Bölüm 20 Allah Benim Belamı Versin!

3196 Words
. O gür kaşları çatılırken, gözlerimin içine baktı. Anladım ya anladım. Kesin canımı yakacak bir şey söyleyecek bana. Öyle tedirginim ki nefes almaya bile korkar oldum. "Kızım," dedi sustu, susmakla da kalmadı, zor da olsa yutkunduğunu gördüm. Farkındayım, sinirinden öfkesinden o dev gibi bedeni titriyor. Ağzından çıkacak tek kötü bir sözle her an bayılabilirim. İçim çekiliyor sanki. Tutamadım daha fazla kendimi. "Ünal bir şey mi yaptı baba?" diye sordum kalbime zehir gibi çökmeye başlayan korkumla. Harıl harıl yanan kömür sobasına bakarken, başını çevirdiğinde ateş gibi yanan o gözleri gözlerimi buldu yine. "Bak kızım korkma! bir çaresine bakacağız. Ünal piçi, haber göndermiş. Sofia anayı ve Totori'yi esir almış. İki güne kadar seni ona vermezsem, onları öldürecekmiş," dedi tek nefeste ve ben nefes almayı unuttum. Dünyam başıma yıkıldı sanki. Gözlerimin karadığını fark ettim... sanki nefes alamıyorum, sanki kalbime bir bıçak soktu da deşiyorda deşiyor yüreğimi. Sofia ana ve Totori elinde mi şimdi yani onun? Ağzımın içinde zehir gibi bir tat belirdi. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Deli bir titreme aldı beni. Öyleki dişlerim birbirine vurmaya başladı. Aklım sanki beni terk etti. Boşlukla sallanıyor gibiyim ve sadece babanın o bana bakan korku dolu gözlerini görüyorum. Yüzü yok, oda yok.. her şey silindi bir anda. Baba diye bağırmaya başladım ama beni duymuyor ki. Sadece o gözleri korkuyla bakıyor. Sonrası kayıp... hiçbir şey yok bende.. Gözlerimi açtığımda Hayriye anne yanı başımda sandalyede oturuyordu. "Oyyhh çok şükür Allahım! Ah be kızanım ne çok korkuttun bizi ah evladım ya!" dedi ama ben hiçbir şey anlamadım. Öylece baktım yüzüne. "Sakın kalkma yerinden, babaya haber vereyim, öldü öldü dirildi koca adam," dedi ve hiç oyalanmadan çıktı odamdan. Dirseklerimin üstünde doğrulmak istedim ama sanki bütün gücümü çekip almışlar benden. Çok yorgun ve bitkin hissettim kendimi. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Gözlerimin önünde sadece babanın o korku dolu gözleri var ve birde deli gibi titremem. Bağırıyordum sanki baba diye. Zorlayınca hafızamı hatırladım, hatırlamaz olaydım. O delice korku yine tüm hücrelerime hızla sızmaya başladı. İnanmak, bilmek istemiyordum ama o Allah'ın belası yaratık benim canım Sofia anamı, tatlı Totorimi esir almıştı ve hiç düşünmeden onların canını alabilirdi. O korkumun etkisiyle zorlanarakta olsa yataktan kalkmayı başardım. Tam kapıdan çıkacaktım ki baba belirdi karşımda. "Ah be kızım niye kalktın ayağa... gir hemen yatağına," dedi ve tuttu kolumdan beni yatağıma yatırmaya çalıştı ama karşı çıktım. Tüm çaresizliğimle deli gibi ağlarken, ellerine yapıştım. "Baba, baba nolur, nolur beni ona geri ver.. bak biliyorum, vermezsen eğer hiç acımadan öldürür onları, yapar bunu biliyorum... nolur, nolur baba geri ver beni ona! bak eğer benim yüzümden onlara bir şey yaparsa ben zaten yaşayamam ki baba! Kurbanın olayım kabul et ve beni geri ver!" diye tüm korkumla yalvarmaya başladım. Biliyorum, babada vazgeçmez benden ama ben tüm bu olanları bile bile yaşayamam ki böyle. Korkuyla gelen o son gücümde terk etti beni. Yere yığılıp kalacakken, baba yakaladı beni. Sımsıkı sarıldı bana. "Ölürümde seni vermem o hayvan herife.. korkma bulduk bile çaresini kızım.. senide Sofia anayıda, Totori'yide kurtaracağız. Yapma böyle kızım! O şerefsizin ölmesi yada ölene kadar hapiste kalması lazım. Toparla hadi kendini. Bak ben daha ölmedim, arkandayım ve seni yedirmem o herife!" dedi tüm inancıyla. Oysa babada tıpkı benim gibi titriyordu. Yüzümü o geniş göğsüne gömdüm. Deli gibi ağlıyordum. Daha öncede çok çaresiz hissettiğim olmuştu. Ama bu, bu bambaşka bir çaresizlik hissi. Anbean yakıyor, yıkıyor yüreğimi. Nefes aldırmaz oldu bana. Sanki damarlarımda akan kanım çekildi, buz gibiyim. Titriyorum... ah Allahım bu nasıl bir korkudur? Daha önce de çok korktuğum zamanlar olmuştu ama bu ölümüne bir korku. Sofia anamın o ton ton yüzü gözlerimin önünde, kulağımda "amman be more, bir Allah'in günide bise birileri hismetçilik etsin be jannimo.. nasil yemin edersis sis kis! Heh! Tammam be vre.. hatirladim... vallahi biktim bee! Kis, ele bir düşinsene be jannimo... ayaciklerimisi uzatmisis, gelsin baliklar, gitsin etler be more!" diye dert yanan, ardından kurduğu hayali anlatan o tatlı sesi. Ne çok özledim ben onları ya. Yeter ki yaşasınlar, bir daha görmesemde olur. Ah Allahım koru onları o Ünal manyağının zulmünden..Nolur Sofia ana ona terslenmesin, nolur tutmasın o kırk yılın başı tutan korkusuz damarı.. nolur Allahım! Baba beni zorla yatağa yatırdığı sırada odama ruhsuz geldi. Göz göze geldiğimizde bir anlığına bana gülümsediğini gördüm. Baba onun varlığını fark edince, "sen niye kalktın yatağından,"diye tersledi onu. "Merak ettim baba bu deli kızı," dediğinde başı önündeydi. Baba bir ona, bir bana baktı ve o bakışlarında sanki tebessüm vardı. "İyi madem, çıkıyorum ben ve sen Defnem.. korkma.. halledeceğiz bu işi. Güçlü ol, yalnız değilsin kızım. Bitti o günler, ben varım, bak bu deli var. Kimse sana bir şey yapamaz," dedi, göz kırptı ilk kez bana ve odadan çıktı. O çıkınca Ruhsuzda odamın kapısını kapadı ve dönüp bir an bana baktı. Yavaşça yaklaştı ve yatağımın kenarına oturdu. Başını çevirip bana baktığında o yeşillerinde kızgınlık gördüm. "korkuttun bizi be manyak!" dedi bana. "Ne oldu ki, ben hiçbir şey hatırlamıyorum," dediğimde, uzanıp elimi tuttu. Şaşırdım. "sinir krizi gibi bir şey geçirdin. Baba diye bağırmak istemişsin ama sesin hiç çıkmamış, sonra düşüp bayılmışsın. Doktor geldi eve, sakinleştirici yaptı sana. Saatlerdir uyuyordun," dediğinde gözlerindeki kızgınlığa inat sesi sakindi ve sonrasında sustu. "Bora... babayı ikna et... bak o herif bırakmaz benim peşimi, versin beni, ancak öyle bırakır Sofia anayı, Totori'yi," dedim tüm korkumla. Ters ters baktı yüzüme ve elimi bıraktı bir anda. "saçma sapan konuşup benim canımı sıkma Defne! O sevgilin olacak herifi unut artık... kendine sevgili diye bulduğun herife bak. Sırf zarar herkese, aptal olduğunu biliyorudum ama bu kadarını ben bile beklemiyordum," dediğinde sinirliydi artık, yine azarladı beni. Yattığım yerde doğruldum bir anda ve diktim gözlerimi gözlerine. "sen, sen benim hakkımda ne biliyorsun ki ha!" diye tısladım. "sevgilinin boktan bir herif olduğunu biliyorum en azından," diye hırladı domuz. Şu an bunları konuştuğumuza inanamadım. Ben ne haldeydim ve o yine beni azarlamaktan, bana kızmaktan geri kalmıyor. "asıl aptal olan sensin tamam mı? o piskopat benim sevgilim değildi, ben onun esiriydim, hayatımın içine sıçtı o herif, üzerimden para kazandı, bunu yaparkende ağzıma sıçtı anladın mı ağzıma sıçtı," dedim tüm öfkemle. Bir anda duydukları karşısında kaşlarını çattı. Yüzüne yayılan öfkesiyle koluma yapıştı. Beni kendisine hızla çekerken canının yandığını yüzünün aldığı ifadeden anladım ama bu onun umrunda değildi. "ne demek lan üstümden para kazandı demek, sana ne yaptırıyordu o şerefsiz, satıyor muydu seni?" diye sıktığı dişlerinin arasından ard arda sorular sordu. "beni satacak adamın ağzına sıçarım.. hayır, beni satmıyordu ama, ama..." dedim, sustum kaldım. Bilmiyor mu benim madde bağımlısı olduğumu, biliyor olması lazım, ille de söyletecek mi bana yani? Deli gibi ağlamaya başladım yine. Şaşırdığını yüzüne bakmadanda görebiliyordum. Çekti iyice beni kendisine, sarıldı bir anda. Bütün bedenim sarsılarak ağlıyordum ve o daha çok sarıldı bana. "tamam, tamam Defne, sakin ol.. düşünemedim, özür dilerim.. unut hepsini, sana her ne yaşattıysa, yaptıysa unut hepsini... biz varız artık, seni yalnız bırakmayız," dediğinde çektim kendimi. "ben orospu değilim Bora, ben, o beni, beni.." dudaklarıma kapandı bir anda. Öyle tatlı öpüyordu ki ben sakinleştiğimi hissettim. Dudaklarımı bıraktığında ikimizde nefes nefese kalmıştık. Yüzümü avuçlarının arasına aldı, o yeşilleriyle gözlerime öyle derin baktı ki, nutkum tutuldu. "unut dedim artık... istersen o dediğinden ol, umrumda değil.. anlamıyor musun kafasının içine ettiğimin kızı? seni çok seviyorum ve artık sen olmadan hayat haram bana. Çok mücadele ettim kendimle, boşuna mı azarlayıp durdum seni deli kız! Sırf benden uzak dur diye yaptım ama daha fazla söz geçiremedim bu Allah'ın belası gönlüme. Sen bugün öyle kötüleyince birden canımdan can gitti namussuzum. Bırakmam seni o piskopatın eline, asla bırakmam," dediya bana, neye uğradığımı şaşırdım. Beni kendinden uzak tutmak için mi yapmış onca şeyi bu ruhsuz? O kızmaları, azarlamaları, nerden çıktın karşımıza, senin gibi kız olmaz olsun, pisliğin tekisin diye aşağılamaları hep bunun için miymiş? Sevineyim mi üzüleyim mi şaşırdım. Oysa onun ciddi ciddi benden nefret ettiğine, hatta benden tiksindiğine inanmaya başlamıştım. Buna inandırmayı başarmıştı beni pislik herif! Sadece bugün birkaç saat öncesindeki o tuhaf tavırları, Ünal'ı kafasına takmış olması biraz şüphelenmemi hatta umuda kapılmamı sağlamıştı ve sevinir olmuştum. Hoş sevinmeye bile korkmuştum sonradan. Dengesizdi, anlayamadığım bir şekilde dengesizdi hemde. Ben sessiz kalırken, oda inatla gözlerimin içine bakmaya devam etti. "dilini mi yuttun be, bir şey demeyecek misin?" diye sordu. Gizlemeye çalışsa da çok heyecanlı sanki, ve de tedirgin, ama ben kızgınım ona. Kalbimi defalarca kırdığı için hem kızgın hemde öfkeliyim ve hiç beklemediği bir şey yaptım. Bastım tokatı suratına. Şimdi dumura uğrama sırası ondaydı. "senin varya ağzının ta ortasına edeyim ben pislik herif! Manyak! Bu nasıl sevgini gizlemek ya delii!" diye çıkıştığım an, çekti yine kendisine beni. "böyle gizlemek işte zır deli, kaç kere aşık oldum ben ömrümde edepsiz!" diye tersledi beni ve yine yapıştı dudaklarıma. Kalbimde kelebekler uçuştu sanki. Beni bıraktığında, birbirimizin gözlerinde asılı kaldık. "gitmeyi, o şerefsize verilmeyi unut! eğer bi bok yemeye kalkarsan yemin olsun düşerim peşine, ölmediysen ben bulur öldürürüm seni, anladın beni kaçık aşkım?" dedi. Aşkım mı! Bana aşkım mı dedi bu ya? "kız bir şey söylesene, anladın mı beni?" diye tekrar sorunca, telaşla kafamı salladım. "bu arada kendini kolla, ilk fırsatta attığın o tokatında acısını çıkaracağım senden... yok öyle bana tokat atmak falan! duydun mu beni deli? bundan sonra gölgenim haberin olsun!" dediğinde, öylece kaldım ben. Biz sevgili mi olduk şimdi ya? Öyle şaşkınım, öyle heyecanlıyım ki aptala bağladım resmen. Bön bön bakıyorum onun yüzüne.. "Hasbinallah ya! kız nereye gitti aklın? ulan insan bende seni seviyorum der be?" dedi resmen hayal kırıklığı ile ve bunu görünce gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Aklım başıma geldi bir anda. "Olum her gün aşk ilanı almıyorum ben! pislik herif birde sabah oynama dedin bana. Asıl oynayan senmişsin be! tamam işte!" diye tersledim onu ama aynı anda o kadar çok duyguyu aynı anda yaşıyordum ki, bildiğim alabora oldum ya. "tamam ne tamam, ne demek tamam kız?" diyince bu defa da utandım. Ciddi ciddi onu sevdiğimi duymak, bilmek istiyor. Bekliyor hala, bekliyorda nasıl derim ki seni seviyorum ben diye! Hay Allahım ya! Bu kadar çok duygu aklıma, kalbime zarar Allahım! bi sakinlik ver nolur? Sessiz kaldım ister istemez.. "ya desene bir şey Defnee?" diye iyice sabırsızlanınca bu deli, "e tamam işte! o dediğinden bende!" demek zorunda kaldım. Yüzüne kaçamak bakış attığımda kaşlarını çattığını gördüm. "ulan şeytan diyor ki çarp şunun ağzına bir tane.. seni seviyorum demek nasılmış öğrensin! Kız söylesene bir kere be! çıldırtma insanı ya!" diye çıkıştı yine bana öküz. "ya tamam.. bende işte!" diyebildim güç bela. Bugün deli gibi şaşırma, korkma günüm sanırım. Utanıyorum, bakamıyorum da yüzüne. "sen bana baksana bir!"'dediğinde, ellerime bakan gözlerim onu buldu. "Defne söz ver bana.. bir şey yapmayacaksın tamam mı?" diye sorduğunda yine aklıma Sofia anam, Totorim düştü. Az öncesinde sevildiğimi öğrenmenin mutluluğuyla, heyecanıyla çarpan kalbim kedere teslim oldu bir anda. "tamam, söz," diyebildim zar zor.. ama o sözü tutacak mıydım işte onu hiç bilmiyordum. * * * Bir kaç saat sonra... Ah be Totorim... bok vardı inadın tutmuş yine. Sofia anam o kadar demiş açmayalım lokantayı, gitmeyelim, demiş dinletememiş sözünü. Birkaç gün hiçbir şey olmayınca oda rahatlamış ki devam etmişler ekmek teknelerine gitmeye ve dün akşam son müşteriyide gönderdikten sonra o domuzun adamlarından baskın yemişler. Öyle bir baskın yemişlerki, dayının onları koruyan çocuklarını da çaresiz bırakmışlar. "Baba çatışsaydık kesin ikisinden birini vururlardı, mecbur kaldık bıraktık!" demiş çocuklardan biri. Az önce anlatırken bana bunları oda çok kızgındı. İlk kez onun ağza alınmayacak küfürler ettiğini duydum. Çok kızgın Totori'ye. "Ulan baş çavuşun eşşeği miydim ben! boşuna mı koruma altına aldırdım onları! Ah be Totori ne bok yedin böyle dinine yandığım!" Söylene söylene o devasa adımlarıyla odada dolaşıyor. Korkumun yanında duyduğum pişmanlığım yiyip bitiriyor beni. Ah be deli Defne ahh! O gece bu adama böyle tavır yapmasaydın hiç dikkatini çekmeyecektin. Tutamadın o kesilesi dilini tutamadın. Aldı işte seni kanatlarının altına, öldürsen vazgeçmez. Nasıl olacak bu işin sonu Allahım! Yardım et bize ne olur! Ah birde Bora var şimdi başımda. Beni sevdiğini söyledi ya, ilk kez be ilk kez, kendimi çok özel, çok güzel hissettim... eğer bu kabus gibi olay olmasaydı, şimdi sevinçten oturamazdım yerimde. O beni sevdiğini söylediği an gelince aklıma, gülümsememek için zor tutuyorum kendimi ama hemen ardından derin bir pişmanlık sarıyor tüm benliğimi. Ben niye bu kadar şansızım ki? İlk kez biri beni ben olduğum için sevdi.. ama işte, başım beladan kurtulmuyor ki benim. Sevincim kursağımda kalıyor o yaratık her aklıma geldiğinde. Böyle talihin içine sıçayım ben ya! "Defne, kalk kızım git yat.. saatlerdir aynı yerde oturdun kaldın, dinlen biraz. Zor zamanlardan geçiyoruz.. dinlen hadi!" dediğini duyduğumda babanın, sıyrıldım o dipsiz kuyu gibi düşüncelerimden. İkiletmedim, evet dinlenmeliydim. Oturduğum yerden kalktığımda yanıma geldi, başımı okşadı. "Allah rahatlık versin kızım," diyince engel olamadım kendime. Sımsıkı sarıldım ona. Korkuyorum, hemde çok korkuyorum. "Hakkını helal et babam.. saygısızlık ettiysem affola," dedim ve sustum. Boğazım düğüm düğüm oldu. "Konuşma kız böyle uyuz uyuz! git zıbar hadi!" dedi ve beni kendisinden uzaklaştırdı. Elalarım o rengini çok sevdiğim gri mavilerine takıldı. Islanmıştı o simsiyah kıvrık kirpikleri. Biraz daha durursam yine bir ağlama krizine girecektim. Döndüm, koşarak odadan çıktım. Yüreğim isyanlarda yine... her şeye isyan ediyorum bir kez daha. Artık sahipsiz değilim ama lanetliyim işte... lanetimi de herkese bulaştırıyorum. Aklımı yine esir alan o düşünceler uyutur mu ki beni bu gece? Onun odasının önünden geçecekken durdum. Oturduğu yerde uyumuş kalmış. İçim acıdı. Dayanamadım, gittim yanına. Birazda korkarak omuzuna dokundum. Hemen açtı gözlerini ve beni görünce gülümsedi. "Boynun tutulur böyle uyuz! Yat, zıbar.. bende yatacağım, dikkat et kendine tamam mı?" dediğimde kaşlarını çattı, "Bi söylemedin ama!" diyince utandırdı yine beni. Eğildim, yanağından öptüm onu. "Seni seviyorum" dediğim an kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Onu sevdiğimi söyledimya, bir an kapıya baktı ve tuttu kolumdan çekti beni. Dudaklarıma acele ile bir öpücük bıraktı. "Şükür uyuz! Söyleyebildin nihayet!" dediğinde bir tane patlattım kafasına. "Kız bana bak, vallahi kırdıracaksın o elini sonunda bana!" diye yarı şaka yarı ciddi azarlamadan da duramadı. "Hadi len! bok kırarsın elimi," dediğimde, "tövbe yarabbim ya!" dedi gülerek. O başını sağa sola sallarken, "yat uyu hadi... iyi geceler," dedim. Odasından çıkarken son kez baktım o çok sevdiğim yüzüne ve ışığını kapadım. Yeni gelen gün ne getirecek bize acaba? * * * Kalbim yerinden çıkacak gibi. Elim ankesörlü telefona uzanırken titredi. Beynimden bir türlü söküp atamadığım o telefon numarasını belki hala kullanıyordur diye tuşladım. Arama sesi düştüğünde ahizeye, nefesimi tuttum. "efendim?" diye cevap verdi, bekledi kısa bir an. benim," dediğimde, "seni var ya elime bir geçireyim, ananı belleyeceğim," diye bas bas bağırdı. Sustum, küfürlerini dinledim. "Orda mısın lan?" diye bağırınca, "burdayım... bittiyse küfürlerin dinle şimdi beni Allah'ın belası. Bursa'dayım, Özdilek diye bir yer var, oralardayım... gel al beni... alda bitsin bu işkence. Sofia ve Totori'yi de bırak!"'dediğimde o nefret ettiğim kahkahasını attı. Sonra da "ulan eğer bir dümen çeviriyorsan hayatını sikerim senin," dedi ve çok ciddiydi. Gülümsedim acıyla. "sana dümeni kuracaklara yalan söyledim. Onlar getirdiler bıraktılar beni buraya, cep telefonu verdiler, hala üstümde... ordan takip ediyorlar beni. Sen yada adamlarından biri gelene kadar üstümde tutacağım, sonrada bir yere atarım. Başka türlü Boğazkesen bırakmazdı beni, ancak böyle ikna edebildim," dedim. Kalbimin atışları öyle hızlandı ki, her an durabilir ve ben yinede onunla sakin sakin konuşabilmeyi başardım. "Boğazkesen ibnesine de verdin mi lan, becerdi mi ki seni senden vazgeçmiyor?" dediğini duyduğumda kusmak geldi içimden. "İğrençsin! gelip alacaksan al beni puşt herif!" diye bastım küfürü. Tutamadım çenemi. "Senin o dilin iyice uzamış ama kesmesini bilirim ben. Hemen atla bir taksiye, kurtul o telefondan, gel İzmir'e... bindiğin taksinin şöföründen telefonunu isteyip beni ara ve plakasını kodla bana. Teoman diye başla sonraki harflerle başlayan bir şeyler söyle Allah'ın belası, İzmir'de Balçova'da in, sahilde bekle beni. Eğer bir dümen varsa kızım bu işte, seni aldığım gibi senin işini bitiririm, ona göre gel geleceksen... hoş gelmezsende o iki moruğu eşşekler cenetine gönderirim.. çık hemen yola, ha paran var mı lan? Yoksa, şöförle konuştur beni! Oyalanma çık yola!" dedi ve kapadı bir anda telefonu. Ahizeyi ankesördeki yuvasına bırakırken, bedenime elektrik verilmiş gibi titriyordum. Etrafıma bakındım ve ilerlemeye başladım. Henüz yolcusunu indiren taksiyi gördüğümde koşmaya başladım aynı anda taksii diye bağırıyordum. Taksinin beklediğini görünce derin bir nefes aldım. Binmeden cebimden çıkardığım telefona baktım. Araca binerken kapıyı kapatmadan yere attım. Arka koltuğa yerleşip, aracın kapısını kapadım. Araç hareket edince telefonun üstünden geçtiğimizi anladım. "İyi günler beyfendi, biraz uzun bir yolculuk olacak. Sormadan da bindim ama, eğer mümkünse İzmir, Balçova'ya gitmek istiyorum," dediğimde adam bir an kaşlarını çatıp dikiz aynasından gözlerime baktı. "Yalnız biraz pahalıya mal olur," diye cevap verince şöför efendi, içimden 'benim hayatım gitmiş, para gitse nolur ki?' diye geçirdim. "önemli değil, yalnız sizden bir ricam olacak, cep telefonum arızalı, maalesef sesim karşı tarafa gitmiyor, mümkünse ceb telefonunuzdan bir arama yapabilir miyim?" diye sordum. "peki," dedi ve uzattı telefonunu. Tuşladım yine o pisliğin numarasını. Açtı hemen. "Teoman, çıktım balım yola," dedim ve ne diyecek diye bekledim. "tamam, hoperlora alırsın birazdan, konuşma bitincede numarayı sil, öyle ver adama telefonunu aşkım benim," dedi dalga geçer gibi. Senin aşkına sıçayım ben pislik herif! "Tamam aşkım," dedim ve hoperlora bastım. "Şöför bey, eşim size emanet... kendisini İzmir'e getirdiğinizde ücretinizi ben ödeyeceğim, kuşkunuz olmasın. Bunu söylemek için eşimden hoperlora almasını istedim. İyi yolculuklar diliyorum," dedi kibar kibar domuz. "Peki beyfendi, içiniz rahat olsun, iyi günler," dedi şöför ve hemen hoperlordan ahizeye aldım. "Görüşürüz aşkım," dedim ve onun bir şey söylemesine fırsat tanımadan kapadım telefonu o nefret ettiğim yüzüne. Tıpkı emrettiği gibi numarasını son aramalardan silip, adama iade ettim telefonunu. Arkama dayandığımda şöför gülümsedi. Bende gülümsedim. Başımı çevirip akıp giden yolu izlemeye başladım. Korku dolu kalbim, Bora aklıma düşünce ısındı önce, sonra ince ince sızlamaya başladı. Sözümü tutamadım ve biliyorum asla affetmeyecek beni... niye benim hayatım böyle zor ki Allahım niye? * * * ÜÇ SAAT SONRA... İZMİR... Balçova Yüzümde patlayan tokatla yan cama savruldum bir anda. Cama çarpan başım deli gibi acırken, dudağımın kenarı kanamaya başladı. "Soyun ulan!" diye bağırdı. Ağzımdan sızan kanımı elimin tersiyle silerken, dönüp ona baktım. "sen kafayı mı yedin, nasıl soyunayım burda?" diye bağırınca ben, yüzümde bir tokat daha patladı. Öndeki herife, "kapat cam bölmeyi," diye bağırdı ve ön tarafla aramıza simsiyah bir cam girdi. Aracın tüm camları simsiyahtı. Korkudan ölmek üzereydim ama sözünü dinlemekten başka çarem yoktu. Soyundum, çırıl çıplak kaldım. Gözleri bütün bedenimi taradı. Sonra gözü kulağımdaki inci küpelere takıldı. "çıkar o küpeleride," dediğinde mecburen çıkardım küpeleride. Ona uzattım. Sağına soluna baktı uzun uzun. Sonra tuttu, klipsini söktü, çıkardı. Gülmeye başladığında artık beni öldüreceğini biliyordum. Gülmesi sona erdiğinde tüm hırsıyla öyle bir yumruk attı ki gözüme, acı dolu bir çığlık koptu dudaklarımdan. Savruldum yan tarafa, başım cama çarptığı an içim çekilmeye başladı. Artık sadece kulağımda bas bas bağıran sesi vardı. * * * Defne'nin çığlığını duyduğum an, aklım başımdan gitti. Ben nasıl böyle bir hata yapıp da dinledim o kızı! Pişmanlığımın haddi hesabı yok şimdi. Herif deli gibi durmadan bağırıyor. "İyi dinleyin beni... Boğazkesen sende ordaysan iyi dinle göt herif. Defne benim ve benim olan bende kalır. Bu orospuyu becerdin mi bilmiyorum ama ben güzel becereceğim onu... bul bulabilrsen bundan sonra bizi.. hadi geçmişler olsun!" dedi en son ve ses kesildi. Bütün ekipleri en son iletişimde olduğumuz yere yönlendirdim ama biliyorum ki bu iş sakata bağladı. Telefonum çalmaya başladı. Derin bir nefes aldım ve açtım. "efendim abi," dediğimde heyecanla sordu hemen yılların kabadayısı. "Ne oldu Rüstem, var mı bir haber?" Durdum bir an, "abi! sana yalan söyleyemem kız artık elinde ve kahretsin ki anladı şerefsiz... peşindeyiz ama," dedim çaresizce. Başka ne diyebilirdim ki? "Rüstem bak o kıza uyduk yaptık bu işi, o pezevenk Defneme zarar vermeden bulun onu... bulun. Allah belamı versin ki el kadar bebenin lafına uydum. Allah benim belamı versin!" diye bas bas bağırdı ve kapadı telefonu. Elimdeki telefona bakarken çaresizliğin dibine vurdum. Ah be kız! bulabilecek miyiz seni? * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD