9. Yeni ev arkadaşı

1752 Words
Ali Başımın ağrısıyla yataktan kalkmaya çalıştım ama sanki her hareketim daha çok acıya neden oluyordu. Kafam zonkluyor, midem bulantıyla karışık bir isyan çıkarıyordu. Dün geceye dair hafızam bulanık, ancak ince detaylar yavaşça aklıma geliyordu. Başımı yatağın başlığına yaslayarak destek aldım, ama ağrının azalmaya niyeti yoktu. Bu kadar kötü olmama ne sebep olmuştu? Düşüncelerim bir sarmal halinde zihnimde dolaşırken, dün gece kulüpte olanları hatırlamaya başladım. Beril’in beni öpüşü, sarhoş halim, Yusuf’un beni yatağa taşıması, banyo yapmam… Ve sonra… Mutfakta İnci! Evet, İnci’yi görmüştüm, konuşmuştum. Hatta, hayalini bile kurduğum ama Baküde yapamadığım bir şey gerçekleşmişti; onun öpücüğünü almıştım. Ama ya sonra? Bu düşünce beynimi kemirirken hafızamda koca bir boşluk vardı. Sağıma soluma baktım, odada kimse yoktu. Peki İnci? Bir anlık şüphe zihnimi sardı. Gerçekten burada mıydı, yoksa alkolün etkisiyle gördüğüm bir halüsinasyon muydu? Mantığım ne kadar şüpheye düşse de kalbim onun burada olduğuna inanmak istiyordu. Benimle aynı odada neden uyusun fikrine kapıldım. Başka bir odada olmalıydı. Bu fikirle yataktan aniden fırladım. Ağrıya aldırmadan odadan dışarı çıktım ve koridor boyunca aceleyle yürümeye başladım. Her adımda, İnci'nin gerçekten burada olabileceğine dair içimde bir umut taşıyordum. Kalbim hızla atıyordu; her odanın kapısını açtığımda onunla karşılaşmayı bekliyordum. Ama her seferinde boş duvarlar ve sessizlikle karşılaşmak, umutlarımı biraz daha köreltiyordu. "Banyo," diye mırıldandım kendi kendime ve hızla banyoya yöneldim. Boştu. Sonra sırayla salon ve boş odaları kontrol ettim. Gözlerim çaresizlikle etrafı tararken içimdeki heyecan, yerini derin bir hayal kırıklığına bırakmaya başlamıştı. İnci’yi en son mutfakta gördüğümü hatırlıyordum. Belki oradadır diye düşünerek son bir umutla mutfağa yöneldim. Kapıdan içeri adım attığımda, karşımda İnci’yi görmek için yanıp tutuşan kalbim bir an duracak gibi oldu. Ama mutfakta beni karşılayan Yusuf’un tanıdık yüzü oldu. Kahvaltı hazırlarken bana dönüp gülümsedi. "Günaydın Ali Bey," dedi her zamanki sakin sesiyle. Bir an konuşmakta tereddüt ettim, ama sormak zorundaydım. İçimdeki belirsizlik beni yiyip bitiriyordu. "Günaydın Yusuf. Evde başka birini gördün mü?" diye sordum, sesi biraz alçak ama umut doluydu. Yusuf’un yüzündeki gülümseme hafifledi, sonra kafa sallayarak olumsuz bir cevap verdi. "Hayır, Ali Bey. Sadece siz ve ben varız." Cevap, içimdeki son umut kırıntısını da silip süpürdü. Kalbimdeki heyecan yerini derin bir boşluğa ve koca bir hayal kırıklığına bıraktı. Sessizce bir sandalyeye oturdum. İnci’yi görmüştüm, bundan emindim. Onun sesi, yüzünün her bir detayı bu kadar net hatırlanıyorsa bu nasıl bir rüya olabilirdi? Bu kadar gerçekçi bir rüya mümkün müydü? "Yani ben… rüya mı görmüşüm?" diye mırıldandım kendi kendime. Yusuf, sorumu duymamış gibi kahvaltıyı hazırlamaya devam etti. Ama benim için zaman durmuş gibiydi. Kendi kendime düşüncelere daldım. O burada değildi. Bu gerçekti. Ama peki, neden böyle bir rüyayı görmüştüm? Onun geri döndüğünü, benim için burada olduğunu düşünmek ne kadar safça bir umuttu. Onun sesi hâlâ kulağımda çınlıyordu. Onun kokusunu duyduğumu sanmıştım. Ve o yumuşak teni, o öpücük... Başımı ellerimin arasına alıp içimden derin bir iç çektim. İnci, şimdi kim bilir neredeydi. Belki de beni hiç düşünmüyordu bile. Ama ben… ben hâlâ her bir zerresini özlüyordum. ***** İnci "Hayır, Ali Bey. Sadece siz ve ben varız," dedim, gözlerimi kaçırarak. Söylediklerimin Ali üzerindeki etkisini tahmin etmiştim ama yüzünün asılmasını, omuzlarının bu kadar düşmesini görmek, içimde derin bir pişmanlık dalgası yarattı. Ne de olsa, dün gece gördüklerim hâlâ zihnimde canlıydı. Onun Beril’i öpüşü, Ali’nin bambaşka bir adam gibi davranışı… Ama şimdi, onun bu kadar üzülmesini görmek içimdeki tüm öfkeyi ve kırgınlığı silip süpürüyordu. "Yani ben… rüya mı görmüşüm?" diye mırıldandı. Sesi öylesine alçaktı ki, duyduğumu fark etmemişti. Ama kelimeleri kulağımda yankılanırken, Ali’nin şu an içinde bulunduğu karmaşayı anlamamak imkânsızdı. Keşke her şey farklı olsaydı. Keşke hata yapmasaydım. Ama artık olan olmuştu. "Olanla ölene çare yok," dedim kendi kendime, ama içimdeki huzursuzluk bu sözleri kabul etmiyordu. Dün gece aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Midem kazınıyordu ve uyuyamıyordum. Mutfağa inip bir şeyler atıştırmak istemiştim, ama beni asıl rahatsız eden şey, Ali’yi o halde bırakmış olmamdı. Sarhoştu. Uyuşmuş gibiydi. "Ona yardım etmeli miyim, yoksa karışmamalı mıyım?" diye düşünürken kendimi gerçek kimliğimle mutfakta buldum. Ama asıl şok, Ali’nin peşimden gelmesiyle başlamıştı. Onu gördüğümde kalbim göğsümde hızla atmaya başlamıştı. Neden burada olduğunu anlayamadan, beni fark ettiğinde gözlerindeki hayret ve bir anlık mutluluk beni tamamen çaresiz bırakmıştı. Sorularına verdiğim kaçamak cevaplar ne diyeceğimi bilemediğimden oluşmuştu. O an, bana doğru eğildi ve beklenmedik bir şekilde dudaklarımda hissettim onu. O kadar ani olmuştu ki ne yapacağımı bilemedim. Şaşkınlık, utanç, ama bir o kadar da karmaşık bir sıcaklık içimi kapladı. İlk öpücüğüm… Hem de Ali’den. Bu, beni alt üst eden duygulardan yalnızca biriydi. Ama doğru değildi, bunu biliyordum. Elimle başını ittim, geri çekilmeye çalışırken Ali’nin sendelediğini ve kafasını kanepenin ayağına çarptığını gördüm. Panikle yanına eğildiğimde nefes alıp verdiğini görmek bir nebze içimi rahatlattı ama yine de kalbimdeki korkuyu bastıramıyordum. "Ne yapacağım şimdi?" diye düşündüm çaresizce. O halde bırakamazdım. İçimde yükselen bir suçluluk duygusuyla onu odasına taşıdım. Kollarından tutup sürüklerken hem fiziksel yorgunluk hem de zihinsel karmaşa beni neredeyse yere yıkıyordu. Odasına yatırdığımda, yaşananların bir rüya olarak kalması gerektiğine karar verdim. Bu, onun için de benim için de en doğru seçenekti. Ali’nin kırgınlığını görmek, içimdeki suçluluğun ağırlığını daha da artırıyordu. Ona bakarken kendimi bir kuyunun dibindeymiş gibi hissediyordum; ne kadar çabalasam da onun gözlerindeki hayal kırıklığını silmek imkânsızdı. "Bu benim yüzümden," diye düşündüm, ama başka türlüsünü yapamazdım. Kimliğimi açığa çıkarmak her şeyi daha kötü hale getirebilirdi. Yine de, yalanlarımı Ali’nin masum bakışlarına karşı savunmak, giderek daha zor bir hal alıyordu. "Kahvaltı yapmak ister misiniz?" diye sordum, sesim çatallı bir tondan yükseldi. Ali’nin yorgun ve üzgün bakışları üzerimde gezindi, ardından kısa bir nefes alarak, "Hayır. Ama acı bir kahveni içerim. Üzerimi giyinip geliyorum," dedi. Onun o yorgun hali ve sesindeki kırılganlık, içimde bir şeyleri daha da sıkıştırıyordu. Kahve makinesine yönelip ellerimle titreyerek çalıştırmaya başladım. "Sen neden topalsın?" diye sordu beklenmedik bir şekilde. O an içimden bir ürperti geçti. Dün gece ayağıma bardak kırığı battı diyemezdim ki. Dersem zaten büyüsü bozulurdu. "Dün sizi taşırken ayağıma bastınız. Ondan oldu," dedim soğukkanlı bir yalanla. O an yalan söylemenin verdiği rahatsızlıkla içim burkulsa da, yüzümde hiçbir şey yokmuş gibi durmayı başardım. Yalan ağzıma yuva yapmıştı. Ali’nin benden özür dileyip mutfaktan çıkmasıyla, rahat bir nefes aldım ve sandalyeye oturdum. Ama bu rahatlama uzun sürmedi. Onun üstü çıplak halinin aklımda yarattığı görüntü, kalbimin dengesini tamamen bozmuştu. Üstüne bir de o üzgün bakışları eklenince… Kendimi, içinde kaybolmamak için zor tutuyordum. Nescafe gibi üçü bir arada:çıplak, üzgün ve yakışıklı. Kahvaltıyı sessiz bir şekilde yapmıştık. Ali’nin karışık ruh haline şahit olmak, benim için her geçen anı daha karmaşık hale getiriyordu. Gün boyunca Ali’nin işlerini halletmek, şehir içinde dikkatle araba kullanmak bana biraz olsun nefes alma alanı yaratmıştı. Bulamadığım sokakları navigasyon yardımıyla bulmak işimi kolaylaştırmıtı. Ancak her seferinde Ali’nin varlığı bir şekilde beni tedirgin ediyordu. O, sanki dün gece yaşananların neden olduğu boşluğu doldurmaya çalışıyor gibiydi, ama ben… ben sadece daha fazla karışıklık yaratmamak için elimden geleni yapıyordum. Kulübe geçtiğimizde, Ali’nin etrafında hiçbir kadın olmadığını fark ettim, bugün farklıydı. Ali’nin sessizliği, yüzündeki düşünceli ifade her şeyden daha ağır geliyordu. "Yusuf, sen istediğin gibi takıl. Biraz daha buradayız," dedi Ali, odasına doğru giderken. Sözleriyle onun hâlâ dün gece olanların etkisinde olduğunu anladım. Şükür ki her şeyi bir rüya olarak kabul etmişti. Aksi halde işler çok daha karmaşık hale gelebilirdi. Ama yine de… onun her bakışı, her kelimesi, içimdeki pişmanlığı daha da büyütüyordu. ***** "Yusuf, iyi akşamlar," dedi alaycı bir tonda. "İyi akşamlar," dedim, mesafeli bir soğuklukla. Alev, seni daha dün buradan göndermedim mi? Şimdi burada ne işin var? İçimdeki ses susmuyordu ama dışarıya hiçbir şey belli etmiyordum. Alev, dudaklarında kurnaz bir gülümsemeyle konuşmaya devam etti. "Yeniden karşılaşmak ne hoş," dedi, sözlerindeki ima beni rahatsız etti. İçten içe, bu karşılaşmanın tesadüf olmadığını biliyordum. Amaçlı bir şekilde buradaydı. "Evet," diye cevap verdim, kestirip atan bir tonda. Daha fazla konuşmaya gerek yoktu, ama o susmaya niyetli değildi. "Bana bir içki ısmarlarsın artık," diyerek yanımdaki sandalyeye oturdu. Kendine olan güveni, beni her geçen saniye daha da rahatsız ediyordu. Bir yandan maskemi korumaya çalışıyor, bir yandan da bu gereksiz muhabbetin bitmesini istiyordum. Bir iç çekişle barmene döndüm. "Onun için bir içki," dedim. Ancak ben meyve suyu içiyordum, her zamanki gibi. Alkol kullanmazdım. Spor yaptığım için uzak dururdum ama araba kullanacağım için istesem bile içemezdim. "Sen neden içmiyorsun?" diye sordu, bakışlarını üzerime dikerek. Sözlerindeki merak, altındaki ima beni sıkıştırıyordu. "Ben kullanmıyorum," dedim kısaca. Daha fazla açıklama yapmaya niyetim yoktu. Alev, kaşlarını kaldırarak alaycı bir şekilde konuştu. "Ama benimle birlikte içersin." Derin bir nefes alıp sabrımı topladım. "Bence sen içkini iç, dahasını da zorlama," dedim. Bu sözlerle yüzümü başka tarafa çevirdim. Onunla göz göze gelmek istemiyordum. Erkek kılığındaydım, bu yüzden maskemi düşürmek daha kolay olurdu. Eğer bir hata yaparsam her şey mahvolabilirdi. Alev, alaycı bir kahkaha attı ve elindeki içkiyi tek seferde bitirdi. "Sert erkeğim diyorsun," dedi, sesindeki alay açıkça belliydi. "Evet, sert," diye cevap verdim. Ama içimden başka bir ses konuşuyordu: "Aman ne sert erkek! Maskemin ardında sahte bir sertlikten başka bir şey yok." ***** Arabada sessiz bir bekleyiş içerisindeydim. Gece geç saatler olmuş, Ali’nin arabaya binmesini bekliyordum. O sırada, bir anda aracın arka kapıları açıldı ve içeri iki kişi oturdu: biri Ali, diğeri ise tanımadığım bir adam. İlk anda yabancıyı dikkatle süzdüm. Ali’yle yaşıt gibi görünüyordu ve dış görünüşü oldukça düzgündü. Ama, itiraf etmeliyim ki, Ali’nin karizmatik duruşu bu adamda yoktu. Ali ve bu yabancı arasında devam eden sohbet, arabanın içinde yankılanıyordu. Konuşmaları sanki tamamen kendi aralarında gibi görünse de her kelimelerini dikkatle dinliyordum. Bir süre sonra, evin önüne geldik ve ben aracı durdurdum. Yabancı adamın buraya neden geldiğini anlamaya çalışıyordum. İçimde, bu gece daha fazla karmaşa olacağına dair garip bir his vardı. Eve girdik. Ben odama geçmeye hazırlanıyordum ki Ali, beni konuşmak için çağırdı. Yanında yine o yabancı adam vardı. Ali'nin bakışlarındaki ciddiyet, beni bir şeylerin açıklanacağına dair uyardı. "Yusuf, yanımda gördüğün şahıs benim arkadaşım ve aynı zamanda kulübün ortağı," dedi Ali, sesinde belli belirsiz bir resmiyetle. Gözlerimi bir anlık şaşkınlıkla yabancıya çevirdim ve nezaketen, "Memnun oldum," diye cevap verdim. Ancak Ali’nin ses tonu, söyleyeceklerinin burada bitmediğini belli ediyordu. "İkimizin de ismi Ali. Ama söylemek istediğim bu değil. Ali, bir ay kadar burada kalacak. Evini su bastığı için tamir olana kadar bizimle kalacak. Umarım üç erkek iyi geçiniriz," dedi gülümseyerek. Bu sözlerle birlikte şaşkınlığım neredeyse doruğa çıktı. Yabancı Ali’nin burada kalacağını duymak, omuzlarımda yeni bir yük gibi hissettirdi. İçimden, "Üç erkek mi? İki erkek, bir kadın olacaktı o," diye düşündüm. Ama ne olursa olsun, bu maskeyi kusursuz bir şekilde korumalıydım. "Umarım efendim," diyerek durumu olabildiğince doğal karşılamaya çalıştım. Sonrasında, "İyi geceler," diyerek odama çekildim. Ancak içim içimi yiyordu. Ali’nin yanında yaşamaya daha alışamamışken, ikinci bir Ali de eklenmişti. Bu yeni düzenin beni ne kadar zorlayacağını kestiremiyordum, ama mücadele etmek zorundaydım. Yatağa uzandığımda düşüncelerim beynimde yankılanıyordu: Bu maskenin altında, iki Ali’nin gözü önünde bir Yusuf gibi davranmayı başarabilecek miydim?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD