8. "Beklenmedik misafir"

1462 Words
İnci ve Ali Gördüklerim zihnimi altüst etmiş, içimde anlam veremediğim bir karmaşa yaratmıştı. Aliden hoşlanıyor olabileceğim düşüncesi aklımın ucundan bile geçmiyordu, ama hislerim bu kadar kolay inkâr edilebilir miydi? Evet, o yakışıklıydı, etkileyiciydi; Bakü'de bana olan ilgisi hoşuma gitmişti. Ama hayatımda birkaç günlüğüne girip çıkacak birine gönül vermek istememiştim. Kendimi korumak istemiştim. Şimdi ise işler değişmişti. Başka bir şehre kaçmış, kendime yeni bir kimlik inşa etmiş ve yine onunla karşılaşmıştım. Kaderin görünmez kırmızı iplikleri bizi birbirimize mi çekiyordu? Yoksa sadece ben mi bu ipliğin diğer ucunda asılı kalmıştım? Onu o kadınla dudak dudağa görmek, ruhumda derin bir yara açmıştı. Kıskançlık iliklerime kadar işlemişti. Kendi kendime fısıldadım: "Ne haddime Ali'yi kıskanmak? Ben onun için kimim ki? Yusuf Karaca, onun yeni şoförü... Üstelik sahte bir kimlik ve erkek görünümündeyim. Bu hissettiğim duygular, delilikten başka bir şey değil." Ama kalbim beni dinlemiyordu. Kadının Ali'yi öptüğü an zihnimden silinmiyor, içimde bir yerlerde acı bir kıvılcım yanmaya devam ediyordu. Ve belki de en kötüsü, onun için hâlâ bir anlam ifade edebileceğimi ummaktı. Zaten kızla dudak dudağa olan halinden sonra beni unutmuş olduğu aşikardı. Kim hayır cevabı aldığı kızı hâlâ kalbinde saklardı ki. Dışarıdan gelip yerime sindiğimde, gözlerim bir kez daha istemsizce Ali ve yanındaki kıza takıldı. Öpüşmüyorlardı, ama yanyana oturmuş, kahkahalar eşliğinde koyu bir sohbet içindeydiler. Kalbimin her atışı, içimde bir sancı gibi yankılanıyordu. Gözlerimi onlardan kaçırıp köşeme çekilmeye çalışsam da aklımı susturamıyordum. Ali’nin dikkatini çekmeden, fazla göze batmadan kalabalığın içinde erimek istiyordum. Ama huzuru bir türlü bulamıyordum. Birden yanı başımda bir ses yankılandı: "Merhaba," dedi bir kadın sesi. Şaşkınlıkla başımı çevirdim. Bu da kimdi? "Merhaba," diye cevap verdim, erkek sesimi korumaya çalışarak. Ama içimde bir gerginlik dalgası yükseldi. Her şey o kadar karmaşıktı ki, bunun üzerine bir de böyle bir durum eklenmesi, sinirlerimi alt üst ediyordu. Kadın gülümseyerek elini uzattı. "Tanışabilir miyiz?" dedi. İçimden, ‘Hayda, bu da nereden çıktı şimdi?’ dedim. Hiç böyle bir durumu hesap etmemiştim. "Hayır. Beni yalnız bırakın," dedim. Sesimin titrememesine özen gösteriyordum. Ama kadın beni anlamazlıktan geliyordu. "Ben Alev. Senin ismin ne?" "Ben Yusuf," diye mırıldandım, sesimi kontrol altında tutmak için boğazımı temizleyerek. "Memnun oldum. Neden yalnızsın?" Alkol kokan nefesinden sarhoş olduğu belliydi. Kadının ne istediği ortadaydı, ama ben ona istediğini veremezdim. "Lütfen beni yalnız bırakın. İş başındayım ben," dedim sert bir sesle. Ama bu onu vazgeçirmek için yeterli değildi. "Aaa. Burada mı çalışıyorsun? O zaman ben her gece gelirim," dedi. Alın size baş belası. Yusuf değilim ben, İnciyim İnci! Aklımdaki karmaşa beni iyice delirtiyordu. "Şaka mısın sen kızım? Yalnız kalmak istiyorum diyorum. Lütfen çek git!" dedim, sesimi yükseltmek zorunda kalarak. Sinirlerim zaten bozulmuştu; bu kadınsa tuz biber oluyordu. "Tamam, tamam. Başka zaman diyelim," diyerek nihayet yanımdan ayrıldı. Derin bir nefes aldım. Az daha gerçek kimliğimin anlaşılacağını sanmıştım. Ama içimdeki asıl huzursuzluk bakışlarımın sürekli ona yani Ali'ye kaymasıydı. Onu unutmaya çalışırken, bir başkasını uzaklaştırmaya çabalamak ne büyük çelişkiydi… ***** "Gidelim artık," dedim Yusuf’un yanına yaklaşarak. Göz ucuyla beni fark ettiğini biliyordum, ama bakışlarını hemen kaçırdı. Yanında oturan kız çoktan gitmişti, ama onun hâlâ oturduğu yerde düşüncelere dalmış hali, beni olduğum yerde beklemeye zorladı. Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi görünüyordu, fakat benim için her şey bulanıktı. İnci’nin o soğuk ve mesafeli duruşunu bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Beril’in beni öpmesi, hâlâ taze bir şoktu. Karşılık verememiştim, çünkü o an aklımda ve kalbimde başka bir kadın vardı. İnci. Öyle bir kadın ki, görmezden gelmeye çalıştıkça daha da derinlere kök salıyordu. Kulübün adı bile onun hatırasına bağlıydı. “Yeşil İnci” ismini koyarken, onun çimen yeşili gözlerini düşünmüştüm. Bu isim, geçmişte bıraktığım ama hâlâ vazgeçemediğim duygularımın bir yansımasıydı. Ahmet Abi’nin oğlu, benim ortağım Ali, fazla karışmayınca istediğim ismi vermiştim. Bu küçük ayrıntı bile bana onu hatırlatıyordu. Beril iyi bir kızdı, ama ateşli ve sabırsızdı. Bana yakınlaşmaya çalışsa da her defasında geri adım atıyordum. İnci varken bir başkasını düşünmek imkânsızdı. O an fark ettim ki, İnci hayatımdan çıkmış olsa bile ruhumda derin bir iz bırakmıştı. Kim bilir, belki bir gün Beril’e şans verebilirdim. Ama o gün, bugün değildi. "Buyurun, efendim," diyen Yusuf’un sesi beni düşüncelerimden kopardı. Yol açarak geçmeme izin verdi ve dışarı çıktık. Yusuf arabayı getirdi, sessizce kapıyı açtı. Ben de bir şey söylemeden içeri bindim. Yol boyunca sessizlik hakimdi. Ara sıra Yusuf’un dikiz aynasından bana baktığını hissediyordum, ama kafamı kaldıracak halim yoktu. İçtiğim alkolün etkisiyle ağırlaşan zihnim, her adımı yavaşlatıyordu. Yolculuk nihayet bittiğinde, Yusuf bir kez daha kapıyı açtı. Çıkmak için güç toplarken, elimi uzattım. "Yardım eder misin?" dedim, sesim alkolün etkisiyle daha yumuşak çıkmıştı. Yusuf tereddütsüz eğildi, elimi tuttu ve dikkatlice dışarı çıkmamı sağladı. Kolumu omzuna doladı ve beni destekleyerek eve doğru yürüttü. Bu anı garip bir şekilde hiç unutmayacağımı biliyordum. Çünkü uzun zamandır ilk kez biri bana böyle yardım ediyordu. Leyla ve ben, küçüklüğümüzden beri hayatta kalma savaşımızı birlikte vermiştik. Ahmet abi olmasa zaten ne halde olurduk, düşünemiyirum bile. Ama şimdi Leyla kendi yolunu çizmişti; ailesini kurmuştu. Bense tek başıma bir yaşamın ağırlığını taşıyordum. Ve bu yalnızlık, her geçen gün içimde daha da büyüyordu. ***** Yusuf beni odama kadar taşıyıp yatağa yatırdı, tek kelime etmeden kapıyı kapatıp çıktı. Dün ona dair içimde biriken şüphe, şimdi tamamen silinmiş gibiydi. Belki de bugün onu habersizce gözetlemiş olmamın ve en ufak bir yanlış hareketini görmememin etkisiydi. Yusuf’un sessiz adımları koridorda yankılanırken, kısa süreli bir rahatlama hissettim. Ama bu huzur uzun sürmedi. İçimdeki karmaşa yeniden gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Çağatay’ı birkaç aydır tanıyordum ve bu sürede güvenilir olduğunu fazlasıyla kanıtlamıştı. Ama yine de zihnimde beliren sorular bitmiyordu. Yusuf’un ardından zorla kalkıp banyoya doğru yürüdüm. Su, üzerimdeki ağırlığı alır mıydı bilmiyordum, ama denemeye değerdi. Banyodan çıktığımda bile başım hâlâ dönüyordu. Yorgun ve karmaşık bir halde, üstüme sadece bir şort geçirip mutfağa yöneldim. Kapıya yaklaşmadan önce bir ses duydum. Bardakların birbirine vurması gibi bir tıkırtı… Önce duraksadım, ortam fazla karanlık değildi ama yine de emin olamıyordum. Usulca başımı içeri uzatıp baktım. Karşımda uzun saçlı bir kadın vardı. Lavaboda bir şeyler yıkıyordu. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken, zihnim bir yandan kendime sorular sormaya başladı: "Bu kadın da kim? Şu an uyanıkken rüya mı görüyorum?" "Sen de kimsin?" diye sordum, sesim kararsız bir şekilde yankılandı. Kadın irkilip yüzünü bana çevirdiği anda, elindeki tabak yere düştü ve parçalandı. Gözlerimi kısmış ona bakarken, zaman adeta durdu. "İnci? Bu… rüya mı? Sen… burada… nasıl?" Sesim titredi. Yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi, ama aklım karmakarışıktı. Eğilip yere düşen parçaları toparlamaya başladığında, onu bir kez daha uyardım. "Elini keseceksin, dikkatli ol," dedim. Fakat bu uyarımın ardından, eli değil, ayağının topuk kısmının kesildiğini gördüm. İçimde garip bir panikle hemen ona yöneldim, eğilip onu kucağıma aldım. "Ben hallederim," dedi, sesi ilk defa kulağıma ulaştı. Öyle tanıdıktı, öyle özlemişim ki… Ama hâlâ burada olmasının nedenini çözebilmiş değildim. İnci’yi salona taşıyıp kanepeye yatırdım. Kafam hâlâ dağınık, vücudum ise çakırkeyifti. Hafif sallandığımı hissetsem de onu kollarımda tutarken zihnim yalnızca ona odaklanmıştı. "Yaran acıyor mu?" diye sordum, gözlerim onun çimen yeşili gözlerinde asılı kaldı. Bu gözleri bir ömür boyu unutamayacağımı yeniden hatırlıyordum. "İyiyim ben," dedi kısa ve yumuşak bir tonda. "Bekle, pansuman yapmamız lazım," dedim ve kalkmak üzereyken elimi tuttu. Bu dokunuş beni yerime çivilemişti. "İyiyim," dedi. "Küçük bir kesik, sadece." Söylediklerine inanmak istesem de, gözlerindeki dalgalanmayı fark etmemek imkânsızdı. İçimdeki karmaşanın üzerine bir de onu yeniden görmenin getirdiği duygusal ağırlık eklenmişti. "Sen… buraya nasıl geldin?" diye sordum, kelimelerim neredeyse fısıltı kadar hafifti. "Uçakla," dedi. "Peki ya bu eve nasıl girdin?" Soru sormaktan kendimi alamıyordum. "Anahtarla," diye cevapladı, ama bu kadar kısa ve açıklayıcı olmayan yanıtlar hoşuma gitmemişti. "Cevaplarından hiçbir şey anlamıyorum," dedim, sesime belli belirsiz bir rahatsızlık yansımıştı. "Anlatamam ki," dedi ve gözlerini kaçırdı. "Neden?" diye sormamla, "Ben gideyim artık," deyip ayağa kalkması bir oldu. Ancak ona engel oldum, kolundan tuttum. Birden dengesini kaybedip yere düşerken, ben de onunla birlikte yere savruldum. Ve işte o an, İnci doğrudan üzerime düştü. Gözleri gözlerimde, elleri ise yere tutunmaya çalışıyordu. Bu kadar yakın olmak, beni nefessiz bıraktı. Ve kollarımı beline sardım. "Ne yapıyorsun?" diye sordu, sesi şaşkın ve huzursuzdu. "Gitmene izin veremem," dedim kararlı bir şekilde. "O nedenmiş?" "Daha yeni buldum seni. Bırakmam." "Ama kızla öpüştüğünde beni unutmamış gibi görünmüyordun," dedi, dudaklarından çıkan kelimeler sanki bir ok gibi kalbime saplandı. İnci… beni takip mi etmişti? "Sen… beni mi takip ettin?" "Hayır. Tesadüfen gördüm," dedi, ama içimden bir ses bu cevabın doğru olmadığını söylüyordu. "Yine yalan bir cevap," dedim hafif bir gülümsemeyle. Her ne olursa olsun, onu gördüğüm için mutluydum. "Artık bırak beni," diye kıpırdandı. "Beni inandırman için bir öpücük ver," dedim, daha cesur bir tonda. "O nedenmiş?" diye sordu, ama bakışlarında bir meydan okuma vardı. "Sana inanmamı istiyorsan izin verirsin," dedim ve yanağına hafif bir öpücük kondurdum. Yüzü o kadar yumuşaktı ki, gerçek olmadığını düşünmek imkânsızdı. Onun şaşkın bakışlarını fark ettiğim anda bir hamle yapıp yerimizi değiştirdim; bu kez İnci benim altımdaydı. "Öptüysen artık bırak," dedi inatçı bir tonda. "Henüz bitirmedim," diye fısıldadım ve dudaklarına ilk defa dokundum. Bu anı ne kadar fazla hayal ettiğimi o bilmiyordu, ama ben her saniyesinin tadını çıkarmak istiyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD