Sevdiğim Biri Var

Sevdiğim Biri Var

book_age16+
318
FOLLOW
4.6K
READ
HE
badboy
bxg
kicking
campus
highschool
enimies to lovers
seductive
like
intro-logo
Blurb

Sıradan hayatımda diğer insanlara göre neyi farklı yapabildiğimi bazen açıklayabildiğim anlar oluyordu ama sevgi konusunda kendimi açıklamakta rezalettim. Buna ilk gönderi de dahildir.

chap-preview
Free preview
“Bıyıklar önemli. Hele kızların bıyıkları daha önemli…”
Fatih için duyduğum sevgi modern çağda alışılmış gelenlerden uzaktı. Onu sevmeye başladığımda bunun ne zaman gerçekleştiğini bilmiyorum ama onu, sevebileceğim en saf halle sevmeye özen gösterdiğimi biliyorum. Çünkü Fatih'e karşı duyduğum sevginin var olması için en başta ben ve bendeki hisler gerekliydi. Bunlar olamasaydı da Fatih yine aynı Fatih olacaktı ama bunlar olunca, Fatih bir nevi değişim geçirmiş oluyordu. Ne değişimi mi? Oh, orada duralım. Bu kısımda diğer insanlardan ayrıldığım konusunda ciddiyim çünkü Fatih'i şu an herkesin gördüğünden farklı yapan-daha doğrusu benim değişim diye nitelediğim farklılık haline büründüren- şey, yalnızca benim bakışımda saklıydı. Yani ben ve hislerim olmadığı vakit, Fatih yine aynı Fatih olacaktı. Daha doğrusu o duygular Fatih'i yalnızca bende farklı kılıyordu. "Okullarımızın karşılıklı olması bir açıdan iyi." diyen arkadaşıma dönmeden ortak sahada oynanan oyuna odaklanmak istiyorum. "Düşünsene, kız meslek lisesinde okuyorsun ve birden şehrin en iyi okulunun karşısına taşınıyorsun." Küçümsemeyi fark ettiniz mi? Söylediklerini düşündüğümü itiraf edebilirim. Aynı şekilde onun gibi aynı yere baktığımı da. "Tabii, liseyi bu şekilde geçirmek ise bizim halimiz." Keyifliydim ve açtım. Öte yandan ortada oynanan oyuna odaklanmak istiyordum. Hem garipti. Çünkü o pazartesiden bu yana- yaklaşık iki ay önce, okul güz dönemi sezonunun başladığı pazartesiden bahsediyorum- neredeyse aylar olmuştu ve biz, şehrin tenha bölgesinden havalanıp buraya konmuştuk. Elbette havalanmak derken hiciv sanatından yararlanıyorum. Hiciv miydi o ya? Hiciv sanatı da ne? Galiba bilmediğim edebi bir yanım vardı. Bunu da ortak sahaya bakarken fark etmem işin hangi boyutuydu? Gerçi aniden sanata bağlamam mümkün bir olay çünkü sahada oynayan Fatih'e bakmak, ona birçok kez baktığım gibi bakmayı ihmal etmemek böyle bir şeydi; ona bakmak, hormonlu herhangi bir duygumu veya bilemediğim sanatsal yönlerimi ortaya çıkarıyordu. Bir de bütçelerimiz uysa. Ekonomik kriterler de diyebiliriz. "Üzülme Esin," diye mırıldandı Güliz. Yüzü bana dönmeden sol eli omzumu buldu. "En azından onları bu şekilde yakından görebiliyoruz." En azından, diye düşünüyorum. "Aslında üzgün değilim. Açım." derken yanıma doğru hafiften bakıyorum, Güliz'in pencerenin dışına bakışını ve oradaki oyuna - futbol oynanıyordu - konsantre olduğunu görüyorum. "Birazdan yeriz. Bekle." dedi. Maça odaklanmış gibi görünmesine rağmen maçla ilgilenmediğine eminim. Aynı şekilde diğer herkes de olduğu gibi. Diğer herkes mi? Elbette diğer herkes. Ne sandınız, pencereden burayı kesen tek kişiler bizler miyiz? Yo, kesinlikle hayır. Bizden dahası var. Daha fazlası. Belki on iki, belki on dört ve belki on beş kişi. Sınıfımızda ne kadar kız varsa - birçoğu öğle arasını değerlendirmek için yemekhaneye ilerlemişti ve birçoğu pencerede yer bulamadığı için arka taraflarda takılıyordu - burayı, sınıfın ortak sahaya bakan pencereli yanını değerlendirmişti. Bu durumda sınıfın büyük bir çoğunluğunun pencereye tünediğini, hatta okulumuzdaki her pencerenin bu şekilde olduğunu söyleyebilirim çünkü bizler binde bir karşılaşılacak bir şeye tanık olan kız meslek lisesinin öğrencileriydik. Ki, karşımızdaki de şehrin en iyi liselerinden biri olan, kültleşmiş ve yıllanmış, hatta eskimiş ama sık sık restore edilmiş lisesiydi. Onlar bizden farklıydı. Yalnızca öğrencilerinden bahsetmiyorum. Okulu da bizim okulumuzdan farklıydı. Kariyer kokuyordu. Her yanı başarı, ilgi ve donanım doluydu. Sanırım bu yüzden bu yedek binanın buraya yapılmasına karşı çıkıldı. Evet, doğru duydunuz. Bu yedek binaya - kız lisesi öğrencileri olarak bizim barındığımız binadan bahsediyorum - karşı çıktılar. Söylenene göre kültleşmiş binanın eskimiş olması ve deprem kuşağındaki bir ilde yaşıyor olmamız yetkililer için sorun teşkil eder hale gelmiş. Bundan dolayı ek bir bina yapılmasına karar verilmiş de hasarlı yapının bir süre sonra yıkılması kararı alınmış, falan filan. Tabii aynı süreçte, ek bina yapılana dek, bu eskimiş binada önlem alınması istenmiş ki, hemen aynı dönemde burayı da yapmaya başlamışlar. Yani ben öyle duydum. Hocalarımızın ve sınıftaki dedikoduyu seven kitlenin yalancısıyım. Biz şehrin tenha bir ilçesinde harap olmayı sürdürürken, eski binanın restoresi ve güçlendirilmesi için hazırlıklar yapılmaya başlanmış. Bu nedenle beraber eski binaya deprem güçlendirmesi, bakım ve birçok edevatı yapılıvermiş. Kulaktan aldığım bilgilere göre iyi bir mühendisin denetiminde yapı güçlendirilmesi yapıldığı için, bu yapı eskisi kadar sağlammış. Yani hala içerisinde eğitim verilebilir ve bir süre daha ayakta durabilirmiş. Tabii, yapının 1922 senesine ait olduğunu ve neredeyse bir asırlık bir yapıt olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ama buna rağmen ek binanın yapımına engel olundu mu? Kesinlikle hayır. Çünkü böylesi yıllanmış bir okulun yedek planı her daim olmalıymış ve zamane mühendisliği ile birlikte yapılabilir en iyi betonarme yapının yapılması ise - Bir dakika, konumuz bu değil. Konumuz bizim buraya gelişimiz. Siz buraya nasıl geldiniz, dediğinizi duyar gibiyim. Merak etmeyin, anlatıyorum hemen. İşin sonunda, tarihler geçen haziran ayını gösterirken bu eski bina için inşaa edilen ek bina tamamlanmış ama buna rağmen sorunlar tükenmemiş. Sınıf arkadaşlarımızdan Ceylan'ın dediğine göre - altını çiziyorum bunlar tamamen kulaktan dolma bilgiler ve ben de bazı kişilerin yalancısıyım - eski yapıya yapılan deprem güçlendirmesi işlemiyle birlikte, okulun tarihinden vazgeçmenin okulun yıkılmasına sebep olacağını düşünen bir grup isyancı türemiş. Bunların bir çoğunluğunu ise okulun yönetim kadrosu, hatta kült hocaları oluşturuyormuş ve bu hocalar gibi, bu okula emek veren öğrenciler derhal birlik olarak bir yol bulmaya çabalamışlar. Evet, ek bina yapmak onlar için de cazipmiş ama eski binadan çıktıkları anda yıkım ekiplerinin buraya doluşacağından hiç mi hiç hazzetmemişler. Ben de Ceylan'a, "Bunları nasıl bilebilirsin?" diye sormuştum çünkü kendisi, sanki oradaymış gibi anlatmıştı. "Kuzenim orada. Kendisi ikinci sınıfta. Aramızda kalsın ama," derken dedikodu için toplanmış kız çemberinin ortasına doğru eğilmiş ve "Kendisi tam bir inek." demişti. Sonra kıkırdamış, kıkırtısı büyümüş ve muhabbetin ardından da "Makbuş, bıyıklarımı alır mısın?" diye sorarak konuyu değiştirmişti. Bıyıklar önemli. Hele kızların bıyıkları daha önemli. Biz bu bilgiyle ne yapacağımızı bilemeyip Ceylan'ın bıyıklarının alınışını izleyedururken, zihnimiz çoktan bu bilgiyi gerçek olarak kabul eder olmuştu. Bunun da bize gireni, çıkanı olmadığı için bir hayli rahattık ve doğrudan doğruya, eski binanın boşaltılamama nedeninin yıkım işiyle alakalı olduğuna karar vermiştik. Eh, bu konuda onları anlamak gerekir. Yıllanmış ve isim yapmış bir okulum olsa, ben de yıkımına karşı çıkardım. Keza karşı çıkmakla kalmamış, isyan başlatmışlar. Öyle dedi Ceylan. Bu konuda da ona inandık. Sonra bu isyandan dolayı eski binanın yıkım işlemi iptal edilmiş. Ek bina ise bittiğiyle kalmış ve eski binanın tam karşısında, iki binanın arasında kalan geniş alana bakmakla kalakalmış. Tabii, bu denli bir eski yapının bir kerelik restore edilmesi ve üstünkörü işlemlerle iyileştirildiğini söylenmesine karşı tüm idari kadro şiddetle karşı çıkmış. Böylelikle yapının hasar tespiti, hasar kontrolü için her detayına hususi ölçümler yapılmaya başlanmış. Yani genel olarak eski bina sağlamlaştırılmıştı. Bunun bir kereyle kalmaması için de yıllık ve aylık kontroller eklenmiş. Bu da yapının ilerleyen süreçlerde tehlike arz edip etmediğini gözler önüne serecekti. Burası eski bina ve ek bina ile alakalıydı. Buradan sonrası ise biz ve bizim okulumuzla alakalı. Aslını isterseniz, meselenin başlangıcı sahtekâr müteahhitlerle alakalı. Şöyle ki . . . Tarihi okulun eğitimcileri ve öğrencileri istediklerini yaptırabilmişler ama biz ve bizim gibiler istediklerini yaptıramadıkları gibi, bu isteksizliğin arasında da ezilir olurlar. Önce ulaşımı sıkıntı olan, kötü eğitimle donatılmış ve bizi kesinlikle üniversiteye götürmeyecek olana ama öylesine olabilmesi için olan onca okuldan herhangi birinden biri olan bu okul var ya, bizi buradan çıkarmaları için elinden geleni yapacaktı. Ki yaptı da. Çünkü yıkıldı. Evet, yanlış duymuyorsunuz. Okulumuz yıkıldı. Hayat sürprizlerle dolu olabilecekse ve kaderin de insanlar üzerinde derin izleri olunca, ne hikmetse tertemiz ve sağlam görünen, dağ eteğindeki okulumuz aniden yıkılıverdi. Hem de aynı gün eğitim alıp, evine giden onca öğrencinin evinde olduğu bir gece vakti. Allah'tan içeride kimseler yoktu da kimse zarar görmedi. İşte kader, işte kısmet. Müzmin bekar olan bu okulumuz bir gecede yıkılınca, neden durduk yere ansızın yıkıldığı sorusu üzerine işlemler başlatıldı. Üstelik bu okul altı yıllık bir okul. Çok yeni. Yapının birçok yeri eskimemiş bile. Ne okullar var ki, senelerce ayakta durabiliyor: Aynen kült olmuş şu okul gibi. Böylesi okulların olduğu bir yerde, nasıl olur da altı sene ayakta duramayan ve herhangi bir deprem etkisi görmeden yıkılabilen bir okul da bulunabiliyordu? Üstelik deprem kuşağında yaşıyoruz. Yahu, bu yapıyı kim yapmış? Yaparken uyumuş mu? Yoksa malzemeden mi çalmış? Allah Allah. Dediğim gibi, yapı üzerinde incelemeler yapıldı ve kalitesiz malzemelerden, üstelik buna rağmen malzemeden kaçırılarak yapılmış bu yapıdan ötürü, iyiki de deprem görmemişsiniz, dualarını kabul etmekten başka halimiz kalmadı. Ee, sonuçta yıkılan yer bir okuldu. Kamu kuruluşuydu. Eğitim alınan, verilen bir yapıydı. İki bin öğrencilik nüfusunu da düşünürsek, derhal yetkili birimlerin harekete geçmesi gerekmişti. Hele şükür, denilebilecek bu meselede ise insanı düşündürten bir detay vardı. Sonuçta bu bizim okulumuzdu. Bir gecede yerle bir olmuştu ve bir gecede yıkılan okulumuza rağmen, bir gecede inşa edilen bir yapı yapmaları mümkün olmayınca - bir gecede yapı yapılabilen ülkeler olabilir ama bizimkilerin cebi meteliksizdir muhtemelen, haliyle buna sermaye ayıracak kadar bonkör olduklarını düşünmüyorum - bize acilen, geçici de olsa yeni bir yer bulunması gerekmişti. İşte o yer, bu eski ve kült okulun yedek binasıydı. Görüyor musunuz bağlantıyı? Kaderin ağları nasıl da örülmüş, bizi taa nerelerden nerelere getiriyor? Biraz bakının. Etrafı görün. Bizim toza bulanmış ve yıkılmış okulumuzu görseniz, siz de bu yeni ek binanın her karesine hayran kalırdınız. Hakikaten temiz, güzel ve ferahtı. Yıkılmış okulumuz gibi göz ardı edilmemiş, özenle işlenmişti. Neticede namı duyulur bir okul için yapılmıştı. Ah, burası kader kısmet yeri. Tam şu an, kime niyet kime kısmet diyebilirsiniz. Kısaca bu okula yerleştirildik. Karşımızda ise şehrin en iyi okullarından birisi duruyor. Böyle özenli bir okulun karşısına, bizim gibi alt taban puanlarını ancak zorlayarak yerleştirilmiş bir öğrenci kitlesinin okulu olunca da . . . Ortaya tamamen alakasız IQ çatışması çıkıyor çünkü onlar bizi sevmiyorlar. Aptal gibi davrandığımızı düşünüyorlar ve bence de haksız değiller çünkü biz - kız lisesi öğrencileri - bütün bir okul, sahada oynanan futbola bakmak yerine erkeklerini kesiyorduk. Oysa bu, onların beden eğitimi dersleriydi ve onlar, teneffüs zilleri çalsa da bu saçmalığa -bizim gibi cama üşüşmeye- kalkışmazlardı. Görüyor musunuz, aptallık bize sirayet etmiş çünkü onlardan yarım saat sonra başlayan okul saatimizden ötürü, onlardan yarım saat sonraya kalan bir öğle aramız vardı ve bizler bu arayı onları incelemekle harcıyorduk. Tam bir rezillik. Uzun lafın kısası buradayız. Okullarımız karşılıklı. Bizler muhtemelen tercih listesinin en altına zar zor giren, şehrin izbe bir ilçesinde barınan öğrencileri iken; onlar, binbir türlü emeklerle derece yapıp tavan puanları ve tercih listesinin ilklerini zorlayan öğrencilerdi. Ve ben de o okuldan bir oğlanı seviyordum. Bunun bir nedeni olmalı mıydı emin değilim ama onu gördükçe kitap okumak, koşmak ve dans etmek istiyordum. Oysa ben tembel biriyimdir. Kıçımın üzerinde yuvarlanmayı sever, genelde sosyal medyada takılır ve sık sık da makyaj yapardım. Ancak onu gördükten sonra elim makyaj malzemelerine gitmez oldu, yediğim abur cuburlar ise şeklini sağlıklı atıştırmalıklara bıraktı ve bunlar, neredeyse iki ayda oldu. Onu ilk gördüğüm o andan itibaren böyleyim, akıl almaz bir hızda değişiyorum ama beni değiştiren, değişime zorlayan veya bu yönde bizzat değiştirmek isteyen herhangi biri yok. Yalnızca değişiyorum. Bunun etkilerini göre göre, içimdeki ergen öfkesinin durulduğunu fark ede ede değişiyorum. Belki bütün mesele bunda saklıydı: Ona bakmanın bende gizli olanı uyandırmasıydı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
13.0K
bc

HÜKÜM

read
196.4K
bc

AŞKLA BERDEL

read
68.7K
bc

Dilsiz Yürek

read
10.1K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
314.5K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook