Kenan denen adam, ustamın karşısında elimi sıkıp gidince utançtan yerin dibine girmiştim resmen. Bir de adımla seslenmişti bana! Ne diye yapmıştı ki bunu?
Ustam bilirdi gözümün Doğukan dışında kimseyi görmediğini ama yine de o dükkanda yokken bu adamla konuşup samimiyeti ilerlettiğimi sanabilirdi. Zaten garip bir bakış atmıştı arkasından. Şimdi ustamın da yüzüne bakamayacaktım işte!
Çaktırmadan tezgahın arkasına geçip elbisemi dikmeye devam ettim bir süre, ama aklım hala giden adamdaydı. Yarın da gelecekti ve ben onunla karşılaşmayı şimdiden hiç istemiyordum.
Aslında bir şey yapmış sayılmazdı değil mi? Ustam bana seslenirken duymuştu adımı ve nezaket olsun diye giderken benim de elimi sıkmıştı yani abartacak bir şey yoktu ortada. Sonuçta yalnız kaldığımızda yüzüme bile bakmamıştı ve birkaç küçük soru hariç konuşmuş bile sayılmazdık.
Tekrar geldiğinde benimle fazla iletişim kurmazsa sorun olmazdı. Zaten adım dışında hiçbir şey bilmiyordu ve konuşacak bir şeyimiz de yoktu, değil mi?
••••••••••
Saat 5 gibi işten çıktım ve Doğukan’ın ailesinin evine gitmek için yola koyuldum. Haftada bir mutlaka gidiyordum yanlarına, öyle uygun görüyorlardı.
Yarım saat süren yolculuktan sonra 3 katlı evlerinin kapısına varmıştım. Kapıyı görevli kız açtı ve beni içeri davet etti: “Hoş geldiniz Defne hanım.”
“Merhaba İpek, hoş buldum.” Bana verdiği terlikleri giyip içeri geçtim.
Doğukan’ın annesi Kadriye Teyze, beni görünce hemen elini uzattı ancak anlamadığım şekilde yüzü de düşmüştü. İçeride üç tane misafiri daha vardı. Önlerindeki yemeklere ve çaylara bakılırsa uzun süredir oturuyorlardı. Acaba misafirleri varken gelmemden mi hoşlanmamıştı?
“Hoş geldin güzel kızım, geç otur.” Kadriye teyzenin elini öpüp diğer misafirleriyle de selâmlaşıp koltuğa oturdum.
Kadriye Teyze, “Bu da bizim oğlanın nişanlısı, Defne.” dediğinde, nazikçe başımı salladım.
“Maşallah, su gibiymiş evlâdım.” Kadınların hepsi gülümseyerek süzüyordu beni. Utanıp başımı eğdim. Hepsi birden böyle bakmasa olmaz mıydı!?
“Allah nazarlardan saklasın, nereden bulmuş bu kadar güzel kızı? Benimkine de bulsak ya bir tane.” Kadının oğlunun 35 yaşında hala bekar olmasını konuşurlarken Kadriye teyze bana gözüyle mutfağı işaret etti.
“Güzel kızım, gel mutfağa gidelim, sana da tabak hazırlayalım. Hem de çayları tazeleyelim.” Normalde kendim yapabileceğim bu basit iş için benimle gelmek istemesini pek anlayamadım ama belli ki bir şey söyleyecekti. Mutfağa giderken onu takip ettim. Biraz sert mizaçlı bir kadındı ama yine de beni severdi. Tabi bazen kırıcı olduğu da su götürmez bir gerçekti.
“Ne bu kılığın kızım?” Beni mutfağın içine doğru ilerletip sordu. Üstüme doğru baktım. En sevdiğim elbisem üstümdeydi ne kısaydı ne de çok açıktı. Belime oturuyor dizlerimin üstüne doğru dökülüyordu ve pembenin tonlarında çiçeklerden oluşuyordu. Bana göre gayet normal olduğu için ne diyeceğimi bilemedim, yanlış bir cevap vermek istemiyordum.
“Neden beğenmediniz ki?” uysal bir sesle sordum.
“Nesini beğeneyim yavrum? Bacakların meydanda bir eğiliyorsun bütün memelerin dışarı fırlıyor, nasıl gezdin tüm gün bu kılıkla?” elbisemin öyle olmadığına emindim ama yine de büyüğümdü ve sevdiğim adamın annesi olduğu için saygısızlık etmek istemedim.
“Neyse, rahatsız olduysanız bir daha giymem.” dediğimde, teessüf ederek baktı suratıma.
“Giyme tabi güzel kızım yapmayın böyle, kocanıza saklayın kendinizi, bak Doğukan burada olsa giydirmezdi sana bunu, eminim.” Göz devirme isteğimle zor başa çıkıyordum. Kendinizi kocanıza saklayın zırvalıklarından bıkmıştım artık. Niye bir tane kadın da çıkıp ‘kendini karına sakla oğlum, ahlaksızlık etme, kimsenin günahına girme' demiyordu? Sevgilimin daha önce cinsel beraberlik yaşadığı kadınlar olduğunu biliyordum, duyunca üzmüştü bu beni ama yapabileceğim bir şey yoktu. Geçmişi geri alamazdım sonuçta. Beni ilgilendiren, şu an nasıl yaşadığıydı.
Yine de oğlunu uyarmadığına emindim. Onun yerine beni uyarıyordu. Üstelik yanlış bir şey yapmıyordum ki bütün gün telefon elimde sevdiğim adamdan haber bekliyordum.
“Meraklanmayın, dikkat ederim artık.” dedim, düşen yüzüme engel olamadan.
“Tamam hadi sen çayları koy madem, fazla eğilme ama servis ederken.” dedi, rahatsızlığını bir kez daha dile getirerek.
“Tamam, eğilmem.” dedim ve istediği bardakları bulup çayları doldurarak içeri götürdüm.
Kadriye teyze de hemen arkamdan elinde tabakla gelmiş ve oturduğum yerin önüne bırakmıştı.
Onlarla beraber iki saat kadar oturduktan sonra kalkmaya karar verdim.
“Kadriye teyze ben kalkayım artık.” dedim ve yavaşça yerimden doğruldum.
“Otursaydın evlâdım.” dedi, elindeki bardağı sehpaya bırakarak.
“Teşekkür ederim, biraz işlerim var onları halletmem gerek.” Evdeki misafirleri tek tek öptükten sonra dış kapıya doğru yürüdüm. Kadriye teyze benimle kapıya geldiğinde onun da elini öpüp çıkacakken:
“Dur kızım, şoför bıraksın seni bu kılıkla gidilmez şimdi saat geç oldu.” dedi. Laf sokmadan göndermezdi. Tekrar hatırlatıyordu, bir daha böyle giyinme diye. Halbuki sabah evden çıkarken o kadar güzel hissediyordum ki kendimi.
“Zahmet olmasın, giderdim ben.” dedim, gözlerimi kaçırarak.
“Olmaz. İpek, söyle çocuğa gelsin Defneyi bıraksın evine.”
“Tekrar teşekkürler Kadriye teyze, görüşmek üzere.” dedikten sonra lüks arabalarına binip cam tarafına kaydım ve yolu seyretmeye başladım. İleride bu evde yaşayacaktım ve bu sözleri sıklıkla duyacaktım belli ki. Doğukan beni sürekli korur muydu annesine karşı acaba? Bana karışmasına engel olur muydu? Daha evli bile olmadığımız halde bu şekilde konuşuyordu evlenince daha da ileri gider miydi?
Daha önce böyle birkaç şey yaşamıştık ama Doğukan’a yansıtmamıştım. Annesinden hoşlanmıyorum diye düşünüp üzülsün istememiştim, zaten onlara karşı yeterince mahcuptum. Hem de bir yandan içim çok rahattı çünkü her ne olursa olsun sevgilimin benim için her yeri cennete çevireceğinden zerre şüphem yoktu.
•••••••••
“Kız Kadriye, maşallah ne şanslısınız, bulmuşsunuz süt gibi kızı. Hem akıllı uslu hem güzel.”
Kadriye Hanım, arkadaşının övgüsüne dudak bükerek cevap verdi: “Aman güzel olmasına güzel de görmedin mi göt baş açık!” çok sinirlenmişti, o kılıkla gezilir miydi! Hadi gezdin diyelim, ziyarete gelecek bu günü mü bulmuştu? Tüm arkadaşları görmüştü kıçı başı açık gezdiğini.
“Ne olacak hep böyle gençler artık, sen boş ver. Kızın edepli olduğu belli, maşallah.” Şükran Hanım çok beğenmişti Defneyi. Ah oğluna da bulsaydı şöyle çıtı pıtı bir tane.
“Ee bu kız saf bir şeye benziyor aslında. Nasıl kaptı otelin yarısını? Belli ki çok aşık olmuş sizin oğlan.”
“Hakkını yiyemem kız öyle para derdinde değil. Ama bir babası var ki evlerden uzak. Ne yaptı etti, çöktü otele.” Kadriye Hanım anlatırken bir yandan da yaka silkiyordu.
“Gerçekten de koskoca oteli yaptınız yani üstlerine?” kadın hayrete düşmüştü, öyle az buz para değildi bu bahsedilen.
“Sorma, öyle oldu şimdilik.” Böyle bir zenginliğin değil ki yarısını, onda birini bile vermezlerdi o aileye.
“Şimdilik mi?” Kadriye hanım kocasının planlarını paylaşamazdı dostlarına. Kulaktan kulağa duyulursa kocası pişman ederdi onu.
“Neyse bırakalım şimdi oteli falan. Demek çok beğendiniz gelinimi?” Daha fazla övgüye hayır demezdi doğrusu. Hazır arkadaşları gelinini çok beğenmişken biraz hava atabilirdi.
“Vallahi ben bayıldım. Ne oldu bir tane kız daha vardı irice, Doğukan’la epey gezmişti hala buralarda mı?”
“Aman ağzından yel alsın Şükran, anma şunu. Sülük gibi yapıştı oğlumun yakasına senelerce, mahvetti evladımı. Bu kızı yine seviyorum, oğlumu el üstünde tutuyor.” Oğlu o şeytan yüzünden intihar etmeyi bile düşünmüştü zamanında. Ne zaman canı sıkılsa oğluna dönüp bir şekilde barışıyor, sonra eften püften bir sebep bulup bırakıyordu evladını. Oğlu bu sırada kahroluyor başka kızlarda arıyordu çaresini ama dikiş tutturamıyordu ilişkilerinde. Bir Defne çıkmıştı şimdiye kadar oğluna ilaç gibi gelen, sonunda o kızdan yakasını kurtarabilen.
••••••••••
Ertesi sabah Defne yine uyanır uyanmaz sevgilisine günaydın mesajı yazmıştı ilk iş. Güne güzel başlamıştı yine. Enerjik bir şekilde giyindi ve makyajını yaptı. Bugün misafirleri olduğu için fazla abartmak istemiyordu. Üstünde midi boy keten bir elbise ve spor ayakkabıları vardı, yüzünde de belli belirsiz bir makyaj. Annesiyle beraber 15 dakikalık bir kahvaltıdan sonra da yola koyulmuştu.
Dükkana vardığında ustası içerideydi yine. “Günaydın kızım, yaptın mı kahvaltını?”
“Evet usta, yaptım.” dedi, içten şekilde gülerek. Ustası, babasından çok ilgilenirdi Defne ile. Her sabah üşenmeden sorardı bu soruyu. Eğer kahvaltı yapmamışsa hemen sofra kurardı Defne için.
Hayri Usta elindeki işi bırakıp “O zaman bu sabah kahveler benden.” dedi.
Defne hemen ustasını takip ederek, “Zahmet etmeseydin usta, ben yapardım.” dedi.
Ama “Olmaz, geç otur sen.” dediğinde, ustasının lafının üstüne laf söylemedi Defne. Beraber sohbet ederek kahvelerini yudumladılar. Öğlene kadar yedi tane müşteri geldi ve sessizce çalışarak hallettiler işlerini.
Öğle yemeği yemeden önce yine Doğukan’ı aramak için dükkanın önüne çıktı Defne. Üçüncü çaldırışında açıldı telefonu.
“Efendim Defne.” Doğukan'ın sesi, yine soğuktu biraz.
“Nasılsın canım. Yemek yemeden önce sesini duymak istedim.” dedi, Doğukan'ın soğuk sesine inat sıcacık çıkan sesiyle.
“İyiyim, çalışıyorum. Yoğunum yani.”
Defne, “Ben de şimdi ara verdim.” dediğinde Doğukan cevap vermediği için sessizlik oldu birden.
“Dün annenlerle birlikteydim bu arada, akşam beraber oturduk.” İlgisini çekebilecek bir konu açmaya çalışıyordu Defne, çaresizce.
“Öyle mi? Annemle de konuşamadım iki üç gündür. İyi miydi?”
“Evet canım, her şey yolundaydı.”
“Tamam, ben seni sonra ararım olur mu şimdi pek müsait değilim.”
“Tamam, görüşürüz.” Daha uzun konuşmak istiyordu Defne ama bu bile yeterliydi hiç sesini duymamaktan iyiydi en azından.
•••••••••••
“Daha sonra ararsın öyle mi?” telefon kapanır kapanmaz saldırıya geçti Melisa. Yanında o sünepenin telefonunu açtığı yetmezmiş gibi bir de utanmadan sonra arayacağını söylüyordu.
“Ne var Melisa! Ne dememi bekliyorsun? Allah belanı versin, beni bir daha arama sakın deyip yüzüne mi kapatsaydım?” Doğukan tahammül edemiyordu artık, iki kadının arasında hangisinin gönlünü hoş tutacağını şaşırmıştı.
“Yok canım, ben kalksaydım siz rahat rahat cilveleşseydiniz. Geçen gece yaptığın gibi hani.” demek duymuştu hepsini.
“Melisa, lütfen. Bazı şeylere mecbur olduğumu biliyorsun. Eğer o kızdan şimdi ayrılırsam ailem beni parçalar.” Hay ağzıma sıçsalardı da açmasaydım şu telefonu dedi kendi kendine. Yediği yemek de son zamanlarda olduğu gibi yine boğazına dizilmişti.
Az kalmıştı, Melisa parçalayacaktı onu zaten. Ama şimdilik alttan almaya karar verdi, adam kendisinden bıksın istemiyordu. Çünkü kendisinden bıkarsa okları tekrar Defne denen kıza dönebilirdi.
“Neyse, o zaman ona böyle iyi davranma. Çok seviyorum seni ve çok fazla kıskanıyorum anlasana.” Melisa dolu dolu gözleriyle konuşmaya çalıştı. Hırs ve kin dışında hiçbir his yoktu halbuki kalbinde.
Doğukan şaşkındı, daha ne kadar kötü davranacaktı ki kıza? Defne'nin yerinde başkası olsa çoktan kırk kere terk edilmişti bile.
Yine de bu sözlere inanmayı çok istedi, kızın onu kıskanıyor olmasından gururu okşanmıştı çünkü hep kıskanan taraf kendisi oluyordu.
“Tamam sevgilim, öyle yaparım. Sen yeter ki asma şu güzel yüzünü.”
••••••••••
Yemek için ustamla ne sipariş versek diye düşünürken içeri 75 yaşlarında bir adam girdi. Elinde çok şık bir baston, üstünde özenle dikilmiş bir takım vardı. Yaşına rağmen hâlâ zinde ve çok yakışıklı görünüyordu. Saçları özenle taranmış, kıyafeti jilet gibi ütülenmişti ve buram buram mis gibi kokular yayıyordu etrafına.
Ben onu içeri davet edecekken ustam yüksek sesle: “Kadir!” diye bağırdı. Sanırım dün gelen adamın dedesi tam da bu beyefendi oluyordu. “Belli zaten.” diye kendi kendine söyledim. Yalan yok ikisi de karizmatik adamlardı ve sanırım ağır kokuları seviyorlardı.
Ustam eski dostuyla sarılırken ben tebessüm ederek baktım onlara.
“Akşama doğru geleceğini sanmıştım.” dedi ustam.
“Öyleydi aslında ama bu kadar dinlenmek yetti. Senin sohbetin dururken ne yapayım dört duvarın arasını.” Dikkatle konuşmalarını dinliyordum hâlâ. İkisi nasıl olduklarına dair sohbet ederken bir anda üstümde hissettiğim bakışlarla gözümü kapıya çevirdim ve eşikte duran adamla göz göze geldim. O da gelmişti tabii.
“Hadi, yemek yememişsinizdir herhalde daha. Hep beraber yemeğe gidiyoruz.” Kadir Bey beni de mi katmıştı işin içine az önce?
Nazikçe reddetmem gerekiyordu. “Efendim, ben hiç rahatsızlık vermesem. Siz uzun zaman sonra bir araya gelmişsiniz rahat rahat konuşsaydınız.”
“O ne demek öyle evlâdım, düşün önüme hadi gidiyoruz.” İtiraz kabul etmeyecek bir tavrı vardı.
“Usta, ben dükkana bir şeyler sipariş ederim siz gidin.” Bari ustam tamam deseydi.
“Defne olur mu kızım öyle? Sen gelmezsen ben de gitmem dükkânda beraber yeriz.” Ustam da böyle konuşunca gideceğim kesinleşmişti zaten. Yenilmiş şekilde küçük kol çantamı alıp arkalarından ilerlemeye başladım. Ne gerek vardı ki şimdi benim gelmeme! Oturup yerdim bir köşede yemeğimi.
Ben astığım yüzümle içimden söylene söylene iki eski dostu takip ederken bir çift kocaman ayak da yanımda benimle beraber geliyordu.