Lysandre~ Blacken'ın sahip olduğu ilk çocuğu ve sonrasında oluşturduğu ordunun komutanıydı. Şu anda ise var olan krallığın tahtında bulunan safkan. Dawson'ın babası.
Leondro~ Blacken'ın bir diğer oğlu. Lysandre'ın ilk kardeşlerinden biri. Konseyin lideri ve aynı zamanda, Wesker'ın babası.
Loxias~ Blacken'ın daha genç olan başka bir oğlu ve Mia'nın babası.
Saddler~ 5.nesilden safkan vampir. Leondro ve Loxias'dan sonra konseyde en çok sözü geçen kişi. Lysandre'ın emirlerinden içten içe rahatsız olsa da görevini yapmaya devam ediyor. İtiraf etmiyor olsa da Rio'nun babası.
Gluskin~Lysandre'dan sonra dünyaya gelen Blacken'ın ilk oğullarından biri. Abisinin aksine babasının izinden giden safkan... Tek amacı ise insanları köleleştirip avcıları dünyadan silmek...
Wesker~ Leondro'nun oğlu. Küçüklüğünü Dawson'ın gölgesinde geçirdiğine inandığı için hayattaki tek emeli kral olmaktı. Ama babasının isteksizliği ve göstermediği desteği yüzünden ona ve ailesine düşman oldu. Bu yüzden Blacken'ın diğer oğullarının yanında yer alıyor. Sahip olduğu sırrı karanlık tarafta saygınlığını kazanmak için kullanıyor.
Nyssa~ İşaretli dişilerden biri. Lysandre'ın eşi ve Dawson'ın annesi. Kocasının kanı sayesinde yüzyıllardır hayatta.
Taio~ Dönüştürülmüş vampir. Rio'nun sağ kolu ve güvenini kazanan tek kişi. Aynı şekilde Taio'da ona bağlı ve sadık.
Tyrone~ Avcıların şimdiki lideri. Acımasızlığı ve kurallara bağlılığı ile bilinir. Tek çiğnediği kural ise üvey kızı Narcissa'nın avcı olarak yetiştirilmesiydi.
Nestor~ Tyrone'ın yıllar sonra bir mucize eseri sahip olduğu öz oğlu. Narcissa'ın üvey kardeşi ve aynı zamanda on altı yaşında ablasını seçtiği için onun öğrencisiydi.
Asırlar Öncesi
Günümüzdeki her şeyin mimarı, Blacken isimli safkanlı vampirin ortaya çıkışıyla başladı. Tek besin kaynağının insanlar olduğunu öğrendiğinde onlara saldırmaktan çekinmedi. Uzun yıllar dönüştürdüğü vampirler ile birlikte insanların dünyasında büyük bir kaos meydana getirdi. Birçok katliama sebep olan safkanın en büyük eğlenceleri arasında insan dişiler yer alıyordu.
Birçoğunun kanını birleşme sırasında kurutmuş olsa da bazıları ile birden fazla gün geçirmişti. Günler sonra kadınlarından birinin hamile olduğunu fark ettiğinde ilk başta buna şaşırdı. Hatta kadınına bir başkasının el sürdüğünü düşünerek kısa süre çılgınlığı yaşadı. Çünkü safkanların insanların üzerinde doğurgan özelliklerinin olmadığını biliyordu. Başkasının ona el süremeyeceğine kendini ikna ettiğinde ise o dişiyle ilgilenmeye başladı.
Dişinin kan kusmaya başlaması normal bir hamileliği olmadığını gösterirken kadını kendi kanıyla besledi. Kan dişiye iyi gelirken insanların normal hamilelik süresi dolduğunda ilk oğlu Lysandre dünyaya geldi.
Bebeğin kendisine ait olduğundan emin olurken, dişideki farklılığı anlamaya çalıştı. Bulabildiği tek farklılık kadının kolundaki belli belirsiz bir doğum lekesiydi. Adamlarına bu işareti göstererek yeni kadınları aramalarını emretti. Birkaç yıl içinde birçok dişiyi ele geçirip birçok safkanın dünyaya gelmesini sağladı. Sonuçta dönüştürülen vampirlerden çok daha güçlü olacaklardı. Bu halde bile insanları dize getirmeyi başardıkları düşünülürse, tüm dünyayı ele geçirmenin hiç de zor olmayacağını düşündü. Blacken'ın acımasız kaosu devam ederken insanların arasında da daha güçlü bir topluluk meydana geldi. Avcılar...
Bunu birçok insan tanrının lütfu olarak kabul etti, hatta avcıların kendisi bile. Bu yüzden de hayatlarını vampirleri yok etmeye adadılar. Avcılar vampirler tarafından etki altına alınamıyor ve aynı şekilde dönüşüm geçiremiyorlardı. Dahası onlarla başa çıkabiliyor hatta yok edebiliyorlardı. Avcıların sayısı her geçen gün artarken, dönüştürülen vampirlerin sayısında büyük bir azalma meydana geldi. Ama asıl sorun elbette bu değildi. Asıl felaket Blacken'ın yıllar boyunca tecavüz ederek zorla doğum yapmalarına neden olduğu kadınlardan elde ettiği bebeklerdi. Lysandre'da dahil olmak üzere tüm oğullarını kendi özel ordusu olarak kullandı.
Bu kararı avcıların büyük bir kısmını ortadan kaldırırken durum yeniden Blacken'ın lehine döndü. Bunun şerefine yaptığı katliamlar son sürat devam etti. Avcılar ile savaşları uzun sürse de tarafların ikisi de bir türlü pes etmiyordu ve bu yüzden ortada zafer kazanan bir tarafta yoktu.
Lysandre babası için dişi toplamaya devam ederken kadınlardan bir tanesi ilgisini çekti. Junci adını taşıyan kadın adı gibi bir şekilde ona farklı hissettirmişti. Onca yıl babasına hizmet ettikten sonra kendi için ilk kez özel bir şey istedi, kendi kadınını. Yarattığı bu düzenin bozulmasını istemediği için Blacken buna şiddetle karşı çıktı. Ona göre tüm safkanlar kendi kanından olmalıydı, ilk safkandan. Kendi çocuklarının kanı bile ona göre bozuktu, çünkü işin içine yattığı kadınların kanıda giriyordu. Lysandre ile yaptıkları kavganın sonucunda bunun altında yatan kişiyi fark etti. Lysandre'ı kardeşleri tarafından etkisiz hale getirip önünde diz çöktürdükten sonra Junci isimli dişiyi dönüştürdüğü vampirlerin önüne attı. Lysandre'ın ilk kez bir şey hissettiği kadının gözlerinin önünde tecavüz edilip, kanının son damlasına kadar beslenilmesinin ardından intikam yemini etti. Blacken ne olursa olsun durdurulacaktı.
Olay sonrası, Lysandre'ın komutanlık rütbesi düşerken intikam planını uygulamaya başladı. Kardeşlerinden bazılarını yanına çekmeye çalıştı. İlk denemesini Loxias adlı kardeşinden yana kullandı. Diğerlerinden daha küçük yaştaki kardeşininde yaşanan bazı şeylerden rahatsız olduğunu hissetmişti. Sonra aralarına Leondro katıldı ve birçok kişi daha... Oluşturdukları küçük topluluk savaşın ortasında tarafsız bir bölgeye çekildi. Bir süre babaları konusunda plan yapmaya başladılar. Bunun yanında avcıların karşılarına çıkmadan babalarına sadık olan kardeşlerinin yok edilmesine izin verdiler.
Lysandre kardeşlerini babalarına karşı eğitirken, bir yandan da babası için bulması gereken dişilerin arayışını sürdürdü. Buldukları her dişiyi yanlarına alarak onları korumaya başladılar. Bazı kadınlarla kardeşlerinin arasında olan yakınlaşmalara ise sesini çıkarmadı. Blacken ise dişileri bulamadığı için yeniden zayıflamaya başladı. Çünkü dişiler insani özelliklerini tam olarak kaybetmedikleri için belli bir yaştan sonra doğurgan özelliklerini kaybediyorlardı. Bu yüzden dişi arayışı devam ediyordu. Lysandre yüzünden ise ortada yeterince dişi kalmamıştı. Blacken'ın bu zayıflığı avcıların yeniden güç kazanmasını sağladı.
Lysandre babasının en zayıf anı için yıllarca sabırla bekledi. Öldürmenin kolay olacağını hiçbir gün düşünmedi. Yeterince güçlenip onun zayıfladığını düşündüğü bir anda avcılarla yaptığı ufak bir anlaşma ile Blacken'ın inine girip onu yok ettiler. Lysandre babasını zevkle yok ederken o zamanın avcı lideri ile bir anlaşma yaptı. Babası gibi biri olmayı istemediği için kendi krallığını yaratırken adil olabilmek adına bir konsey oluşturdu. Konseyde kardeşleri ve onların çocukları bulunuyordu. Uzun bir süre vampirler ve avcılar iyi geçinmeyi başardılar. Diğer yandan hala babasının izinden giden safkanlar vardı. Onların avlanma işini avcılara bırakırken kendi halkına odaklandı.
Her şeyin iyi gittiği bir dönemde kardeşlerinin yaptığı katliam yüzünden avcılar ile yeniden karşı karşıya geldiler aynı anlarda insanların arasında başlayan bir salgın hastalık beslenen vampirlere de geçmeye başladı. Birçok safkanın ölümüne yol açan bu durum yüzünden Lysandre yeni yasalar oluşturmaya başladı. Kontrollü beslenmeyi yasa haline getirdi, her safkan belirli insanlardan beslenecekti. Bu sayede kayıpları en aza indirilecekti. Krallığında her şeyi yoluna girdikten birkaç yıl sonra duyularını yeniden harekete geçiren bir kadınla karşılaştı, Nyssa.
Kadında kendini Lysandre'a ait hissettiği için ona karşı çıkmadı. Bir varis istesede ortamın biraz daha düzelip bozulmayacağından emin olmak istedi. Diğer yandan dişisini kanı ile beslemeye başladı. Babasından öğrendiği belkide tek işe yarar bilgi buydu. Sevdiği kadına verdiği kan ile birlikte ömürde veriyordu. Vampir olmamasına rağmen onun gibi uzun yıllar hayatta kalabiliyordu. Yine de varis için uzun yıllar beklemek istemediğine karar verdiğinde eşi ile hamilelik ritüelini gerçekleştirdi. Dawson'ın hayata gelmesinden sonra ailesini korumak adına yeni önlemler aldı. Çünkü anlaşma yaptığı avcı çoktan ölmüştü yeni lider ise kardeşlerinin yaptığı katliamdan onları da sorumlu tutmaya başlamıştı. Onun krallığına bağlı kalmaya devam edecek safkanlarla yeniden toplanıp konsey ile ortak bir karara vardılar.
İlk kararı yerlerini değiştirmek oldu, bölgelerini değiştirip Blacken'ın katliamını sürdüren kardeşlerinden uzak kalacaklardı. Diğer yandan bulundukları yeni yerde vampirlerin varlığı kesinlikle gizli tutulacak ve hiçbir insanın haberinin olmaması sağlanacaktı. Arkalarında ceset bırakmadıkları sürece avcıların dikkatlerini çekmeyeceklerini çok iyi biliyordu. Bir diğer önemli konu ise işaretli dişilerdi. Onlar hakkında da korumaya devam etme kararı aldılar.
Ama ne yazık ki onları isteyen tek taraf olmadıkları kısa sürede ortaya çıktı. Avcı lideri de diğer kardeşlerin yaptığı katliamlarda buldukları gerçekle dişilerin yok edilmesi konusunda emir verdi. Dişiler olmazsa safkan bebeklerde dünyaya gelmezdi. En başından beri kan için başlayan bu savaş safkan soykırımı için dişi avına dönüştü. Loxias'ın eşinden sonra başka dişi bulunamadı. Bu kötü haberin sonunda ise bir ilk meydana geldi. İlk kez safkana ait bir kadın, kız bebek dünyaya getirdi. Bebek safkanların geleceği olarak özenle korunurken dış dünyadan tamamen bağlantısı kesildi hatta onun varlığının bahsedilmesi bile yasaklandı. Bu sayede diğer kardeşlerin bebekten haberi olmayacaktı.
~Tyrone~
Gün her zamanki saatinde başladı. Sabahın yedisinde... Geceleri vampir avına katılmadığım her zaman olduğu gibi bu saatlerde kalkarak çaylakları kontrol ederdim. Bugünde planım farklı değildi. Banyoya giderek kişisel ihtiyaçlarımı giderdikten sonra eşimle birlikte kahvaltıya oturdum. Bundan birkaç sene evvel kahvaltılarımız daha kalabalık olurdu, elbette Nestor ve Narcissa sayesinde. Ama şu an sadece Talia ile ben vardım.
Aynı kampın içinde çocuklarımızdan ayrı evde yaşıyorduk. Saatimi kontrol edip sekize yaklaştığını gördüğümde sofradan hızlı bir şekilde kalkıp evden ayrıldım. Bir kaç dakikanın ardından eğitim alanına gelmiştim.
Çaylakların hepsi çoktan eğitime başlamış olmalıydı. Bir süre onları izledikten sonra asıl görmek istediğim ikiliyi aradı gözlerim. Çalışma alanında olmadıklarını fark ettiğimde seri adımlarla evlerine ilerledim. Onların burada olmamaları gerçekten garipti. Böyle bir şeyin olma ihtimali binde birdi.
Nestor olmasa da Narcissa disiplindi biriydi. Her ne kadar kaçamak ava çıksa bile iş eğitime geldiğinde ödün vermezdi. Bunu elbette ona verdiğim eğitimden biliyordum. Avcı olarak doğmadığı için avcı kanının getirmiş olduğu güçten yoksundu. Ama buna rağmen beni haksız çıkarmayarak aynı dönem mezun olduğu avcılardan bile daha iyi olduğunu kanıtlamıştı. İşte bu nedenle içimdeki oluşan endişeye engel olamadım. Evet, Narcissa öz kızım değildi. Yine de öz kızım olsa onu bundan fazla sevemezdim. Kapıyı birkaç kez çaldığımda hiçbir ses duymadığım için içeri girdim.
İlk önce Narcissa'nın odasının kapısını tıklatıp, kapıyı araladım. Yatağı gayet topluydu buda onun gece evde olmadığını gösteriyordu. Acaba nerede diye düşünürken Nestor'un odasına girdim. Yatağa garip bir şekilde yığılmış akşamdan kalma kıyafetleri ile uyuyordu. Aslında uyuyor demek yalan olurdu, muhtemelen sızmıştı. Buda kuralları çiğnediği anlamına geliyordu, görev gecesi içki içmek. Bunun cezası elbette olacaktı ama şimdilik öncelik kızımın nerede olduğuydu. Nestor'u dürterken ufaklık bir türlü harekete geçmediğinden koluna yumruk atmak zorunda kaldım.
"Of! Narcissa neden normal ablalar gibi kardeş sevgisini kullanarak beni uyandırmaya çalışmıyorsun sanki. Öpebilirsin, ya da ne bileyim illa bir vahşilik neyse en azından su dökmedin bu sefer ama acıdı."
Gözlerini açmadan söylediği laflardan sonra kafasını yastığa gömüp uyumaya devam etmeye çalıştı. Bende onu tekrar dürttüm.
"Narcissa ne olur az daha uyuyayım. Babam anlamaz lütfen."
"Emin misin ufaklık?"
"Baba!"
Nestor yataktan kalkmak için başarısız bir girişimde bulunurken doğru düzgün içine giremediği yataktan düştü. Ensesinden tutup onu ayağa kaldırıp yatağın kenarına oturturken, otoriter bakışlarımı yüzüne sabitledim.
"Konuş bakalım akşamki partiye gittiğin belli ablan nerede?"
"Ablam mı? Narcissa beni uyandıran olman için seni çağırmadı mı?"
"Hayır. Ablanda akşam partiye gelmedi mi?"
"Hayır, gelmedi."
Nestor önce itiraz edecek gibi olsa da sert bakışlarım yüzünden susmak zorunda kaldı. Bende aklımı kızıma yönlendirdim. Nerede olabileceği ile ilgili aklımda tek bir olasılık kalmıştı, vampirler. Akşam kesin avdaydı ama yine de her zaman yaptığı gibi benim anlamamam için çoktan eve dönmüş olmalıydı. Kötü bir şey olduğunu düşünmek istemesem de düşünceler kafamın içine dolmaya başladı.
Paul ve Joseph'i yanıma çağırdıktan sonra onlara gerekli emirleri verdim. Narcissa'ı bulmak için bu gece birçok avcı göreve çıkacaktı. İçten içe düşündüğüm şeyin gerçekleşmemesini umut etmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Akşama doğru avcılar görevlerine gittiklerinde bende kendi işlerimle kafa dağıtmaya karar verdim. Avcıların av alanları belliydi, Narcissa'nın gitmesi muhtemel yerlerde öyle. Odamda yeni avcıların gelişimlerini kontrol ederken çalan telefonla kafamı dosyalardan kaldırdım.
"Efendim."
"Söyle Paul."
"Kızınız Narcissa'ı bulduk, efendim. Ama kötü bir haber var, ısırılmış."
Duyduğum cümleye en başta inanmadım, daha doğrusu inanmak istemedim. Ama bu gerçekten olduysa ölüm emrini vermem gerekiyordu. Isırılan avcıların dönüşmesi söz konusu bile değildi, etki altına alınamadıkları da bir gerçekti. Yine de yüz yılardır avcılar kurallarından asla ödün vermemişlerdi. Isırığı zayıflık olarak gördükleri içinde, ısırılan her bir avcı idam edilmişti. Onurlu olan çoğu kişi ise kendi ölümlerini kendileri gerçekleştirmişti.
"Anlıyorum, onu buraya getirin."
"Üzgünüm efendim, ne yazık ki kaçtı. Üstelik kaçarken Joseph'i de öldürdü."
İşte bu cümle yeni bir şoku beraberinde getirdi. Narcissa avcı kanı taşımadığı için vampire dönüştürebilir ve dahası etki altına kolayca alınabilirdi. Ölüm emrini başta vermemeyi düşünsem bile bir avcıyı öldürmesi bu düşüncenin anında toz olmasını sağladı. Kendi halkından birini öldüren biri kim olursa olsun hoş karşılanmazdı.
"Tamam, Paul şimdilik hepiniz geri dönün bu işi halledeceğiz."
Görevdeki avcılar geri dönerken bende kurulu topladım. Lider olsam da hala fikirlerine saygı duyduğum kişiler vardı ve genelde kararlar hep birlikte alınırdı. Paul geldikten sonra her şey konuşulduğunda toplantı sonunda karara varılacaktı. Aslında karar çoktan belliydi, ölüm emri vermeliydim. Vermek zorundaydım. Kendi içimde iç savaş yaşasam bile kazanan taraf belliydi. Hiçbir zaman duygusal bir adam olmayı beceremedim, avcı olmak bunu gerektirdiği için. Yine de sevgi çocuklarıma ve eşime hissettiğim bir duyguydu ve şimdi yapmam gereken karar vermekti. Paul'un tedavi görmesinin ardından toplantı başladı.
"Olayı anlat Paul neler olduğunu."
"Narcissa'ı bulduğumuzda ısırıldığını fark ettik, boynuna pansuman yapmıştı. Ama yine de belliydi işte inkarda etmedi. Sonrasında onu buraya getireceğimizi söylediğimizde karşı koydu. Beni yaraladıktan sonra kaçarken Joseph peşine takıldı. Diğerleri ile konuşup bilgi verdiğimde arka sokakta Joseph'in cesedini bulduk ve Narcissa'dan iz yoktu."
Olanları gözümde canlandırırken bir şeyleri yerine oturtmakta zorlandım. Yanlış gelen ne vardı bilmiyordum ama durum ortadaydı. Düşüncelerimi yaşlılardan biri bölerken derin bir nefes aldım.
"Emriniz nedir?"
"Elbette yapılması gereken... Vampir avına çıkan avcıların dışında Narcissa içinde bir ekip oluşturun ve bulduğunuz yerde öldürün."
Toplantıyı bitirdiğimde kapıda Nestor ile karşılaştım. Gözlerindeki öfke hissedilir cinstendi. Muhtemelen olanları biliyordu ve benim vereceğim emrin ne olduğunu da...
"Baba duyduklarım doğrumu bunu gerçekten yaptın mı?"
"Evet, Nestor emri verdim. Kuralları sende biliyorsun."
"Ama o senin kızın öz olmasa da kızın."
"Bana karşı gelme Nestor git uyu. Dajan seni eğitmeye devam edecek."
"Bu kadar ruhsuz olma baba."
"Bana işimi öğretme, Nestor."
Nestor giderken bende evime geçtim. Talia, oturma odasında gözleri kızarmış bir şekilde oturuyordu. Ağladığı belliydi, beni fark eder etmez yanıma gelerek sarıldı. Yine de emrimi sorgulamayacağını biliyordum. Oda benim gibi durumları anlıyordu. Yine de kalpsiz biri gibi bir köşe de durmayacaktı.
"Kuralları biliyorum ama o öz olmasa da benim kızımdı. Benim Narcissam."
"Biliyorum Talia, o benimde kızımdı. Nefret edeceğin birini arıyorsan onu ısıran kişiden nefret et, yarın gece bende ava çıkacağım. Nestor'u sen kontrol edersin. Muhtemelen bir delilik yapacaktır. Narcissa'a fazlasıyla bağlı."
"Evet."
Kelimeleri öyle ruhsuz bir şekilde söylemiştim ki... Ama yapacağım hiçbir şey yoktu. Narcissa değerliydi, her ikimiz içinde. Şimdi ise onu vampirler yüzünden kaybetmiştik. Savaşımızı bir kez daha bana hatırlatan bu durumdan sonra gece avlarını sıklaştırmaya karar verdim. Eskisinden daha fazla av olacak ve her vampir cezasını çekecekti.
~Lysandre~
Leondro'nun bana ulaştırdığı bilgiden sonra hızla toplantı odasına ilerledim. Kral olsam da adil olmak için aynı zaman da kardeşlerimin liderliğinde bir konseyin kurulmasına karar vermiştim. Konsey Leondro'nun liderliğinde on safkan vampirden oluşuyordu. İçlerinden sadece ikisi benim kardeşimdi, diğerleri bir kaç nesil sonra dünyaya gelmiş safkan vampirlerdi.
Odadan içeriye adım attığımda ise sadece üç kişi ile karşılaştım. Loxias, Leondro ve Saddler... Bu da normal bir toplantı olmayacağını düşünmeme neden oldu. Sandalyelerden birine oturup sessizce konuya girmelerini beklerken masanın üzerindeki kan dolu şişeden kendime bir bardak doldurdum. Birkaç yudum alsam da geri bıraktım. Çünkü hiçbir kan Nyssa'nın kanı gibi beni etkilemiyordu. Onun kanı farklıydı, tüm dişilerde olduğu gibi. Gerçi Nyssa benim kanı ile beslendiğim ilk ve tek işaret taşıyan dişiydi. Diğerlerinin farklı olmasını onlara bağlanan safkanlardan biliyordum. Sonunda konuşmaya karar verdiklerinde Leondro karşıma oturdu.
"Kralım."
"Adımı söyleyebileceğini biliyorsun Leondro, en azından burada sadece dördümüz varken sorun nedir?"
"Sorun Wesker, yani oğlum. En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum. Biliyorsun, kral olmasına izin vermediğin ve bende buna karşı çıkmadığım için bize düşman olarak krallıktan ayrıldı."
"Evet, bunu elbette biliyorum. Ama sende biliyorsun ki kral olarak istediğim tek kişi Dawson. Her ne kadar Mia için safkanlar sıraya giriyor olsa da sonuçta olmasını istediğim tek kişi oğlum."
"Biliyorum. Sorun zaten kral olma durumu değil. Sorun şu ki fabrikalardan bir tanesine saldırı olmuş. Avcılar olmadığından eminiz muhtemelen Gluskin ve diğerleri yaptı. Dahası fabrikanın yerini bildiklerine göre Wesker onlara katılmış olmalı."
"Ben öğrendiklerimi sindirmeye çalışırken konuşmayı Loxias devraldı."
"Wesker, sırları ifşa etmeye başladığına göre kızımı da onlara söylemiş olmalı. Bu durumda peşine düşeceklerdir. Yıllardır hiçbir safkan dünyaya gelmediği için Mia'ı kullanmak isteyeceklerini kesin."
"Kızın için endişelerini anlıyorum, Loxias. İşte bu nedenle Dawson'ın kral olması gerekli onu her hangi bir safkana veremeyiz. Krallık dışında gerçekten bağlı olduklarından şüphe duyduğum safkanlar var bunu sizde biliyorsunuz. Bu yüzden yeni bir davet düzenleyin ama bu kez konu Mia değil, tamamen Dawson olacak. Onu ne olursa olsun partide göreceğim ve bunu için kullanacağım kişiyi biliyorum."
"Dawson'ın krallığı kızımın ne işine yarayacak anlamadım. Gluskin mutlaka safkan dünyaya getirmek için kızımı isteyecektir. Olaya daha geniş açıdan bak kardeşim. Yeni kral demek aslında bir nevi zayıflık göstergesidir daha doğrusu oğlumu muhtemelen zayıf görecekler ve hedefleri biz olacağız."
"Bundan emin misin?"
"Gluskin'i tanıyorum, babamdan hiçbir farkı yok ve bunu çok iyi biliyorum. Blacken'ı da hepinizden daha iyi tanıyan tek kişi benim. O yüzden davet için gerekli detayları halledin. Ayrıca davette Mia'a, Rio eşlik edecek bir nevi özel koruma bu sayede de kızın korunmuş olacak merak etme. Mia, senin kızın ama o benim de kızım sayılır."
"Peki, o halde ayarlamaları yapmak için krallıktan ayrılıyorum bilgilendirme işini size bırakıyorum."
Loxias, odadan ayrıldıktan sonra bu kez sessizliği bozan kişi Saddler oldu.
"Mekan için ayarlamalar Loxias'a kaldıysa bende saldırıya uğramış fabrika ile ilgileneyim ve bir yenisi için çalışma başlatmalarını söyleyeceğim."
"Tamamdır, Saddler o işi sana bırakıyorum.
Ardından gözlerim Leondro'a kaydı. Kardeşim konuşmaya başladıktan sonra bir daha ağzını açmamıştı. Kendi oğlunun bu denli başına bela olacağını düşünmüyor olmalıydı. Onların bu durumu aklıma Blacken ile ilişkimi getiriyordu. Ben babamdan bir dişi istemiştim, Wesker ise kral olmak için yardım. Ama burada yine de şanslı olan Wesker'dı sadece elindekinin değerini bilemeyecek kadar aç gözlüydü ,hepsi bu. Onun dışında Gluskin'in yanında yeni bir düşmanımız olmuştu.
"Wesker için kendini suçlama, Leondro. Bazı şeylerin önüne geçilmez. Wesker, kral olmasına izin verilmediği için krallıktan ayrıldı, Dawson ise kral olmasını istediğim için. Sadece yanlış çocuklara sahip olmuşuz o yüzden sadece kader deyip geçelim."
"Katılıyorum, konuşacağımız başka konu olmadığına göre bende gitmeliyim."
"Pekala."
Odadan ayılırken aklımda kullanacağım muhtemel kişinin ismi belirdi, Rio. O bir safkandı ama babasının kim olduğunu hala bilmiyorduk. Aslında bu pekte önemli değildi. Onu piç sıfatı altında dışlanırken komutan olarak dönüştürülmüş vampirlerin başına yerleştirmiştim. Gerçi bu konu biraz da Dawson istediği için olmuştu ama yine de onu dinlemekle doğru karar vermiştim.
Onun eğittiği vampirler ile oldukça güçlenmiştik, üstelik eğitimlerin de fabrikadan getirilen kanla beslendikleri için akılları daha fazla yerinde oluyordu. Saldırıya uğrayan fabrika üzerinde çok durmamış gibi görünsem de işin aslı gerçekten canımı sıkan bir durumdu. Safkanlar için kontrollü beslenmeyi yasa haline getirdiğimden bu yana beslenme işini denetlemeye başlamıştık.
Geçmişte yaşanmış salgının safkanları da etkilediğini öğrendikten sonra durum bu hale gelmişti. İnsanların nüfusunu büyük ölçüde azaltan virüs kanları içen safkanlara da bulaşmıştı. Virüs safkanlar arasında bulaşıcı değildi ama yine de girdiği bedeni yirmi dört saat içinde yok ediyordu. Eskiden sağlıklı insanlardan beslenmek için dönüştürülen vampirleri deney faresi olarak kullanmıştık. Onların beslenip de zarar görmediklerine emin olduğumuz insanlardan beslenmeye başlamıştık. Şimdi ise durum oldukça farklıydı.
İnsanların gelişmiş teknolojileri sayesinde kanında her hangi bir hastalığı olmayan insanlar toplanıyor ve fabrikalara yerleştiriliyordu. Orada kalıcı uykularını sürdürürken vücutları bizim için gerekli kanı üretiyordu. Sonrasında ise şişelere konuyordu. Tıpkı insanların meyve suyu üreten fabrikaları gibiydi. Tabi burada tek fark bizim meyvelerimiz insanlardı.