Bölüm 5

1594 Words
Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Sada, yönünü tamamen O'na çevirdiği bir anda aniden gelen telefonla bir başka kıtaya yolculuğa başlamak zorunda kaldı. Onun tek bir sözüne bakıyordu çalışanlarını hazırda beklemesi. İstediği anında oluveriyordu. Sada ise bunlardan oldukça rahatsızdı. Kendi sözünü dinleyen insanlar O'nu sözünden çok uzaklardı. 'Dünya böyle bir yer' dedi kendi kendine. Knedi kendini haklı çıkarıyordu çünkü bir zamanlar o da gözlemlediği insanlar gibiydi. Dünya tatlı geliyordu. Hiç ölmeyecek gibi yaşıyordu insan fakat ne yanlıştı bu! Diğer saniyenin dahi garantisi yokken. İnsanoğlu garipti. Kneidisnden pay biçmeye devam etti Sada. Bu hayatta istediğini elde edince mutlu olacağını sanıyordu. Her şeye sahipti ama neden mutlu olamıyordu? Mutluluğu ararken bulmuştu dedesinin günlüğünü ve sonrasında öğretmenini. "Sevgili öğrencilerim, kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah'a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha Yüce Rabbimiz bizleri birlikte kıldı, bir sohbette." Sada uçaktaki yolculuk boyunca gözleri kapalı, kulağında kulaklıklarıyla kalmayı seçti. Asistanı Lina yine yanındaydı. Aralarında sadece küçük bir boşluk vardı. Lina onunla konuşmak istemiş olsa da Sada bunu engellemişti çünkü ne zaman onun sesini duysa gözleri ona bakmak için savaş veriyordu. Yeniden döndüğünde buna bir son vermeye karar verdi. Kendine işgenceden başka bir şey değildi bu. Lina kadar iyi olmasa da muhakkak iyi bir çalışan bulabilirdi. Lina üç ay içinde beşinci çalışanıydı. Oysa onun disiplinini görünce uzun süre çalışabileceği bir ekip arkadaşı bulduğuna sevinmişti. Başını iki yana salladı. Kararını vermişti. Düşünmeye bir son vermeli ve öğretmeninin sözlerine kulak kesilmeliydi. "Bu haftaki konumuz: Dünya mutluluğu. Hadi konumuza bugün mutsuzluktan girelim. Laf aramızda biz mutluyuz öyle değil mi sevgili öğrencilerim? Allah'ın yolundaysak, kalbimize huzur dolduruyorsa, kendimizi Allah yolunda mutlu hissediyorsak, insanların davranışları üzerimizde bir tesir icra etmiyorsa Allah'ın verdiği, o içimize yerleştirdiği huzur devamlı bir mutluluk işaretini taşır. İşte bu mutluluk, devamlı bir huzur... O bedava kazanılmaz. Biliyor musunuz sevgili öğrenciler, Allah'ın katında her şeyin bir bedeli var. Her fatura mutlaka ödenir. Öyleyse neyin karşılığında ne aldığınızı, ne alacağınızı bilmelisiniz. 28 basamaklık bir sıkala üzerinde dünya saadetinin standartları nelerdir? Neden insanlar mutsuz? Mutsuzluğun temelinde Allah'ı tanımamak var, sevgili kardeşlerim. Allah'tan haberdar olmamak, Allah'ın mutluluğunu bu sebeple yaşayamamak. İnsanların ölçüleri Allah'a göre değil hep kendilerine göre. İnsan var fakir. Zanneder ki: 'Eğer bir gün zengin olursam mutlaka mutlu olacağım.' Var kuvvetiyle zengin olmaya çalışır. Ne olur peki sonuç? Diyelim ki; bu kişi başardı. Zengin oldu. Mutlu olacak mı? Hüzünle mutlu olamadığını görecek. Hep mutluluğu ufuk ufuk arayacak. Ama Allah'a dönmedikçe mutluluğu, dünya mutluluğunu asla yaşayamayacak. Hiç kimse şu dünya üzerinde Allah'a yönelmemiş olan ama mutlu olan bir insan gösteremez. Böyle bir şey eşyanın tabiatına ters düşer. Öyleyse sevgili öğrenciler, ne demek istiyoruz acaba? Mutluluk burnunuzun dibinde. Çoğunuz onu gördünüz ve yakaladınız. Mutlusunuz. " Sada duraksadı. Bu konuşmayı daha önce de dinlemişti ve o zamanlar mutlu olduğunu zannediyordu. Allah'la ilk tanıştığı anlarda olduğu için mi? Neden eski mutluluğuna erişemiyordu? İlerleyen konuşmalarda bunun da yanıtını alacaktı. "Ama tasavvufun içinde bile olsa gene mutsuz olan insanlar var aramızda; sırf Allah'ın söylediklerine gereken dikkati göstermedikleri için, Allah'ı kendilerinden önde tutmadıkları için, kendilerini daha önemli saydıkları için. Öyleyse önde olması gerekli hep Allah'tır." Kendi içindeki karmaşada kendini haklı çıkarmaya çalıştı bu sözlere karşın. Kendini hiç önemli saymamıştı Sada. Sadece nefsine yenik düştüğü çok zaman oluyordu. "Sevgili kardeşlerim! Allah için ne kadar çok şeyinizi verebilirseniz sadece o kadar mutlu olursunuz. 24 saatlik bir zaman devresi bir günü ifade eder. Biz istesek de istemesek de günler hep geçer. Hayatımızdan bir gün devamlı olarak eksilir. Herkesin belli bir süresi var. O süreye kadar yaşayacaksınız. Her geçen günde eğer Allah için gereken şeyleri yapmazsanız o gün mutlu olamazsınız. Ve bu boşuna harcanmış olan, hayatınızdan eksilen bir zavallı gündür. Boynu bükük bir gün sizinle beraber olmak istemiş ama sizinle beraber olamamıştır. Gün sizin üzerinizde gerekli tesir oluştur*mamıştır o gün. Allah için yapılması gereken güzel şeyleri yapmamışsınızdır ve mutsuz olmuşsunuzdur. Öyleyse 28 basamaklık bir dizayn içerisinde dünya mutluluğu nerede başlar? Tam yolun yarısında başlar. 14. basamaktan itibaren mutluluk merdivenine (dünya mutluluğu merdivenine) ulaşırsınız. Dünya mutluluğu 14. basamaktan başlar." Sada yayıldığı koltukta mayışıklığını gidermek için omuzlarını hareket ettirdi. Öğretmeninin sözlerini pür dikkat kulak kesildi. Kaşları istemsizce çatılmıştı. Sıfırdan başlamıştı. Yeniden öğrenecekti ve bu sefer hem dünya mutluluğunu hem de cennet mutluluğunu hak edecekti. İnanıyordu. "Öyleyse hatırlayalım; 1. basamak: Olayları yaşıyorsunuz. 2. basamak: Allahû Tealâ tarafından seçiliyorsunuz. İnsanların %90'ından fazlası seçilir. Siz de seçilenler arasındasınız. 3. basamakta: Allah'a ulaşmayı diliyorsunuz. Ya da Allah'a ulaşmayı dilediğinizi için 3. basamaktasınız. Allahû Tealâ derhal işitti, bildi ve gördü kalbimizdeki talebi. 4. basamak: Rahmân esmasıyla tecelli ediyor size. Mutlu musunuz? Hayır. Öteki insanlardan hiç farkınız yok. Allah'a ulaşmayı dilediniz, bu bir güzellik. Ama "Mutlu musunuz?" sualinin cevabı: Hayır mutlu değilsiniz. Başka insanlardan dünya mutluluğu açısından bir farkınız yok. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyen bir insansınız. Peki, sonra? 4. basamakta: Allah Rahmân esmasıyla tecelliye başlıyor. Bu tecelli 5. basamakta Allah'ın gözlerimizdeki hicab-ı mestureyi almasına sebebiyet veriyor. Aynı zamanda basar isimli görme hassanızı üzerindeki perdeden kurtarıyor. Artık irşad makamına baktığımız zaman ona sadece bakmıyorsunuz; onu irşad makamı olarak, hidayetçi olarak görüyorsunuz. Sonra: 5. basamak: Allahû Tealâ kulaklarımızdaki bir engel olan vakrayı alıyor. Ne engeli bu? İrşad makamının sözlerini kulağınız duyar ama vakra sebebiyle siz anlayamazsınız. Vakra, anlamanıza engeldir. Bu anlamanın mânâsı; zihnin işitmesidir. Zihniniz işitmez. Kulağınız duyar. Vakra sebebiyle zihniniz işitmez. Sadece vakra sebebiyle mi? Hayır. Aynı zamanda "sem'î" isimli işitme hassanız mühürlüdür. Mutluluğa müteallik olan şeyleri işitemezsiniz. İşte onu da kaldırır Allahû Tealâ. İşitme (sem'î) hassanız üzerindeki mührü alır. Artık işitme hassanız mühürlü değildir. İşitebilirsiniz. Yani söylenilen şeylerin mânâsına artık varabilirsiniz. 7. basamakta ise Allahû Tealâ kalbimizin mührünü açar. Kalbimizdeki "küfür" kelimesini dışarı alır mı burada? Hayır almaz. Kalbimizdeki mührü açar, "küfür" kelimesini dışarı alır. Sevgili kardeşlerim! "Küfür" kelimesi bütün insanların kalplerinde doğuştan itibaren mevcut olan bir alâmet-i farikadır, bir remzdir, bir işarettir. Kimin kalbi mühürlüyse o kişilerin adına "kâfirler" diyor Allahû Tealâ. Çünkü kalplerinde küfür yazıyor. Ve bundan sonra Allahû Tealâ bu 7. basamakta kalbinizin mührünü açtı. Küfür kelimesini dışarı aldı. Artık kalbimizde küfür kelimesi yok. Kalbinizi açınca kalbinizdeki idraki önleyen İlâhi kompüteri de ekinneti (idrak etmeyi önleyen sistemi) de aldı. Bu da bir nevi mühür. Kalbinizin idrak hassası (fıkıh hassası) mühürlü. Bu mühür sebebiyle kalbinizde bulunan ekinnet faaliyette. Kalbinize indirseniz bile Allah ile ilişkili konuları, kalbinizde bunları kalben anlayacak olan bir olgunluğa ulaşamazsınız. Ve Allahû Tealâ 7. basamakta kalbinizdeki küfrü aldıktan sonra ekinneti de alıyor. Küfürle ekinnet zaten birlikteler. İkisi birden kalbinizi terk ediyorlar. Yerine (ekinnetin yerine) ihbat koyuyor Allahû Tealâ. Yani küfrün yerine bir şey koymuyor. Çünkü kalbinize îmânın yazılması 14. basamaktaki bir eylemdir. Ama kalbinizdeki küfür alındığı için "îmân" kelimesi kalbinize yazılmadan mü'min oldunuz. Burası dalâletten kurtulduğunuz yer. Burası küfürden kurtulduğunuz yer. Burası şeytana kul olmaktan kurtulduğunuz yer. Burası Allah'a teslim olma konusundaki ilk hamlenin sahibi olduğunuz yer (7. basamak). Ve 8. basamakta Allahû Tealâ kalbinize ulaşıyor. Kalbinizin mührünü Allah'a çeviriyor. 9. basmakta göğsünüzden kalbinize bir nur yolu açıyor; Allah'tan -andığınız zaman- gelecek olan nurlar kalbinize ulaşabilsin diye. Bu noktada anma(zikir) yaptığınız zaman Allah'ın katından gelen "rahmetle fazl" göğsünüze gelir. Göğsünüzden kalbinize ulaşır. Kalbinizde îmân kelimesi olmadığı için fazıllar kalbiniz tarafından çekilemez. Manyetik alanın oluşması mümkün olmadığı için, bir çekim kuvveti onu çekmediği için içeri giremez. Ama rahmet içeri girebilir ve kalbinize sızabilir. Bu kalbinize girme olayı %2 ile hudutlanmıştır. 10. basamaktasınız. Göğsünüzden kalbinize nur yolu açıldı. Göğsünüzü açtı Allahû Tealâ. Göğsünüzden kalbinize nur yolunu açtı. Anma(zikir) yaptınız. Allah Tealâ'nın katından gelen rahmetle fazl göğsünüze geldi, kalbinize ulaştı. Kalbinizden içeri girebilen sadece rahmettir. %2 nispetinde rahmet girer kalbinize. 11. basamakta, zikirle kalbinize rahmetin girmesi söz konusu olur. %2'yi bulduğu zaman 12. basamakta olursunuz.Gönlünüz Allah korkusu ve saygısıyla doldu, Allah'a boyun eğdiniz yani Huşû sahibi olursunuz. Nefsinizin kalbinde %2 rahmet birikimi gerçekleşmiştir. Ve Allahû Tealâ size öyle bir mürşid(Tasavvufta tabi olunan kâmil insan örneği) sevgisi verir ki; mutlaka mürşidinize ulaşmak arzusu gelir içinizden. Vazgeçilmez bir tuktu olur. Ve Allah'tan hacet namazını kılarak sorarsınız -onun kim olduğunu - mutlaka Allahû Tealâ hacet namazını kıldığınız zaman size gösterir. 13. basamak; huşû sahibisiniz. Bu sebeple Allahû Tealâ mürşidinizi gösterdi. Ve ona ulaştığınız zaman (önünde çöküp tövbe ettiğiniz zaman) 14. basamaktasınız. Bu noktaya kadar nefsinizin kalbine giren %2 nispetindeki rahmet, dünya saadeti konusunda size bir dişe dokunur sonuç sağlamaz. Başkalarından tek bir farkınız yoktur bu aşamada. Tâbiiyetten sonra ne olur? Siz Allah'tan aldığınız, böylece 12 tane ihsanla mürşidinize ulaşmış bir insansınız. Allahû Tealâ derhal size 7 tane de ni'met verecektir. 1. ni'meti: başınızın üzerine devrin imamının ruhu gelir. 2. ni'meti: kalbinizin içine Allah îmânı yazar. 3. ni'meti: Devrin imamının (başınızın üzerine gelen devrin imamının) verdiği emir gereğince 3. ni'meti almış olursunuz. Ruhunuz sizden ayrılarak Allah'a doğru yola çıkar. Artık başınızın üzerinde bir ruh vardır. İçinizde değildir; başınızın üzerindedir. Ama sizin ruhunuzun yerine sizi denetleyecek olan artık odur. Ve böyle bir ruhun varlığı sizi tehlikelerden koruyan bir hüviyet taşır. Size büyü yapılamaz. Size hüddam yapılamaz. Zülmanî ilimler artık size tesir edemez. Bir koruyucu zırhın altına sığındınız. Başınızın üzerinde devrin imamının ruhu var. Öyleyse sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse muhtevaya dikkatle bakın: Burada Allah bütün günahlarınızı sevaba çevirir ve Allah ondan evvel size 1'e 10 veriyorken, her yaptığınız 1 derecelik sevaba 10 katını veriyorken -ki herkese verir bunu, ne kadar günahları olursa olsun, bütün insanlar bundan faydalanır; 1'e karşı 10 kazanırlar- ama bu noktadan itibaren Allahû Tealâ size 1'e 10 vermez. 1'e 10'u 10 kat yükseltir; 1'e 100 yapar (4.ni'met). Ve nefs tezkiyesine başlarsınız (5.ni'met). Ve fizik vücudunuz da nefs tezkiyesine paralel olarak Allah'a kul olmaya başlar (6.ni'met). İradeniz afetler karşısında güçlenir (7.ni'met). Böylece Allahû Tealâ'dan 7 tane ni'met alırsınız. İşte sevgili öğrenciler..." Sada sözlerin her birinde kendini aradı. Kelimeler ona yol oldu. Kendini bulmak için o yolda yürüdü. Yanıt almak için sordu. Soruları yanıtsız kaldı. Bulamadığı cevapları ararken karanlığa daldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD