GENCO
Bir saat boyunca Ezman'ın çalışma odasında bir aşağı bir yukarı gezinip durmuş, sabırsızlık içinde kararı beklemeye koyulmuştum. Ben kendimi anlatmıştım, Demre de benden sonra içeriye girip kendini anlatmıştı. İçeride ne demişti hiç bilmiyordum. Bizi yüz yüze getirmemişlerdi.
Her zaman da gerek duyulmazdı çünkü kadınların Ağa meclisine dahil olması görülmüş şey değildi. Demre de alınmazdı normalde ama ortada bir iftira söz konusuydu. Ben, bana iftira atıldığını anlatmaya çalışmıştım fakat meclisteki ağalar iftiradan çok kaçan kız ve benim evimde yakalanması gerçeğiyle ilgileniyordu.
Onlara göre eli elime değmişti ve bu namusun kirlenmesine yetmişti.
Buralarda çağ değişmiyordu. Hem de hiç…
Sonunda kapı açılıp Ezman içeriye girince derin bir nefes aldım.
***
“Asla,” dedim Ezman'a dönerek. Öfkeden ölmek diye bir şey varsa şu an son nefesimi vermek üzereydim. Böyle bir karara uymamı benden hangi cesaretle isteyebilirdi? Neden kimse suçsuz olduğuma inanmıyordu. Kafayı yiyecektim.
“Şimdi toplantıya girmemiz gerekecek,” dedi Ezman. “Annen öyle istiyor. Kan akmadan bu işi çöz dedi. Babana da söylemiş. Baban da kan dökülmesin istiyor.”
“İyi de,” dedim burnumdan solurken. “Kız iftira atıyor. Tanımıyorum, etmiyorum. Hiç suçum, günahım yokken niye böyle bir oyunda kurban ben oluyorum?”
“Bilmez gibi konuşuyorsun,” dedi Ezman sinirli bir sesle. “Çiftlik evinde sarmaş dolaş yakalamış adam sizi. Kız evden kaçmış. Adam her türlü kan dökmeye meyilli. Tüm bunlardan sonra ne olsun istiyorsun oğlum sen?”
Delirmek üzereydim. Önümdeki duvara bir yumruk salladım. Yoksa Ezman'ın boğazına yapışmam an meselesiydi.
“Ben mi kaçırdım ulan? Ne diye kan benden çıkıyor?”
“Kız senin evinden çıktı Genco. Neyi anlamıyorsun? Adam kızı isteyen aileye veremeyince ne yapacak? Her yer bu haberle çalkalanmaya başladı bile. Demir Ağa namusunu temizlemek için kan akıtacak. Bu kan senden çıkacak. Sonra baban, sonra akrabaların. Herkese sıçrayarak.”
“Ne yapmamı istiyorsunuz benim ya? Hiç tanımadığım bir kızı karım diye koynuma almamı mı?”
Ezman bir elini omzuma koydu. “Geri dönüş yoktur Genco. İsmine leke sürüldü bir kere. Demir Ağa'nın da öyle. Kız, Genco'ya kaçtım demiş, senin kollarında yakalanmış, Demir Ağa adını temize çıkarmak, söz verdiği kişilere yalancı çıkmamak için kendi kızını bile öldürmeye kararlı. Ne olsun istiyorsun? Hadi sen öldürmeye, ölmeye hazırsın, gerinde kalanlar ne olsun? Önce amca çocukların, sonra biz mi girelim olaya?”
Derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. “Bak bizim de kararımız değildi ama sonu iyi oldu. Sizin sonunuz da iyi olur belki, bu taraftan bak bir de.”
“Senin evlendiğin kişi Berfin’di lan. Evlenmek zorunda olduğum kişi o olsaydı ben de senin gibi balıklama atlardım.”
Ezman gözlerinden ateş çıkararak “Bana bak, hala oğlumsun demem suratına yumruğumu geçiririm. Beni deli etme, bir daha benim karımın adını da ağzına alma,” diye söylendi. Adam haklıydı. Haklı olduğunu bilerek derin bir nefes aldım.
“O sana iftira atmadı, ismine leke sürmedi,” dedim öfke içinde. Berfin ile o kızı nasıl bir tutardı? İkisi aynı mıydı? Berfin'in nahifliği nerede, bu kızın cazgırlığı neredeydi? “İkisi aynı şey değil. Sen Hevi için yaptın,” diyerek devam ettim. “Ortada bir sebep vardı. Bana bir oyun oynanıyor. Yok yere.”
Ezman da son sözlerimle biraz sakinleşmişti. “Haklısın. Anlıyorum. Ama meclis berdel kararı verecektir, biliyorsun. Aslında yalnız ikinizin nikahı için de olabilirdi fakat Demir Ağa saniyesinde planını yapmış gibi görünüyor.”
“Bu ne demek?” dedim öfke içinde. Yine derdi, içten içe hesabı neydi bu adamın?
“Berdel istiyor. Kızını vermeye karşılık kız istiyor.”
“Devran’a,” dedim dehşet içinde. Kulaklarım yanlış duymamıştı değil mi? Nasıl bir güne uyanmış, nasıl bir belaya bulaşmıştık Allah'ım?
“Devran'a, Hatice’yi mi verecekmişiz?” O sırada kapı çalındı ve içeriye babam girdi.
“Ne konuştunuz? Hala karar veremedin mi Genco? Neyi düşünüyorsun oğlum? Ölmene göz yumacağımızı mı?” Sesi hem kızgın hem de öfkeli geliyordu ve bir de çaresiz. Babam bir anda çökmüştü sanki ya da şu anki ruh halimle ben öyle hissediyordum.
“Beni harcadık yetmedi, Hatice'nin de mi başını yakıyoruz?”
Babam çaresiz bir şekilde gözlerimin içine baktı. Olağanüstü bir durumdu kan davası. Kimse durduk yere kan dökmeye yanaşmak istemiyordu elbette. Ben de istemiyordum ama önüme sundukları seçenek de kabul edilir değildi.
“Dostluk varken düşman olmayalım,” dedi babam. Ne dostluğu anasını satayım.
Adam anında kurtlar sofrasındaymış gibi hesaba düşmüş, kızı kuma olmamak için bana iftira atmış, biz mi dostluk düşünecektik? Suçlu baba kızken, neden suç bizimmiş gibi her şeyi kabulleniyorduk?
Kızı sevmek bir yana tanımıyordum bile. Gelmiş, iki dakikada hayatımın orta yerine sıçmıştı. Beni bulaştırdığı bela yetmezmiş gibi kız kardeşimin de başını yakıyorlardı. Hem de kiminle! Devran denen şerefsiz, haysiyetsiz, uçkuru bozuk adi herifin tekiyle. Buna nasıl razı gelirdim?
Boğulacak gibi olunca kendimi çalışma odasından dışarıya, oradan avluya attım. Öfke tüm bedenimi bir kez daha esiri gibi alırken silahımı çıkarıp havaya ateş açtım. Silah sesini duyan ağalar üst kattaki toplantı yaptıkları odanın terasına çıkmıştı. Korumalarsa gardını almıştı.
“Sakin ol,” diyen Ezman elini omzuma koymuşken mutfak kapısından dışarıya bakan Berfin ile göz göze geldim. Hemen yanında ise beni kendine kurban seçen o fahişe duruyordu. İki kez daha ateş ettim. Çaresizlik elimi kolumu bağlamıştı. Sorun ben değildim. Yalnızca ölümler ben ve o lanet kız ile sınırlı kalacak olsaydı umurumda olmazdı. Ama kalmayacaktı biliyordum. Bir örümcek ağı gibi iki aşireti birden saracaktı. Kanımız yerde kalmadı dememek için bir onlardan bir bizden bir sürü can yitip gidecekti.
Silahımı belime soktum. Zamanında kurduğum hayaller yıkılalı çok olmuştu fakat hayat benimle dalga geçer gibi üstüme toprak üstüne toprak atıyordu sanki. O sırada açılan kapıdan içeriye öfkeli bir şekilde Devran girdi. Yurt dışından ne zaman dönmüştü? Bu olayların ne kadarının içindeydi? Berçem’i, Leylan'ı alamamış, benim kardeşime mi göz dikmişti?
Devran öfke içinde bana doğru yürürken bunu fark eden Demre hızla mutfak kapısından ayrılıp ikimizin arasına girdi. Ağalar bizi izlerken bunu yapması benim haneme eksi olarak yazılan bir darbe daha demekti. Onu kolundan tutup fırlatmamak için kendimle savaşmak zorunda kalmıştım.
“Bunu nasıl yaparsın?” diye kükreyen Devran’ın göğsüne ellerini koyan Demre “ben kaçtım,” dedi. “Kuma olmaktansa sevdiğime kaçtım.”
Bir yalan tutturmuş gidiyordu. Gözüne niye beni kestirdiğini elbette öğrenecektim ama o her konuştuğunda içimi bir nefret sarıp sarmalıyordu.
“Beni bekleyemedin mi?” diye sordu Devran. “Sen arar aramaz yola çıktım. Beni bekleseydin ya?” Sesindeki öfke bir yana, içinde gizli olan şefkat benim kadar Ezman'ı da şaşırtmıştı.
Demek Devran'ın da bir kalbi vardı.
“Bu akşam geleceklerdi. Genco'ya haber verme şansım olmadı. Sen de yetişemezsin diye kaçtım. Babam beni senin dayı oğluna kuma yapacaktı. Annen için söz vermiş zamanında.”
“Babam berdel olacak dedi.” Devran'ın sesindeki öfkeyi bir kez daha net bir şekilde hissedince bu işte bir dahli olmadığını anladım. Belki de sırf bize bir gösteri çeviriyorlardı kim bilir.
“Annenin alınmasının bedelini ben ödeyeceğime sen öde abi,” diyen kız sinirlerimi bozsa da hakkını vermek lazımdı. Kendini iyi savunuyordu. Demre tam olarak önümde durduğu için yüzünü göremiyordum fakat Devran tam karşımda olduğundan gözlerinden geçen öfkeyi ve nefreti yakayabilmiştim. Ben de bazen Hatice'nin tavırlarına deli olurdum ama ona hiç nefretle baktığımı hatırlamıyordum.
“Ben annemin alınmasının değil, senin evden kaçmanın bedelini ödeyeceğim gibi duruyor.”
“Evden kaçmamın sebebi senin annen için zamanında verilmiş olan söz.”
Devran, Demre'ye doğru bir adım atıp kolunu tuttu ve kulağına eğildi. “Sana bir delilik yapma beni bekle demiştim.”
“İki günden beri bekliyorum. Bu akşam geleceklerdi. Sen gelmedin.” Demre kolunu çekmeye çalıştı. İkisinin bu diklenir tarzındaki konuşmasından sıkılarak öfkeyle araya girdim.
“Yeter be! Sana bir teklifim var Devran Ağa! Ağa Meclisi de kabul ederse.”
“Neymiş?” diyerek kardeşini aramızdan çekti. Şimdi tam olarak karşı karşıyaydık.
“Önce ben iftiraya uğradığım için kardeşini burada öldüreyim. Sonra sen benim kafama sık, beni öldür. Eğer Ağa meclisi de kabul ederse bu olay kan davasına dönmesin. Sen de berdel istemiyorsun, ben de. Eğer yalnızca biz ölürsek ve devamı gelmezse kan davasına dönmez. Ağa Meclisi kabul ederse ben öldürülmeyi göze alıyorum.”
Eğer Ağa meclisi kabul ederse Demre denen yalancı kadınla evlenmektense, ölümü göze alabilirdim.
Hem hayatımda ikinci kez, benim yüzümden bir kardeşimin daha kötü bir evlilik yapmasına sebep olmamış olurdum.