4. Bölüm

1925 Words
Arabanın yanına geldiğimizde şoför hemen yerinden fırladı, Kadir bey ve Hayri Ustam için kapıyı açtı önce. Daha sonra oturmak için sıra bana geldiğinde nazikçe elini uzattı ancak gözü anlık olarak arkaya baktı ve her ne olduysa elini geri indirip, hızlıca şoför koltuğuna doğru ilerledi. Fazla garipsemeden oturmak için kendim hareketlendiğimde belimde bir el hissettim ve göz ucuyla arkama baktım. Kenan, kocaman eline tezat oluşturan tüy kadar hafif bir dokunuşla belimden destek olarak oturmama yardım etti. Bana niye dokunuyordu ki şimdi, kendim biniyordum işte! Adamın teması içimde tuhaf bir his uyandırıyordu ve beni huzursuz ediyordu sanki. Ustam ve Kadir bey tam karşımda oturduğu için o da yanıma oturmak zorunda kalmıştı. Neyse ki koltukların arasında otoban büyüklüğünde bir boşluk vardı da birbirimize değmemiz imkansızdı. Hareket ettiğimiz esnada arabayı incelemeye başladım. Dehşete düşmüş gibi baktığımı kimse görmüyordu umarım. Bu nasıl bir arabaydı böyle? Küçük çaplı bir ev kadar vardı sanırım boyutu. Kimseyle göz göze gelmemek için başımı eğdim ve arabadaki neşeli sohbeti dinledim bir süre. Canım sıkılmaya başladığında da telefonumu elime alıp biraz oyalandım. Benim gibi bir kişi daha telefonuyla ilgileniyordu. Sohbeti pek seven biri olmadığı belliydi zaten, arabaya bindiğimizden beri gıcık bir surat ifadesiyle telefona bakıyordu. Çaktırmadan göz ucuyla baktım ona. Bugün daha spor giyinmişti. Üstünde pahalı olduğu belli olan beyaz bir tişört ve siyah kumaş bir pantolon vardı. Güçlü bedeni genişçe yayılmıştı koltuğa. Kolunu aramızdaki engele koymuştu ve kasları gövdem kadar olduğu için hafifçe benim tarafıma doğru taşmıştı. “Kızım, senin ismin neydi?” Kadir Bey'in sorusu, neredeyse yerimden sıçratacaktı beni. Ben alık alık torununu incelerken bir anda bana soru sormasını hiç beklemiyordum, utançtan neredeyse adımı bile hatırlamayacaktım. Zorlukla, “Defne.” Kadir Bey’in sorusunu cevapladım. Umarım duymadığım bir anda başka soru falan sormamıştı! “Kaç yaşındasın bakalım?” gülümseyerek tekrar bir soru yöneltti. “24 yaşındayım.” dedim ve ben de geri gülümsedim. Kadir Bey, “Bizim Hayri seni yanında tuttuğuna göre öyle sıradan biri olman imkansız bilirim ben onu, çok zor adamdır.” dedi ve ustamın dizine pat pat vurdu. “Estağfurullah efendim, bir özelliğim yok. Sadece elimden geleni yapmaya çalışıyorum her zaman.” Sözlerim üstüne hemen araya girip, “Sen öyle dediğine bakma. Ege’m öldüğünde neler yaşadık çok iyi biliyorsunuz. Eğer Defne olmasaydı dükkan falan kalmazdı ortada. Bir yıl kendime gelip de çalışamadım, her şeye bu kızcağız koşturdu.” diyerek, sıkkın bir nefes aldı ustam. “Olur mu usta, ben yapmam gerekeni yaptım. Senin, üstümde çok hakkın var.” Tanımadığım insanların yanında böyle konulara girmeyi hiç sevmiyordum aslında. “Senin yaptığını kimse yapmazdı benim için. Size şunu diyeyim, önceden iki kızım vardı şimdi üç tane oldu.” Ustam gururla baktı bana. Kadir Bey de değişik bir ifadeyle süzüyordu beni. Yine utanmaya başlıyordum işte! Ne zaman bitecekti bu yolculuk? “O zaman artık bizim de kızımız sayılır.” Kadir Bey, sessizliği bozarak ekledi. ••••••••• 1 saattir yoldaydık galiba daha ne kadar gidecektik ki? Kurt gibi de acıkmıştım. Son 15 dakikadır denizi görüyorduk. Normalde denize yakın oturmadığımız için ne zaman deniz görsem arabanın camına yapışma huyumu da bir türlü bırakamıyordum. Sonunda lüks bir balık restoranının önünde durduk ve inmek için hareketlendik. “Eski günleri yad etmek için balık yeriz diye düşündüm.” dedi, Kadir Bey. Ustam, özlemle etrafı süzüyor gibi görünüyordu. “Çok iyi yaptın. Ne zamandır gelmedim buraya.” dedi. Önce Kenan indi ve dedesinin inmesine yardımcı oldu. Sıra bana gelince de elini uzattı ancak hemen çantamın sapına yapıştım ve tutmadan kendim indim. Fazla temasa gerek yoktu. Bana attığı donuk bakışı umursamadan yanından geçip hızlıca ilerledim. Hemen bir yere aldılar bizi ve sipariş verdik. Balıktan falan anlamazdım pek, diğerleri ne söylediyse ona eşlik etmiştim. Yemeklerimiz hızlıca geldiğinde miş gibi kokusunu içime çektim önce. Normalde sevmezdim balık ama o kadar güzeldi ki 15 dakikada tabağımı silip süpürmüştüm. Her zaman çok yavaş yediğim için arkadaşlarım sürekli şikayetçi olurdu benden, o yüzden bu anı görseler duygulanabilirlerdi. Umarım bu kadar hızlı yediğimi kimse fark etmemiştir diye düşünürken herkesin yemeğine gömülmüş olduğunu görüp rahatladım. Kenan tam karşıma oturmuştu ve bu küçük masada göz göze gelmemek çok zordu. Ona baktığım sırada birden kafasını kaldırdı ve bakışlarımız çarpıştı. Hemen kaçırdım gözlerimi. O anda bu masa için fazla uzun olan bedeni sandalyesinde biraz aşağıya kaydı ve dizlerimiz birbirine değdi. Çaktırmadan biraz geri çekildim ama hala sıcaklığını hissedebiliyordum. Bilerek mi yapıyordu? Suratından hiçbir şey okuyamıyordum. Baskısı tekrar artmaya başladığında hemen tuvalete gitmek için kalktım masadan, çantamı da yanıma alıp seri hareketlerle ilerledim. İçeride biraz oylanacak ve masaya geri döndüğümde onunla arama bir galaksi kadar boşluk bırakacaktım. Defne giderken arkasından bakakalmıştı Kenan. Kız bugün de kendisini büyülemeye devam ediyordu. Ne vardı ki bu kızda? Yaptığı en ufak hareket bile hayatında ilk defa kadın görmüş gibi etkiliyordu onu. Yol boyunca onu seyretmişti göz ucuyla. Minik bedeniyle koltuğun köşesine sinmiş, telefonuna bakmıştı sürekli. Ojeli parmakları telefonun üstünde gezinip mesajlaşırken deli olmuştu Kenan. Kiminle konuşuyordu acaba? Aşırıya kaçmayacağını bilse kıza doğru biraz eğilip okuyacaktı ekranını. Deniz görünce cama doğru yanaşıp güzel yüzünü saklamıştı iyice. Çok fazla gelmiyordu deniz kenarına veya her gördüğünde seyredecek kadar seviyordu demek ki. Arabadan inerken küçük elleri tekrar tutmak istemişti ancak izin vermemişti, hemen çantasına yapışmıştı. Bu hareketi komik gelmişti ona, kendisine temas etmekten ödü kopuyordu anlaşılan. Hele önünde yemek yemesi yok muydu? Zayıf bedenine göre oldukça iştahlıydı, yemek yemeyi seviyordu belli ki. Yanaklarını sevimli bir sincap gibi doldurup ağır ağır çiğnemişti. O yanakları öpemiyor olmak epey sıkmıştı canını. Onu, yemek yerken biraz daha izleyebilmek için tatlı siparişi verecekti. Böylece kızın tatlı sevip sevmediğini de öğrenebilirdi. Şu an tuvalete kaçmıştı ve Kenan buna gülmemek için zor duruyordu. Kız en ufak temaslarında ürkek tepkiler verdikçe daha da fazla dokunmak istiyordu. Yemek yerken güzel gözlerin onu seyrettiğini fark edince hemen kaçırmıştı bakışlarını. Kenan da dikkatini çekebilmek için bu küçük temasta bulmuştu çareyi. Ellerini kullanmayı tercih ederdi aslında ama dedesi yanında otururken bu, en iyi tercih olmazdı. 5 dakika sonra Defne, yanakları pembeleşmiş halde tekrar masaya döndüğünde tatlılar da aynı anda gelmişti. Kız, gözlerinden kalpler çıkararak baktığına göre tatlı seviyor olmalıydı. Kenan hiç sevmezdi tatlı ama kızın rahatça yemesi için o da yiyormuş gibi yapacaktı. Defne önüne gelmiş tatlıyı herkesten önce bitirince biraz utanmıştı. Bu kadar hızlı yenir miydi! Herkesin tatlısı duruyordu daha. Kadir bey ve Hayri Usta, ellerini yıkamak için masadan kalktığında Kenan yine garip bir sırıtışla döndü Defne'ye. Bu adam normalde mimik yapması yasakmış gibi takılırken niye baş başa kalınca sürekli Defne ile alay edermiş gibi bakıyordu? “Çok sevdin? Bir tane daha ister misin?” diye sordu. Tabi ki tatlıdan bahsediyordu. “Hayır, teşekkür ederim.” dedi Defne ve "Biraz yavaş yeseydim şimdi bunlar olmazdı!" diye geçirdi içinden. “Tatlı seviyorsun anlaşılan.” diye sorup bakışlarını kızın yüzüne sabitleyerek bekledi Kenan. “Evet, çok seviyorum. Siz pek sevmiyorsunuz galiba.” diye karşılık verdi Defne. Kenan, tabağını kaşıkla biraz oymak dışında bir şey yapmamıştı. Defne bir anda onunla sohbet etmeye çalışır gibi sorduğu soruya şaşırırken Kenan hemen cevap verdi: “Evet, pek aram yok.” dedi. Tatlı nasıl sevilmezdi ki! “Neden ki?” fazla mı şapşalca bir soruydu? Hem neden bu adama soru sormaya devam ediyordu hâlâ? “Uzun süredir spor yapıyorum o yüzden sağlıklı beslenmeye dikkat ediyorum, şekersiz beslenmek alışkanlık haline geldikçe tatlı da hayatımdan çıktı. Gerçi çocukluğumda bile pek sevmezdim.” Kenan kız hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu zaten ama onun da kendisi hakkında sorular sorması kalbini tekletmişti. “Ben de dikkat etmeye çalışıyorum ama tatlısız yaşayamaz gibi hissediyorum.” Gerçekten de yaşayamazdı. Ömür boyu kalçalarındaki yağlar onunla kalabilirdi ama tatlısız kalamazdı. "Ben de artık sensiz yaşayamayacak gibi hissediyorum." diye düşündü Kenan. Keşke kafasından geçenleri söyleyebilseydi. Onunla sohbeti ilerletip baş başa kalmak istiyordu ama iki ihtiyar hemen dönmüştü. "Hani yaşlıydınız siz? Biraz yavaş hareket etsenize!" diye söylendi bu sefer de. Dedesi Kadir Bey ise çoktan fark etmişti durumu. Kaç yıllık torununu tanımıyor muydu sanki? Belli ki buraya geliş sebebi dedesiyle vakit geçirmek değildi. Kıza nasıl baktığını çok net görmüştü ve çok da memnun olmuştu! 32 yaşına gelmişti kendi gibi huysuz torunu, hala birini bulup evlenmemişti. Şimdi bu cici bici kız hoşuna gitmişti belli ki. Eğer tamam derse hemen yarın bile gidip isterdi kızı. Bu zamana kadar bir sürü kızla evlendirmeyi teklif etmişti torununa ama birine bile böyle baktığını görmemişti. Şimdi madem kendisini bile umursamadan böyle hayran hayran izliyordu bu kızı, Kadir Bey masaya dönünce biraz daha tanıyacaktı, torununa uygun mudur, değil midir tartacaktı. Tekrar yerine yerleşince Defne’ye sordu hemen: “Annen de baban da buralı mı yavrum?” “Babam Adanalı ama annem Muğlalı efendim. Zamanında annemin tayini çıkınca Ankara’ya gelmişler ben orada doğup büyüdüm. 12 yaşımdayken Adana’ya geri döndük. O zamandan beri de buradayız.” dedi Defne. “Anladım evlâdım. Üniversite okudun mu peki?” “Ben bazı sıkıntılardan dolayı okuyamadım aslında. Hayalim Hukuk okumaktı ama ailemi bırakıp gidemedim. O yüzden iki yıllık Adalet okuyabildim. En müsait zamanımda sınava tekrar gireceğim.” Evlendikten sonra çalışmasına izin vermeyecekleri için oturup sınava tekrar hazırlanabilirdi ne de olsa. “Hep birilerini düşünüp kendi hayallerini geride bırakmışsın belli. Ailene destek olmuşsun, aferin sana.” Defne belki, beni küçümser diye beklerken Kadir Bey, ilginç şekilde gururla bakıyordu yüzüne. “Aslında bu kadar geç kaldığım için üzülüyorum bazen, keşke zamanında okuyabilseydim ama hayat beni buraya getirdi işte.” Hep içinde ukde kalmıştı yalan yok. Üniversite için Ankara'ya geri dönse maddi anlamda iyice zorlayacaktı ailesini. O yüzden bencil davranamamıştı. Sonra zaten üst üste gelen sıkıntılar yüzünden hiçbir şeye vakti kalmamıştı. Ama içinde derin bir yara olarak kalmıştı, Doğukanla beraber üniversitede olamamak. Kadir Bey, “Geç kalmak diye bir şey yok artık, devir değişti. 50 yaşında hayata yeniden başlıyor insanlar. Bak, ben şirketimi kurduğumda tam 57 yaşındaydım. Sen bölümünü kazan bitirmeye bak, sonra işin hazır. Bizim şirkete senin gibi cevval kızlar lazım.” dediğinde Defne, Gülümseyerek baktı yüzüne. Keşke Gürkan Bey de böyle bir teklifle gelseydi bana, diye düşündü. Muhtemelen avukat olsa bile çalışmasını istemeyeceklerdi ailecek. “Teşekkür ederim, eksik olmayın.” dedi bir kez daha gözlerini kaçırarak. Biraz daha sohbet ettikten sonra kalktılar yerlerinden ve arabaya geri dönmek için hazırlandılar. Oturdukları sürede Kadir bey sürekli sorular sormuştu ve Defne'nin kendisini mülakatta gibi hissetmesine sebep olmuştu. Biraz garipti ama yaşlı bir adam olduğu için usanmadan cevaplamıştı Defne hepsini. Belli ki meraklı biriydi, tıpkı Defne gibi. Sohbetin en zor yanı ise dikkatle onları dinleyen iri yarı torunuydu, tartışmasız. Biraz kalkıp telefonda falan konuşsa olmaz mıydı? Ufacık bir anını bile kaçırmadan hepsini dinlemişti işte! Şimdi Defne'nin hayatıyla ilgili bir sürü detay biliyor olması geriyordu onu. Sürekli gözlerinin üstünde olduğunu bilmek afallamasına sebep oluyordu. Yürürken şapşal gibi kaldırıma takılıp tökezlemesi de bu yüzdendi kesinlikle! Kenan, Defneyi izleyip duruyordu ve dayanamayıp hemen takılmıştı bir yere! Bir eli belinden, diğer eli de kolundan yakalayıp tuttu Defne'yi. “Dikkat et, bir şey oldu mu?” diye sordu endişeyle ve hemen kızı incelemeye başladı. Defne ise ellerinden nazikçe kurtardı kendini. “İyiyim, bir şeyim yok ayağım takıldı sadece.” dedi. Kenan, izni olmadan dokunmak istemezdi ama kızın her hareketini takip ederken öylece düşmesine izin veremezdi. Tabi onu böyle kavramak hiç iyi gelmemişti kendisine. Yumuşacık teni daha da bulandırmıştı aklını. Güzel gözler irice açılmış, utangaçça bakıyordu. Şu küçük dudaklarından bir öpücük alsa aralarında delice bir çekim olacağına emindi. “Geçelim o zaman.” dedi zorlukla. Dedesi ve arkadaşı yanlarında olmasa kıza şu kocaman arabada neler yapardı da işte! Her zaman dibinde biten denyo arkadaşı aksi gibi burada yoktu. Olsaydı kendi arabasını isteyecek ve bu kızı çaktırmadan alıp gidecekti. Kadir Bey, oturduğu koltuktan torununu ve onun yarısı kadar olan kızı izlerken iyice emin oldu. Torunu, bu küçük kıza camdan bir bebekmiş gibi muamele ettiğine göre belli ki çoktan ateş bacayı sarmıştı. Halihazırda kızı kendisi de onayladığına göre torunu ne zaman ‘Hadi’ derse gidecek ve bu kızı torununa alacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD