tanıdım
Kitaplarla aram okumaya başladığımda orta okuldaki kadar iyi değildi. Lise sınavına gireceğim sene gireceğim sınava ihanet ettiğimi hissettirdiği için kitap okumaya uzun bir süre ara vermiştim. Sınavdan çıktığım gün beni okumaya bağlayan kitabı belki onuncu defa okuyarak tekrar başladım. Yaz tatili boyunca tercihler ve sonuçların açıklanmasını bekledik. Sonuçlar açıklandığında sırf annem istedi ikinci sıraya yazdığım okula yerleştiğimi görmek canımı çok sıkmıştı. İyi bir okul olmasına rağmen istediğim okula yerleşememek lise hayatından beklentilerimi düşürmüştü. Okullar açıldıktan sonra derslerime çalışıyor olsam da sosyalleşmeye uğraşmıyor genelde kütüphaneden kitap alıp sessiz bulduğum ve okulda en çok benimsediğim yerde kitabımı okuyordum. Zamanla yakınlık kurduğum arkadaşlar edinmeye başladım ve ilk zamanlar duyduğum düş kırıklığını unutmuştum. Acı tatlı hatıralarla ilk senemi bitirmiş ikinci seneme başlamıştım ama bir yandan da hedeflediğim liseyi aklımdan çıkaramıyordum. Şansımı denemekten zarar gelmez diyerek bir yola baş koydum. Olmayınca ikinci sefer de denedim, bu sefer tuttu.
Hayatım açısından önemli bir karar verdiğimi ilk hissedişim de lise yıllarında okul değişimi talebi için dilekçe verdiğim zamandır sanırım. O zaman müdür yardımcısının kapısını aynı sebeple ikinci kez aşındırdığım zamandı sanırım. O okulda çok sevdiğim sayılı öğretmenlerden biri olan müdür yardımcısı Efsun bey yanımda bana teessüf edermişçesine bakış attıktan sonra iç çekerek:
-Gideceksin demek bizi bırakıp, demişti.
Ciddi anlamda öğretmenlerimi terk ediyormuşum gibi bir suçluluk duyarak verdim dilekçemi. İlk seferde kontenjan kalmadığından sonraki hafta tekrar başvuruyordum. Kendimce bahanem vardı tabii, ev taşıyacaktık, uzak kalacaktı gibi. Aslında esas sebep müzik dersi öğretmenimizin bizi sınıfta bırakma çabasıydı. Hem notum hem psikolojim için bu değişimi yapmam lazımdı. Neyse ki ikinci başvurumda olumlu sonuç almış ve hemen ertesi hafta başında kaydımı nakletmiştim. Kaynaştığım kalabalıktan, her günkü rutinimizi bildiğinden ben ve arkadaşlarımı gördüğü gibi çikolataları tezgaha dizen kantinci Zühtü emmiden, kat çaycısı Derya abladan, bazı öğretmenlerimden, okulda ilk benimsediğim sessiz mekanımdan ayrılmak üzücüydü. Onların yeri hep başkadır benim için. Olumlu nakil sonucunu öğrendiğimde yüzümdeki tebessüme karşın içim biraz buruktu. Ama başladık bir kere dönüş yok. Hepsiyle vedalaştım ve elbet bir gün buluşacağız diye dalgaya vurarak bitirdim son günümü. Hala arkadaşlarımla buluşur, öğretmenler gününde hocalarımın gününü de kutlarım. Okulu henüz ziyaret etmedim, orası başka tabi.
Aslında çok da önemli bir adım gibi görünmese de yeni geçtiğim lise bende değişik alanlarda yeni pencereler açtığı için iyi ki yapmışım diyorum. Hem ilk okulumdan hem de yen geçtiğim okuldan farklı yapıda bir çok insan tanıdım. Ayrıca burada kendi başıma çalışabileceğim çok daha rahat bir ortam vardı. Taşınma bahanesiyle okul değiştirmiş olsam da mezuniyetime kadar taşınamadık orası ayrı bir ironi. Nakil olduğum okul uzak kaçtığı için ilk zamanlar yengemin evinde kalıyordum. Amcamın eşi Serpil yengem. Amcamla aynı yaştalar ve 8 senelik evliler. Çocuk meşgaleleri olmadığı için amcam sürekli kampa ya da balık tutmaya gider, yengem de fırsat buldukça bizim eve gelirdi. Annemle sohbet ederken benimle oynar, saçıma model vermeye bayılırdı. Şimdi bir süre yanlarında kalmamı teklif edince düşünmeden kabul ettim.
O günü unutmam mümkün değil. Akraba evinde de kalacak olsam, annem ve babamdan ayrılacak olmak duygulandırmıştı biraz. dört odalı evde bana ayrı bir oda ayırdılar. Zaten bir misafir yatağı ve ayna vardı. Evden katlanabilir masamı ve çadır dolabımı getirdim ve başka bir şeye gerek olmadığını söyledim. Apartmanın arkasından boş arsaya bakan camın hemen önüne masamı kurdum. Camın tam karşısında, oda kapısının yanında bir boy aynası yer alıyordu. Aynanın yanında başucu sehpası ve tek kişilik bir yatak. Yatağın ayak ucundaki boşluğa , yanında masam olacak şekilde, lacivert renkli çadır dolabımı koydum. Oda tam olmuştu, ne boş ne tıklım tıklım duruyordu. Su yeşili duvarları ben gelmeden önce favori rengim olan kahverengine boyamış, yatağın yanındaki duvara raflar sabitlemiş, dönen bir masa sandalyesi, masa lambası gibi birkaç değişiklik yapmışlar. Odayı görünce duygularımı analiz için yüzüme odaklanmış tarayıcı bakışlar beğendiğimi belli eden ifadeleri saptadıktan sonra bir rahatlamış nefes aldıklarını duydum. İkisine de sarıldıktan sonra bir keyif kahvesi borç bilip mutfağa girdim. 3 sade biz kızlara, 2 orta beylere pişip bizimkileri benim odama, babam ile amcamın kahvesini de balkona servis ettim.
Odaya geçtiğimde annem ile yengem nevresimleri geçirdikleri yatağa oturmuşlardı. Kahveleri tepsinin üstünde yatağa koyup ben de yeni sandalyemi çektim yanlarına ve bağdaş kurup oturdum karşılarına. Kahveleri içerken kıyafetlerimi katladık. Sonrasında onlar dolabımı yerleştirirken ben de masamı düzenledim. Evden getirdiğim benim bütünleyici parçalarım sayılan uğurlu eşyalarımı yerleştirmeye başladım. İlk iş olarak; kafası oynayan tavuk figürlü çalar saatimi saat sabah altıya kurup yatağımın baş ucundaki sehpaya koydum. Yerleşme kısmının büyük kısmını bitirince hanımlarla birlikte mutfağa girip akşam yemeğini hazırladık. Vakit çok çabuk geçti ve nihayet ayrılık zamanı geldi. Kapı önünde anneme sarılırken annem tek kelime etmedi. Kafasını kaldırdığında gözlerinin parıl parıl parladığını gördüm, ağzını açıp tek kelam etmeye kalksa ağlayacağı için kendini tuttuğunu anladım. Beni okula gönderirken bile küs ayrılmayalım diye önceki geceden kalma küskünlük varsa bir kenara bırakan annem ve benim için gerçekten ağlanası bir geceydi o gece. Sarılırken zaten 10 dakikadır bana öğüt verdiğini fark ettiğim babam, hala öğütlerine devam ediyordu. Apartmandan çıkana kadar, merdivenlerde bile diyecekleri bitmemişti. Bildiğim tüm uyarı ve öğütleri sıraladı peş peşe. Onlar otobüs durağına doğru ilerlerken ben camdan son kez el sallayıp salona geçtim. O gece hayatımı etkileyen kararımın ilk onucu olarak yuvam yer değiştirmişti. Normalde yatağımı yadırgamam ama o gece uyuyamadım. Belki yeni okulumdaki ilk günüm için duyduğum heyecandan. Lise iki ve üçüncü sınıfta buradaydım artık. Üçüncü sınıfı bitirdikten sonra annemle babamın yanına geri dönecektim. Son sınıf olduğum için okula çok sık gitmem gerekmediğinden genelde dershane veya odaya kendimi kapatıp sabah akşam soru çözüyor oluyordum.
------------
Yeni evim yeni okuluma yakın olmasına rağmen kahvaltıyı ben hazırlamak istediğimden saat altıda kalktım. Normalde de mutfakta anneme yardım ettiğimden kahvaltıda elim hızlıdır. Çayı ocağa koyup, kahvaltılıkları masaya dizdim. Menemen kavanozunu ararken biraz vakit harcadım ama dolabın üstünde sıralanmış şekilde görünce hemen sandalye çekip uzandım. Boyum kısa kaldığı için görmeden uzanırken kavanozlardan biri aşağı düştü ve patladı. Ani sese uyanan Serpil yengem ile Serkan amcam soluğu mutfakta aldılar. Yeni uyanmış ve hatta uyanamamış halleriyle birden karşımda dikilince kavanozu falan unutup aslında mahcup hissetmem gerekirken gülmeye başladım. Onlar hareket etmeden bana bakmaya devam edince ters bir şeyler olduğunu anladım ve bakışlarının yöneldiği yere baktım. Kavanoz patladığında cam kırıklarında bir parça bacağıma saplanmış. Hatrı sayılır büyüklükteki parçayı gördüğüm zaman bacağımdaki nemli hissi fark etmiştim. Parçanın büyüklüğü bir yana dursun yengem ile amcam benim bilmedikleri bir özelliğimi öğrenmiş oldular. Ben kanımın aktığını anlayınca kanımın akışı yavaşladı, serin bir ürpertiyle birlikte gözlerimin önüne siyah bir perde indi ve midem yanmaya başladı. Tek kelime dahi edemeden, bakışlarımı bacağımdan ayırmaya fırsat bulamadan kendimi kaybettim. Evet maalesef beni kendi kanım tutuyor. Ne olduğunu anlamadan bayılıyorum ve bunu henüz bilmezken yengem ile amcamın yanı başında bayılınca onların kapıldığı paniği varın siz düşünün. Sabahın altısında hazırlanmak için kalktığım yeni okulumdaki ilk günümü gözlerimi açtığımda parlak ışıklarla gözümü kamaştıran, sağda solda anlamadığım terimler duyduğum acil servis yatağında geçirdim. Uyandığımda görüş açıma girmek için uzanan net olmayan bir çift kafa gördüm. Ardından onlar çekildi ve bir başka çift kafa uzandı. Boğuk bir şekilde yengemin ağlamaklı sesini tanıdım. Sonra beyaz giyimli biri yaklaştı, o sırada görüşüm netleşti ve kendime gelebildim. Hemşireydi, tansiyonumu ölçüyordu. Turuncu at kuyruğu yaptığı saçları ve kahve rengi gözleriyle stajyer bir kıza benziyordu. Yaptığından emin tavırlarla kontrollerimi yapıp raporları imzaladıktan sonra serumumu bitirmemi beklememi önerdi ve geçmiş olsun deyip yanımızdan ayrıldı.
Serum dolayısıyla hala uyuşmuş hissediyordum bir tek midemdeki rahatsızlığın farkındaydım. Nihayet çıkış vakti geldiğinde 3 saati devirmiştik. Hastanede geçen 3 saatte yengem de sakinleşmişti. Uyandığımda görmüş olduğum ilk çift yengemle amcam sonrakiler de babam ve kuzenim Semih. Semih’in uzun dağınık saçlarını bulanık görüşüme rağmen seçebilmiştim ama anlam verememiştim. Çıkış işlemlerini halledip amcamın arabasıyla evin yolunu tuttuk. O sırada ortamı yumuşatmak için Semih’e takıldım biraz:
-ooo, kimler gelmiş, anca hastanelerde buluşuyoruz kuzen. Yüzünü gören cennetlik deyimi senin için söylenmiş heh?
-Meşgul adamım ben bilirsin kuzen, hasta var dediler geldik. Bir daha beni görmek istediğinde hastanelik olmana gerek yok ama, sana kıyak geçerim. Diyip becerememesine rağmen göz kırpmaya çalıştı. Laf olsun diye değil ama cidden en son geçen sene annanemin ameliyat için hastaneye yattığı zaman görüşmüştük. Zaten tek dayımın vefatından sonra değişim programıyla Hırvatistan’a gitmiş, okulu bitirdikten sonra da yurt dışında farklı yerlere yerleşmişti. Buralarda olduğundan haberim bile yoktu.
Babam girdi lafa. Artık kesin dönüş yapmış Semih. Bir arkadaşının yanında staj ayarlamak için bu çevrelere gelmişler. O sırada da Serkan amcam hastanedeyiz diye arayınca görüşmeyi erteleyip yanımıza gelmişler. Zaten hastaneye getirilmemden yarım saat sonra uyanığımda babamın yanımda olması tuhaf, İstanbul’un bir ucundan hemen gelinir mi?
Babam, Semih, Serkan Amcam, Serpil yengem ve ben bir arabayla sıkış tepiş yengemlerin evine geldik. Sıkış tepiş diyorum çünkü arka koltukta yanımızda oturan benim tontiş amcam ve ne olur ne olmaz diye eline geçen kıyafeti tıkıştırdıkları çanta ile biz biraz zor sığmıştık. Arabayı babam olunca hızlıca eve geldik. Semih’in staj görüşmesi ertesi güne ertelendiği için babamlar ertesi güne kadar bizimle kaldılar. Tabii sabahın köründe hastanelik olunca okula gitmek hayal oldu. zaten bacağım da ağrıyordu. O sürdükleri kahve rengi sıvı canımı acıtmıştı. Alçılık durumu yokmuş ama pansuman yapılması gerekiyormuş. Anlayacağınız sonraki gün de gidemedim. Daha yeni okuluma bismillah diyemeden devamsızlık 2 gün oldu iyi mi?
Eve geldiğimizde saat ikiye geliyordu. Hastayım ben diye nazlanıp odama serildim. Serpil yengem çok telaşlandığından biraz daha ilgilenmek istiyor gibiydi. 10 dakikada bir gelip beni yoklamış saat başı atıştırmalık bir şeyler getirmişti. Sadece kan tutmasında böyle olduysa Allah beterinden korumuş, ne hale gelirdi kim bilir canım yengem. Semih anne tarafından akrabam olduğu için amcamlarla tanışmamıştı, onlara da vesile olmuş oldum. İleride neyi kast ettiğimi de anlatırım.
Semihlerin yanına salona giderken balkonun holdeki kapısından babamı gördüm. Meraklanmasın diye anneme haber vermemiş başıma gelenleri. Kapıdan kendimi gösterip volta atan babama kaş göz yamultup hastaneyi anlatmamasını söyledim. Endişelenirse yol korkutmaz annemin gözünü atlar gelirdi yanıma. Gelmişken Serkanlara uğradık. Yarın akşam üstü geliriz diyip onun ne yaptığını sordu. Annem matematik öğretmenidir. Okul çıkışı aynı bahçeyi ve adı paylaşan lise binasına uğrar zevkine boş sınıfta geometri anlatır. Ben de küçüklüğümden beri hem büyük öğrencilerle arkadaş gibi takılabildiğimden hem de geometriye ilgili olduğumdan sık sık annemin yanında derse katılırdım.
Babam biraz daha sohbet ettikten sonra “iyi dersler hoca hanım” deyip kapattı telefonu. Babam iç mimardır. Onun da geometrisi çok iyidir ama ders anlatmayı çok beceremez. Sorularımın bazılarını babama sorduğumda sorduğuma soracağıma pişman olurdum. Çünkü gerçekten soru çözmekte ziyade üzerine tasarım oturtmaya çalışır ve soruyu çözene kadar da bırakmazdı. Bir mimarın bakış açısı işte.
Babamda benimle aynı fikirde olacak ki hastane lafı etmemişti anneme. Beraber salona geçtik. Salon, dört odalı evin en küçük ikinci odasıydı. Karşılıklı füme renkli köşe koltukların bir ucunda televizyon ünitesi diğer ucunda duvarı boydan boya kaplayan kitaplık duruyordu. Krem renkli kitaplık zümrüt yeşili duvarla uyum içindeydi. İçinde pek çok alana dair okuma kitaplarının yanı sıra benim test kitaplarım da alfabetik dizime istisna olarak yerini almıştı. Spor tarzlı bu odaya zebra perdelerden yansıyan öğlen güneşi bu küçük odayı bile ferah gösteriyordu. Serhat’ın muhabbeti amcamı sarmış olacak ki hararetli hararetli yurt dışı seyahatlerini anlatan kuzenimi can kulağıyla dinliyor ona ilgili ilgisiz sorular soruyordu. Daha önce telefonda bana birçok kez anlattığı konulardan sıkılıp Serpil yengemin yanına yardıma geçtim. Çok sık bir araya gelemesek de Serhatla çok konuşuruz biz. Yaş farkına rağmen kardeş gibi büyüdük. Zaten evlerimiz arası da 15 dakikalık yürüme mesafesinde. Peri yengem de hala orada oturur. Konuşacak bir şey kalmayınca daha önce konuştuklarımızı analiz ederiz. Konuşkan yapısı dolayısıyla herkes onun avukat olmasını bekliyordu ama o ters köşe yapıp gıda mühendisi oldu. ne iş yaptıklarını hale bilmesem de iyi para kazanıp beni de yurt dışı seyahatine götürmezse bana döküldüklerini ifşa etmekle tehdit edip söz almış insanım.
Neyse, sabahki arbade yüzünden kahvaltıyı bile yapamamıştık ama benim serumla midem dolmuştu sanki. Ben yanına gidene kadar yengem cam kırıklarını toparlamış, üzerine konserve menemen dökülen halıyı yuvarlayıp duvara dikmişti. Yemek odasına, evin en küçük odasına kahvaltı sofrasını hazırladık. Sadece oturup sohbete eşlik ettim. Evin en süslü odasıydı sanırım burası. Diğer odalar sportif tarzla döşenmişken burada klasik bir saray atmosferi hakimdi. Varaklı tavanı açık mavi duvarla birleşiyordu. Beyaz renkli oymalarla şatafat katılmış masa ve sandalyeler kullanılmıştı. Kapının karşı duvarında Fransız balkon denen yere kadar uzanan camları bir çift sedefli, lacivert renkli kanat perdeliyordu. Açık camdan içeriye balkon korkuluğundaki adını bilmediğim mor çiçeklerin kokusu gelip kahvaltı sofrasındaki patatesin yağlı kokusuyla birleşince insanın midesini bir hoş ediyordu. Kahvaltı sonrasında amcam babam ve kuzen bir işleri olduğunu söyleyip hep beraber dışarı çıktılar. İlk günden kazalara belalara göğüs germiş beni yanlarına almamalarına sinir oldum.
kendileri bilirdi, ikisi de eğlenmeyi bilmez zaten. hem benim de yapacak işlerim vardı tabii ki. yarın yeni okulumdaki ilk günümdü sonuçta . okulu kayıt yaptırmak için gittiğimizde gezmiştim ve çok büyük gelmişti. neredeyse her faaliyet için bir derslik ayrılmıştı. yarın gittiğimde sudan çıkmış balık gibi görünmek istemediğimden kendimi yeni odamdaki yatağıma atarak etrafı incelediğimiz sırada gezdiğim derslikleri ve yerlerini hatırlamaya çalıştım. Gayret Alsüngü Lisesi bahçesinde tanımadığım bir sürü potansiyel arkadaşın arasına hiç çekinmeden karışıyorum...