Sare'den...
Kısa çaplı bakışmalar yaşıyordum abimle. Öfkesini, bana olan sinirini duruşundan dahi anlayabiliyordum. Ne o konuştu bir süre ne de ben... O nereye gittiğimi biliyordu ben neden gittiğimi...
Köşedeki duvarda saniyesi hareket eden saatten başka tık yoktu mutfakta. İçimizden birisinin harekete geçmesi lazımdı ve bunu ben yaptım. Kapıyı usulca kapatarak başım önde abimin yanından geçiyordum ki, kolumdan tutarak durdurdu.
Yutkundum... Daha doğrusu yutkunamadım... Boğazımda yumru olmuştu her şey...
"Nerden geliyorsun?" dedi dişlerinin arasından.
Sustum, sustum çünkü ben susmaya alışkındım. Kendimi nasıl savunacağımı bile bilmezdim ben. Cevapsız bıraktığım soruyu ardıma alarak tekrardan gitmeye niyetlendim ki "Sare!" diye bir bağırdı, yerimde sıçradım adeta.
"Sare! Sana soru soruyorum dimi?"
"Abi..." dedim titreyen sesimle. Daha fazlasına gerek olduğunu düşünmüyorum. Kolumdan tutup beni yukarıda kaldığım odaya soktu, kendi de peşimden içeri girdi.
"Anlat Sare!" dedi ciddiyetini bozmadan. Ne anlatacaktım? Hangisinden başlayacaktım?
"Nerden geliyorsun lan sen?" diye bağırdığında geri geri kaçtım ondan. "Lan sen hasta mısın? Dilini mi yuttun Sare? Konuşsana lan!"
"Abi ben..." çıkabildi ağzımdan yalnızca. "Sare... Ağzından cımbızla mı alacağım sözcükleri? Konuş yoksa ben gider Barış'la konuşurum ama nasıl konuşacağımı sen iyi bilirsin!"
Göğüs kafesim sıkışıyordu. Küçük bedenimdeki küçük kalbim yerini terk etmek istercesine atıyordu bulunduğu konumda.
"Ben..." dedim tüm cesaretimi toplayarak. "Ben sadece merak ettim abi." dememle abim önünde bulunan sandalyeyi tekme atarak yere savurdu. "Abi lütfen sakin ol!"
"Olamıyorum! Sakin olamıyorum Sare! Ya ben senin geleceğin için kendimi tehlikeye attım!"
Geleceğim için mi? Bu kadar yüzsüzlük olmaz ama!
"Sen beni bir daha düşünme!" dedim yüzümdeki acı dolu öfkeyle. "Sen beni sevme de! Gerçi sizin hanginiz beni sevdi ki?"
"Ben seviyorum!" diye bağırdı abim. "İnsan kardeşini sevmez mi Sare? Niye kaçırdım Eda'yı he, niye?" diye bağırmasıyla duraksadım. Benim bilmediğim olaylara hâkimdi abim. Dinlemeye devam ettim.
"Senin için kaçırdım lan! Senin geleceğin için!"
"Bana verdiğin gelecek bu mu?" diye bağırdım.
"Değil değil!" Karşılıklı olarak ses ayarlarımızı yükseltiyorduk.
"Değil Sare! Babam sırf para için seni Hasan Ağa'nın 38 yaşındaki oğluna kuma verecekti haberin var mı?"
Kurşun yemiş gibi sarstı bu cümle beni. Bir yerlere tutunmam lazımdı yoksa dengemi sağlayamayacaktım. Geri geri giderek yatağın üstüne oturup ellerimi iki yanıma koydum. Abim ise daha yumuşak tonla konuşmasına devam etti.
"Adamın 5 tane kızı var. Erkek çocuk için kız bakıyormuş. Düşünsene! 38 yaşındaki p.zevenk kendine genç kız bakıyormuş ya! Hepsinin babası yaşında adam lan! Sen yoktun, İstanbul'daydın ama nerden buldular bilmiyorum, fotoğrafını göstermişler. 'Bu olsun!' diye tutturmuş. Neyse ki babamdan önce benim kulağıma geldi de önlemi erkenden aldım. Fırat'ı bilirdim, severdim de. Bu köyde sana ondan başka iyi koca olacak yoktu Sare. Bir seçim yapmak zorunda kaldım. Ya senin o pislik ile..." diyip gözlerini sıkıca yumdu. Cümlenin devamını getiremedi.
Sonra zorla devam ederek "Ya da Fırat ile evlenmeni sağlayacaktım." dedi.
"Eda'yla konuştum, kaçmamız gerektiğini söyledim. Normalde aileleri ikna etmeyi deneyecektik ama ona da anlattığımda hak verdi bana. Apar topar kaçtığımızda senin canımın sağlığı için evleneceğini biliyordum ama Barış olacağını düşünmedim!" dediğinde tekrardan sinirlendi.
"O şerefsizle evleneceğini tahmin etmedim Sare! Fırat bekar diye onunla düşünmüştüm ama sen de dünden razıymışsın gibi kuma olmayı kabul ettin."
"Mecbur bıraktı abi. İtiraz ettim ama susturdu!"
"Sesini çıkartacaktın Sare! Kendi canımı bile tehlikeye attım lan ben! Ölümü göze aldım da kaçırdım Eda'yı! Belki ölüm isteyeceklerdi, belki direk kafama sıkacaklardı! Ya sen nasıl kabul edersin kuma olmayı? Nasıl edersin Sare nasıl! İkinci kadın olmaya hangi akılla razı gelirsin?"
"Bana sesimi çıkartmayı mı öğrettiniz abi? Hanginiz bana sevgi gösterdiniz de özgüvenim oldu he?"
Kafasını yere eğdi ve yanıma gelip oturdu. Sinirli hali gitmiş, yerine sakinlik hâkim olmuştu.
"Bize sevgimizi göstermeyi öğretmediler Sare." dedi cümlesinin başlangıcı olarak.
"Babadan böyle gördüm. Sen küçükken seni biraz sevmeye kalksam annem 'Yüz verme bu kadar şu kıza, koca evinde şımarıklık yapar, iki günde kapımıza getirirler.' dedi. Bu yüzden uzak kaldım, seni sevmeye korktum Sare. Annem evde yokken, sen de uyuyorken gelir severdim seni. Babam beni sırtımı sıvazlayarak büyüttü, seni ise bağıra çağıra. Hep nefret ettim bu sistemden. İçten içe karşı çıktım ama korkaklığımdan ötürü sesimi çıkaramadım. Bitti Sare! Eski Firaz öldü! Bundan sonra ne babamı dinlerim ne de başka birisini! Sen de, Deniz'de benim canlarımsınız! Bu dünyada tek varlığım sizsiniz. İki kız kardeşim var şu hayatta, ikisine de bu saatten sonra canımı veririm!"
Abimin her cümlesiyle şoka uğruyordum. Oysa ki ben abimin beni hiç sevmediğini düşünüyordum, hatta hiç kimsenin...
Bir tek Deniz'le ben vardım şu hayatta sanki. Onunla dertleşip, derdimi biraz da olsa hafifletmeye çalışıyordum.
Abim sanki ne yapacağını bilemeyerek oturduğu yerde dönüp duruyordu. En sonunda "Gel buraya!" diyerek bana sarıldığında şaşkınlığım beni dumura uğrattı. Küçükken bana sarıldığını hatırlamazdım bu yüzden abimle ilk sarılışımızdı benim için.
"Abi..." dedim sonunda dayanamarak ve sarıldım. "Canım... Can kardeşim... Bu zamana kadar annemin prangalarına boyun eğdiğim için özür dilerim abicim..."
Abim ağlamaya başlayınca ben de daha fazla dayanamadım. Yaklaşık 10 dakika birbir omuzlarımızda ağladıktan sonra abim benden ayrılarak yüzümü avuçlayıp baş parmaklarıyla yaşlarımı sildi. "Bundan sonra senin arkanda dağ gibi abin var! Kimseye ikinci kadın olmak zorunda değilsin Sare! Şimdi hazırlan çünkü amcamla konuştum, okulunu bitirmeye İstanbul'a geri dönüyoruz. Amcam bizi her türlü koruyacak!"
Elimden alınan tüm şanslarımı bana geri veriyordu amcam. Pekiyi Barış? O buna asla izin vermezdi! Eğer verirse köy meydanında dedikodu alır başını giderdi. Barış'ın onuruna kadar söz gelirdi. Namusum herkesin diline dedikodu olur, Barış'ta son çareyi beni bularak eve götürmekte ya da başıma sıkmakta bulurdu. Kimse anlaştılar da kız evine geri döndü demezdi. Herkes eleştirecek, iğne deliği kadar dahi olsa açıklık bulmaya çalışacaktı. 'Madem para işi çözüyordu, o zaman zamanında niye Sare'yi gelin aldı?' diyeceklerdi. Barış geleceğin ağasıydı ve böyle ağır ithamlar yalnızca onun adına leke sürerdi. Amcam beni korurdu biliyorum ama Barış illa ki bir açık yakalayıp beni geri götürürdü. İşte o zaman her şey daha da karmaşık hâle gelirdi. Öyle bir olayın içine düştüm ki, aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık...