“Yalnız...” Doğukan’ın üstüne doğru bir adım daha attı. “Defne, benim.”
“Hayatından tamamen çıkıp gitmeden önce ona elini sürecek olursan acımadan derini yüzerim.” dedi Kenan. Boyunun avantajıyla karşısındaki çocuğa tepeden bakıyor, onu en ufak hatasında böcek gibi ezmeye hazır bekliyordu.
Hatta başka zamanda, başka bir yerde olsa bu bok parçasını çoktan gözünü kırpmadan öldürürdü ya, sırf Defnesine kavuşabilmek için katlanıyordu her şeye.
“Merak etme, sen nasıl sevdiğine kavuşmak istiyorsan aynısını ben de istiyorum, kimseye dokunmak gibi bir niyetim yok.” dedi Doğukan. Diklenmeye ve kendisinin de boş adam olmadığını göstermeye çalışıyordu ama korkudan boğazı kurumuş bir haldeydi. Karşısında duran iri yarı adam şöyle dursun, hemen arkasında bekleyen dengesiz arkadaşları üstüne atlamaya hazır beklerken kelimeleri bir araya getirmesi bile bir mucizeydi.
“Biz yine de uyarmış olalım kardeşim sonra yengeye yamuk yaparsın falan malum, deri yüzmek zorlu iş kimse sıcacık yatağından kalkıp senden ceket yapmak istemez.” dedi Meto.
Doğukan ve Fatih bu lafların zırvalıktan ibaret olduğuna inanmak isterdi ama bu adamları tanımışlardı artık. Ters düşmek ve onları üstlerine sıçratmak en son istedikleri şeydi. Fatih istemsizce yutkundu, bu manyak adamların yanından bir an önce gitmek istiyordu.
“Korkma lan. Yaptığım ceketi sana hediye ederim mutlaka, ömür boyu arkadaşından bir hatıra taşırsın üstünde fena mı?” Meto tekrar konuşunca aralarında gülüştü adamlar. Niyetleri gerçekten korkutmaktı ama karşılarına geçmiş cesur görünmeye uğraşan iki oğlan çocuğu zaten daha fazlasına gerek kalmadan şuracıkta bayılacak gibi duruyordu.
“Tamam anlaştık bitti işte. Ben sözümü tutacağım sen de sözünü tut. Ben imzayı aldıktan sonra kaçmama yardım edeceksin.” dedi Doğukan. Bu kadar tehdit yeterliydi. Yaka paça getirildikleri yetmezmiş gibi bir de bu adamların kaba saba ve anlamsız tavırlarına tahammül ediyorlardı. İstedikleri şey zaten aynı kapıya çıkıyordu, tehdit etmeye gerek yoktu ki.
“Hiç şüphen olmasın, hayatımızdan bir an önce defolup gitmen için seni mancınıkla bile fırlatmaya hazırım.” dedi Kenan.
Kararmaya başlayan havada bile seçilen belirgin cüssesi ve zırh gibi suratıyla öylece bekliyordu. Sinirliydi hem de çok sinirliydi. Kızın tercih ettiği herifi gördükçe daha da sinirleniyordu. Kendisi olsa onu gözünden sakınır, küçücük bir tebessümünü görmek için dünyaları önüne sererdi. Ama bu herif, onu hem aldatıyor hem de para için kızın gururunu kırmayı, onu tüm Adana'nın önünde küçük düşürmeyi göze alıyordu. Sadece Defneyi değil, kendi öz babasını bile düşünmeden harcıyordu bu karakteri bozuk yavşak. Böyle birinin gerçek yüzünü nasıl göremezdi, nasıl onunla evlenmeyi isterdi aklı almıyordu.
Şu anda tutunduğu tek şey zamanı gelince kıza kavuşacak olmasıydı. Bu sahtekâr herifi öldürmemeli ve ne kadar acıtsa da kızı üzmesine izin vermeliydi. Çünkü başka türlü onun gerçek yüzünü görmeye niyeti yoktu Defne'nin.
Daha fazla bakmaya katlanamadı onlara, öfkesi içinde kaynıyor kızın, bu it herifte sevdiği ne var diye düşünmekten çıldırıyordu. Kenan dönüp arabasına giderken tek tek peşine düştü dostları. Beş kişi arabaya binerken arkalarından sadece iki genç bakakaldı.
“Hey! Bizi burada mı bırakacaksınız?” diye bağırdı Doğukan. Bu in cin top oynayan yerden nasıl çıkarlardı? Onları arabaya tıkıp getirmişlerdi, bari aynı şekilde geri götürselerdi.
“Bence siz bir yolunu bulursunuz hanımlar, yol çok uzak sayılmaz şöyle 50-60 kilometrecik yürümeniz yeterli. Görüşürüz.” dedi ve arabanın kapısını kapatırken öpücük atmayı da ihmal etmedi Burhan.
Kenan ve adamları arabayı çalıştırıp uzaklaşırken, Doğukan ve Fatih son ana kadar onları da alacaklarından emindi. Ancak bekledikleri olmamıştı. Karanlık ağır ağır çökerken birbirlerine bakakalmış bu lanet yerden nasıl çıkacaklarını düşünmeye başlamışlardı.
Doğukan bu adamın şirketine geldiğine ve onunla görüştüğüne çoktan pişman olmuştu. Sadece geleceğini garanti altına almak istemiş ve arada kimse olmadan zenginliğine adım atmayı hayal etmişti.
Neyse, biraz hırpalanmış olsa da Defne ve saçma ailesi aradan çıkacak; kendisi, sevdiği kızla mutlu bir hayat yaşayacaktı.
Ama anlamadığı tek şey böyle bir adamın, terzide çalışan basit bir kızla ne işi olduğuydu. En zengin ailelerin, en güzel kızlarıyla beraber olabilecek bu adamın orta halli bir ailenin yerden bitme kızıyla ne işi olurdu ki?
Bu katil kılıklı herifin, nişanlısına karşı özel ilgisi nereden geliyordu? 'Hayatımızdan çık’ demişti. Ne zamandan beri birlikte bir hayatları vardı ki? Bu herif ne zaman Defne'yi böyle sahiplenmişti? Kıskandığından değil ya bir an için Defne’nin de kendisini aldatıyor olabileceğini düşündü ama buna pek ihtimal vermiyordu. Bu zamana kadar kız onu terk etsin diye çok çabalamıştı ama ne yapsa işe yaramamıştı. Defne hâlâ kendisiyle evlenmek için ölüp bitiyordu.
‘Keşke aldatıyor olsaydı’ diye aklından geçirdi bir an, işte o zaman işin içinden kolaylıkla sıyrılırdı.
Bu arada 50-60 kilometre mi demişti o göt herif? “Siktiğimin şerefsizleri!” diye söylendi. Fatihe bakarak: “Melisaya konum at, gelsin alsın bizi bir şekilde buradan.” dedi.
Ancak 10 dakika bile geçmeden kızdan “Başınızın çaresine bakın.” mesajı gelmişti. Doğukan için hayat artık hep bu şekilde geçecekti zaten, uğruna herkesi harcadığı kişi tarafından harcanacaktı.
Ama en azından yürürken düşünmeye vakti olacaktı. Kenan Demirkol denen bu adam ve kendi yapışkan nişanlısı birbirlerini nereden tanıyordu?