“Artık istediğin davayı açabilirsin.” Yüzündeki gülüş kaybolurken kaşlarım çatıldı. Buz gibi bakışları üst üste olan bedenlerimizin üstünde dolaşıp alaycı bir şekilde yarım bir gülüş attı.
“Dava dosyasına bacaklarını istekle açtığını eklemeyi unutma!”
***
BİRCE
SAATLER ÖNCE
“İhtiyacın olan her şey bende güzelim!”
"Hmmm, ihtiyacım olan şey tam olarak neymiş?”
Oyunbaz bir şekilde yanaştığı için ben de aynısını yaptım.
Dudağını kulağıma iyice yaklaştırdığında geri çekilmemek için tüm irademi kullanmak zorunda kalmıştım. Kalbim göğüs kafesime öyle sert çarpıyordu ki, tahrik edici sesiyle verdiği cevabı zar zor duydum.
"Seni heyecanlandıracak, dokunuşları aklını başından alacak ve uzun bir süre ayakta tutacak birini istiyorsun.”
Viski kokan nefesi tenime çarparak tüylerimi diken diken etti. İç çamaşırımı üzerimden yavaşça sıyırırken derin bir nefes aldım. Bir ayda beni nasıl tanımış olabilirdi ki? Fakat buradaydık işte ve ben verdiği her şeyi alabilecek kadar yoldan çıktığımı hissediyordum.
"Seni duvara dayayıp boşalana kadar sikecek güçlü bir adam." Vücudum bu sözlere anında tepki verdi.
Meme uçlarım anında istekle sertleşirken bacaklarımın arası sırılsıklam kesildi. Eli yalnızca bir tüy dokunuşu kadar kısa bir süre göğüslerimi okşayıp uzaklaştı ama bu kadarı bile tüm bedenimi alevlendirmeye yetmişti.
İnsan bu kadar kısa bir zaman diliminde aşık olabilir miydi? Bedir’in elleri tenimin üzerinde okşarcasına gezinirken keskin soluklarım odanın havasını ısıtıyordu.
"Bedeninin bana bu kadar çabuk tepki verdiğini görmek çok güzel." Dudağını köprücük kemiklerimin üzerinde gezdirip boynuma doğru sokuldu.
Buna verilecek sivri bir cevap arıyordum ama sersemlemiş olan beynim bir cevap bulamadı. O beni tepeden tırnağa soymuşken onun hala giyinik olmasına tahammül edemeyerek gömleğinin düğmelerine uzanıp çözmeye başladım.
“Ben bir avukatım ve adaletten yanayım. Benim çıplak, senin giyinik olman adalete ters,” diye fısıldadım tenine doğru.
“Seninim yavrum. Soy beni!”
Ve soydum… Tepeden tırnağa… Dudakları yeniden dudaklarımı esir alırken aynı istek ve heyecanla karşılık vermeye başladım. Beni yeniden yatağa yatırıp dudaklarını her bir noktamla buluştururken ellerimi üzerinden uzak tutamıyordum.
“Adımı söyle!” Başını bacaklarımın arasına gömerken tenime doğru fısıldadı.
“Bedir?”
“Efendim yavrum,” dedi gülüşünün tınısı kulağımı yalarken. Dudakları kadınlığımın üzerinde gezindi. Ne yaklaşıyor ne uzaklaşıyordu.
“Oyunbaz bir çocuk gibisin ve ben mızıkçılık yapmak üzereyim.”
“Oyunu bozarsan,” diye fısıldadı boğuk bir sesle. “Sana neler yaşatacağımı tam olarak öğrenemezsin.”
“Ne istediğini söyle güzelim!”
“Sev beni,” diye fısıldadım, bir karış uzunluğundaki saçlarına asılırken.
“Zevkle…”
Sevdi… Hem de saatlerce, gün ağarana dek… İlk dokunuş, ilk birliktelik olsa gerek ikimizde birbirimizden ayrılmak istemiyorduk. Bir o üste geçti, bir ben…
Diliyle yağmaladığı, düşünme yetimi kaybettiren dudaklarını vajinama daha çok bastırdım.
“Bana doyamıyorsun değil mi?” derken hafifçe dişlerini geçirince inledim.
“Ben de sana doyamıyorum.” Parmakları da işin içine dahil olunca dudaklarımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Sanki daha fazlasını duymak ister gibi ikinci parmağı da diğerine eşlik etti.
“Daha fazlası için yalvaracak mısın?” dedi bakışlarını bana doğru çevirirken.
İnadına saçlarına yapışıp ağzını yeniden kadınlığıma gömdüm.
“Sen de istediğin için yalvarmam gerekmeyecek,” diye meydan okurken neredeyse yalvarmak üzereydim.
Sonunda yükselip bedeniyle bedenimi tamamen örttü. Dudaklarımda kısaca soluklanıp “yanalım mı yavrum?” diye soludu.
“Yanalım. Birlikte!”
“Birlikte!”
Sayısız kez orgazmın kollarına birlikte uçup, birlikte yerin dibini boyladık.
Bana hayatımın en muazzam gecesini yaşatan adamın kolları arasında olmak tarifsiz bir histi.
Bir kez daha birbirimize dokunma yarışına girmişken parmaklarını boğazıma sarıp boştaki eliyle bacağımı omzuna yerleştirdi. Bu pozisyonda içime girdiğinde var olduğunu bile bilmediğim noktalara baskı yapıyordu.
Tırnaklarım tenine battı. Tırnaklarımı sırtından aşağıya doğru kaydırdığımda duyduğum acı dolu tıslama dudaklarımın tatminle kıvrılmasını sağladı. Bedir ise karşılık olarak daha sert bir şekilde gidip gelmeye başladı. Karanlık odada duyulan sesler yalnızca iniltilerimizden ve vücutlarımızın birbirine çarpmasından ibaretti.
İç duvarlarımı aletinin etrafında kasıtlı bir şekilde sıktığımda Bedir kısık sesle inledi. Alnında damla damla terler birikmiş, yüzü gerginlikten kaskatı kesilmişti.
"Görünüşe bakılırsa boşalmaya ihtiyaç duyan tek kişi ben değilim," diye sataştım.
Onu içeride tekrar sıkıştırdım ve inlemesinin kısık bir küfre dönüşmesini sağladım.
"Aslında sana merhamet gösterecektim. Ama artık..." Görüşümde noktalar belirip ve alevler bedenimi esir alırken haykırdım. “Dayana… mıyorum bebeğim.”
Art arda gelen sarsıntılar arasında benimle birlikte inleyerek bir kez daha doyuma ulaştı. Çöpe attığı kaçıncı prezervatif olduğunu sayamadım. Artık tamamen bitmiş durumdaydım ve yarın yürümekte zorlanacağıma ve vajinamın ağlarcasına sızlayacağına adım gibi emindim.
“Ben bittim!” dedim en sonunda gülerek.
Üzerimdeydi ve gözlerimin en derinlerine bakıyordu.
“Ben de bittim,” derken gülümsedi.
“Artık istediğin davayı açabilirsin.” Yüzündeki gülüş kaybolurken kaşlarım çatıldı. Buz gibi bakışları üst üste olan bedenlerimizin üstünde dolaşıp alaycı bir şekilde yarım bir gülüş attı.
“Dava dosyasına bacaklarını istekle açtığını eklemeyi unutma!”
Bir çırpıda üzerimden kalkmasıyla üşüdüğümü hissederken kendimi aptal gibi hissederek doğruldum. İnce örtüyü üzerime çekip giyinen adama şaşkınca baktım.
“Sen ne demek istiyorsun!”
Gömleğinin son düğmesini de ilikledikten sonra ceketini eline alıp üzerime doğru değildi.
“Diyorum ki, açtığın taciz davasına, ek dosya ekle ve altımda inim inim inleyip, ismimi fısıldayıp durduğunu da yaz.”
Doğrulup ellerini cebine sokarak bana küstah bir bakış attı.
“Başkasıyla karıştırıp öptüm diye beni şerefsiz ilan etmediğin kalmıştı avukat hanım. Bir de namuslu geçiniyordun.”
Beynimden vurulmuşa döndüm. O kapıyı çekip çıkarken bile olduğum noktadan bir santim bile kıpırdamamış, yatağın ortasında öylece kalakalmıştım.
Başımı dizlerime gömüp hıçkırıklara boğulurken yaşananları hak ettiğim, ona inanmamam gerektiği defalarca kez yankılandı kafamın içinde.
“Seni tanıdığım güne lanet olsun Bedir Bicanlı!”
***
2.5 AY ÖNCE
Arkadaşlarıyla eğlenmeye giden ve saatlerdir eve gelmeyen Açelya’yı aramak için bıraktığı adrese doğru yola çıktım. Gençti, kanı kaynıyordu, Diyarbakır’dan buraya geldiği zamanlarda eğlenmek istiyordu anlıyordum ama bu kadarı da fazlaydı.
Fırat duyarsa ikimizin de ağzına eder ve onu bir daha yanımıza göndermezdi. Bildiği halde bu kadar başına buyruk davranmasına deli oluyordum.
Bir otelde olduğunu duymak kafayı yememe neden olmuştu. Restoranda olduğunu düşünmekten başka aklıma başka bir şey gelmiyordu. Ya da barda!
On beş dakika boyunca hem restoran hem barda kardeşimi arayarak dolanıp durmuş, en sonunda soluğu resepsiyonda almıştım.
“Sadece kalıp kalmadığını söyleseniz!”
“Müşterilerimizin bilgileri gizlidir. Bu yüzden sizinle herhangi bir bilgi paylaşamam.”
“Otelin yöneticisinden rica etsek?”
“Bedir Bey bu saatte rahatsız edilmek istemez üzgünüm.”
Resepsiyondan öfke içinde uzaklaşırken ne yapacağımı düşünerek otelin girişinde dolanıp durdum. Resepsiyon yöneticinin rahatsız edilmek istemediğini söylediğine göre hala otelde olmalıydı.
Üst kata yönelen müşterilerle görünce resepsiyonun dikkatini çekmeden aralarına karışıp yukarıya çıktım. Her katta ofisi arayarak dolanıp durdum.
Adamı ikna edebilirsem kardeşimin nerede olduğunu öğrenebilirdim belki.
Sonunda yönetici odasını bulunca derin bir nefes alıp kapısına yöneldim. İçeriyi göstermeyen camlarla kapalı olduğu imajı veren odanın kapısını tıklattım.
Kapının açılmasıyla kravatını gevşetmiş, gömleğinin üstten üç dört düğmesini açmış ve saçı başı dağılmış adamla göz göze geldik. Gelmemizle elimden tutulup ofise çekilmem bir oldu.
Ben daha, “ne yapıyorsunuz?” diyemeden “geldin mi yavrum?” diyen adamın dudaklarıma yapışıp beni kapattığı kapıya yaslaması bir oldu. İçki kokan nefesi dudaklarımı ele geçirip haşin bir arzuyla öpmeye başladı.
Kısa süren tutukluğumun ardından kolları arasında çırpındım. Kollarında çırpınmamı yanlış anlayarak bir hayvan gibi oramı buramı mıncıklayan adamın bacağının arasına tekme atarak kendimi kurtarmaya çalıştım.
“Siz ne yapıyorsunuz?” diye çığlık attım özgür kalır kalmaz.
“Hayırdır lan? Ne bağırıyorsun? Parayı mı başta istiyorsun?” dedi şaşırmış bir şekilde.
“Ne parası be? Sapık mısın? Beklediğin kişi değilim ben,” dedim iğrenerek. “Kardeşimi arıyorum.”
Masanın üstüne yönelip içki bardağını eline alıp yudumladı. “Valla kardeşin burada yok.” Sırıttı. “Ama sen çok hoşuma gittin. Bırak kardeşini de eğlenelim biraz!”
Beklediği kişi olmadığımı umursamadan göz kırpınca adamın aklının başında olmadığını anlayarak kapıyı açtığım gibi odadan sıvıştım.
Telaşlı adımlarla merdivenleri inerken o pisliği yaptığına pişman edecektim. Her kapısını çalanın altına yatmaya gelen bir fahişe olmadığını anlaması lazımdı. Özür dilemek yerine yatmayı teklif ettiğine pişman olacaktı.