Geri dönüş yolculuğumuz normal şekilde devam ediyordu. Şu an tek sorun, deli gibi uykumun olmasıydı. O kadar yemek yedikten sonra iyice ağırlaşmış, arabanın beşik gibi sallanmasından dolayı esnemelerim artmıştı. Sohbet sesleri de kulağıma ninni gibi duyulmaya başladığı anda gözlerim kapanmıştı.
Bana on saniye kadar sürmüş gibi gelen bir uykudan sıçrayarak uyandım adeta. Elime telefonumu alıp saate baktığımda yaklaşık 35 dakikadır uyuduğumu fark ettim. Boğazım kurumuş, kirpilerimdeki rimel yapıştığı için gözlerimi açmamı zorlaştırıyordu.
Ayrıca ne biçim bir rüya görmüştüm öyle! Yüzünü seçemediğim bir adamla, aydınlık ve ferah bir banyoda öpüşüyorduk. Hatta daha ilerisine gitmeye hevesliydik. Adamın yüzünü görmemiş olsam da yapılı ve geniş göğüslü, açık tenli biri olduğunu anımsıyordum. Beni kucağına alıp banyonun duvarına yaslamış ve ıslak vücuduyla...Aman neyse işte oradaki adam Doğukan olmadığı için üstünde fazla düşünmeyecektim. Zaten çok anlık bir görüntüydü, bilinçaltı rüyasıydı işte!
“Defne, uyandın mı? Gelmek üzereyiz.” diye dikkatle yüzüme bakarak sordu ustam.
Uyurken yerimden kaydığım için toparlandım. “Evet, dalmışım. Kusura bakmayın.” İnşallah uyurken bir yerimi falan kaşımamıştım insanların içinde!
“Ne kusuru evlâdım, uyu ne olacak.” Nasıl böyle uyumuştum ki birden? Normalde hayatta uyuyamazdım gündüz vakti. Kafamı çevirip Kenan'a baktım. Bana yandan bir bakış attı ve yüzünde belli belirsiz bir sırıtma oluştu yine. Kesin bir yerimi kaşımıştım!
Halbuki Defne, sandığının aksine kıpırtısız uyumuştu. Kenan'ın yüzünde gülümseme oluşturan, kızın uyurken nasıl da bebekler gibi tatlı göründüğüydü. İnce ve kavisli kaşlarını çatmıştı uykusunda. Kâbus mu görmüştü acaba? Hayatında rahatsız olduğu ne varsa, kabus görmesine sebep olacak her ne düşünüyorsa hepsini silip atmak istiyordu.
Rahatsız bir pozisyonda uyumuş ve giderek aşağıya doğru kaymıştı kocaman koltukta. Kendisi ona seve seve yastık olurdu halbuki. Kızı göğsüne çekip saçlarını öpe öpe uyutabilirdi. Her gün bu güzelliğe bakarak uyuyup uyanmanın nasıl bir his olacağını düşünmeye başlamıştı istemsizce. Emindi ki cennet gibi olurdu. Hatta hemen şimdi onunla beraber uyumak istiyordu. Küçük bir yatakta önce kendisi uzanırdı Defne de onun üstüne yatabilirdi. Böylece bir an bile ayrı kalmazdı kızdan. Onun ağırlığını sonsuza dek taşıyabilirdi.
Kenan düşüncelere dalmışken dükkânın olduğu sokakta yavaşlayıp durdu araba. Sırasıyla inip, arkalı önlü yürümeye başladılar yine. Kadir Bey bir sürü kumaş getirmişti yanında, hepsi dükkana taşınacaktı.
“Birer kahve içelim yemeğin üstüne.” Hayri Ustam konuşunca hemen kahveleri yapmaya başladım. Dükkanın içindeki küçük koltuk takımına yerleşen misafirlerimize doğru ilerleyip önce Kadir Bey ve ustama ikram ettim kahveyi daha sonra da Kenan'a.
Biz kahvelerimizi içerken Hayri ustam da kumaşları hayranlıkla inceliyordu. Nasıl bir model olsun diye kararlaştırdıkları sırada iki gün önce gelen kız dükkana girdi.
“Merhaba.” Bu sefer üstünde kese kağıdı renginde bol ve kısa bir elbise vardı. Maşalı saçlarının üstüne kocaman bir gözlük takmıştı. Dükkana girer girmez etrafı süzmeye başladı ve Kenan’ın oturduğu tarafta oldukça fazla takılı kaldı gözleri.
“Merhaba, hoş geldiniz. Ben hemen getireyim kıyafetlerinizi.” Oturduğum yerden fırladım ve torbalarını tezgaha bıraktım.
“Önce elbisemi denemek istiyorum olmuş mu diye.” çantasını tezgâha bırakıp konuştu genç kadın ama gözleri hâlâ Kenan'ın üstündeydi.
“Nasıl isterseniz.” dedim ve kabine yönlendirdim onu hemen.
Melisa kabine girdiğinde, hayatında gördüğü en yakışıklı erkeğin bu kıytırık terzi dükkanında ne aradığını sorguluyordu. Koyu kumral dalgalı saçları kusursuz şekilde kafasının üstünü süslemiş, aşırı yoğun olmayan sakalları keskin suratına çok seksi bir ifade vermişti. Hele o sakalların arasından çıkan dolgun dudaklar...Vücudundan bahsetmiyordu bile, adam resmen “Ben erkeğim!” diye bağırıyordu. Güçlü ve kaslı, uzun bacaklarıyla nasıl yayılmıştı koltuğa, gel kucağıma otur diyordu sanki!
Ama adam, şu Defne denen salaktan gözünü bir saniye bile ayırıp kendisine bakmamıştı. Ne diye izliyordu ki o sünepeyi? Kendisi çok daha güzel ve çok daha kadınsıydı. Şimdi elbisesini giyip karşısına çıkınca aklını almasını bilirdi.
Bugün özellikle korse giymişti içine. Elbisenin ölçüsünü aldırdığı gün yoktu ama bugün bu sülüğü azarlamak için özellikle giymişti. Yanlış ölçü aldığını söyleyip, bir haltı beceremediğini yüzüne vuracak ve herkesin içinde azarlayıp rezil edecekti. Hatta belki işinden bile kovdururdu.
O yüzden hızlıca elbisesini giyip kabinden çıktı.
“Bu ne rezalet böyle! Şu koskoca Adana’da bir tane düzgün terzi yok mu!?” sohbetlerini bölüp dışarı fırlamıştı Melisa. Üstünde bol duran elbiseyi gösteriyor ve bağırıyordu.
“Güya Adana’nın en iyi terzisiymiş! Yanınızda bunları mı çalıştırıyorsunuz? Daha belimin ölçüsüne göre elbise daraltamamış!”
“Hanımefendi bir saniye sakin olun.” Defne denen salak şaşkınca bakarken koltukta oturan yaşlı adam kalkıp bana doğru geldi.
“Ne sakin olması! Bu elbiseye kaç para verdim ben! Birkaç saat sonra giymem gerekiyordu ama hale bakın!” Defne ağladı ağlayacaktı. Bir de şu ustası olan adam azarlamaya başlarsa planı tam istediği gibi yerli yerine oturacak, onlar elbiseyi tekrar daraltmakla uğraşırken Melisa da bekleme bahanesiyle şuradaki yakışıklının aklını alabilecekti. Hiç planda yokken bir taşla iki kuş vuracaktı yani!
“Hanımefendi ama içinize korse giymişsiniz, o gün geldiğinizde bu yoktu.” diye kendini savundu Defne. Nasıl bir vücuttan ölçü aldığını gayet hatırlıyordu, kız hafif iri yapılı ve göbekliydi biraz. Bugünse beli incecik ve karnı dümdüz görünüyordu. Karşısındaki kadının korse giydiğini anlayacak kadar biliyordu bu işi.
“Sen nasıl böyle konuşursun benimle! O gün geldiğimde de böyleydim. Kendi aptallığını benim üstüme yıkmaya kalkma!” Melisa parmağını sallayarak azarlıyordu karşısındaki kızı. Defne şok olmuş halde kalakaldı. Bu dükkânda hakarete uğradığı hiç olmamıştı daha önce. Hem de hiçbir kabahati yokken.
“Hanımefendi, derhal dükkanımı terk edin.” Melisa şaşırdı birden. Adam kendi tarafını tutup Defne'yi azarlar diye ummuştu.
“Anlamadım!?” Melisa ellerini iki yana açmış bekliyordu.
“Defne, hanımefendi ödeme yapmış mıydı?” diye sordu Hayri Usta kafasını hafifçe geriye çevirerek.
“Hayır usta.” Cılız bir sesle konuştu Defne.
“Tamam paranızı da istemiyorum. Hemen terk edin dükkanımı bir daha da gelmeyin buraya.” Melisa bozulmuştu üstelik karşısındaki adam pek bastırabileceği birine benzemiyordu. Şahin gibi atılmıştı birden üstüne. Aman toz kondurmasın kimse Defne denen sümsüğe!
“Elbisemin derhal yapılmasını istiyorum!” Melisa ısrarla devam ediyordu. Şu yakışıklının önünde rezil olmayacaktı.
“Başka yerde rahatlıkla yaptırabilirsiniz. İnsanları suçlamadan önce kendi davranışınızı düzeltin. Madem elbiseyi korseyle kullanacaksınız ölçünüzü ona göre aldırsaydınız.”
“Ama ben zaten...” Melisa lafını tamamlayamadan yüksek sesle konuştu Hayri Usta: “Ben duyacağımı duydum, derhal terk edin dükkanımı yoksa polis çağırırım!” dedi, bu dolandırıcıları çok iyi bilirdi.
Defalarca kez yaşamıştı bunu daha önce. Üç kuruşluk şeyi bile bedavaya getirmek için yapmayacakları rezillik yoktu bazı insanların.
“Asıl ben sizi polise şikayet edeceğim!” ortada şikâyet edilecek bir şey olmasa da kuyruğu dik tuttu Melisa.
“Ödeme bile almamışız hanımefendi, buyurun istediğiniz yere şikayet edin!” Defne ağlamak üzere üst kata çıkarken, Kenan onun peşinden gitmeyi düşünse de tam aksine karar verip dışarı çıktı. Olanlara inanamıyordu! Bir yandan kahvesini içip bir yandan son günlerdeki favori manzarasını izlerken bu kadın nereden çıkıp ağlatmıştı şimdi küçük peri kızını? Eğer bunu yapan bir erkek olsaydı şimdi suratında birkaç organı kullanılamaz hale getirirdi ama kadın olması işini zorlaştırıyordu. Yine de öylece gitmesine izin vermeyecekti tabi.
O sırada Melisa mecburen geri döndü kabine, hemen değiştirdi üstünü. Ne kıymetli Defneymiş! Kimse laf söyletmiyordu maşallah!
Eşyalarını aldığı gibi hızlıca çıktı dükkandan. Köşeyi döndüğü anda güçlü bir el kolunu yakalayıp çekiştirdi bedenini. Az önce içeride oturan dergi kataloglarından fırlamış gibi görünen adam tam karşısındaydı. Melisa'nın boyu fena değildi aslında ama adama kafasını kaldırarak bakmak zorunda kalmıştı.
Yapılı kollarına vurarak kurtardı kendini. “Ne hakla çekiştiriyorsunuz beni?” diye sorduğunda, umarım beğendiği için çekiştirmiştir, diye düşünüyordu hala. Keşke beni omzuna atıp götürse diyordu kendi kendine. Bir süre zor kızı oynar sonra seve seve koynuna girerdi.
“Az önce içeride oynadığın tiyatro neydi bilmiyorum, neyin peşinde olduğun da zerre umurumda değil ama bir daha buraya gelip, o insanların canını sıkacak olursan...” dedi ve üstüne doğru eğildi kızın.
“Hatta canını sıkmayı geçtim, gölgen bile geçecek olursa bu sokaktan seni pişman ederim. Normalde bu konuşmayı kadınlara yapmak hiç huyum değildir. Ama sözümden çıktığım da görülmemiştir daha önce, uyarımı ciddiye alsan iyi olur.” Adam buz gibi bakıyordu şimdi. İçeride Defne’yi seyreden yumuşak bakışlar gitmiş yerine etrafındaki insanların ondan çekinmesine sebep olan esas ifade gelmişti.
“Sen kimsin ki senden korkacakmışım!?” diye diklendi Melisa, hala şansını deniyordu. Adamı kışkırtırsa kendisinden hoşlanmasını sağlayabileceğine inanıyordu. Ne yani filmlerde hep öyle olmuyor muydu?
Ürkütücü bir kahkaha attı adam. “İsmimden korkma zaten yapacaklarımdan kork. Buraya bir daha gelecek olursan, cesedinin tüm parçalarını bir araya getirmek için haftalarca uğraştıklarından emin olurum.”
“T-tamam.” Kekelememek elde değildi. Adam köşeli çenesini sıkıyor, birazdan boğazına saldıracak yırtıcı bir hayvan gibi bakıyordu. Ne ara çıkıp gelmişti ki buraya? Ne ara gizlenmişti bu sokağa?
Yüzüne, midesini bulandıran bir şey görmüş gibi bakıp rüzgar gibi geçip gitti önünden.
Hah Defneye bak sen! Demek koruyucu melek bulmuş şimdi de kendine! Adam bir de seni parçalarım diye tehdit ediyordu Melisa’yı! Sen kimsin ki!? Sert çocuk tavırları yapıyor güya!
Peki, bu adama bulaşmaya cesaret edemeyecek olabilirdi ama Defneyle uğraşacaktı. “Ben sana gösteririm.” diye kendi kendine söylendi. Bu akşam sevgilisiyle gitmek için Adana’nın en pahalı restoranında yer ayırtmıştı. Evet, Defne şimdi göremeyecekti belki ama sadece birkaç ay sonra o taptığı sevgilisini İngiltere’de zannederken aslında kendisiyle beraber Adana’da olduğunu kanıtlarıyla beraber sunacaktı ve o çok renkli hayal dünyasını başına yıkacaktı!