5. Sezon: "Kan ve Ateş Arasında" - 3. Bölüm

1184 Words
Burak, Karabük'ün sakin sokaklarında dolaşıyordu. Soğuk gece rüzgarı, yüzüne vururken etrafındaki sessizlik ona garip bir huzur veriyordu. Bu sessizlikte, geçmişine dair anılar bir bir aklına geliyordu. Savaştan önce kim olduğunu, nasıl bir adam olduğunu hatırlamaya çalışıyordu. Eskiden sadece basit bir spor salonu işletmecisi, hırslı bir gençti. O zamanlar, hayatın karmaşasından uzakta, daha temiz bir yaşama dair hayalleri vardı. Gençken sporcu olarak çıktığı yolda, adaleti sağlama arzusuyla doluydu. Ailesine daha iyi bir gelecek sunmak için elinden geleni yapıyordu. Ama zamanla her şey değişmişti; güç ve intikam hırsı onu karanlık bir yola sürüklemişti. Eski Burak, gençliğinde insanları korumaya ve kollamaya çalışan biriyken, şimdi düşmanlarını alt etmeye çalışan acımasız bir lider olmuştu. Burak, kendi yansımasına bakar gibi uzaklara dalıp giderken içini bir ağırlık kapladı. "Nasıl bu hale geldim?" diye düşündü. Japon mafyasıyla savaş hazırlıkları, ailesine saldırılar ve kayıpların acısı... Hepsi, bir zamanlar inandığı değerlerin önüne geçmişti. Bu savaşı kazanabilirdi, ama ya ruhunu kaybederse? Bu sırada Ceren ise başka bir yerde, İstanbul’un lüks bir otelinin lobisinde bekliyordu. Geçmişten gelen bir çağrı, onu bu buluşmaya sürüklemişti. Yıllardır görüşmediği eski bir dostu, ya da belki de bir zamanlar sevgilisi olan adam, aniden hayatına geri dönmüştü. Onunla buluşmak konusunda tereddütlüydü ama içindeki merak ve geçmişe olan özlem, bu buluşmayı engelleyememişti. Otelin lobi barına adım attığında, masanın köşesinde oturan adamı hemen tanıdı. Kerem. Yıllar önce yolları ayrılmış, birbirlerine veda bile edememişlerdi. O zamanlar Kerem, ailesinin isteklerine boyun eğip yurtdışına taşınmıştı. Şimdi ise karşısında oturuyor, bir şeyler içerek onu bekliyordu. Ceren’in adımlarını duyduğunda başını kaldırdı ve yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. "Ceren," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Uzun zaman oldu." Ceren, kendini bir anda geçmişin hatıralarına kaptırdı. "Evet, çok uzun zaman," diye yanıtladı, Kerem'in karşısına otururken. "Ne oldu da birdenbire geri döndün? Neden şimdi?" Kerem, gözlerini Ceren’in gözlerinden ayırmadan içkisini yudumladı. "Geçmişte yapamadığımız konuşmaları yapmak için geldim," dedi. "Ve belki de yarım kalan her şeyi tamamlamak için." Ceren’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu beklenmedik buluşma, içindeki karmaşayı daha da artırmıştı. Bir yanda Burak’a karşı hissettiği bağlılık ve sevgi, diğer yanda Kerem’le paylaştığı eski duygular... Geçmişten gelen bu adam, Ceren’in kalbinde kapanmamış bir yarayı yeniden açmıştı. Kerem’in gözlerinde, geçmişe dair bir hüzün ve pişmanlık okunuyordu. "O zamanlar neden gittiğimi hiç açıklayamadım," dedi yavaşça. "Ama şimdi, her şeyi anlatmak istiyorum." Ceren derin bir nefes aldı. "O zaman konuş, Kerem. Bunca yıl beklettiğin şeyleri anlat." Kerem, bir an duraksadı ve yüzüne ciddi bir ifade yerleşti. "Sana sadece bir özür değil, aynı zamanda bir uyarı getirdim, Ceren," dedi. "Burak’ın bu savaşa girmesi, düşündüğümüzden çok daha tehlikeli olabilir. Ona yakında büyük bir saldırı planlanıyor. Bu bilgiyi almak için büyük bir risk aldım. Ama sana olan borcum, beni burada buluşturdu." Ceren, Kerem’in bu sözleriyle irkildi. "Ne demek istiyorsun? Kim saldıracak Burak’a?" "Japonlar ve onların yeni müttefikleri," dedi Kerem sessizce. "Burak’ın eski düşmanları, artık daha güçlü bir birlik haline geldiler. Onun için işleri zorlaştıracaklar. Dikkatli olmanız gerek, çünkü bu savaşta herkes hedef olabilir." Ceren, Kerem'in söyledikleri karşısında şaşkına dönmüştü. Burak’ın düşmanlarıyla yeni bir çatışma başlamak üzereydi ve bu bilgi Ceren’in kafasını daha da karıştırmıştı. Kerem’in söylediklerine güvenip güvenemeyeceğini bilemiyordu. Ancak bir şey kesindi: Burak’ın savaştan önce nasıl biri olduğunu hatırlamaya çalıştığı bu günlerde, geçmişin gölgeleri onlara yeniden musallat olmuştu. Kerem ve Ceren’in gözleri bir an için buluştu. İkisinin de yüzlerinde geçmişin izleri ve geleceğin belirsizliği vardı. Ceren’in aklında, Burak’a bu bilgiyi nasıl vereceği sorusu dönüp dururken, Kerem sessizce masadan kalktı. "Dikkatli ol, Ceren," dedi. "Bu savaş sadece kanla değil, eski dostların ihanetleriyle de kazanılacak." Kerem’in ayrılışını izlerken, Ceren derin bir nefes aldı. Bu, yaklaşmakta olan fırtınanın ilk işaretiydi ve geçmişin izleri, onları yeniden belaya sürüklüyordu. Burak, Karabük’teki aile toplantısından sonra, kafasında planlar kurarken çevresinde yaşanan hareketliliği fark etmeye başlamıştı. Japon mafyasının kendilerine karşı açık bir tehdit oluşturduğunun farkındaydı, ama düşmanın başka yollarla da saldıracağını tahmin ediyordu. O sırada ofisinin kapısı tıklatıldı. Kapıdan içeri giren kişi, Burak’ın uzun zamandır görmediği bir yüzdü. Sevda. Burak’ın gençliğinde büyük bir aşk yaşadığı, ancak yollarının ayrıldığı eski sevgilisi. Uzun, dalgalı siyah saçları ve zarif duruşuyla, Burak’ın hatıralarından kopup gelmiş gibiydi. Yüzünde ciddi bir ifade vardı, ama aynı zamanda gözlerinde hafif bir pişmanlık parlıyordu. Burak kaşlarını çattı, içindeki şaşkınlığı gizleyemedi. "Sevda? Burada ne işin var?" Sevda derin bir nefes alarak içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. "Burak, hemen konuşmamız lazım. Sana kötü haberler getirdim." Burak, bir an için tereddüt etti ama sonra Sevda’yı oturması için işaret etti. "Ne oldu? Hangi kötü haber?" Sevda, gözlerini Burak’ın yüzünden ayırmadan konuşmaya başladı. "Japonlar, senin peşindeler. Sadece seni değil, aile üyelerinden birini hedef alıyorlar. Eskikara ailesinin bir üyesini tuzağa çekmek için plan yapıyorlar. Bu bilgiyi almak için büyük bir risk aldım." Burak’ın gözleri karardı. Bu haber, planlarını ve hareketlerini hızlandırması gerektiğini anlamasına yetmişti. "Kimi hedef alacaklar? Daha fazlasını biliyor musun?" Sevda, ellerini birbirine kenetledi, tereddüt etti ama sonunda konuştu. "Henüz tam olarak kim olduğunu bilmiyorum. Ama seni zayıflatmak ve seni yıkmak için en yakındakini seçmeleri muhtemel. Bu, aileni koruman gerektiği anlamına geliyor." Burak, Sevda'nın gözlerinin içine baktı. Yıllar önce yaşadıkları ilişkiyi ve ayrılığın acısını bir kez daha hatırladı. Ona güvenip güvenemeyeceğini bilmiyordu ama söyledikleri ciddiye alınacak kadar önemliydi. Tam o sırada içeri Alev girdi. Gergin bir hali vardı. Sevda’nın burada olduğunu görünce duraksadı. Bakışları bir an için kararsız kaldı. "Burak, hemen konuşmamız lazım," dedi nefes nefese. Burak başını eğdi, "Ne oldu Alev? Burada işler iyice karışmaya başladı." Alev, gözlerini Sevda’dan kaçırarak Burak’a doğru ilerledi. "Sana kötü haberlerim var. Yakın bir dostumuz olan Aziz, Japon mafyasının eline düştü. Onun bilgilerini kullanarak ailemiz hakkında bilgi toplamaya çalışıyorlar. Aziz, bu tuzağa bilinçsizce düşmüş olabilir ama bunu öğrenmemiz uzun sürmeyecek." Burak yumruklarını sıktı, yüzünde öfkenin ve korkunun karışımı bir ifade belirdi. "Bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar hazırlıklı olabilirler? Birileri içeriden bilgi sızdırıyor olmalı. Biri ihanet ediyor." Sevda, Burak’ın bu sözlerine sessizce baktı. "Daha fazla zaman kaybetmeden, ne gerekiyorsa yapmalısın Burak. Yoksa seni mahvedecekler." Burak derin bir nefes aldı, başını iki yana salladı. "Ailemi ve insanları korumak için savaşacağım. Hiçbir şey, hiçbir düşman beni durduramaz." Bu sırada Alev’in telefonuna bir mesaj düştü. Ekrandaki numara tanıdık değildi, ama mesajın içeriği tüyler ürperticiydi: "Yakınında olan birini kaybedeceksin. Sadece bir başlangıç." Alev, mesajı Burak’a gösterdiğinde, yüzünde şaşkınlık ve endişe vardı. "Biri bizi açıkça tehdit ediyor. Japonlar bu kadar ileri gitmiş olamaz, bu işin arkasında başka biri de olabilir." Burak, gözlerini telefondan kaldırıp Alev’e baktı. "Bu sadece bir tehdit değil, bu bir savaş çağrısı. Düşmanlarımız her taraftan saldırıyor. Biz de karşılık vermek zorundayız. Beni tuzağa çekmek istiyorlarsa, bunun bedelini ağır ödeyecekler." Burak, Sevda ve Alev odada sessizce birbirlerine bakarken, savaşın ilk ateşi çoktan yanmıştı. Alev, hızlıca Burak’a yaklaştı ve ona sarıldı. "Seni kaybetmek istemiyorum. Lütfen dikkatli ol." Burak, Alev’i kucakladı, gözlerinde kararlılık vardı. "Hiçbir şey beni durduramayacak. Ailemi korumak için gerekirse canımı bile veririm." Bu an, Burak için bir dönüm noktasıydı. İçinde biriken öfke, sevgi ve kararlılıkla doluydu. Geçmişin hayaletleri ve geleceğin belirsizliği, onu bir kez daha karanlık bir savaşın ortasına sürüklüyordu. Alev’in gözyaşları ve Sevda’nın endişeli bakışları, onun yalnız olmadığını hatırlatıyordu. Ama aynı zamanda, düşmanlarının da gözlerini asla ondan ayırmadığını biliyordu. Burak, bir adım geri çekildi, derin bir nefes aldı ve Alev’e ve Sevda’ya bakarak, "Bu savaşta bizi hiçbir şey durduramaz. Düşmanlarımızı alt edeceğiz ve ailemizi koruyacağız," dedi kararlı bir sesle. "Hazırlanın, çünkü bu sadece başlangıç."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD