HATİCE
Bu zamana kadar, gelin hem ağlar hem gider sözünü kızın ailesinden ayrılmasına yormuştum. İlk kez bunun insanların uydurduğu, genç kızlardan sakladığı bir bahane olabileceğini düşünmüştüm. Kızların ağlamasının nedeni belki de sevmedikleri insanlarla evlenmiş olmalarıydı. Buralarda o kadar çoktu ki istemediği halde evlenmek zorunda kalan. Belki de bundan dolayı ağlayarak gidiyorlardı.
Hala sabah gelen haberin etkisinden kurtulmayı başaramamıştım. Üstüne bir dünya olay olmuştu ama ben annemin, abin için kendini öne atacaksın sözünde takılı kalmıştım.
***
“Abini kurtarmak lazım. Hem zaten bu zamana kadar doğru düzgün biri gelip istemedi seni. Devran genç en azından! Kuma gitmeyeceksin.”
Annemin sözleri bir kez daha çınladı kulağımda.
“Oldu, zil takıp oynayayım mı Devran beni alacak diye.”
“Abin zor durumda Hatice. Ne oynaması?”
Öfkeyle bir soluk aldım. Ağzımdan kötü bir söz çıkmaması için yine içime yuttum kelimeleri.
“Hatice, almayayım seni ayağımın altına! Vursunlar mı abini?”
“Vurmasınlar,” demek zorunda kaldım. Kaybettiği iki erkek evladından sonra abimi de kaybederse tümden kafayı yerdi. Ben de dayanamazdım kaybetmeye. Fakat bu şekilde ilk yokuşta aşağı atılan olmak da zoruna gidiyordu insanın.
***
Hiç anne, babasının sözünden çıkan biri olmamıştım şu ana kadar. Abimin aksine, ablamın aksine… Onlar kızdırır, ben yumuşatırdım. Onlar isyan eder, ben huyuna suyuna giderdim. Kim haklı çıkmıştı, insanların gözünde kim daha iyi olmuştu?
Ben diyeyim. Anaya babaya baş kaldıran haklı görülmüş, bense hep anasının kızı yaftasına maruz kalmıştım. İçimde birikenleri hep bastırmış, susmuş, sindirilmiş ve en sonunda kurban edilmiştim.
Abime kızgınlığım yoktu elbette. Onun da bir suçu yoktu. Adımlarım beni abimin odasına yönlendirdi. Her şeyin sebebi olan kızın kaldığı odaya…
İçimde, Demre denen kıza da kızgınlık yoktu. Zamanında ablam kendinden yaşça büyük, çocukları olan adama giderken yaşadıklarına ilk elden şahit olmuştum. Hem kuması da yoktu ablamın. Ona rağmen neler yaşamıştı.
Kendinden büyük bir adama kuma gidecek olan Demre'yi düşününce kızamıyordum işte. Herkes ben değildi kaderine razı gelsin. Birileri benim yapamadığımı yapıp baş kaldırıyordu. Ne diye kızacaktım ki?
Fakat her şeye rağmen içimde yükselmeye başlayan isyan ateşi harlanıp duruyordu.
Ben Hatice… Anasının sözünden çıkmayan Hatice… Her şeye susan Hatice… Kıymet’in kuklası Hatice… İçinde birikenleri bir yemeninin içine saklayan ve dışarıdan anasının kızı görünen Hatice…
Geldiğim kapıya uzun uzun baktım. İlk kez annemin dediklerini yapmak hiç gelmiyordu içimden. Çünkü içimde çığlık çığlığa bağıran, harıl harıl yanmaya başlayan bir isyan ateşi vardı. Anneme karşı, düzene karşı, sustuğum, susturulduğum her bir sözcüğe karşı…
Kapıyı tıklatıp bekledim, “gir,” diyen keskin sesle girip kapıyı ardımdan kapattım. Demre her şeye rağmen benden güçlü duruyordu. Ses tonundan bile bunu anlayabiliyordum. Omuzlarımı dikleştirdim. Annemin sözlerini iletecek değildim elbette, kendi içimden gelerek edeceğim bir iki kelam vardı.
“Bir eksiğin var mı?” diye sordum. Direkt konuya girmek saygısızca olurdu. Aklıma annemin dürtmeleriyle Berfin'e yaptıklarım geldi. Bedduası tuttuğundan bu duruma düşmüştüm belki de…
“Yok, sağ ol. Genco gitti mi?”
“Sizinkilerin ardından abim de çıktı,” diyerek koltuğun ucuna oturdum.
“Sen bir şey mi diyecektin?” diyen sorgulayıcı sesinin ardından gardını alarak kollarını göğsünde bağladı. Sanki o suçsuzdu, ben suçlu… Hak veriyor olmam kabullendiğim anlamına gelmesin. Bana reva görüleni kabul etmiyordum. Fakat bir kere söz ağızdan çıkmıştı.
“Abin için hep kötü şeyler duydum. Merak ettim. Doğruyu söyler misin bilemedim ama belki ettiklerinden sonra biraz olsun iyiliğin dokunur diye düşündüm.”
Devran sevilecek bir adam değildi. Hakkında hep kötü şeyler duymuştum. Önce Berçem, sonra Leylan ve bir de sürekli olarak yaptığı çapkınlıklar…
Bana bu zamana kadar tek bir kere sevme izni verilmişti. Zaten annem, ablamın olayından sonra okumama izin vermemiş ve beni tek başına dışarıya pek göndermemişti.
“Ezman,” demişti annem. Onun karısı olacaksın. Sevinmiştim içten içe… Ezman iyi bir adamdı. Duyduğum birçok ağa gibi kötü kalpli değildi. Karısına el kaldırmaz diye düşünerek tutunmuştum onun karısı olma fikrine… Kendi kendine gelin güvey olmak deyimini Ezman, Berfin ile evlendikten sonra anlamıştım.
Annem durmamıştı. Zaten durmazdı hiç. Babam bile çoğu zaman durduramazdı onu. Annem yanımda yokken yeterince uzak durup, annem yanımda olduğunda onun istediği gibi davranmıştım. Yine elime geçen koca bir hiçti. Annem gibi nefret edilen kişi olmaktan öteye hiç geçememiştim.
“Doğru duymuşsun,” diyen Demre yanıma oturdu. “Çapkın, umursamaz, bencilin tekidir.”
İçimi bir sis kapladı. Zaten kalbimin pek aydınlık günler gördüğü de olmamıştı ya neyse…
“Ama sana bir sır vereyim. Abim hayatı boyunca tek bir kişiyi sevdi. Berçem’i… Leylan'a sadece inattan yaklaştı. Seni sever belki. Bir kadın eğer isterse kendini sevdirir.”
Gülümsedim. Abime kendini sevdireceğine inanıyordu. Sırf bu umutla da kaçmış olabilirdi.
Ayağa kalkarken “zaman en iyi öğreticidir,” diye mırıldandım. Bana öğrettiği gibi ona da öğretirdi elbet. İyi geceler dileyip odadan çıktım. Anladı ya da anlamadı. Umursamadım.
Odama geçerken gözlerimi dolduran yaşları geri bastırdım. Odaya yaklaştıkça çalıp duran telefonun sesini duydum.
Kapıyı kapatıp masanın üstündeki telefonu elime aldım. Bilmediğim bir numaraydı.
“Efendim?”
“Neredesin kız sen?” Duyduğum sert sesle kaşlarım çatıldı.
“Sen de kimsin?”
“Yarın akşam kocan olacağım Hatice, sesimi tanısan iyi olur.”
“Bu saatte ne istiyorsun?”
“Konağın arkasında seni bekliyorum. Beş dakikan var. Sen gelmezsen ben gelirim. Beni oraya getirme Hatice!”
Tehditlere alışkın biriydim. Annem sürekli tehdit ederdi, ablam sürekli tehdit ederdi.
Annemin en meşhur tehdidi babana söylerimdi, ablamınsa bir daha sesimi duyamazsın. Sanırım müstakbel kocamın da diline pelesenk olacak tehdit bu olacaktı. ‘Beni oraya getirme Hatice!’
“Gelsen ne yapmayı düşünüyorsun Devran? Merakımdan soruyorum?”
“Kendini baba evinde siktirme kızım. Gel dediysem gel!”
Kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldı. İçinde öfkeyle karışık bir huysuzluk seziyordum. Bakışlarımı aynaya çevirip saçlarımı düzelttim. İstemedeki makyajım hala duruyordu çünkü bir rahata erip banyoya bile girememiştim.
Madem herkes kurallarına göre oynuyordu. Madem herkes herkesi harcıyordu. Ben de acımayacaktım bundan sonra.
Çapkın demişlerdi Devran için. Bütün gün ve gece her göz göze geldiğimizde beni süzdüğünü fark etmiştim.
“Geliyorum,” dedim. “Ama bu senden korktuğum için değil, biri görüp de kaza kurşununa gidip her şey daha karmaşık bir hale gelmemesi için.”
“Sen gel de, sebebin ne olduğu çok da sikimde değil.”
Ne ağzı bozuk bir adamdı. Telefonu elime alıp dışarıya çıktım. Avludaki adamlar bana bakınca “hava alıcam avlunun etrafında,” diye mırıldandım. Zaten benim avlu etrafında dolaşmama alışkındılar. En çok arka çardakta oturup kitap okumayı severdim.
Arka tarafta kimseyi göremeyince tam seslenecekken belimden tutulup duvara doğru çekildim. Bir el ağzıma kapandı.
Çırpınmaya niyetlendiğim anda Devran'ın gözleri gözlerimi buldu.
“Elimi çekeceğim ama bağırma.” Başımı salladım.
Elini çekmesiyle “sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye homurdandım.
“Bakmaya geldim,” dedi içki kokan nefesiyle.
“Anlamadım, neye?”
“Hem mecliste, hem de evde, o kadar altın istendi. Değiyor musun ona bakacağım.”
“Sen ne saçmalıyorsun? Bunlar her zaman istenir.”
“Benim kardeşime istenmedi.” Sesi oldukça öfkeliydi. Abimin mecliste olanlardan dolayı böyle davrandığını biliyordum. İki erkek sidik yarıştıyor ve olan yine kadına oluyordu.
“Kaçmasaydı,” dememle dudaklarıma uzandı.
“Bırak beni,” diyerek uzaklaştırmayı denedim. Bana göre o kadar güçlüydü ki yerinden bile oynatamadım.
“Yarın akşam zaten benimsin Hatice. Naz yapma!”
“Bir gece sabredemedin yani? Abim bile kardeşine duyduğu saygıdan evde kalmadı. Sen ise yüzsüz bir şekilde beni tehdit edip ayağına çağırıyorsun,” Gururum mu okşanmalıydı. Yoksa çapkın ağa için bir çentik de ben mi olacaktım?
“Abin, Demre'yi istemiyor belli. Hem amma naz yaptın. Ne mal olduğunu bilmesek.”
“Sen ne diyorsun be?” Devran'ı itmeye çalıştım. Fakat o beni bir kez daha duvara sertçe yaslayıp boynuma uzandı.
“Yarın geceye iyi hazırlan Hatice. Sana düğün gecesi öyle şeyler yapacağım ki tüm Urfa sonunda duyacak.”
Sesindeki öfke baştan ayağa titrememe sebep oldu. Herkes sonunda gelip bana patlıyordu. İçimdeki isyan biraz daha büyüyüp patladı. Tüm ruhumu çepeçevre saran lavların arasında kalmış gibi hissediyordum.
“Senin derdin ne?” diye sordum sinirli bir sesle. İlk etapta gönlünü hoş tutup kendime aşık etmeyi bile düşünmüştüm ama bu adam yola gelecek gibi değildi. Zihni kötüydü bir kere.
Hakkını yemeyeyim yakışıklı adamdı. Zaten bu yüzden çapkındı galiba. Kızlar çok çabuk oyununa geliyor olmalıydı
“Derdimi yarın gece öğrenirsin. Şimdi ver bir öpücük?”
“Defol git,” deyip kollarından kurtulmaya çalıştım. Tam kurtulup adım atmıştım ki beni bileğimden tutup kendine çekmesiyle dudaklarıma yapışması bir oldu.
“Tadın da güzel,” dedi arsız bir sesle. “Seni hep kendime mi saklasam?” Bir kez daha dudaklarımı ele geçirdi. O kadar şaşırmıştım ki hem sözlerine, hem de öpücüğe. Öylece kalakalmıştım.
Saklasam derken? Zaten evlenmeyecek miydik? Nasıl bir plan kurmuştu benimle ilgili? Ne demeye çalışıyordu bu sözleriyle? Bir türlü anlayamamıştım.
“Yarın gece benimsin,” dedi soluk soluğa…
Sarhoştu. Bence ne dediğini kendisi de bilmiyordu. Bir benimsin diyordu, bir saklasam mı diyordu. Bence aklı başında bile değildi.
“Ödediğim paraya değersin umarım. Gecesine bilmem kaç milyon ödediğim ilk kadınsın!”
Sözleriyle birlikte donup kaldım. O beni orada bırakıp duvardan atlayarak giderken ben hala olduğum yerde durmaya devam ettim.
Değecekti elbette. İçimdeki kızgınlığa ve öfkeye sıkı sıkı sarıldım. Beni böylesi küçük bir duruma düşürdüğü için daha evlenmeden ondan nefret ettim. Sanki ben çok meraklıydım ona. Sanki kardeşinin yaptığı gibi kendimi zorla yamamaya çalışmıştım. Ne sanıyordu ki kendini? O ağaysa ben de ağa kızıydım!
Ödediği bilmem kaç milyonu ona yedirmezsem ben de Kıymet’in kızı Hatice değildim!