DEVRAN “Ulan!” diyerek elimdeki telefonu karşı duvara fırlattım. Bu durum bende dakikalar geçtikçe şüphe uyandırmaya başlamıştı. Bakışlarımı bir deponun içinde, arada Hazar'ın yüzünde gezdiriyor, beynimi kemirip duran düşünceleri bir sıraya koymaya çalışıyordum. Siktiğim beynim sanki zaman çarklısı gibiydi ve en sonunda dişlisini kırıp tamamen durma noktasına gelmişti. Düşünemiyor, algılamıyor hatta en felaketi anlam veremiyordum. Kendimi daha önce hiç bu kadar karmaşık bir labirentin içinde bulmadığımı hissediyordum. Oturduğum yerden gerinerek kalkıp alnımı kaşıyarak deponun içinde tur atmaya başladım. Hazar da düştüğü olayı nihayet biraz fark ederek derin bir sessizliğin pençesine düşmüştü. Ne arabaya bindiği ilk andaki öfkesi vardı ne de sorgulamaları. İkimizde deponun sessizliğ