Tamamlanmış Türkçe Hikaye Tavsiyeleri / +18

Tamamlanmış Türkçe Hikaye Tavsiyeleri / +18

book_age18+
2.5K
FOLLOW
9.9K
READ
dark
contract marriage
drama
comedy
bxg
heavy
coming of age
first love
spiritual
passionate
like
intro-logo
Blurb

Türkçe Hikaye arayıp bulamadınız mı? Ya da bulduğunuzu beğenmediniz mi? Dreame’de yer alan ve okunmaya değer hikayeleri sizin için bir araya getiriyoruz. Daha fazla Türkçe hikaye için çalışmayı favlayıp çevrenize tavsiye ederek destek olabilirsiniz.

Romantizm, fantastik, genç kurgu, spiritüel vs istediğin her türden hikayeye bu çalışmadan ulaşabilirsin. Üstelik çalışmada hikayelerin sadece tanıtımı değil aynı zamanda hikayelerin ilk bölümleri de olacak. Takipte kalın

#türkçe #kitap #hikaye #tavsiye #öneri #dreame

chap-preview
Free preview
Milyonluk Gelin +18 / Kumru Yazar
Yazar adı: kumru yazar kitap adı: Milyonluk Gelin türü: romantizm Uyarı: +18 yetişkin içerik İlk 4 bölüm; Melik Şah Uygur 1 “Kalk lan zibidi!” diye bağırtı duydum. Başımı yastıktan ağır hareketler ile kaldırdığımda babamın nemrut yüzünü gördüm. Gözlerinden ateş püskürüyordu sanki, o kadar nefret bir bünyeye nasıl sığar? Anlamadım. Anlayan bana da anlatsın. “Ne var ya sabah sabah!” dedim aksi bir tavırla. “Elimin körü var!” Çarşafı üstümden çekince baksır ile ulu ortada kaldım. “Şu haline bak! Leş gibisin! Söyle saat kaçta geldin haa eşşek herif!” En son hatırladığım eve girerken güneşin doğduğuydu. Yastığı başımın üstüne koyup cevap vermemeyi tercih ettim. “Sen böyle devam et! Hiç bozma keyfini! Yarından itibaren bu kapıdan içeri adımını atamayacaksın!” Babamın söylediği cümle dikkatimi çekmişti. Yastığı kafamın üstünden atıp “O ne demek peder bey?” diye sordum. “Seni evlatlıktan men ediyorum! Tüm mal varlığımı da hayır kurumlarına verip Adana’ya giderim! Sen İstanbul’da daha ne bok yersen ye!” “Ciddi değilsin!” “Lan hayta! 27 yaşına geldin! Benim ne zaman şaka yaptığıma şahit oldun?” En azından nemrut olduğunu biliyor. Buna sevinsem mi üzülsem mi, bilemedim. “Haklısın, ne şaka yaparsın ne de şakadan anlarsın.” “İyi, hadi tüm kartlarını, evin ve arabalarının anahtarını getir bana teslim et. Git bugün kendine kalacak bir yer ayarla. Yarında birkaç parça kıyafetini al çık git bu evden. Ben bir asalak ile daha fazla yaşayamam. Yetti artık!” “Peder bey, ağır oluyor ama…” “Ulan oğlum olmasan şimdiye dek çekilecek dert değildin. Sen yat kalk rahmetli anama dua et. Onun hatırı için bunca yıl tüm rezilliklerine sabrettim. Ama bugün çıkan haberden sonra anam mezardan çıkıp gelse nafile!” “Ne haberi? Ne yapmışım?” Babam sinirle “Gülay!” diye bağırdı. Gülay koşturarak odama girdi. Elindeki bir tomar gazeteyi kucağıma bırakıp geri çekildi. Gazetelerde boy boy fotoğrafım vardı. Babam bir gazeteyi alıp Gülay’a uzattı. “Oku şu haberi!” “Adanalı iş adamı Ahmet Uygur’un çapkın oğlu Melik Şah Uygur geceyi iki güzel mankenle noktaladı. Ayakta durmakta zorlanan ünlü playboy yere kusarken yakalandı. Yere uzanıp ‘babam sağ olsun, o olmasa bu kadınlar kusan bir adamla birlikte olmazdı,’ diyerek gerçekleri dile getirdi. Babasının sayesinde gecelere aktığını söyleyen playboy manken Ferda Özel’le dudak dudağa poz vermeyi ihmal etmedi…” “Yeter Gülay, anladım” dedim. Babam sinirden kızardıkça patlayacak bomba gibi olmaya başlamıştı. “Anladıysan iyi. Daha şu dakikadan sonra seni tanımıyorum! Ne halin varsa gör!” Babam odamdan bir hışımla çıkarken gazetelere tekrar göz attım. Gerçekten bu defa çıkan haberler kötü olmuştu. Üstelik babam beni daha önce uyardığı halde gazetecilere yakalanmıştım. “Şimdi ne yapacaksın Melik Şah?” diyen Gülay’a omuz silktim. “Ne bileyim, eşyalarımı toplayıp gitmekten başka çarem var mı?” Gülay kuzenimdi. Benden iki- üç yaş kadar küçüktü. Babamın şirketinde asistan olarak çalışıyordu. Amcamlar Adana’da yaşadığı için bizimle kalıyordu. Çok iyi anlaşıyorduk. Belki de bu hayatta beni anlayan tek insandı. “Aslında bir çaren var.” “Beni sefaletten kurtaracak çare neymiş?” Yataktan çıkıp giyinmeye başladım. Gülay ise gayet ciddi bir tavırla “Şirkette temizlik personeli Akif diye biri var. Tanıyor musun?” diye sordu. “Bilmem, görsem tanırım belki. Konumuzla ne ilgisi var?” “Babanla dün sabah konuşurlarken duydum. O adamın bir yeğeni varmış, baban onu seninle evlendirmeye karar verdi.” “Bu ne saçmalık ya! Hangi devirdeyiz!” “Dur zaten bugün ki haberden sonra bu fikirden vazgeçti. Seni kimsenin adam edemeyeceğini söyleyip mirastan men etmek için avukatla konuştu. Bu kez sevgili baban çok ciddi, haberin olsun.” “Fikri değişmez mi diyorsun?” “Aslında sakinleştiğinde amcamla konuşurum. Ancak sen o kızla evlenmek istersen baban seni affedebilir.” “Saçmalama Gülay, ben bir kadına bağlanamam. Sokaklarda yaşarım daha iyi… Üstelik Ferda bana kapısını açar. Kimseye ihtiyacım yok.” Gülay şen bir kahkaha attı. “Ferda mı?” “Evet.” Telefondan internetini açıp “Şu habere bak istersen, Ferda daha yağlı kapı bulmuş. Seni fakir halinle ne yapsın?” dedikten sonra haberi okudum. “Melik Şah Uygur ile inişli çıkışlı aşk yaşayan ünlü manken Ferda Özel objektiflere yeni aşkı ile yakalandı. Bir gün önce Melik Şah ile görüntülenmesine rağmen bugün ünlü iş adamı Çağrı Şenler ile yakalanması akıllara Melik Şah Uygur’un aldatıldığını getirdi.” “Gördüğün gibi, aldatılıyorsun.” “Saçmalık!” dedim sinirle. “O ibne ile ne işi olabilir?” “Onu bana değil, Ferda’ya sor.” “Ne soracağım ya, siktirsin gitsin!” “Tam da senden beklenecek tepki. Sözlerinden ne kadar kırıldığın belli oluyor.” “Geç dalganı, gün senin günün tabii” dediğimde kahkaha attı. “Ya hadi ikimizde Ferda’yı sevmediğini biliyoruz. Niye birlikte olduğunu da… Asıl konumuza dönecek olursak; Ferda kapısı kapandığına göre ne yapmayı düşünüyorsun?” “Sen varken sırtım yere gelmez ki. Bana destek çıkarsın artık.” “Amcamı hayatta karşıma almayacağımı biliyorsun. Beni yok say. Sana dediklerimi iyi düşün. O kızla evlenmek istediğini söylersen eminim ki baban seni affeder. Ki ben olsam hiç düşünmeden kabul ederdim.” “Ya o kadın bana hayatı dar ederse? Hem onu ne tanıyorum ne de seviyorum.” “Babandan daha çok kim sana hayatı dar edebilir? Düşünsene evlenince karınla kendi evine geçeceksin. Sonuç olarak aşık olduğun kimse yok, zaten senin bu kafayla kimseyi sevme ihtimalin de yok.” Gülay böyle deyince aklıma yatmaya başlamıştı. Ancak yine de evlenip kendimi bir kafese koymak ölüm gibiydi. “Olmaz Gülay, ben evlenecek adam değilim.” “İyi o halde, sokaklarda sürün. Ben kuzenin olarak sana destek olmaya çalıştım. Benden daha fazlasını bekleme.” Ceketimi giyip Gülay’ın yanağından bir makas aldım. “Beklemem Gülay Hanım, merak etme.” “Nereye gidiyorsun?” “Sokaklarda sürünmeye gidiyorum. Eşlik etmek ister misin?” “Yok ben almayayım.” Gülay’ı arkamda bırakıp iki kat aşağı indim. Peder Bey ortalıkta görünmüyordu. Önce mutfağa girip “Bana kahvaltı hazırlayın,” dedim. “Babanızın kesin talimatı var, su bile içemezsiniz.” Kahya kadın bana bunu söylerken oldukça keyifliydi. “Su bile içemem öyle mi?” “Evet, Melik Şah.” “Bey demenizde mi yasaklandı?” “Hayır, yasaklanmadı. Size bey demek gerçek bey efendilere haksızlık olur. O yüzden size Melik Şah bey demedim.” “Babamın siniri geçince bu evde barınamayacaksın, haberin olsun kahya kadın.” O anda arkamdan bir ses yükseldi. Babam öfkeyle “Sen hala gitmedin mi köpek?” diye bağırdı. “Ayrıca karşındaki kadının bu evde senden daha çok hakkı var. Sana olan sinirim de geçmez. Bu eve bir daha adımını attığını görürsem seni polise şikayet ederim.” Kahya kadın böbürlenerek bana bakıp “Ben kalıcıyım da siz gidicisiniz galiba! Artık suyunuzu hayrattan içersiniz!” dedi. Burnumdan soluyarak dolaptan bardak aldım. Kadının yanından geçip “Ahmet Uygur hayratından içeyim o halde!” dedim. Çeşmeyi açıp bardağa suyumu doldurdum. Ard arda 3 bardak suyu hızlıca içerken ağzımın kenarlarından taşan su tişörtümü de ıslatmıştı. Sonra bardağı yere fırlatıp “Tühh! Elimden kaydı!” dedim sinirli bir halde. Babam yanıma gelip beni kolumdan tuttu. “Hadsiz! Yeter artık bu maskaralıklarından bıktım! Defol! Gözüm seni bir daha görmesin!” “Ne sen ne mirasın umurumda değil! Sokakta yatarım daha iyi! Zaten şimdiye dek niye çekip gitmediysem!” “Seni esrarkeş! Git sokakta öl geber!” “Madde kullanmıyorum artık!” “Kimin sayesinde haa? Nankör!” “Senin yüzünden başladığım maddeyi senin sayende bıraktığım için teşekkürler peder bey! Oldu mu? Mutlu musun?” Babam sinirden kıpkırmızı kesilmişti. “Karaktersiz! Bir de bana mı suç atıyorsun? Ben mi dedim git zibidilerle alemlerde kafayı bul diye!” Kavgamız büyürken artık kaybedecek bir şeyim olmadığı için babamı alkışladım. “Sütten çıkma ak kaşık Ahmet Uygur’u alkışlayalım! Kendisi bu dünyadaki en temiz insan! Annemi defalarca aldatmasını saymazsak tabii!” Kahya kadın, şoför ve iki hizmetli kadın birbirlerine bakarken babam bana tokadı bastı. Dudağımın kenarı kanarken sadece onun bu saldırganlığına gülerek cevap verdim. “Beni böyle mi susturacaksın? Mirasından men ettin gerçi tekrar men de edemezsin.” “Sen adam olmazsın! Tarık, at şunu dışarı!” Yalının güvenliği kapıda bizi izliyormuş meğer. Tabii tehlikeli bir serseri olduğum için babamı koruması lazım. Kolumdan tutunca onu itekledim. “Çekil lan! Kendim giderim!” “Melik Şah Bey, bu taraftan.” Beni salon kapısından değil de mutfağın bahçeye açılan kapısına yönlendirdi. Son kez arkamı dönüp babama bakarken çocukluğumu katledişi gözümde canlandı. Benim hayatımın mimarı Ahmet Uygur’du. Peki o neden bunu göremiyor? *** Asya Nur 2 Amcam yıllardır bir holdingde temizlik personeli olarak çalışmaktaydı. Oğlu Yusuf da aynı şirkette güvenlikçiydi. Uygurlar Holding de bir gün ben de çalışmak istiyordum. Ama beni oraya sekreter olarak bile almazlar. Ne olduysa amcamın telefonu evde kaldığı gün olmuştu. Amcam o gün sabit numaradan evi arayıp telefonu getirmemi istemişti. Ben de saf gibi telefonu holdinge götürmek için yola çıkmıştım. Holdingden içeri girdiğimde kimse ne için geldiğimi, kim olduğumu sormadan güvenlik yanıma gelmiş, “Hoşgeldiniz. Akif amcanız sizi Ahmet Bey’in odasında bekliyor,” demişti. Yusuf abinin arkadaşı olduğu için mi beni tanımıştı. Yine de şaşırmıştım. “Aaa kaçıncı katta?” “Son katta. Koridorun en sonundaki o da.” İlk defa geliyordum bu devasa binaya. Hayal ettiğimden de daha büyükmüş. Asansörü de benim için çağırmış üstüne bir de bana iyi günler dilemişti. Güvenliğin söylediği şekilde koridor boyunca ilerledim. Zenginliği kapıdan bile anlaşılan koridorun sonundaki odaya varınca kapıyı çalıp çalmamak konusunda tereddüt ettim. Ben kapıyı çalmadan içeriden açıldı. Kapıyı açan sekreterdi. “Buyrun,” dediğinde bu durumun hiç normal olmadığını anlamıştım. Sanki önemli bir kişiymişim gibi kapılarda karşılanmıştım. İçeri girdiğimde beni kır saçlı sert mizaçlı bir adam karşılamıştı. 60 yaşlarına yakındı. Bana dikkatle baktığında gözlerimi kaçırıp amcama döndüm. “Telefonunu getirdim amcacım.” “Asya’m, hiç lafımı ikiletmez.” Yaşlı adam bu durumdan hoşnut olduğunu “İyi iyi” diyerek gösterdi. “Tam aradığım gibi...” Böyle deyince bana şirkette iş vereceklerini sanıp sevinmiştim. Sekreterlik yapabilirim. “Kaç yaşındasın Asya?” “Bir ay sonra 20 yaşına gireceğim.” “Çok güzel. Herhangi bir hastalığın var mı?” “Yok efendim.” Amcam keyifle gülüp “Asya turp gibidir. Benim evin tüm işlerini tek başına yapar, off bile demez. 20 kiloyu bir eliyle kaldırır ağır demez. Sağlığı da gücü de yerinde maşallah,” dedi. Amcam benim için ilk defa güzel sözler söylüyordu. Hatta bu kadar uzun cümle kurması bile garipti. Bana düzgün iş verilmesi için böyle konuştuğuna inandım. “Anladım Akif.” “Güzelliğine ne demeli Ahmet Beyim? Görüyorsunuz ya, Allah vergisi bir güzelliği var. Üstelik çok akıllıdır. Liseyi derece ile bitirdi. İmkanımız yoktu üniversiteye veremedik. Asya’nın çocukları hem güzel hem de sağlıklı hem de zeki olur. Hiç şüphem yok.” “Tamam Akif, gidebilirsiniz.” Amcama anlamayan gözlerle bakarken amcam el pençe yaşlı patronunun önünde durup “Takdir sizindir Ahmet Beyim, siz isteyin yeter.” dedi. “Tamam konuşuruz sonra, işim var şimdi. Çıkın hadi.” Adam bizi odasından kovarken amcam hala dil döküyordu. Beni işe alması için miydi bu çabası? Sekreterlerin güzel olması gerektiğini sanmıştım. Ama daha dünyada hücresi olmayan çocuğumun güzelliğini niye konuştular? Bir şey anlamamıştım o an... Meğerse benim hayatımın zor günleri yeni başlıyormuş. *** Güneşin battığı yerden umutlar doğar, diyen şair bir de benim hayatımı görseydi bu sözü yazmaya utanırdı. Benim umutlarım hiç doğmayacak. Bunu bugün bir kez daha anladım. Umutsuzca amcamın önünde diz çöktüm. “İstemiyorum, evlenmek istemiyorum. Lütfen amca...” “Evleneceksin! Bu sefil hayattan kurtulmamız için, kız kardeşinin iyi bir geleceği olması için mecbursun!” Amcam beni hiç tanımadığım bir adamla evlendirmek için her şeyi hazırlamış, bana ise kabul etmek kalıyordu. “Kardeşime de kendime de çalışıp bakarım. Yeter ki beni tanımadığım bilmediğim bir adamın insafına bırakma,” dedim yerde diz çöküp ağlarken. Amcam beni umursamadı. “Söz ağızdan bir kere çıkar. Ahmet Bey’e bu koca İstanbul’da hayır diyecek bir Allah’ın kulu var mı sanıyorsun?” “Kaçar giderim!” “Gitmek istiyorsan al kapı orada!” Kapıya baktığımda amcamın katı sesi kulağımda çınladı. “Sen Ahmet Beyin oğlu ile evlenmezsen eğer kız kardeşini evlendiririm. Haberin olsun.” “Bunu yapamazsın!” “1 Milyon Dolar, dile kolay. O para var ya hayatımızı kurtaracak. Hem yıllardır birikmiş borçları ödeyeceğim. Bak bu kulübeden de yakında çıkıp adam akıllı bir evde yaşayacağız. Ben artık yaşlandım. Bu saatten sonra ne size ne de kuzenlerine iyi bir gelecek sağlayamam. Bu fırsat ayağımıza kadar geldi. Geri tepmek aptallık olur. Ben kararımı verdim. Ya sen ya da kardeşin Ahmet Beyin gelini olacaksınız. Karar senin!” 1 milyon dolar neden benim için ödeniyordu? Bu adam deli miydi? Oğluna kız mı yok sanki! Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Bu evde sığıntı gibi yaşamaktansa belki de evlenmem daha doğruydu. Üstelik kız kardeşimi okutup geleceğini kurtarmam mümkün olacaktı. Eğer bugün buradan gidersen kardeşimin tüm hayallerini yıkabilirdim. Amcamın ne kadar gaddar olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum. Bugün ise yeğenlerini para için satmayı göze almıştı. “Tamam amca, dediğin gibi olsun. O zengin veledi ile evleneceğim.” *** Asya Nur 3 Ayfer yengem ile birlikte kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu. “Sayende bu leş hayattan kurtulacam ya çok şükür, Akif ev bakmaya bile başladı. Kaloriferli evde yaşayacakmışız. Soğuk suda bulaşık yıkamayacakmışız. Bulaşık makinesi de alacakmış. Kızz sakın yan çizeyim deme ha, vallahi bu kadar heveslendikten sonra kalpten giderim.” “Ayfer yenge, beni bir mal gibi sattığınızın farkındasın değil mi? Sanki kendi rızamla mı evleniyorum? Bana tercih hakkı mı verildi?” Ayfer yenge omuz silkti. “Benim de ailem Akif ile evleneceksin dedi, evlendim. Ne var ki bunda? Eskiden herkes görücü usulü evlenirdi. Öyle sevgili yapan kızlara ‘orospu’ olmuş denirdi. O yüzden başımızı önümüzden bile kaldırmazdık. En azından sen şanslısın. Zengin talibin çıktı. Ya amcan gibi yoksul kocan olsa ne yapardın? 30 yıldır bu gecekondu da neler çektim neler… Anlatsam roman olur. Kitabın adı da gecekondu olur.” Yengem bardakları tepsiye dizerken “Öyle diyorsun da yenge, bu adamın oğlunda bir kusur var ki beni gelin olarak istiyor. Zengin adamın bizimle ne işi olur ki?” dedim içimdeki şüpheyi dışa vurarak. Yengem dudak büktü. “Milyonluk gelin olacaksın ya sen ona bak. Hem sanki kusursuz erkek mi var? Al bak amcana, aldığı maaşı gidip iddia da harcıyor, gıkım çıkıyor mu? Çıkmaz. Çünkü biz ailemizden böyle gördük.” “Ailenin rızkını kumarda kaybeden kocaya da bir şey denilmeli. Bilmiyorum Ayfer yenge, eski kafaya göre düşünmek garip geliyor. Artık yeni nesil böyle değil ki…” “Sen beni dinle, ben bu amcanla 30 yıldır evliysem bu sayede evli kalabildim. Yemeğini önüne koy, evi temizle, çocuklara bak gerisine karışma. Hem amcanın maaşı ortada, at yarışı oynaya oynaya bizi kuru ekmeğe muhtaç ettiği günlerde oldu. Sabrettim, zaten sabretmeyip ne yapacaktım? Baba evine gitseydim daha da sefalet içinde çocuklarımla ele muhtaç kalacaktım. En azından kocamın evinde yediğim kuru ekmek minnetsiz ya yeter bana dedim sabrettim.” Sığıntı gibi hissettiğim için yengemin son sözü dikkatimi çekmişti. ‘Kocamın evinde yediğim kuru ekmek minnetsiz’ Bu sözü aklımda dönüp durdu. O esnada Yeliz mutfağa girip “Ablaaa, çok acıktım. Hadi okula da gecikiyorum,” diyerek sandalyeye oturdu. “Az kaldı. Eee hani sen daha formanı giymemişsin!” “İlk ders beden dersi. O yüzden eşofman ile okula gideceğim.” “Anladım.” “Abla, bana spor ayakkabı alabilir misin?” “Biliyorsun geçen ay işten çıkarıldım. İş arıyorum. Para kazandığımda…” Yeliz birden gülmeye başladı. “Ayy ilahi abla, koskoca Uygur ailesinin veliahtı ile evleneceksin. Daha ne para kazanması ne iş bulması yaa.” Yeliz’e şaşkınlıkla baktım. “Kim söyledi?” “Amcamız söyledi.” “Başka bir şey dedi mi?” “Hayatımız kurtuldu gibisinden bir şeyler daha dedi.” “Peki, sana abuk subuk bir şey demedi yani?” “Ne gibi?” “Yok ya neyse hadi şu sofra bezini al götür odaya, ben de çaydanlığı alıp geliyorum.” Yeliz umursamaz bir tavırla “İyi,” deyip çekmeceden sofra bezini aldı. Üstündeki eskimiş eşofman takımına gözüm takılınca içim acıdı. Her tarafı pörsümüş tiftiklenmişti. Dirsek kısmında küçük delik oluşmuştu. Yeliz gittiğinde Ayfer yenge bana kaş göz işareti yaptı. “Hayırdır, niye Yeliz’i sorguya çektin?” diye sordu. “Amcam eğer ben o adamla evlenmezsem Yeliz’i evlendireceğini söyledi.” “Akif dediyse yapar. Ne yapsın o da, hayatında 1 milyon doları bir arada görmemişken şimdi adamın biri gelip bu parayı vermek için yeğenini oğlumla evlendir diyor. Garibim o da ne yapsın, bizi kurtarmak için başka çaresi olsa seni zorlar mıydı?” “1 milyon dolar mı?” “Amcan söylemedi mi?” “Yok, söylemedi. Aslında biz konuşurken Yusuf abi içeri geldi diye konuyu değiştirdi.” “Yusuf duysa kızar, ondan çekinmiştir. Eee şimdi ne yapıcaksın? Evleneceksin değil mi?” “Bilmiyorum yenge, o kadar kafam karışık ki… Amcama korkup tamam dedim ama bilmediğim bir denizde yüzmek gibi bir şey bu, boğulmaktan korkuyorum.” “Aman sen de, zengin olacaksın. Sefaletten kurtulacaksın. Gidip milletin hizmetçiliğini yapmayacaksın, kendi evinin hanımı olacaksın. Neyinden korkuyorsun. Bu fırsatı geri tepmek delilik olur.” “Doğru yenge, sen benden tecrübelisin.” “Tabii tecrübeliyim. Diyorum ya, hayatımı yazsam roman olur. Kız, yazsana benim hayatımı. Okulda senin Türkçe derslerin hep beş değil miydi? Hatta bir defasında yazdığın bir hikaye olmuştu da ödül mü ne almıştın.” “Doğru yenge, istersen anlat ben yazarım. Hem bi bakmışsın kitap yok satar da köşeyi döneriz.” “Amaan deli kız, o şans bana ancak kıçıyla güler. Sen şimdi beni boşver Uygurların gelini olacağın için Allah’a şükret. Bak genç yaşında hayatın kurtulacak, bu fırsatı geri tepme.” Yengem böyle deyince hak veriyordum. Bir çok insanın aradığı ama bulamadığı fırsattı. Başıma en kötü ne gelebilir ki? Acaba nasıl biriydi? Hiç merak etmemiştim şimdiye dek… Esmer mi? Sarışın mı? İnternette fotoğrafı var mıdır? Kahvaltı yaptıktan sonra bakarım, diye içimden geçirdim. Tabii fırsat bulabilirsem. *** Kahvaltı da Yusuf abi ile amcamın küçük oğlu Baran, birbirlerine sataşıp duruyordu. Yusuf abi 30 yaşındaydı. Baran ise Yeliz ile neredeyse yaşıttı. Baran, Yeliz’den ayca büyüktü. Aralarında tam bir yıl bile yoktu. Aynı sınıftaydılar. Amcam Baran’ı üniversitede okutmak için birikim yaptığını, o yüzden boğazımızdan kısmamız gerektiğini söylerdi. Yeliz ise lise bitince üniversiteye gidemeyeceğini bildiği için sesini çıkarmazdı. Ancak onun ne kadar okumak istediğini de herkes bilirdi. Amcam aynı zamanda iki üniversite öğrencisine yetişemeyeceğini, zaten kıt kanaat geçindiğini anlattığı günden beri Yeliz durgunlaşmıştı. 3 yıl önce bana üniversiteyi kazansam bile gidemeyeceğimi söylediği zaman ben de kötü hissetmiştim. Oysa ki hem çalışıp hem de okuyabilirdim. O zamanlar aklım ermemişti. Üniversiteye gitmek zenginlere göre sanmıştım. Oysa devlet zaten bana yetim olduğum için burs verecekti. Part time iş bulduktan sonra her masrafıma yetişebilirdim. Sonra amcamın neden böyle yaptığını anladım. Liseden mezun olur olmaz bana bir arkadaşının kuaför salonunda iş ayarlamış, bana verilmesi gereken maaşı da amcam kuaförden alıyordu. Bana ise sadece cep harçlığı veriyordu. Kalan parayıda evin giderlerine kullanacağını söylediği için sesimi edemiyordum. Taa ki o kuaför geçtiğimiz günlerde kapanıp ben işsiz kalana kadar böyle devam etti. Yusuf abi aslında evliydi. Eşi ile çocuğu Adana’ya gittiği için o da birkaç günlüğüne buraya gelmişti. Uygurlar holding de güvenlik olarak çalışıyordu. “Baba, hadi yediysen çıkalım.” “Tamam, çıkalım.” Amcam ile Yusuf kalkıp giderken Baran ile Yeliz’de liseye gitmek için ayaklandılar. Herkes çıktıktan sonra yengem ile baş başa kaldık. Yer sofrasını topladıktan sonra Ayfer yenge kollarını sıvadı. “Bulaşıkları sen yıka, ben de kirli çamaşırları yıkarım. Sonrada evi silip süpürürüz.” Aklıma Yeliz’in spor ayakkabı istediği gelince “Yenge ben çıkıp iş bakacağım,” dedim. “Ne işi? Sen artık koskoca Uygurların gelinisin. Yakışık almaz.” “İsteme söz daha olmadı, hem gelin ata binmiş ya nasip demiş. Yeliz’i duydun. Ayakkabı lazımmış. Amcam almaz, biliyorsun. O yüzden kısa süreli bir iş bulmam gerekiyor.” “Tamam git ama Uygurlar parmağına yüzük taktığı anda daha çalışamazsın. Sosyeteye rezil etme adamları. Uygurların gelini üç kuruşa çalışıyor diye manşet yaparlar.” “Millet işsiz mi? Niye bunu manşet yapsınlar ki?” “Sen hiç magazin haberleri izlemediğin için bilmiyorsun tabii, Uygurların veliahtı magazincilerin en çok takip ettiği ünlü kişilerden biri.” “Ünlü mü?” “Aynen oldukça popüler bir veliaht. Neyse sonra bakarız onunla ilgili haberlere. Şu çamaşırları yıkayayım yoksa bugün işim bitmeyecek. Sen evlenince bu dertler bitecek. Çamaşır makinesi de alırız, ohh sonra gel keyfim gel.” Yengemin yüzü hayal kurarken gülüyordu. 50 yaşında olmasına rağmen zayıf olduğu için daha genç duruyordu. Gerçi bu evde kilolu olmak ne mümkün ki. Yengem radyoyu açıp banyoya götürdü. Artık bir saat boyunca hem müzik dinler hem de eşlik ederek çamaşırları yıkardı. Bu onun için bir ritüeldi. Başka türlü o kadar çamaşırın yıkanması insanı yorardı. Tabii o çamaşırların içinde benle Yeliz’in kıyafetleri yoktu. Biz banyo yaptığımızda kıyafetlerimizi de hemen yıkayıp asıyorduk. Hem birikmemiş oluyordu hem de az sayıda kıyafetimiz olduğu için zorda kalmamış oluyorduk. Bulaşıkları çabucak yıkayıp Yeliz ile birlikte kaldığım odaya girdim. Yeliz’in yer yatağını toplayıp dolaba koyduktan sonra oda biraz olsun ferahlamıştı. Üstüme hızlıca bir tişört ve hırka aldım. Ardından 5 yıldır giydiğim artık beli sıkan pantolonumu giyindim. Ekim ayı geldiği için havalar serinlemeye başlamıştı. Kazak giymek içinde sıcaktı. Banyo kapısına gidip “Yenge ben çıkıyorum, akşama görüşürüz,” dedim. “Gecikirsen ara beni.” “Tamam ararım.” Sokağa çıktığımda bu gecekondu mahallesinde geçen yıllarım gözümde canlandı. Çocukken ailemle yaşadığım eve doğru yürümeye başladığımda beni karşılayan sadece enkazdı. Depremde yıkılan gecekonduda annemi babamı ve henüz bebek olan erkek kardeşimi kaybetmiştik. Ben ile Yeliz ise okulda olduğumuz için depremden etkilenmemiştik. . *** Melik Şah 4 Öğlene kadar İstanbul Taksim’de turladım. Sokakta şarkı söyleyenleri dinledim. İlk iş olarak karnımı doyurmak için bir lokantaya girdim. “Adana ne kadar?” diye sordum. “20 lira abim. Çekeyim mi?” Elimi cebime attım. 200 liram olduğunu görünce sevindim. İlk defa cebimde para olduğuna seviniyordum. Normalde her şeyi kartla hallettiğim için üstümde pek para olmazdı. “Aynen, çek bakalım.” Adam yüzüme dikkatli bakmaya başlayınca huzursuz oldum. “Yav abi sen şu playboy olan Melik Şah değil misin?” diye sordu. “Yok değilim, benzetirler genelde.” “Deme yav, ben de mekana ünlü biri geldi diye sevinmiştim.” “Nereye geçeyim?” “Boş olan yere geç abim.” “Rezervasyon yapılmamış mı?” “Yok abim biz de öyle rezervasyon ne arar. Boşsa girersin, doluysa ya gidersin ya da boşalmasını beklersin. 20 liralık dürüm için masayı kaç saat boyunca bekletemem ki.” Adam haklıydı. Rezervasyon yaptığım restoranlarda bir yemek en az 1000 lira tutuyordu. “Anladım, dürüm gecikir mi?” “10 dakkaya önünde olur.” “Tamam.” Ben yemek yerken bir kız içeri girdi. “Merhaba, hala garson arıyor musunuz?” diye sordu. Dürümümden bir ısırık aldım. Garsona ne kadar maaş veriliyor acaba? “Erkek garson arıyoruz.” “Ben çok iyi çalışırım, erkeklerden daha dayanıklıyım.” “Olmaz ablam, kadın çalışan almıyoruz.” “Lütfen bana bir şans verin.” “Ya hadi başka kapıya, seninle mi uğraşacağım? İşim gücüm var.” Adam kıza sert davranınca “Cinsiyetçi pislik! Al dükkanını başına çal!” diyerek çıkıp gitti. Umursamadım. Ben kendi derdime düşmüşken bir de başkasının derdiyle uğraşmam. Kız çıkıp giderken adam arkasından ellerini havaya kaldırdı. “Çattık ya! Zorla mı kardeşim! Kadın milleti çekilecek dert mi! Ben bu yüzden evlenmemişim kadın garson mu alıcam be! Tövbe tövbe!” Adam söylenmeye devam ederken dürümümden son bir ısırık aldım. Ağzımı peçete ile silip ayağa kalktım. 200 lirayı uzatıp hesabı ödedim. 180 liramı cebime koydum. Ardından telefonumu elime alıp yürümeye başladım. Kahpe Ferda’yı aramak yerine alıp numarasını sildim. Telefonumda kayıtlı bir çok kadın vardı. Hangisini arasam diye düşünüyorken birden birine çarptım. “Yuhh! Ezseydin!” dedi önümdeki kadın. “Ne var ya, fark etmedim.” “Fark etmezsin tabii! Yola bakmak yerine telefona bakıyorsun. Sonra da görmedim! Yok öyle pardon mardon! Adam gibi özür dile!” Bu kız biraz önce Restoranda adamla iş için tartışan kızdı. Resmen sinirini benden çıkarıyordu. Kıvrımlı dudakları hareket ettikçe ben de gerilmeye başlamıştım. Boncuk boncuk bakan yeşil gözleri öfkeden mi yoksa ağladığı için mi bilinmez, fazlasıyla kızarmıştı. Küçük burnunun ucu da kızarıktı. Yüzünde gram makyaj olmadan nasıl bu kadar temiz bir yüzü vardı? Doğal güzellik dedikleri böyle bir şey olsa gerek. “Heeeyy! Kime diyorum! Özür dileyecek misin? Eğer özür dilemezsen ben de sana çarparım!” “Çarpsana,” dedim alayla karışık. Boyu normale göre uzundu. Ancak benim yanımda yine de ufak kalıyordu. Benimle nasıl baş edeceğini merak etmiştim. “Züppe! İnsan gibi özür dile, yoksa fena olur!” “Ne yapabilirsin? Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” “Nerden bileyim kimsin! Hem kimsen kimsin! Beni zerre kadar ilgilendirmiyorsun! Bana öküz gibi çarptın! Üstüne özür dilemek yerine bana kafa tutuyorsun.” Kızın kolundan tutup “Bana bak, o salak adama olan öfkeni benden çıkaramazsın! Görmedim işte, ne uzatıyorsun?” dedim sinirle. “Ne diyorsun ya? Ben kime öfkelenmişim ki!” Kolunu çekip bir adım geri çekildi. Ürkmesi hoşuma gitmişti. “Demin iş için yalvardığın adamı diyorum. Cinsiyetçi pislik olan…” dediğimde aydınlanma yaşadı. “Ordaydın, her şeyi duydun ve buna sessiz kaldın öyle mi?” “Sen iş istemeyi bilmiyorsan bu benim sorunum mu?” Omuz silkti. “Değil tabii.” “Tamam senden özür dilemek yerine sana iş bulacağım. Anlaştık mı?” Gözleri birden ışıldadı. “Sahiden mi?” “Sahiden. Nasıl bir iş arıyorsun?” “Fark etmez. Namusumla çalışabileceğim her iş olur.” “Anlaşıldı. Hadi peşimden gel.” Genç kız peşimden gelirken ona nasıl iş bulacağımı da düşünmeye başladım. Etraftaki iş ilanlarına bakarken en sonunda anket işine denk geldim. “Sen şurada bekle, ben işi bağlayıp geliyorum.” “Tamam bekliyorum.” Yeşil gözlerini heyecanla kırpıştırdı. O beni beklerken anket işini veren ofise girdim. Karşımda kadın olması işimi kolaylaştıracak gibiydi. “Selam, ben Melik Şah,” dedim. Kadın adımı duyunca yüzüme dikkatle bakıp “Merhaba Melik Şah Uygur mu?” diye sordu. “Ta kendisi.” “Sizi burada görmek çok güzel, televizyonda göründüğünüzden daha yakışıklısınız.” Kadın bana alıcı gözlerle bakarken, ben de etkileyici bir gülüşle karşılık verdim. “Siz de çok güzelsiniz, akşam boş musunuz?” diye sordum. Kadın heyecandan donuklaştı. Sonra “E-evet!” diyebildi. Elini tutup masada bulduğum kalemle eline numaramı yazdım. “Ara beni.” “Tabii, ararım mutlaka.” “Ahh bu arada bir hayır işine girdim. Şu köşede duran zavallı kıza iş lazım. Yardımcı olabilir misin?” Mini eteğinin belini düzeltip beğenmeyen bakışlarla kavgacı kızı süzdü. “Yani, anket işini yapabilirse buyursun. Seni kıracak değilim Melik Şah,” dedi. “Süpersin. Adını sormadım.” “Hale.” “Adın da en az senin kadar güzel, çekici…” dedim. Kadın şen bir kahkaha atıp yanağımı okşadı. “Akşam için sabırsızlanıyorum.” “Ben de…” Kavgacı kızın yanına doğru yürürken geldiğimi fark etmeden etrafı süzüyordu. Öyle duru bir güzelliği vardı ki hayatıma giren tüm kadınları gözümde çirkinleştirmişti. Ancak bu onun sivri dilli olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bir tutam saçını kulağının arkasına doğru ittirirken ince parmakları şiir gibi yanağından gerdanına doğru aktı. Dünya iki saniyeliğine güzelleşti. “Senin iş tamam.” Bilerek kulağına eğilip yüksek sesle söylemiştim. Sesimle birden yerinde sıçrayıp “Bismillah!” dedi. “Ödümü kopardın!” “Bu kalabalık ortamda kim bilir neye daldın. Hakikaten böyle derin derin ne düşünüyordun?” “Off sana ne ya! Sen kimsin ki sana ne düşündüğümü söyleyeceğim?” “Benimle tanışmak mı istiyorsun?” “Hiç de bile, ne adın ne sanın umurumda değil. Asıl meseleye gel bakalım, gerçekten bana iş buldun mu?” “Pekala, keyfin bilir. Şu karşıda bize bakan kadının yanına gidip işe başlayabilirsin. Anketörlük yapacaksın. Eğer beğenmediysen başka iş bakalım.” “Yok yok, zaten çok vakit kaybettim. Hemen gidip işe başlayayım.” “Önemli değil.” “Teşekkür etmeyeceğim. Kabahatini telafi etmen örnek bir davranış, tebrikler özrün kabul edildi.” “Ne gıcık bir kızsın sen ya. Neyse ki seni bir daha görmeyeceğim.” “Çok şükür bin şükür,” dedi alayla. Ardından yanımdan yürüyüp geçti. Beni bu şekilde arkasında bırakıp birkez olsun dönüp bakmamasına şaşırmıştım. Acaba formdan mı düştüm? Gerçi biraz önce ayarladığım kadın beni gayette gözleriyle yemişti. Moralimi bozmadan alışveriş merkezini terk ettim. Ama aklımda hala o yeşil gözler vardı. Sanırım o gözleri uzun bir süre aklımdan çıkaramayacağım. ***

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

In The Arms Of My Ex's Elder Brother.

read
5.4K
bc

My Legendary Alpha Mate

read
86.6K
bc

The Luna He Rejected (Extended version)

read
449.0K
bc

Dominating the Dominatrix

read
48.2K
bc

Love Beyond Numbers

read
3.3K
bc

Claimed by my Brother’s Best Friends

read
571.6K
bc

Got Pregnant With My Ex-Boss's Baby

read
60.4K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook