleri içinde böyle laga luga konuşurlar, biz nelerini biliyoruz," diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı ama ben hiç sakinleşmek istemiyorum. Gösterecem o ibneye ulaşılmaz olmak neymiş, dev aynasında kendisini görmek neymiş, Allah'ıma, dinime kitabıma göstereceğim. Onu anasından çıktığına pişman etmezsem adam değilim, insan hiç değilim. İbnenin evladı... hırpalamıştırda şimdi kızı manyak götelek! Kendi odamda deli gibi volta atmaya aynı anda düşünmeye başladım. Yok ben buralarda duramam böyle... haber gelmesini hiç bekleyemem. Aradım yeniden Rüstem'i. Bir iki çaldırmadan sonra açtı telefonu. "Rüstem doğruyu söyle bana, nereye gidiyor o şerefsiz ibne," diye sorduğumda derin bir nefes verdi. "abi, sen karışma bu işe.. bak bizler zaten peşlerindeyiz.. seninle olmaz bu iş," dediğinde avazım çıktığı kadar bağırdım. "kimle olur Rüsteem kimleeee! bugüne kadar işini bozduğumu, yoluna taş koyduğumu gördün mü ha gördün müü? bak o kız benden düşmüş olsa ancak bu kadar severdim anladın mı beni, evlat oldu o bana evlaaat! Boramında can paresi oldu, var anla işte halimiii! duramam gayri ben burda böyle eli kolu bağlanmış gibi duramaaam!" Ben bağırırken can hıraş, bütün bedenimi bir titreme aldı. Damarlarımda kan değil, beni yakan ateşe çeviren alev akıyor sanki. Öyle hiddetlendim ki, bir an ben bile kendimden korktum ama o, her zamanki profesyonelliğiyle yine karşımda sustu. Bilirim onu, birazda edebinden tuttu kendini. Ne bağırdı, ne de ters bir şey söyledi bana canını sevdiğim. Hadsizlik eden bendim ama canım yanıyor anlaması lazım beni. O kıza o şerefsizin bir şeyler yaptığını düşündükçe ciğerlerim kavuruluyor, canımdan can gidiyor sanki... kendimi de anlayamıyorum! Niye sevdim ki ben bu kadar o kızı? Sahipsizliğimi, kimsesizliğimi, içine sıçtığım kaderimi beni böyle derinden etkiledi, görülmez ellerle bağladı ona beni anlamadım ki... ikimizde suskun öylece telefonda kalırken, Rüstem'in bu kez derin bir nefes aldığını duydum. "söz konusu sen olmasan sittin sene söylememde, ama hatrın çok büyük bende Boğazkesen... Muğla yolundalar, bende iki saat sonra uçakla oraya gidiyorum. Operasyonu yöneteceğim. Çocuklar beni bekliyorlar. İşte bu kadar," dediğini duyduğumda tuttuğum o azap dolu soluğumu saldım bir anda. "Allah işinizi rast götürsün. Beni bilgilendir yine iki gözüm," dediğimde biraz olsun sakinleşmiştim. "Rüstem," dedim ve sustum bir anda. "anladım abi, özür dilemeye gerek yok, biz kardeşiz sende benim büyüğümsün," dedi bana gönlü güzel kardeşim. Yanımda olsaydı sımsıkı sarılırdım ona. Öyle severim onu. Rabbim ne onun, ne de diğer vatan evlatlarının ayağına taş değdirmesin. Helalleşip, kapadık telefonları. Odamın kapısını açtığımda Bora'yı karşımda buldum. Rengi bembeyaz olmuş çocuğun, korkuttu beni. "iyi misin sen evlat?" diye sorduğumda başını önüne eğdi çaresizce.. yüreği yangın yeridir şimdi bilirim. Meraktan ve korkudan ölüyordur. Başını kaldırıp baktı birazda utanarak yüzüme. "baba bir haber var mı?" diye sorunca, omuzunu sıktım. "gel şöyle otur sen önce," dediğimde elime yapıştı. Titriyordu elleri. "baba Allah aşkına söyle var mı bir haber ha?" diye sorduğunda artık korkusunu gizleyemez olmuştu. "var evlat var... Muğla yolundalarmış. Şimdi senden istediğim sakin olman ve benden haber beklemen," dediğimde hemen itiraz etti. "bende geleceğim baba, durmam, duramam böyle burda!" dediğinde, kaşlarımı çattım hiç istemediğim halde. Anlamını bilirdi bunun. "sen, senden istediğimi yapacaksın! bu yaralı halinle seni yollara çıkaramam, duydun mu beni?" diye kükredim. Ona bağırırken yüreğim yandı ama başka yapabileceğim bir şeyde yoktu. Beni bilir, bir şeye yok demişsem, öldürseler vazgeçmem. Sustu karşımda, eğdi başını... yapma be evlat böyle sende... zaten yüreğim kanıyor... ciğerimi ateşler basmış, sende yakma beni! "Peki baba!" dediğinde dayanamadım, sarıldım ona. "sana söz evlat canım pahasına da olsa onu sana getireceğim," dedim. "Allah korusun babam, sanada bir şey olmasın, varlığın lutuf bana, güç bize.. Allah'a emanet olun!" dedi çaresizce. Onu bırakır bırakmaz izin isteyip ayrıldı yanımdan. Telefona sarıldım hemen. Aradım serden geçti Ahmet'i. "Hazırlık yap oğlum, yoka çıkıyoruz. Dört baba yiğitde al yanına. Nazlımı çıkarın, mayoları ve şezlonglarıda alın! Bilirsin şezlonglar ağır, indiremeyiz bakir koylara, denize gidiyoruz artık zamanıdır," dediğimde, "emrin olur baba.. rakı balıkta yaparız," dedi. Güldüm. "yaparız elbet," dedim. Kapadık telefonları. Zuladan diğer emanetide çıkardım, taktım belime.. Allah yar ve yardımcımız olsun!" * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD