5.Restleşme

1042 Words
GENCO “Kabul ediyorum,” demek benim için oldukça zordu. Kelimeler dilime yapışmış gibi bir türlü çıkmak istememişti dışarıya. Hayatım sanki yeterince bok gibi değilmiş gibi bir bela daha gelip tam merkeze oturmuştu. İnsanın yaşamı boyunca tek bir işi dahi yolunda gitmez miydi? Herkesin yüzüne yayılan memnun ifadeleri görünce, sanki el birliğiyle beni bir komplonun içine çekmeye çalıştıklarını düşünmeye başlamıştım. Bana yapılan haksızlığı kimse görmek istemiyordu. Zamanında ablama yapılan haksızlığı benim göremediğim gibi. Sanki tek bir yanlış, hayatımdaki tüm doğruları silip götürmüş gibi tepeden aşağıya yuvarlanmaya devam ediyordum. “Karar verilmiştir,” dedi Ağa meclisinin sözcüsü. “Genco Akdoğan, Demre Piyan ile Devran Piyan, Hatice Akdoğan ile berdel olacaktır. Önce bir yemek yiyelim, herkes bir sakinleşsin. Kız tarafının istekleri dinlenecektir.” Herkes hayırlı olsun diyerek sırtımı sıvazlayıp odadan çıkarken iki yüzlülükleri karşısında, bir kez daha herkese ve tüm olanlara lanet ettim. Herkes gücünü birleştirdiği anda sizin bir hükmünüz kalmıyordu ve her dilin söylediği gibi kan davası da kimsenin işine gelmiyordu. Devran bile sanki bana inadına yaparmış gibi hâlinden memnun görünüyordu. Sanırım tek memnun olmayan bendim. Babam bile eşek gibi sırıttığına göre tüm sorun bendeydi. En zoruma giden de bir zamanlar benim yarim, şimdilerde dayı oğlumun karısı olan sevdiğim kadının evinde verilen hükümeydi sitemim. Başka hiçbir yer kalmamış gibi… Daha canımı tam olarak yakmamışlar gibi… Dünyamın altına da üstüne de sıçmamışlar gibi… “Bunda da vardır bir hayır,” diyen dayı oğlum, sevdiğim kadının kocası Ezman omzuma destek olmak ister gibi dokundu. Bu tıpkı ölürken düşmanın elinden bir yudum su içmeye benziyordu. Şerefsiz evladı değildim elbette. Berfin'i kalbimden azad edeli uzun zaman olmuştu. O beni zaten daha da uzun bir süre önce kovmuştu kalbinden. İnsan şanssız doğmaya görsün, şanssız doğduğu anda tüm hayatının her evresine o şanssızlık silsilesi yapışıp kalıyordu. “Vardır belki,” dedim daha fazla konuşmamak için. Merdivenleri aheste aheste indim. Babam avluda Demir Ağa ile konuşuyordu. İdamı onanan, sandalyeye çıkacağı tarih kararlaştırılan bir mahkum gibi hissediyordum tamemen. Tekmeyi atan da hazırdı nasıl olsa. Bakışlarımı mutfak kapısına çevirdim. Demre Piyan. Babam el edince istemesem de onlara doğru adımladım. Günümün başlayış şekliyle kapanış şekli arasındaki fark beni dehşete düşürüyordu. Tam hayatımda bazi şeyler yoluna giriyor diye umarken, gelen bu darbe bahstsızlığımın nişanesi gibiydi. “Demir Ağa, uzatmadan kıyalım nikahları diyor. Diğer aileyle ortalık karışmaması için.” “Kıyalım bu akşam,” dedim direkt. “Kimse düğün isteyecek kadar yüzsüz değildir diye düşünüyorum.” “O düğün olacak. Hele mecliste hakkımız olanları isteyelim de. Düğünü de konuşuruz,” dedi Devran Ağa! “Sen düğün yapmaya meraklısın anlaşılan,” diye ters bir sesle konuştum. “Oldu olacak göbek at Devran Ağa!” “İşte düğünü o yüzden yapıyoruz ya,” dedi alaycı bir sesle. “İmam nikahları bu akşam kıyılsın, hafta sonu da düğünleri yaparız. Kızım küçük düşmesin, Hem isteklerimizi dinlemediniz daha,” diyen Demir Ağa'ya sertçe baktım. “Lan bilmesek kızını kuma olmak için peşkeş çektiğini, iyi baba diyeceğim ha!” “Doğru konuş damat!” “Ben senin bir şeyin olmayacağım Demir Ağa. Akrabalık safsatasını karılarının akrabalarına sakla. Şimdi, madem akşama nikah kıyıyoruz, gidip sevgili karımı bir göreyim değil mi?” diyerek onları arkamda bırakıp mutfağa doğru yöneldim. Her düşüncem beni isyana teşvik ediyordu. Bundan sonra ölüsüne, dirisine kimseye acımayacaktım. Kimi düşündüysem ilk darbeyi ondan yemiştim. Ve bu hayat beni yeterince yormuştu. Mutfaktan kapımı uzatıp annem ve Hatice ile oturan Demre'yi gördüm. Demre bana annemin gençliğini hatırlatıyordu. Bundan bir iki yıl önce “annemi alt edebilecek gelin bulursam evlenirim,” gibi bir laf etmiştim. Dua saatine falan mı denk gelmişti acaba? Demre kurduğu tuzak ve yalan konuşan ağzıyla tam anneme layık bir gelin gibi duruyordu. “Demre seninle biraz konuşalım mı?” diye seslendim. “Olur konuşalım,” derken sesini bile tuhaf bir hale getirdi. Mahalle yanarken saçını tarayan o kadın Demre miydi acaba? Anneme üstten bir bakış attığı dikkatimden kaçmadı. Masadan kalkarak bana doğru yürürken biraz önce yüzünde olan o kendini beğenmiş ifade yavaşça kayboldu. Belki farkındaydı, belki değildi bu daha iyi günleriydi. “Seni dinliyorum Genco,” dedi avlunun bir köşesine çekildiğimizde. “Esasında ben seni dinlemek istiyorum Demre Hanım. Koca şehirde bir ben kalmışım gibi niye beni yaktığını merak ediyorum.” “Dedim ya ben sevdiğime kaçtım. Kuma olmayı istemedim,” dedi inatla gözlerimin içine bakarak. Ya benim kafamda bir iki tahta eksikti ya onun. “Sevdiğine kaçtıysan yanan niye ben oldum?” “Sevdiğim sensin çünkü,” demesiyle sabahtan beri düşünüp durduğum ve Demre'nin bilmem kaçıncı kez tekrar ettiği sevdiğim adam sözcüğü aramızda asılı kaldı. Ne beklediğini anlamak istercesine gözlerimi üstüne diktim. Sevdiğim deyip hayatımı hatta herkesin hayatını sikip atarken benden ne yapmamı beklediğini düşündüm. Sevgisine minnet edip güle oynaya nikâh kıymayı hatta daha beteri karşılık falan vermemi mi bekliyordu? Bana göre sevgi bencillik olmamalıydı. Bu kadar insanın yaşamını hiçe sayan bir kadın sevemezdi, annemden biliyordum. “Ne istiyorsun tebrik mi?” diye sordum alaycı bir sesle. “Sevmeyi bilen bir kalp onca insanın hayatını sırf kendi mutluluğu uğruna mahvetmez. Sen sevginin s’sinden anlamayan bencil sürtüğün tekisin.” Gözlerinde öfkeli bir ifade belirdi, ağzı bir karış açıldı. “Kuma mı olsaydım?” Kendini haklı görüyormuş gibi onca olana rağmen savunması karşısında öfkem bir nebze daha arttı. Kızgınlık içimi kor gibi yakarken ben de onun gibi davrandım. Madem kimseyi düşünmüyordu, ben de onu düşünmüyordum. İnsanda biraz mahcubiyet, biraz vicdan olurdu. Demre de zerresi yoktu “Olsaydın, bana ne!” dedim öfkeli bir sesle. “Sen kuma olmayacaksın diye niye biz istemediğimiz evlilikler yapıyoruz? Hatice'nin ne suçu var? Lan benim ne suçum var? Ben mi dedim babana kızını kuma yap diye?” Gözlerinde bahsettiği sevgisinin tek bir emaresini göremiyordum. Burun delikleri öfkeyle genişledi, gözlerinde beliren kin alışık olmadığım bir duygu değildi. “Madem öyle diyorsun, seninle evlenmeyeceğim,” dedi öfkenin büründüğü sesiyle. Tıslarcasına güldüm. “Bunun için epeyce geç kaldın,” dedim ellerimi cebime sokarken. “Evliliğimiz resmen kabul edildi. Bu akşam nikah olacak. Sana bir haberim daha var. Madem eski adetlerden gidiyoruz. Madem berdel hala hüküm sürüyor. Sana çocuk doğana kadar resmi nikah yapmayacağım. Ve bil diye söylüyorum, o çocuk hiç olmayacak. Hayatımı mahvettiğin için sana bir an olsun huzuru tattırmayacağım. Benim karşıma çıktığın güne lanet edeceksin.” Gözlerinin içini dolduran damlaların yanağına düşmesine izin vermedi. Başını dik tutarak gözlerimin içine baktı. “Sana yemin ederim, bir gün bu lafları ettiğin için ayaklarımın önünde diz çökeceksin Genco Ağa!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD