temizlik

3191 Words
ziyaretinize gelmeme izin verir misiniz? - Elbette, elbette! Elden geldigince sik gelin. Sizi... bir an önce... sevmek istiyorum. Prens Natasa'nin sözlerine gülümseyerek, - Ne içten, ne iyisiniz! dedi. Kibarca bir söz söylemek için kendinizi zorlamiyorsunuz bile. Evet! Sevginizi haketmek için daha çok çalismam gerektigini anliyo-rum! Natasa kekeliyerek, - O kadar övmeyin beni... diye fisildadi. O anda ne hostu! Prens, - Öyle olsun! dedi. Ama iki sözcük daha söyleyecegim. Ne denli mutsuz oldugumu bilemezsiniz! Yarin da ertesi gün de ugrayamayacagim size. Bu aksam benim için son derece önemli bir mektup aldim. Yarin Petersburg'dan gitmek zorundayim. Lütfen, yarin da ertesi gün de önemli bir isim oldugu için size de bu saatte ugradigimi düsünmeyin. Böyle bir seyi aklinizin ucundan geçirmezsiniz tabiî... görüyorsunuz ya ne kadar kuskucuyum! Niçin böyle düsüneceginiz kuskusu düstü içime? Hayatta çok zarari dokundu bana bu kuskuculugun. Babanizla aramin bozulmasina da bu huyum sebep olmustur belki de!.. Bugün sali. Çarsamba, persembe, cuma günleri yokum Ptersburg'da. Cumartesi günü dönecegimi saniyorum. Geldigim gün ugrayacagim size. Söyler misiniz, aksam gelip birkaç saat oturabilir miyim? Natasa, - Elbette, elbette! diye haykirdi. Cumartesi günü aksam bekliyorum sizi! Sabirsizlikla bekliyorum hem! - Ah, ne mutluyum! Daha yakindan taniyacagim sizi! Eh... artik gideyim! Birden bana dönerek devam etti: - izninizle elinizi sikayim. Kusura bakmayin. Pek heyecanliyim da. Sizinle karsilasma mutluluguna birkaç kere eristim, hattâ bir keresinde tanistirdilar bizi. Sizinle yeniden tanismama ne kadar sevindigimi belirtmeden gitmek elimden gelmez. Ben de ona elimi uzatarak, - Evet, karsilastik sizinle, dedim, ama ne yazik ki tanistirildigimizi hatirlamiyorum. - Geçen yil, Prens R. nin evinde. - Kusuruma bakmayin, hatirlamiyorum. Ama inanin, bu seferkini unutmayacagim. Bu aksami hiç unutmayacagini. - Haklisiniz, ben de. Natalya Ivanovna'yla oglumun candan dostu oldugunuzu biliyorum. Araniza dördüncü olarak katilabilecegimi umuyorum. Natasa'ya dönerek ekledi: - Öyle degil mi? Natasa son derece duygulu, - Evet, dedi, candan dostumuzdur, hiç ayrilmayacagiz birbirimizden, hep beraber mutlu olacagiz. Zavalli kiz! Prensin benimle de ilgilendigini görünce gözlerinin içi gülmüstü. Ne çok seviyordu beni! Prens, - Sanatinizin hayrani çok kimseyle karsilastim, diye devam etti, sizi yürekten seven iki de bayan taniyorum. Sizinle tanismak kim bilir ne kadar mutlu eder onlari. En yakin dostum Kontes'le üvey kizi Katerina Fyodorovna Filimonova'dir bunlar. Sizi onlarla tanistirmak mutlulugundan yoksun birakmayin beni. - Seve seve. Gerçi bu siralar pek az kimseyle görü-süyorum ama... - Adresinizi veriniz bana! Nerede oturuyorsunuz? Bir firsatini bulup... - Evime konuk kabul etmiyorum Prens, hiç degilse simdilik... - Gerçi beni herkesle bir tutmamanizi haketmedim henüz... ama... - O kadar istiyorsaniz buyrun, basimin üstünde yeriniz var. ***ski sokaginda, Klugen'in evinde oturuyorum. Prens bir seye sasmis gibi, yüksek sesle, - Klugen'in evinde ha! dedi. Demek öyle! Çoktan beri mi oturuyorsunuz orada? Elimde olmadan gözlerinin içine bakarak, - Hayir, diye cevap verdim. Kirk dört numarali dairede oturuyorum. - Kirk dört mü? Yalniz... basiniza mi kaliyorsunuz orada? - Evet. - Sey! Sey için sordum... o evi biliyorum yanilmiyorsam. Böylesi daha iyi... Muhakkak gelecegim size, muhakkak! Sizinle konusmam gerek. Çok sey umut ediyorum sizden. Hayli iyiliginiz dokunabilir bana. Görüyorsunuz ya, çikarimi gözetiyorum hep. Hadi Allahaismarladik! Bir kere daha sikayim elinizi! 139 Birer kere daha Alyosa'yla benim elimizi sikti, Nata-., sa'ninkini öptü; Alyosa'ya eve ne zaman gelecegini bile, sormadan çikti. Saskin, kalakalmistik odanin ortasinda. Her sey o ka-. dar birdenbire, beklenilmedik bir anda olmustu ki! Hepi-, mizin içinde, karanlik günlerin artik geride kaldigi, yeni bir hayatin basladigi hissi vardi. Alyosa bir sey söyleme-. den Natasa'nin yanina oturmus, sessiz sessiz elini öpü-.. yordu. Genç kizin ne söyleyecegini merak ediyormus gibi, arada bir basini kaldiriyor, yüzüne bakiyordu. Sonunda, konustu Natasa: - Alyosa'cigim, dedi, yarin Katerina Fyodorovna'ya git. - Ben de düsündüm bunu, gidecegim. - Seni görmek agir gelir ona belki... nasil yapsak? - Bilmem ki. Benim aklima da gelmedi degil ayni sey. Durumu görür, ona göre hareket ederim. Sonra tutamadi kendini delikanli, - Ne dersin Natasa, dedi, artik her sey degisti mi? Natasa gülümsedi, tatli tatli bakti ona. Alyosa, - Ne kadar kibar su babam, dedi. Evinin perisan durumunu gördü de en küçük bir imada bulunmadi. - Hangi konuda? Alyosa'nin yüzü kizardi. - Sey... baska bir yere tasinmani... ya da... - Ne söylediginin farkinda misin sen Alyosa? - Çok kibardir diyorum. Seni nasil ögüyordu! Söy-, lemistim sana... söylemistim! Her seyi anlar, hisseder o! Benden, bir çocuktan söz eder gibi söz etti. Hep çocuk ye-. rine koyarlar beni! Dogru ama, farkim yok çocuktan. - Çocuksun, ama hepimizden de anlayislisin. Terte-. miz bir yüregin var Alyosa! - Babam, temiz yüregimin bana zarari dokundugu-, nu söyledi. Ne demek istedi, anlamadim> Sen anladin mi ne demek istedigini Natasa? Hemen gitsem mi acaba eve? Yarin sabah erkenden gelecegim sana. - Git canim, git. iyi akil ettin bunu. Muhakkak gö-zük babana bu gece, duydun mu? Yarin da mümkün oldugu kadar erken gel Alyosa'yi bakislariyla oksayarak, - Artik günlerce kaçmazsin benden, degil mi? diye takildi. Hepimizin içinde bir huzur vardi. Alyosa odadan çikarken, - Vanya, geliyor musun? diye seslendi. - Hayir, dedi Natasa, o kaliyor. Seninle konusacaklarim bitmedi Vanya. Yarin çok erken, gün agarirken bekliyorum seni Alyosa! - Tamam! Allahaismarladik Mavra! Mavra çok heyecanliydi. Prensin konusmasini kapinin arkasindan dinlemis, ama çogunu anlamamisti. Anlamadiklarini sorup ögrenmeyi çok istiyordu, ama simdilik pek ciddi, hattâ magrur bir tavirla bakiyordu. Durumun artik degistiginin o da farkindaydi. Yalniz kaldik. Natasa elimden tuttu, ne söyleyecegini düsünüyormus gibi yüzüme bir süre dalgin dalgin bakti. Sonunda bitkin bir sesle, - Çok yoruldum! dedi. Beni dinle, yarin bizimkile-re ugrayacak misin? - Elbette. - Anneme anlat, ona bir sey söyleme. - Zaten senden hiç konusmuyoruz onunla. - Nasil olsa farkedecek. Ne söyleyecegine, durumu nasil karsilayacagina dikkat et. Tanrim! Ah Vanya! Evlenirsem gerçekten de lanetleyecek mi beni? Hayir, olamaz! Aceleyle, - Her seyi yoluna koyabilecek birisi varsa o da Prenstir, dedim. Gidip babanla barismasi gerekiyor, o zaman düzelir isler. Natasa yalvaran bir sesle, - Ah Tanrim! diye haykirdi. Eger, eger!.. - Üzülme Natasa, düzelir her sey. Durum öyle gös-teriyor. Uzun uzun gözlerimin içine bakti. - Vanya! Prens üzerine ne düsünüyorsun? - Konusmasi içten idiyse, bence dürüst bir insan olmasi gerekir. - Ne demek «konusmasi içten idiyse»? içten olmayabilir mi? - Sanmam, dedim. «içine bir kusku düstü galiba, diye düsündüm, tuhaf!» - Gözlerini ayirmiyordun yüzünden... - Öyle, biraz garip göründü bana. - Bana da. Bir tuhaf konusuyordu... Çok yoruldum Vanya'cigim. Bak ne diyecegim sana: Sen de git yat. Yarin erkenden, onlardan önce gel. Dur, onu bir an önce sevmek için sabirsizlandigimi söylemem ayip olmadi, degil mi? - Hayir... niçin ayip olsun? - Saçma oldu mu? Simdi onu sevmedigim anlamina geldigi için, demek istiyorum. - Asla. içtenlikle söylenmis bir sözdü bu. O anda öyle hostun ki! Bunu anlayamamissa aptalin biridir. - Sanki kiziyorsun ona Vanya, öyle mi? Ne kötü, kuskucu, gösterise düskün bir kizim ben! Gülme; hiç bir seyimi gizlemem senden. Ah Vanya, sevgili, biricik dostum! Gene mutsuz olursam, gene aglamak varsa kaderimde, yanimda olacagina, yanibasimda yalniz senin olacagina inaniyorum! Neyimle hakettim bu sevgini? Hiç bir zaman lanetleme beni sen, Vanya!.. Eve dönünce hemen soyunup yattim. Odam bodrum gibi rutubetli, karanlikti. Kafamin içinde bir sürü garip düsünce vardi. Uzun zaman uyuyamadim. O anda bir baskasi rahat yataginda uykuya dalmak üzereyken bize nasil gülmüstü kim bilir... bizi gülmeye: deger buluyorduysa tabii.. Buldugunu sanmam! /// Devrisi sabah saat onda, önce Vasilyevski'ye Ihmenev'lere, oradan da Natasa'ya gitmek için evden aceleyle çikarken kapida dün gelen küçük kizla, Smith'in torunuy la burun buruna geldim. Bana geliyordu. Neden bilmiyorum, onu gördügüme birden pek sevindigimi hatirliyorum. Dün aksam karanlikta iyice inceleyememistim onu; gündüz gözüyle görünce daha da sasirtti beni. Evet, - hiç degilse dis görünüsüyle - ondan daha tuhaf bir yaratik olamazdi. Tuhaf bir pariltisi olan siyah gözleriyle, darmadaginik, son derece gür, kuzguni saçlariyla, durgun, inatçi, esrar dolu bakisiyla bu ufak tefek kiz yanindan geçen herkesin dikkatini çekebilirdi. Özellikle bakisi sasirtiyordu insani; bir zekâ pariltisiyla kusku, ürkeklik yan yanaydi bu bakista. Yirtik pirtik giysisi gün isiginda dün aksamkinden de daha bir perisan gözüküyordu. Onu için için kemiren, amansiz bir hastaligi var sandim. Solgun, zayif yüzünün tuhaf denecek derecede san, bal-mumunu andiran bir rengi vardi. Ama yoksullugun, hastaligin kötü etkilerine karsilik gene de güzeldi. Kaslari ince, siyah, güzeldi. Özellikle genis alni ve son derece biçimli, gurur ve cesareti gösteren bir kivrimi olan, ama renksiz denecek kadar solgun dudaklari göze hos görünüyordu. - Ah, gene mi sen! diye haykirdim, gelecegini bili-I yordum zaten. Gir bakalim! Dün aksamki gibi gene yavasça, kuskulu bakislarim odanin içinde dolastirarak girdi içeri. Vaktiyle dedesinin oturdugu odayi, yeni kiracisinin orayi ne kadar degistirdigini anlamak istiyormus gibi merakla inceliyordu. «Torunu da dedesinden farksiz, diye geçirdim içimden. Deli mi bu kiz ne?» Hâlâ açmamisti agzim. Bekliyordum. .Nihayet, basini önüne egerek, - Kitaplari almaya geldim! diye mirildandi. - Ah, evet! Kitaplarini... iste buradalar, al! Sana sakliyordum onlari. Kuskuyla gülümsemek istiyor gibi garip bir biçimde merakla bakti yüzüme, kiristirdi dudaklarim. Ama çabuk geçti bu, yüzünü gene eski soguk, esrarli ifadesi kapladi. Beni tepeden tirnaga anlamli anlamli süzdükten sonra, - Dedem benden söz etti mi size yoksa? dedi. - Hayir, etmedi, ama... Sözümü aceleyle kesti: - Peki, gelecegimi nereden biliyordunuz öyleyse? Kim söyledi size gelecegimi? - Deden yapayalniz olamazdi dünyada. Birisinin ona "bakmasi gerekirdi; çok yasli, çökmüstü. Al kitaplarini. Okuyor musun onlari? - Hayir. - Ne yapiyorsun öyleyse? - Buraya geldigim zamanlar dedem onlardan oku-ma ögretirdi bana. - Sonra gelmemeye mi basladin? - Evet... Kendini temize çikarmak istiyormus gibi ekledi: - Hastalandim da... - Annen baban var mi?144 Kaslarini birden çatti, yüzüme âdeta korkuyla bakti Sonra basini önüne egdi, sessizce döndü, dünkü gibi soruma cevap vermeden kapiya yürüdü. Arkasindan baka-kalmistim. Ama tam disari çikarken durdu. Bana yarim dönerek, sert bir tavirla, - Neden öldü? diye sordu. Dün aksam Azorka'yi da böyle, tam çikarken, yüzü kapiya dönük olarak sormustu. Yanina gittim, aceleyle anlatmaya basladim. Arkasi bana dönük, basi önünde, dikkatle dinliyordu. ihtiyarin ölürken altinci sokaktan söz ettigini de söyledim. - Orada yakinlarindan, sevdiklerinden birisinin oldugunu anlamistim; gelip onu aramalarini bekliyordum. Son nefesini verirken seni andigina göre çok seviyor olmaliydi... Kiz kendi kendine konusuyormus gibi, - Hayir, diye mirildandi, sevmezdi beni. Çok heyecanliydi. Anlatirken öne egilerek yüzüne bakmistim bir ara. Besbelli gururundan, heyecanini bastirmak için büyük çaba sarfettigi gözümden kaçmamisti. Yüzü gittikçe beyazlamiyordu; alt dudagim dislerinin arasinda acitircasina sikmaktaydi. Ama beni en çok kalbinin küt küt vurusu sasirtmisti. Hizlandikça hizlaniyordu vuruslari, öyle ki sonunda çarpinti gelmis gibi iki üç adimdan duyuluyordu. Dünkü gibi gene aglayacak sandim, ama tuttu kendini. - Tahta perde nerede? - Hangi tahta perde? - Dibinde öldügü, - Çikinca... gösteririm onu sana. Söylesene, adin ne senin? - Degmez... - Niçin? - iste... Ne yapacaksiniz adimi? Yok benim adim. Disari çikacak oldu, tuttum kolundan. - Dur biraz. Çok tuhaf bir kizsin! Senin iyiligini istiyorum. Dünden beri hep seni düsünüyorum; merdivende aglaman çok dokundu bana. Unutamiyorum bunu... Üstelik deden de kollarimin arasinda can verdi. Ölürken altinci sokagi andigina göre seni bana emanet etti demektir. Geceleri hep düslerime giriyor... Kitaplarini sakladim sana, oysa yabani gibi korkuyorsun benden. Çok yoksul olsan gerek, belki de kimsen yoktur; öyle mi? Bütün gayretimle güvenini kazanmaya çalisiyordum. Bu çocugun beni neyiyle bu kadar kendine çektigine aklim ermiyor. Acimadan baska bir duygu daha vardi içimde. Durumun esrarli olusundan mi, Smith'in üzerimde biraktigi etkiden mi, yoksa yaradilistan hayale düskün olusumdan mi bilmiyorum, içimden bir his kiza dogru itiyordu beni. Sözlerim dokunmusa benziyordu ona. Tuhaf tuhaf bakti yüzüme; ama soguk degildi bu bakisi, yumusakti, tatliydi. Sonra düsünüyormus gibi gene önüne egdi basini. Birden son derece alçak bir sesle, - Helena, diye fisildadi. - Senin adin mi Helena? - Evet... - Peki, bana gelip gidecek misin? Kendi kendisiyle mücadele ediyormus gibi dalgin, - Olmaz... diye fisildadi, bilmem ki... gelecegim. Tam bu anda öteki dairelerden birinde bir duvar saatinin bir kere vurdugu duyuldu. Helena ürperdi, yüzüme büyük bir telâsla bakti, - Kaçi vurdu saat? diye fisildadi. - Galiba on buçugu. Dehset içinde, - Tanrim! dedi. Ezilenler - F : 10146 - Birden kosmaya basladi. Holde bir kere daha durdurdum onu. - Böyle birakmam seni, dedim. Neden korkuyorsun? Geç mi kaldin? Elimden kurtulmaya çabalarken, - Evet, evet, haber vermeden gelmistim! diye bagirdi. Birakin gideyim! Dövecek beni! Besbelli agzindan kaçirmisti dayak yiyecegini. - Dur, dedim, beni dinle bir dakika. Vasilyevski'ye gideceksin degil mi? Ben de oraya gidiyorum, on üçüncü sokakta bir tanidigima ugrayacagim. Ben de geç kaldim, bir araba tutmak istiyorum. Benimle gelir misin? Eve kadar götürürüm seni. Yayan gidersen geç kalirsin... Korku içinde, - Eve kadar olmaz! diye haykirdi. Evine kadar götürecegimi düsünmek bile dehsete düsürmüstü onu, yüzü korkudan allak bullak olmustu. - On üçüncü sokakta bir tanidigima gidecegim diyorum sana, senin evine gelmeyecegim! Arabayla çabuk gideriz! Hadi! Aceleyle indik merdivenleri. Karsima ilk çikan arabayi - tek atli, her yani dökülen bir paytondu bu - tuttum. Kiz benimle gelmeye razi olduguna göre, besbelli çok acele ediyordu. Isin tuhafi, bir sey sormaya da cesaret edemiyordum. Böyle kimden korktugunu soracak oldum, kolunu sallayarak arabadan atlamaya yeltendi. «Ne garip sey!» diye geçirdim içimden. Arabada pek igreti oturuyordu. Her sarsilista düsmemek için pis, üstü çatlak çatlak sol eliyle paltoma yapisiyordu. Öteki elinde siki siki kitaplarim tutuyordu. Her halinden bu kitaplarin onun için çok degerli oldugu belliydi. Bir sarsintidan sonra yerine yerlesirken eteginin altindan ayagi gözüktü. Birden sasirdim: Ayaginda çorap yoktu, delik desik kunduralarini öylece, çiplak ayagina giymisti. Artik bir sey sormamaya karar verdigim halde tutamadim kendimi, - Çorabin yok mu senin? diye sordum. Bu havada çorapsiz çikilir mi sokaga. Kisaca cevap verdi: - Yok. - Allah Allah... Birisinin yaninda kaliyorsundur tabiî! Sokaga çikarken çorap isteyebilirdin. - Çorapsiz gezerim ben. - Hasta olursun ama, ölürsün! - Ölürsem öleyim. Cevap vermek istemedigi, sorulanina kizdigi belliydi.. Dedesinin dibinde öldügü tahta perdeyi göstererek, - Iste surada öldü, dedim. Dalgin dalgin bakti o yana, birden bana döndü, yalvaran bakislarla, - Allahaskina pesimden gelmeyin, dedi. Ben gelecegim size, gelecegim! ilk firsatta hemen gelecegim! - Pekâlâ. Gelmeyecegimi söylemistim zaten. Ama neden korkuyorsun bu kadar? Çok dertlisin anlasilan. Içim sizliyor sana bakinca... Biraz hirçin bir sesle, - Kimseden korktugum yok benim, dedi. - Ama demin «dövecek beni» dedin. Gözleri parladi. - Dövsün varsin! Dövebildigi kadar dövsün! Dövsün! Magrur bir tavirla «dövsün» diye tekrarlarken hafife aliyor, yukari kivrilan üst dudagi titriyordu. Bakislarinda bir endise vardi. Arkasindan gitmemem için yalvarirken dehset içinde, - Yolunuza devam edin siz, diyordu, ben gelecegim size, gelecegim! Çabuk gidin, çabuk! Ayrildim ondan. Ama rihtim caddesinde biraz gittikten sonra arabayi saliverdim, geri dönüp gene altinci sokaga çiktim, kosarak karsi kaldirima geçtim. Gördüm onu; hep bakinarak hizli hizli yürüdügü halde pek uzak-lasmamisti. Hattâ bir an durdu, arkasindan gelip gelmedigime bakmak için geri döndü. Hemen içerlek bir kapinin girintisine saklandim, göremedi beni. Yoluna devam etti. Karsi kaldirimdan izliyordum onu. Iyice meraklanmistim. Gerçi pesinden içeri girmeyecektim, ama her ihtimale karsi, oturdugu evi ögrenmeye kararliydim. Tuhaf bir duygunun etkisi altindaydim. Pastahanede, Azorka öldügü zaman dedesinin hali de ayni duyguyu uyandirmisti bende... IV Taa Maby caddesine kadar yürüdük. Adeta kosuyordu. Sonunda bir dükkâna girdi. Beklemek için durdum. «Dükkânda kalmiyor ya» diye geçirdim içimden. Gerçekten de bir dakika sonra çikti. Ama kitaplar yoktu elinde. Onlari birakmis, toprak bir çanak almisti. Birkaç adim yürüdükten sonra gösterissiz bir evin avlusuna girdi. Eski, kirli - sari boyali, küçük, ama iki katli, tas bir evdi bu. Alt katin üç penceresinden birinde küçük, kirmizi bir tabut resmi vardi: Isleri kötü giden bir tabut-çunun tabelâsiydi bu. Üst katin pencereleri son derece küçük, kare biçimindeydiler. Tozlu, çatlak camlari pembe basmadan perdelerle örtülmüstü. O yana geçip eve yaklastim, kapidaki «Bayan Bubnova'nin evi» levhasini okudum. Tam o anda evin avlusundan tiz bir kadin çigligi, arkasindan küfürler isitildi. Içeri baktim; tahta merdivenlerle çikilan taslikta yesil atkili, kentli gibi giyinmis, sisman bir kadin duruyordu. Igrenç, mosmor bir yüzü vardi. Kanli, sis, ufak gözleri öfkeden parliyordu. Sabah sabah kafayi çektigi belliydi. Elinde çanakla karsisinda korkudan tir tir titreyen zavalli Helena'ya bagiriyordu. Mor suratli kadinin omuzunun üzerinden süslü püslü bir kadin basi uzanmisti. Biraz sonra, bodrum katina inen merdivenin kapisi açildi, besbelli haykirmayi duyan, fakir kilikli, kendi halinde, sevimli yüzlü, orta yasli bir kadin çikti disari. Alt katin aralanmis kapisindan çökmüs bir ihtiyarla bir kiz bakiyordu. Kapici olacak, boylu boslu bir köylü elinde çali süpürgesiyle avlunun ortasinda durmus, tembel tembel onlari seyrediyordu. Kadin içinde birikmis küfürleri soluk almadan siraliyordu: - Ah piç seni, Allahin belâsi, igrenç yaratik! Sana bakmamin, yedirip giydirmemin karsiligi bu mu, hain?! Salatalik tursusu almaya yolladik onu, sivisip gitti! Yollarken kaçacagi içime dogmustu zaten. Anlamistim, anlamistim! Kaçti diye dün aksam saçlarim yoldum, gene tinmadi! Nereye gidiyorsun böyle sokak süprüntüsü, nereye? Kimin yanma kaçiyorsun mel'un kâfir, patlak gözlü igrenç yaratik, Allahin belâsi, kimin yanina, söyle? Cevap ver bana, yoksa suracikta gebertirim seni! Öfkeden kudurmus kari zavalli kizin üzerine saldiraçak oldu, ama merdivenin basindan bakan bodrum kat kiracisi kadini görünce birden durdu; ona dönüp, zavalli kurbaninin korkunç suçuna onu tanik tutmus gibi elini kolunu sallayarak daha yüksek sesle bagirmaya basladi: - Anasi geberdi! Siz de biliyorsunuz, sevgili kom-sucugum, sipsivri kaldi ortada. Fakir oldugunuzu, karninizi zor doyurdugunuzu bildigim için «Zavalli yetimi yanima alayim da Kutsal Nikola'nin ruhuna bir sevap isleyeyim bari» dedim. Demez olaydim! Iki aydir kanimi emdi, yedi bitirdi beni! Sülük! Çingirakli yilan! Inatçi-. 150 - domuz! istedigin kadar döv, istersen sokaga at, agzini açmaz; dilini yutmus gibi susar! Sinirden patlayacagim î Kendini ne saniyorsun, yilan suratli, maymun! Ben olmasaydim duvar diplerinde açliktan gebermis gitmistin. Ayagimi yikayip suyunu içmelisin, canavar, kara masa. Tahtali köyü boylamistin ben olmasam... Kudurmus cadiyi saygiyla dinleyen bodrum katin kiracisi kadin, - Niçin bu kadar üzüyorsunuz kendinizi Anna Tri-fonovna? diye sordu. Gene ne yapti size? - Ne yapmadi ki, komsucugum, ne yapmadi ki! Sözümün dinlenilmesini isterim ben! Karsimdaki, kendi düsündügü iyi seyi degil, benim söyledigim kötü bile olsa, onu yapmalidir... böyle bir insanim ben iste! Az kaldi "sikintidan öldürecekti beni bugün! Tursu alsin diye dükkâna yolladim onu, üç saatte geldi! Yollarken içime dogmustu gene kaçacagi, dogmustu! Nereye gittin a kaltak T Kimden yardim görüyorsun? Ben bakmiyor muyum ona söyleyin komsular! Orospu anasinin on dört ruble borcunu bagisladim, kendi paramla gömdürdüm onu, su seytani da yanima aldim; biliyorsun bütün bunlari komsucugum, iyi kadinsin sen, biliyorsun! Bütün bunlardan sonra onun üzerinde hakkim yok mu? Bunu anlamasi gerekir, ama o ne dersem tersini yapiyor! iyiligini istiyorum. Mendebura ipek entariler diktirdim, Gostini'den bir çift pabuç aldim, prensesler gibi süsledim... seve seve yapiyordum bunlari! Ama sonu ne oldu komsucugum! Iki gün içinde parça parça yapti üstündekileri, öyle dolasiyor simdi! inanir misiniz, mahsus yirtti entarisini, yalan söylemeyi sevmem, gözlerimle gördüm; «istemem sizin ipek entarinizi, eski pis entarimle gezerim ben» demek istiyordu. Öfkemi aldim ondan tabii, iyice bir dövdüm, öyle ki sonra doktor çagirtmam gerekti... bir de masraf ettim onun için. Oysa birakmaliydim geberip gitsin, bir hafta 151 sütten olurdum o kadar! (1) Ceza olsun diye tahtalari yika dedim; inanir misiniz, yikiyor! Hem de öyle güzel yikiyor ki! Deli olmak isten degil! Kaçar gider benden diye düsündüm. Düsünmemle kaçmasi bir oldu. Siz de biliyorsunuz, dün aksam gitti. Duydunuz, döve döve canini çikardim, bir daha kaçmasin diye kunduralarini, çoraplarini alip sakladim Artik yalinayak kaçamaz, diyordum; bugün gene gitti! Neredeydin? Söyle! Kime yakindin benden? Söyle çingene suratli, mendebur, söyle! Korkudan dili tutulan kizcagizin üzerine hisimla atildi, saçlarina yapistigi gibi yere çarpti. Içinde tursu olan çanak bir yana firlayip parça parça oldu. Kudurmus, sar-hos kariyi bu daha da kizdirdi. Kizin yüzüne gözüne rast-gele vuruyordu. Ama Helena'nin hiç sesi çikmiyordu. Kendimi kaybederek kostum, öfkeyle sarhos kadinin karsisina dikildim. Kolunu tutarak, - Ne yaptiginizin farkinda misiniz siz? diye bagirdim. Zavalli bir yetimi ne hakla dövüyorsunuz?. Kadin Helena'yi birakip ellerini beline koydu. Hem o tiz sesiyle, - Ne var? diye haykirdi. Kimsin sen? Ne isin var evimde? Ben de bagiriyordum: - Merhametsiz, canavar kadin! Zavalli bir çocuga bu yaptigin nedir? Senin degildir; yetim oldugu için
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD