Tam köşeyi döndüğüm anda ona çarptım. Gözlerim istemsizce yukarı kalktı ve karşımdaki adamın keskin bakışlarına kilitlendim. Ali... Beni Baku’de görmüştü. Ama şimdi, burada, farklı bir yüzle ona bakıyordum. Farklı bir benle. Oysa o gözler... Sanki içime kadar işliyordu. Onun yüzünde de bir şaşkınlık vardı; tanıyormuş gibi ama çıkaramıyormuş gibi. Ama bilmediği bir gerçek vardı ki o beni gerçekten tanıyordu. Hem de kalbini kaptıracak kadar."Affedersin," dedim, erkek gibi sert bir sesle. Kalbim deli gibi atıyordu. İçimden sadece bir dua geçiyordu: Lütfen beni tanıma. Lütfen bu yüzü hatırlama.Ali bir adım geri çekildi, kaşlarını hafifçe çattı. Gözlerini yüzümde gezdirdi. "Bir yerden tanıyor muyum seni?" dedi, sesi dikkatle doluydu. Beni baştan aşağı süzmesi, boğazıma bir düğüm oturttu. Derin bir nefes alıp, bakışlarımı ondan kaçırarak cevap verdim."Sanmam," dedim, gözlerim hâlâ kaçak, "Ben... sizi daha önce hiç görmedim." Hemen uzaklaşmaya çalıştım ama Ali duraklamıştı. Onun bakışları sırtımda ağır bir yük gibi dururken, sokak boyunca adımlarımı hızlandırdım. Ne yaparsam yapayım, o beni fark edecek diye içimden geçen bu korku, her adımda beni yutuyordu.Umarım bir daha karşılaşmazdık, umarım bir daha onu görmezdim. Yoksa gerçek kimliğim ifşa olur ve ben...