5 Rojda
Ertesi sabah işe gitmek için evden çıkarken kapıda babamla karşılaştım. Birden beni kapıdan çekip içeri aldı ve sinirli bir şekilde bağırdı:
“İnşallah yüzümü öne eğmezsin, Azat’la evlenmeyi kabul edersin!”
Şok içinde cevap verdim:
“İstemiyorum, ölsem de kuma olmam!”
Babamın gözlerindeki öfke korkutucuydu:
“Öyle mi? Ölsen de kuma olmayacaksın demek!”
Sonra beni dövmeye başladı. O kadar sert vurdu ki yüzüm neredeyse tanınmaz hale geldi. Ardından, beni konağın alt katındaki depoya kilitledi. Kapıyı kapatırken Anneme dönüp şöyle söyledi:
“Eğer bu kız buradan çıkarsa, ikinizi de öldürürüm. İçeride dursun, aklı başına gelsin, evliliği kabul etsin!”
Saatler geçtikten sonra hastanede izinsiz gelmediğimi fark etmişlerdi. Beni aradıklarında ulaşamadılar ve bu yüzden babamı aradılar:
“Alo, merhaba Halil Bey. Biz Mardin Devlet Hastanesinden arıyoruz. Bugün kızınız doktor Rojda Hanım izin almadı ve gelmeyeceğini bildirmedi. Şu an hastanede değil, sizi arayıp bilgi almak istedik.”
Babam, hastane yönetimine şöyle yanıt verdi:
“Rojda’nın işi var, gelemez. Bir hafta boyunca gelmicek hastaneye.”
“Hastane Yönetimi: Bu iş nasıl olur, anlamadık. Biz endişeliyiz.”
Babam, yüzlerine telefonu kapattı.
Depoda açlıktan ve yorgunluktan bitkin bir halde kapıya vurdum, annem kapının önünde ağlıyordu. Bir süre sonra ağlamayı bıraktım ama açlıktan bayılacak gibi oldum. Babam kapıyı açıp bana baktı.
“Rojda, aklın başına geldi mi?” diye seslendi.
Cevap veremedim çünkü baygın durumdaydım. Babam hemen beni kucaklayıp hastaneye götürdü. Hastaneye vardığımızda acil servise alındım ve doktorlar bayılmamın açlıktan kaynaklandığını söylediler.
***
(Yazardan)
Hastane kapısında Halil ağa üzgün bir şekilde otururken, Yaşar Ağa ve Azat’la karşılaştı.
“Halil, hayırdır, bir sorun mu var?” dedi Yaşar Ağa.
“Rojda merdivenlerden düştü, onu getirdim hastaneye,” diye yanıtladı Yaşar ağa.
Azat, merdivenlerden düşmenin garip olduğunu fark etti ve hastaneye doğru yöneldi. Odaya girdiğinde Rojda’yı baygın ve yaralı bir halde buldu. Yüzü, ağzı ve burnu yara içindeydi. Endişeyle:
“Rojda, iyi misin? Nasıl böyle oldun? Gerçekten merdivenlerden mi düştün yoksa baban mı sana bir şey yaptı?” diye sordu.
Rojda onun elini güçlükle tuttu ve diğer eliyle sessizlik işareti yaptı. Azat Rojda’nın elini nazikçe öptü. O sırada kapının eşiğinde Halil ağa ve Yaşar Ağa, ikisini izliyorlardı. Gözlerinde bir memnuniyet ifadesi belirdi:
“Bu iş tamamdır,” dedi Yaşar Ağa sevinçle.
“Evet, bu iş bitti,” diye onayladı Halil Ağa.
Azat Rojda’nın elini tutarken yaşadığı bu zor durumun getirdiği duygusal karmaşıklıkla sessizce ağladı.
Sonrasında Halil ağa ve Yaşar Ağa içeri girip onlara baktılar. Yaşar Ağa, sesini yükselterek konuştu:
“Bak kızım, benim soyum Mardin’in en önemli soylarından. Bir torunum bile yok, bu benim için çok acı bir şey. Seni de anlıyorum, okumuşsun, doktor olmuşsun. Belki de buraya gelip birine kuma olmak istemiyorsun ama bizim için, soyumuz için bunu yapmalısın. Eğer evlenirseniz, ailelerimizin arası düzelecek. Azat seni dünyanın en mutlu kadını yapacak. Sen ona erkek çocuk vereceksin, seni el üstünde tutacağız. Gel inat etme, kabul et.”
Her yanı yara içindeyken, Rojda zar zor konuşarak:
“Nasıl bir kader bu?” dedim.
Halil ağa kızına bakarak, “Hangimizin kaderi güzel ki?” dedi.
O sırada ne demeye çalıştığını anlamadı Rojda, anlamakta istemedi.Artık gücü kalmamıştı. “Bu evliliği kabul etmezsen Rozerin’i Azat’a vereceğiz. Artık seni zorlamayacağız. Karar senin,” dedi babası.
Rojda kardeşini ateşe atamazdı. Liseyi Mardin’de yatılı okuyordu. Daha 15 yaşındaydı. O da Rojda gibi doktor olmak istiyordu.
“Baba delirdiniz mi! Rozerin daha 15 yaşında… Çocuk sayılır!”
“Düşün taşın, ya sen ya kardeşin kuma olacaksınız. Başka yolu yok!”
Azat’a baktı. Azat sessizdi. En sonunda pes ederek, “Tamam, tamam. İstediğiniz gibi olsun. Evleneceğim… Kuma olacağım, Azat’a çocuk vereceğim ama bir şartım var,” dedi.
Babası ve Yaşar Ağa o kadar şaşırdılar ki, Rojda’nın şartı ne olursa olsun kabul edecek gibiydiler.
“Peki, şartın ne?” diye sordu Yaşar Ağa.
“Evlendikten sonra da mesleğimi yapmaya devam edeceğim. Bana asla engel olmayacaksınız,” dedi.
O sırada bir sessizlik oluştu ama kabul etmekten başka çareleri yokmuşcasına:
“Tamam,” dedi Yaşar Ağa. “Hemen bugün söz keselim.”
“Bugün olmaz… bir hafta dinleneyim. Yüzümdeki yaralar geçtikten sonra nişan yapalım,” dedi Rojda.
***
ROJDA
Babam ve Yaşar Ağa çok mutlu oldular, ama Azat için aynı şeyi söyleyemem. Azat’ın benden hoşlandığını düşünüyordum ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Utanıyor muydu, anlamadım.
Sonrasında hastaneye polisler geldi. Doktorlar, hastanede benim gelmediğimi ve babamın beni getirdiğini, ağzım ve burnumun kan içinde olduğunu bildirdi. Polisler, babamın beni dövüp dövmediğini veya başka birinin mi dövdüğünü araştırmak istediler.
“Memur bey, gerçekten konaktaki merdivenlerden ayaklarım kaydı ve yuvarlandım,” dedim.
“Peki, doktor hanım, ifadenizi imzalayın,” dedi polis ve gitti.
Sonrasında babam elimi tutarak gülümsedi ve hastaneden çıkıp eve gittik. Azatlar da kendi evlerine gittiler. Eve giderken arabada ağzımı bıçak açmadım. Konuşamıyordum sanki ama içten içe evlenmeyi de istiyordum çünkü Azat benim çocukluk aşkımdı. Bu gerçeği kendime itiraf ettim. Eve vardığımızda anneme sarıldım ve:
“Haftaya nişan var,” dedim.
Annem mutluluktan ağlar gibi ağlıyordu. Üzgün müydü, mutlu muydu anlamadım. O sırada odama geçip dinlenmek istedim. Kafam allak bullak olmuştu; sanki bu birkaç gün bana on yıl gibi geldi, yorgunluktan gözlerimi açamıyordum ve uyudum…